- Gündem
- 20.04.2025 10:07
Gazeteci-yazar Fehim Taştekin, son yıllarda yaşanan gelişmeler ışığında Türkiye ve Ortadoğu üzerine değerlendirmelerde bulundu
E. ÇAĞLA GENİŞ
Gazete-yazar Fehim Taştekin, 21. TÜYAP İzmir Kitap Fuarı etkinlikleri kapsamında İletişim Yayınlarının düzenlemiş olduğu Ortadoğu nereye gidiyor başlıklı panelde konuşmacı olarak yer aldı.
Ziyaretçilerin yoğun katılım gösterdiği etkinlikte, Ortadoğuya şekil verme iddiasının Türkiyeyi götürdüğü noktalar üzerine konuşuldu. Ortadoğudaki süreçlere hükmetme çabasının bumerang etkisiyle Türkiye sınırlarını ısıttığına dikkat çeken Taştekin, yaşananlar ve yaşayacaklarla ilgili tedirginliğinin yüksek olduğunu dile getirerek, Çok sıkıntılı bir konu başlığımız var. Ortadoğu nereye gidiyor? Cennete gitmediği kesin ve biraz da bize doğru geliyor dedi.
YÜZLEŞMEK ZORUNDA KALACAK
Pakistanın kendi eğittiği El Kaide ve Talibanın bugün kurbanı haline geldiğini belirten Taştekin, Türkiyede siyasi liderlerin hevesleriyle Pakistandaki liderlerin söylemleri arasında çok ciddi paralellikler olduğunu savundu. Taştekin, Çok sayıda tehlikeli örgütün ortaya çıkmasında birinci derecede rol üstlenen Pakistanın yaptığı şeyi tekrarlayan bir Türkiye var. Pakistanlaşma sendromu dediğimiz şey bu. Bu sendrom, iktidarlar değişse bile Türkiyenin başından atabileceği ve kurtulabileceği bir sendrom değil. Maalesef bizim çocuklarımız ve torunlarımız bu belalarla yüzleşmek zorunda kalacak. Bir diğeri de Iraklaşma sendromu. Irakta askeri müdahale sonrası maalesef bu toplum şiddeti gündelik hayatında yaşayan ülke konumuna geldi. Kör şiddet, pazarlarda patlayan bombalar, camileri hedef alan intihar saldırıları, bomba yüklü araçlarla düzenlenen saldırılar ve siyaseten yönetilemez hale gelen bir koalisyon kuramayan, parlamentosu işlevsiz hale gelmiş bir Iraktan söz ediyoruz. Bu noktada değiliz ama bunun işaretleri var. Maalesef bizde de bombalar patlıyor diye konuştu.
MEZHEPÇİ YAKLAŞIM GİDEREK KOYULAŞIYOR
Ortadoğuya şekil verme iddiasının Türkiyeyi götürdüğü bir diğer noktanın da Lübnanlaşma sendromu olduğunu kaydeden Taştekin, mezhepçi yaklaşım üzerinde durdu. Lübnanda 14 yıl süren iç savaşın ardından siyasi sistemi dizayn edenlerin mezhep bölünmesine dayalı bir sistemi inşa ettiklerini belirten Taştekin, Lübnanı bir arada tutmak için geliştirilen bu formül Lübnanı siyaseten felç eden, hiçbir zaman ayakta kendi başına durmasını sağlayamayacak bir sistem. Biz de buna benzer sendromları yaşıyoruz. Türkiyede çok dikkatsizce mezhepçi bir yaklaşım siyasetin diline maalesef oturdu ve bu giderek de koyulaşıyor. Dünyaya bakarken de böyle bakmaya başladık. Neden bir halkın cumhurbaşkanından, başbakanından bahsederken başına Şii ya da Sünni kelimelerini ekleme gereği duyuyoruz. Bize çok normal gibi gelen bu şey, Ortadoğuda kolay kolay telaffuz edilecek şeyler değildir. Suriyede kolay kolay birisine mezhebini soramazsınız. Sorduğunuzda bu soruyu neden soruyorsunuz diye tepki gösteriyorlar. Çünkü Suriyede mezhepçi saldırılar o kadar çok oldu ki, toplum buna karşı alerji duyuyor ve kendisini tanımlarken ben Suriyeliyim diyor. Suriyelilik kimliği bir üst kimlik olarak oturmuş durumda. Bu mezhepçi yaklaşım Ortadoğuda, Türkiyenin stratejik avantajlarını yok ettiği gibi içerde de kutuplaşmayı giderek artırıyor dedi.
SURİYE HALKI ESADIN TAPULU MALI DEĞİL
Konuşmasının son bölümünde Türkiyenin Ortadoğuda model olmak iddiası üzerinde duran Taştekin, Türkiye, yakın tarihinde çok ciddi trajediler yaşadı. Biz bu mezhepsel ayrışmaların tarihte kaldığını düşünüyoruz ama maalesef kalmadı. 7 Haziran seçimleri sonrası yaşanan şiddet olaylarında gördük ki, bunlar hiçbir zaman tarihte kalmamış ve tekrar edilme potansiyelini taşıyor. O yüzden içerdeki kutuplaşmayı da açığa çıkaran ve tehlikeli bir şekilde tırmandıran bir sonuç üretiyor. Bizim Ortadoğuya ne götüreceğimize dair çok tartışmalar yaşandı. 2-3 yıl içinde Ortadoğu bize ne getiriyor ve Ortadoğudaki sorunlar bizi nasıl dönüştürüyor diye tartışır hale geldik. Model satan bir ülkeden kendi iddiasını terk edip bambaşka bir mecraya sürükleyen ülkeye dönüşüverdik. Suriyenin bir ülke olduğunu hesaba katmak zorundayız. Bu ülkenin halkı, ordusu, istihbarat servisleri, Esadın tapulu malı değil. Burada bir halk var. Bunu anlamadığımız sürece Suriyeyi de anlayamayız ifadelerini kullandı.