Kocaoğlu, 15 yılını anlattı

Aziz Kocaoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinin sona ermesinin ardından 15 yılda yaşadıklarını ve gelecek planlarını anlattı. Kocaoğlu, “Şimdi biraz dinleneceğiz. Ama hayattan kopmak yok” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 20.04.2019 07:00
  • Güncelleme Tarihi : 20.04.2019 07:00
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Kocaoğlu, 15 yılını anlattı

E. ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL RÖPORTAJ
Üç dönem boyunca İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinde bulunan Aziz Kocaoğlu, 31 Mart yerel seçimlerinin ardından koltuğu CHP’li Tunç Soyer’e devretti. 15 yıllık yoğun mesainin ardından şimdi yeni hayata alışmaya çalışıyor. Kocaoğlu, “Bu yaz, bol bol yüzeceğim, yürüyeceğim ve okuyacağım” diyor. Dinlendikten sonra siyaset alanında deneyimlerini aktarmak istediğini ancak asla seçilecek yerde olmayacağını bir kez daha vurguluyor. Zaman zaman sert çıkışları üzerinden üretilen ‘şeker’ efsanesine, “Benim şekerim falan yok” diyerek açıklık getiriyor. Kendi dönemini, “Olacak işi herkese yaptım, olmayacak işte herkese ‘hayır’ dedim” şeklinde özetleyen Kocaoğlu, 15 yılda yaşadıklarını ve gelecek planlarını anlattı. Kocaoğlu, “Aklımızın erdiği kadar, namusumuzla, dürüst bir şekilde işimizi yaptık. Hiç kaytarmadık. Hiçbir dosyaya o onun bu bunun adamıdır diye bakmadım. Olacak işi herkese yaptım, olmayacak işte herkese hayır dedim. Şimdi biraz dinleneceğiz. Ama hayattan kopmak yok. Mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.



Geriye dönüp baktığınızda 15 yılı nasıl hatırlıyorsunuz? 
-2004 yılında Bornovalı hemşerilerim, 2009 yılında 21 ilçedeki hemşerilerim, 2014 yılında da tüm İzmir teveccüh gösterdi, CHP Genel Merkezi aday yaptı. İzmirli hemşerilerimiz belediye başkanlığı yapma görevini bize verdi. Biz de bu görevi layıkıyla yapmaya; aklımızın erdiği, gücümüzün yettiği kadar, kendi ilkelerimiz doğrultusuyla kenti yönetmeye çalıştık. 3 dönem seçim kazanmak, 15 yıl başkanlık yapmak önemli bir rekor. Bu görevi isteğimizle bıraktık ve şimdi kendimize zaman ayırıp biraz dinlendikten sonra seçilecek bir yerde olmadan siyasette birikimlerimizi aktarmaya devam edeceğiz. Önce kendimize, çocuklarımıza, torunlarımıza zaman ayıracağız. Bu yaz biraz dinleneceğiz. Ama hayattan kopmak yok. Mücadeleyi sürdüreceğiz. 



Aklın hatırladıkları var; unutulabilir ama kalbin hatırladıkları var derler unutulmaz! Kalbinizin hatırladıkları neler? Çok kırıldı mı kalbiniz 15 yılda, siz kalp kırdınız mı? 
-Ben görev yapıyordum, kalbim kırılmadı. Ama üzüldüğüm, sıkıldığım zamanlar oldu. Ben hayatımda kimseyle küs olmadım. Herkesle konuşurum, tanıdığım insanlara tanıdığım şekilde davranırım ama benim yetişme tarzımdan gelen izzeti nefsime yapılan yahut kırmızı çizgilerime müdahale olursa, ona da insani olarak tepki gösterdiğimi biliyorsunuz. Bunun üç beş örneğini yaşadık 15 senede. O da benim tamamen kişiliğimi korumak için yaptığım çıkışlar… Bunları da doğal görmek gerekir. Hiçbir dosyaya o onun bu bunun adamıdır diye bakmadım. Olacak işi herkese yaptım, olmayacak işte herkese hayır dedim. 
Merdivenleri çıkarken yanınızda olanlar inerken de yanınızda durdu mu?
-Hayatta bir yola çıkarsınız. Birlikte olduğunuz arkadaşlar vardır, ayrılıkların olduğu dönemler vardır. Bu sadece belediye başkanları için değil herkes için geçerlidir. Benim başladığım zamandan da arkadaşlarım var, sonradan kazandığım arkadaşlarım da var. Belli konularda ayrı düştüğümüz ama dostluğumuzun devam ettiği arkadaşlarımız var. Nihayetinde ülkemiz ve kentimiz için siyaset yapıyoruz. Belli konularda ayrı düşünebiliriz. Bunun insani ilişkileri etkilememesi için hayatım boyunca titiz davrandım. Konuşmadığım ya da görüşmediğim kimse yok. 
Devir teslimden sonra yeni bir hayat başladı. Geçen sürede neye alışmak garip geldi, neyi garipsediniz?
-Hiçbir şeyi garipsemedim. Bu bir boşluk falan değil. Bakın aday olmayacağım konusunu kimse ciddiye almadı bu dönemde. 2014’te Genel Başkan ile konuşmamızda, “AK Parti bir aday gösterecek ve ben aday olup olmayacağımı o adaya göre karar vereceğim” dedim. Hatta o ara Binali Yıldırım’ın ismi geçiyordu, “Binali Bey olursa, elim mahkum aday olacağım” dedim. Başka biri olsaydı belki 2014 yılında da aday olmayacaktım. 10 sene yeterli diye düşünüyordum ama Binali Bey aday olunca benim aday olmamak gibi bir duruşum siyasetin dokusuna uygun değildi. Bu yüzden aday oldum ve Genel Merkez’de gösterdi. 15 sene başkanlık yapmış oldum. Ama bu dönem koşullar ne olursa olsun aday olmayacaktım. Çünkü Binali Bey sonradan Başbakan ve Meclis Başkanı oldu. AK Parti içinde Binali Bey ile yarıştıktan sonra başka kimle yarışacaktım? Zaten belediye başkanlığı meslek değildir. Mesleğinde başarılı olan insanların yapması gereken bir kamu hizmetidir. Bir dönem bunu yapıp sizden sonraki insanlara bu görevi teslim etmeniz gerekir. Benim de 2014’ten bu yana hedefim, tabiî ki görevi üstlendiğim süre içinde kentim için çalışmak ve kentin kalkınması için çalışmaktır. Ben Ahmet Piriştina’dan bayrağı devraldım; şimdi de bir başka CHP’li belediye başkanı Tunç Bey seçildi. 
Şimdi günleriniz nasıl geçiyor?
-Sabahları 07.30’da yürüyüş başlıyor. Yapmam gereken işler vardı. Bütün kitapları evin bodrumuna yerleştirmiştim. Artık onlara sonbaharda bakacağım gibi geliyor. Biraz dinleneceğim. Yüzeceğim, yürüyeceğim, ailemle birlikte olacağım. Kitap okuyacağım, belki notlar falan çıkartacağım. Deneyimlerimle alakalı… Bu şekilde günler geçecek. 
15 yılı yazma gibi bir plan var mı?
-Zaten dava sürecini yazmıştık. ‘Çete’ adıyla kitaplaştı o süreç. Gönül Soyoğul ile birlikte yaptığımız bir çalışmaydı. Şimdi Reşat (Yörük) ile bir kitap çalışmamız var. Tabi bir dinginleşip çocukluktan bu tarafa bir çalışma yapılabilir. 
Şüphesiz bu 15 yılın en yorucu ve yıpratıcı dönemiydi dava süreci. Sizden neler götürdü o süreç?
-Bu dava bir kısmını benim de bilmediğim belli özelliklerimizi su yüzüne çıkarttı. Bu olmasaydı belki ben de bugünkü kadarki kendimi tanımayacaktım. Olaylar karşısında bunu görüyorsunuz. Bir de arsenik krizi diye bir şey vardı. O zaman da mesela ben İZSU’daki odamda, koltukta sabahın köründen akşamın bilmem nesine kadar çalıştım. Devamlı Ankara’dan bombardıman geliyor, biz cevap veriyoruz… Kriz dönemlerinde, sıkıntılı dönemlerde kişilik ortaya çıkıyor. Yönetim yeteneği, kişilik, duruş, olaylar karşısında dik durma, mukavemet, mücadele gücü, azim… Bütün bunlar sıkıntılı dönemlerde ortaya çıkıyor. Bütün işler tıkırında giderken kişiliğiniz su yüzüne çıkmıyor. Bu da bizim için çok önemli bir sınav oldu. Ama tabi biz arkadaşlarımızı biliyorduk; arkadaşlarımız bizi biliyordu. Bu belediyede yasal olmayan hiçbir şey yapılmadığını hepimiz biliyorduk. O yüzden iç huzurumuz vardı. Bizi en çok motive eden ise, İzmirlilerin; hangi partiden olursa olsun arkamızda durması oldu. Zaten açılan davalar da tamamen mesnetsizdi. Yasayı yanlış yorumlamaktan gelen şeylerdi. 
Başkanlığınız döneminde İzmir’de önemli bir göç dalgası yaşandı. Daha çok hükümetin göreviymiş gibi görülüyor mültecilere yönelik yardımlar. Ama siz onlara da iyi bir başkanlık yaptığınızı düşünüyor musunuz?
-Bu bir hükümet politikası. “Şam’da Emevi Camii’nde cuma namazı kılacağım” demekle başlayan bir hükümet politikası. Gerisi de var ama bu, su yüzüne çıkan kısmı… Genel politika bizim işimiz değil. Biz yerel yönetimiz, adı üstünde. Zaten valilik var, devlet kurumları var… Biz yardım konusunda Suriyelilerin yoğun yaşadığı yerlerde Emir Sultan Türbesi’ni restore etmiştik. Orada aş evinden sürekli kaplarını getirenlere yemek dağıttık. Bütün Suriyeli çocuklara Süt Kuzusu projesinden süt verdik. Bunun dışında belediyeye düşen bir şey yok bana göre. 
Aynı şeyi mülteci derneklerine sorduğumuzda söyledikleri ilk şey fuarın kapıları o dönem kapatılmış olması…
-Ne zaman kapatıldı? İzmir Enternasyonal Fuarı zamanında kapatıldı. Kültürpark mültecilerin yaşayacağı, çadır kuracağı, ikamet edebileceği bir yer midir? Başka birçok yer vardır, o da hükümetin işidir. Biz de hükümetin verdiği emirleri harfiyen yerine getiririz. Uluslararası fuar açılacak. Siz orada mülteci çadırlarını Kültürpark’a yerleştireceksiniz… Bu doğru ise ki bana göre değil. Onu da kamuoyunun takdirine bırakıyorum. 
Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP), Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) yolculuğu olan birisiniz. Uzun yıllar da CHP… Herkesin bir politik kimliği vardır, siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
-Devlet, ülke, millet, vatan... Bunlar varsa biz varız. Özgürce yaşamak, kalkınmak, gelişmek, çalışmak, üretmek ve güçlü bir ülke olmak durumundayız. Ben de bunun için çalıştım. Ben devlet kurallarına, devlet terbiyesine, devletin korunmasına, kollanmasına, yüceltilmesine inanan bir insanım ve bunun için çalıştım. Ben bu kentin kalkınmasından da sorumluyum dedim. Yerelde kalkınma dediğimiz şey bu işte! Üreticiyle birlikte, sanayiciyle birlikte onların taleplerini ve büyümeyi bir potada eritip bu kenti bütün sektörleri ayakta tutarak kalındırmak… Bunu 15 sene yaptım. Bu yürüyüşüm Türkiye belediyeciliğinde ilktir. Şimdi yeni yeni bütün belediye başkanları bu yolda ilerliyor ki, bu çok sevindirici bir şey. 15 sene boyunca olacak işe baktım. Hayal kurmayı pek beceremiyorum. Türkiye’nin mevcut durumda 5 senede toparlanacağını, 10 senede de dünyada hak ettiği yere geleceğine inanıyorum. 
Toplumun bütünleşmesi için bir iktidar değişikliği ön koşul mu sizce?
-Benim iktidar değişikliği ile alakam yok. İktidar değişir, gider gelir… Ben Türkiye potansiyelinden bahsediyorum. Biraz hesap işidir bu işler. İzmir çoğu devletten büyüktür dünyada. Borcumuzu 3-4 senede tasfiye ettik. Yatırım yapan ve dünyada kurum olarak 3A kredi notuyla değerlendirilen bir belediye olduk. Kaynak yarattık ve 15 sene içerisinde 17,5 milyar liralık yatırım yaptık. Bu başarılamayacak bir şey değil. Bugün Türkiye’nin durumu gibiydi, 15 sene önce İzmir Büyükşehir Belediyesinin durumu! Bunu geçmiş belediye başkanlarını suçlamak yahut eleştirmek için söylemiyorum. Bu borcu ödememiz bazı siyasiler tarafından yanlışmış gibi yorumlandı. ‘Belediye başkanı borç mu öder kardeşim sen işine baksana’ diyenlere karşı, ‘Hayır, ben borcumu ödeyeceğim’ diye direndim ve ödedim. Eğer ödemeseydim ağır faiz yükünden dolayı, yaptığım yatırımların üçte birini gerçekleştiremezdim. Çok önemli bir konumda özel sektörde yöneticiyken, bir gece istifa edip mağaza açtım. Çok sıkıntı çektik. Zaman zaman biz ne yaptık dediğim de oldu ama devam ettim. 79 senesinde başladık, 88’e geldiğimde ‘ya ben bu işi yapmasaymışım bütün teorik bilgilerim ve ben hayatı öğrenmeden gidecekmiş’ diye bir tespitte bulundum kendi kendime. Günde en az 300-400 kişi ile ayakta iletişim kuruyorsunuz. Zaman zaman özlemiyor değilim ama bundan sonra yapacağımız iş değil. 
Pişmanlık yok dediniz ama içinizde İzmir’e dair ukdeler var mı?
-Çöp sorununun halledilmesi gerekiyordu. Bizim gibi 2,5 milyon aboneye her gün içilebilir su veren, tüm arıtmaların yüzde 85-90’ını bitiren bir belediyenin çöp geri kazanım tesisini yersizlikten dolayı yapamaması gerçekten sıkıntı. Kaç tane yer aradık. Neyse geçen gün geldi mahkeme kararı. Tam biz giderken… Şimdi arkadaşlar yaparlar.
Şimdi bir liste yapsanız 1. sıraya hangi projeyi yazarsınız?
-Artık bu benim işim değil. Bir laf vardır ya dışarıdan gazel okumak kolay diye. Artık belediye başkanlığı benim için bitmiş.
Deneyimleriniz ışığında sizden sonra o koltuğa oturan ve oturacaklara bir tavsiye verecek olsanız bu ne olurdu?
-Böyle bir tavsiyede bulunmak doğru değildir. Ama belirli bir konuda benim görüşümü sorarlarsa, ben de inandığım şeyi söylerim. Yapar ya da yapmaz… Biz de çok kişiden görüş aldık; uygun olanları uyguladık, olmayanları erteledik. Biz zaten gideceğimizi bilerek bu göreve başladık. Yüzümüzün akıyla bir göreve başladık ve bitirdik. ‘Benim işim bitti, ben oynamıyorum’ diye bir şey olmaz. Siyaset, yaşam boyu sürecek bir iştir. Bundan sonra da sağlığımız el verdiği müddetçe üretmeye, çalışmalar yapmaya devam edeceğim ama seçilecek yerde olmayacağım. 15 yıl belediye başkanlığı yaptıktan sonra başka bir göreve talip olmayı düşünmüyorum ama sürekli hem İzmir’e hem ülkeye hem de partime katkıda bulunmaya çalışacağım. 
Bunun için bir çerçeve var mı kafanızda? Daha çok bir ombudsman gibi mi yoksa kent için projeler üretmeyi düşünüyor musunuz?
-Kent için proje ürettik zaten. İzmir’de ve Türkiye’de, İzmir’i çalışan çok sayıda insan var. İzmir için bir fikir sunulacak olursa, zaten ben kentin 597 köyünü, 752 mahallesini avucumun içi gibi biliyorum. Neyin neyi kabul edeceğini ya da etmeyeceğini, hangi sektörle nereye gidilmesi gerektiğini biliyorum. Orada benim çalışma yapmam diye bir şey yok. Kimseye faydası olmaz. Ama buradaki deneyimlerimizi Türkiye’ye, en azından bölgesel çalışmalar yaparak taşıyabiliriz. Gönüllülük esasına göre böyle bir şey yapabilirsek, fikir anlamında bir katkımız olabilirse, bunu da değerlendirecek arkadaşlar olursa… Mesela şimdi belediye başkanlarını arayıp tebrik ediyorum. Çoğu ‘senin bu modelini uygulayacağız’ diyor, ben de bununla sadece kıvanç duyuyorum. Önemli olan sizin yapmanız değil. Deneyimi, bilgiyi paylaşıp başkalarının da yapması ve tüm Türkiye’ye bunun yayılması önemli. Bunu da yapan yerel yönetimler olacak. Biz bir dönem yaşadık. Doğrusuyla, yanlışıyla, günahıyla, sevabıyla... Mutlaka bizim yerimize gelen arkadaşlar bizi aşacak. Bizim yaptıklarımız üzerine daha güzel şeyler yapıp koyacak olmalarından umutluyum. Başka türlü gelişme ve kalkınma olamaz.
15 senelik iktidar aynı zamanda bazı şehir efsaneleri de üretiyor. Siz kendi duruşunuzla ilgili belirli değerlere dokunulduğunda o an kendinizi tutmayıp tavrınızı koyan bir insansınız. Zaman zaman sert çıkışlarınız üzerinden dedikodu medyasında bir ‘şeker’ efsanesi üretildi.
-Hakkımı teslim etmeyenlerin, yaptıkları yanlışı savunamadıkları için ve savunulacak bir tarafı olmadığı için ‘şekeri var’ diye geçiştirmeye çalıştırmasından başka bir şey değil bu! Benim şekerim falan yok. Tüm ailemde de şeker yok. Bir tane gazeteciye ben dava açmadım. Pozitif yazılarda, doğru teşhislerde zaman zaman aradım tebrik ettim ama eleştirenlere hiçbir şey demedim. Sosyal medyayı da takip etmem. Belli yerlere bakıyorum ama o dedikodu faslına hiç bakmıyorum. O insanın tüm enerjisini hatta sinir sistemine kadar bozacak bir şey. Yanlış ilaç almak gibi bir şey. 
Devir teslim töreninde de bir takım şeyler yazıldı…
-Onlar önemli değil. Benim yaptığım üç beş tane çıkış vardır. 15 senede 5 tane. 3 seneye bir tane düşüyor. O kadar olur. Orada da toplumun hemen hemen tamamı bizim yanımızda oldu. Sosyal medya denen şeyde adam bilgisayarın başına oturuyor, kendince harikalar yaratıyor. Sonra protesto eylemi yapıyor, bakıyorsunuz sadece üç kişi gelmiş. Ama sosyal medyaya bakarsan yıkılıyor. Bana dediler ki, protesto eylemi yapacaklarmış… Yapsınlar dedim, neymiş görürüz. 
İzmirlilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz yolda yürürken?
-Bizim milletimiz iş başındayken takdir etmeyi, onore etmeyi sevmez. Onu yağcılık olarak adlandırır. Genlerimizde böyle bir özellik var. Şimdi çok büyük teveccüh ile karşılanıyorum sokakta. Zaten bunun için yaptık belediye başkanlığını... Aklımızın erdiği kadar, namusumuzla, dürüst bir şekilde yapmaya çalıştık. Hiç kaytarmadık. Mesela yurtdışına çıkmayı yeğlemedik. Oralarda buralarda dolaşmayı da… İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, her davete icabet ederse, İstanbul Havalimanı’ndan buraya gelemez. Ben mesela arkadaşları gönderirdim, meclis üyelerini; o da çok gerekliyse. Biraz tasarrufa önem veriyorum. Zaten tasarrufa önem vermeseydim, bu yatırımları yapamazdım. Parayı doğru kullanmasaydım, doğru borçlanmasaydım, bu yatırımları yapamazdım.

Haber Merkezi