- Gündem
- 16.06.2025 18:07
Basmane’ de bulunan eski İzmir evleri kent tarihçilerinin hedefi haline geldi. Zengin bir tarihe ev sahipliği yapan binalar, içerisinde değerli hikayeleri de barındırıyor. Üzerine sadece ‘Dikkat Yıkılabilir’ yazısı yazılarak demirlerle korunmaya alınan evler, kent için tam bir tehdit
SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER
“Devriyeler tarafından çıkmaz sokakta kıstırılan genç kızın bağırtısı bir müddet sonra yerini sessizliğe bırakır. Sabah erkenden uyananlar Dönertaş Sebili'nin önünde gevrekçi kızın cesediyle karşılaşırlar. Sokağa her girişimde bu kapının önünde gevrekçi kızın, ‘Açın kapıyı, kurtarın beni’ feryadını duyarım...”
Faik Paşa Yokuşu, Osmanzade Yokuşu, Hatuniye Meydanı, Tekke Sokak… Kısacası her adımında tarih yatan Basmane. Her biri ayrı hikayelere tanıklık ediyor tıpkı Yunan askerleri tarafından öldürülen Gevrekçi Kız’ın hikayesi gibi. Fakat bu hikayelerin yaşandığı yerler şimdi sahipsiz, sanki hiç yaşanmamış gibi. Her an yıkılabilir durumda olan ve restorasyona ihtiyaç duyan yapıların etrafına sadece demirlikler örüldü, üzerine de ‘Dikkat Tehlikelidir’ tabelası asılarak ‘kentin hikayesi’ yok edildi. İnsanların o viraneliğe alıştırıldığını kaydeden Kent Tarihçisi İlhan Pınar’ın şu cümleleri her şeyi özetliyordu aslında: “O çöküşün, o dökük halin içinde insanlar yaşamaya alışıyorlar. İyiyi görmeden kötünün kendilerine layık olduğunu düşünüyorlar. Depremle yaşamaya alışmak gibi. Bu yüzden yadırgamıyorlar.” Tarihi binalarını vakıflara devreden mülk sahiplerine seslenen Kent Gözlemcisi Orhan Beşikçi de, “Vakıflar sizin hibe ettiğiniz tarihe ihanet etti. Tarihinizi alın onların elinden, verin belediyeye” dedi.
“ŞEHRE YANSIMASI YOK”
İzmir’in önemli sorunlarından bir tanesinin eski İzmir evleri olduğunu aktaran İlhan Pınar, şunlara yer verdi: “İzmir bir kere kendi tarihsel ve kültürel mirasına sahip çıkamayan bir kent. Sadece fiziki anlamda değil her anlamda. Kendi tarihini doğru düzgün yazamamış ve kayıt altına alamamış, bunun kurumlarını oluşturamamış bir kent. Doğru düzgün bir şehir müzemiz, kütüphanemiz, arşivimiz, kültür envanterimiz, bibliyografyamız var mı? Peki, neyi var bu kentin? Virane ve döküntülük var. Kemeraltı’nda hayırseverlerin yaptığı camiler olmasa bu kent bir harabelik. Gerçi artık camilere de sahip çıkmıyoruz.” Çalışmaların sistematik olarak ele alınması gerektiğini kaydeden Pınar, “Sadece Konak Belediyesinin altından kalkabileceği bir şey değil. Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi, Kültür Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı yani merkezi idare ile yerel idarenin ortaklaşa yapabileceği bir iş. Sözde bir İzmir Tarih Projesi var ama kör topal ilerliyor. Yıllardır üzerinde duruluyor ancak şehre yansıması yok” dedi.
“BU VİRANELİKLE NASIL GİRECEKSİN?”
“Bu bir önlem midir ben de bilmiyorum” diyen Pınar, koruma amaçlı oluşturulan demirliklere de yer verdi ve şöyle devam etti: “Demir kafeslerin içerisine alıp da ‘Dikkat Yıkılabilir’ yazmak yapılabilecek en basit olay. Hem de insanları o viranelikle yaşatmaya alıştıran bir duygu. O çöküşün, o dökük halin içinde insanlar yaşamaya alışıyorlar. İyiyi görmeden kötünün kendilerine layık olduğunu düşünüyorlar. Depremle yaşamaya alışmak gibi. Bu yüzden yadırgamıyorlar.” Belediye tarafından yaptırımların uygulanabileceğini söyleyen Pınar, “Mülk sahipleri ile anlaşmalı ilerlenebilir. Eğer iraden varsa bunun üzerine gidip çözersin. Kemeraltı’nın UNESCO Dünya Mirasına alınması için başvuru yapılmış. Bu viranelikle oraya nasıl gireceksin? Hadi girdin burada bir alan yönetimi kurulmalı. O alan yönetiminin bir disiplin getirmesi lazım. Bu disiplinsizlikle o disiplin uygulanabilir mi? Onu da yüzümüze gözümüze bulaştırırız diye düşünüyorum” sözlerini kullandı.
“HİBE ETTİĞİNİZ TARİHE İHANET”
Kent Gözlemcisi ve Araştırmacı Orhan Beşikçi ise restorasyon maliyetinden dolayı mülk sahiplerinin onarım yapmadığını, Konak Belediyesi tarafından konulan demirliklerin yapıyı koruyamadığını ve kişilerin kapıları sökerek girdiğini belirtti. Beşikçi, “Siz bu masrafı yapacağınıza binanın çatısını ve dış cephesini onarıp bu binayı böyle kaderine terk etmeyebilirdiniz. Artık bu demirlikler moda oldu. Eski İzmir evlerine insanlar yaralanmasın diye böyle çelik konstrüksiyon içerisinde beton pabuçlar dökülüyor. Binaların yok oluşuna tanıklık ediyoruz. Restorasyon faaliyetlerine bir türlü geçilmediği için, ilgilenen olmadığı için bu tarz koruma yöntemleri uygulanıyor. Koruma derken nasıl bir koruma? Korumama daha doğrusu” diye konuştu. Zamanın modern otellerinin şimdi üçüncü sınıf otel durumuna getirildiğini vurgulayan Beşikçi, “2005 yılında bir ‘makyaj’ yapıldı. Tarihi Kentler Birliği’nden ödül de kazanıldı. Fakat gelen belediyeler önceden yapılan işi sahiplenmediler. Bir sürü bozulma, yok edilmişlikler var. Böyle binalara sizler nasıl otel ruhsatı verirsiniz?” dedi. Vakıflara verilen sapasağlam birkaç binanın sonradan vakıflar tarafından terk edildiğini söyleyen Beşikçi, “Enkaz tepiciler geliyorlar, darmadağın ediyorlar. Mülk sahiplerine sesleniyorum. Vakıflar sizin hibe ettiğiniz tarihe ihanet etti. Tarihinizi alın onların elinden, verin belediyeye. Eski İzmir gözlerimizin önünden yok olup gidiyor. Her adım bir felaket tablosu” yorumunda bulundu.
BASMANE’DE ÜNLÜ BİR BESTEKAR
Ünlü bestekâr Rakım Elkutlu’nun evini gösteren Orhan Beşikçi, “Kente mal olmuş eski bir bestekar hayatının son yıllarını bu evde geçirmiştir. Evin mimarisinde biraz değişim yapılmış. Ama bu evde yaşayan insanlar bu evde öyle bir üstadın yaşadığını bilmiyorlar. Sokağın köşesine bir tabela konsa ‘Rakım Elkutlu Sokağı’ dense, sokağa adım atar atmaz Rakım Elkutlu şarkıları çalsa güzel olmaz mıydı?” dedi.
GERİDE KALAN KÖHNE BİR KÖŞK
Latife Hanım’ın yaşadığı Uşakizade Köşkü’nün de Kadın Müzesi olarak değerlendirilmesini talep eden Beşikçi, şunları söyledi: “Uşakizadeler Uşak’ta yaşayan, aslında halıcılık yapan bir aile. İzmir’e göç ediyor, bu binayı satın alıyor. Ondan sonra ise kervancılığa başlıyor. Uşakizade Sadık Bey’in mezarı Emir Sultan’da. Attila İlhan’ın ‘Karantinalı Despina’ da anlattığı Muammer Bey de burada yaşamıştır. 12-13 yaşlarına kadar Latife Hanım bu sokakta oynamış. Ancak şu an ev köhne ve kaderine terk edilmiş halde.”
AÇIN KAPIYI, KURTARIN BENİ!
Osmanzade Yokuşu'na çıkarken sağdaki ilk çıkmaz sokakta bulunan 40 numaralı kapıyı işaret eden Beşikçi, Gevrekçi Kız’ın hikayesine yer verdi: “İşgalin üçüncü gününde, Çorakkapı, Anafartalar ve Servili Mescit karakollarının önünde cesetler görür, her gün erken saatlerde açılan dükkânların kapalı olması, sokaklarda yabancı askerlerin dolaşması onu tedirgin eder. Şehir sessizliğini korusa da yakından gelen silah seslerinden ürküp hızla gerisin geriye Pazaryeri’ndeki evine doğru koşar. Karşısına aniden çıkan devriyelerin ‘dur’ ihtarına aldırmadan hızla Osmanzade Yokuşuna doğru yönelip sağdaki çıkmaz sokağa girer. Sokak yıllardır gevrek sattığı tanınmış ailelerin bulunduğu sokaktır. Nefes nefese sokağın bitiminde geniş bahçeli köşkün kapısında durup, ‘Açın kapıyı! Kurtarın beni!’ diye bağırır. Sesi içeriden duyulur, ancak köşk sahipleri kendilerini tehlikeye atmamak için köşkün kapısını açıp gevrekçi kızı içeriye almazlar. Devriyeler tarafından çıkmaz sokakta kıstırılan genç kızın bağırtısı bir müddet sonra yerini sessizliğe bırakır. Sabah erkenden uyananlar Dönertaş Sebili'nin önünde gevrekçi kızın cesediyle karşılaşırlar. Daha sonraki yıllarda bir hayır kurumuna bağışlanan bu köşk ilgisizlik nedeniyle yağmalanır ve köşkün kapısı sırlarıyla birlikte bir daha açılmamak üzere tamamen kapanır. Sokağa her girişimde bu kapının önünde gevrekçi kızın, ‘Açın kapıyı, kurtarın beni’ feryadını duyarım.”
Foto Altı: İlhan Pınar: “Sözde bir İzmir Tarih Projesi var ama kör topal ilerliyor. Yıllardır üzerinde duruluyor ancak şehre yansıması yok.”