Tarım nüfusu yaşlanıyor acil önlem alınmalı!

İzmir tarımının gücüne vurgu yapan İTB Başkanı Kestelli, tarımla uğraşan nüfusun gittikçe yaşlandığı sorununa da dikkat çekti. Yaşlı çiftçi sorununun hemen çözülmesi gereken önemli bir konu olduğunu belirten Kestelli, “Toprakla uğraşan nüfusun yaş ortalaması 55’i aşmış durumda. Bu ciddi bir sorun” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 18.02.2020 07:12
  • Güncelleme Tarihi : 18.02.2020 07:12
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Tarım nüfusu yaşlanıyor acil önlem alınmalı!

NURETTİN BAKİ-RÖPORTAJ
Hayat hikayesi ile kadınlara motivasyon kaynağı olan ve Türkiye’nin en eski borsası İzmir Ticaret Borsası (İTB) Yönetim Kurulu Başkanlığı’nda 11’inci yılını geçiren Işınsu Kestelli ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Erken yaşta çalışma hayatına inanan Kestelli, ilk defa babasını karşısına alacak cesareti göstererek, üniversite hayatı bitmeden iş hayatına atıldığını söyledi. Bu girişimiyle kısa sürede başarı merdivenlerini hızlı bir şekilde atlayıp Turyağ ile tarım sektörüyle tanışan Kestelli, pozitif ayrımcılığın sadece kadınlar için değil, dezavantajlı tüm kesimler için gündeme gelen bir kavram olduğunun altını çizdi. İstisnai bir durum olarak kendisinin pozitif ayrımcılığa ihtiyaç duymayacak kadar şanslı bir iş hayatının olduğunu dile getiren Kestelli, İzmir tarımının Türkiye’nin yüz akı olduğunu da ifade etti. Zamanının çoğunu İTB’de toplantı ve davetlerde geçirdiğini belirten Kestelli, yemekte iş konuşmayı sevdiğini söyledi. Yaşadığı meme kanseri savaşını ailesi ve tanıdıklarının desteğiyle kazandığını söyleyen Kestelli, hastalığının kendisi için bir mesaj niteliği taşıdığını vurgulayarak meme kanserine yakalanan kadınlara ulaşmak için hayata geçirdiği projelerin kendisini gururlandırdığını belirtti. Tarımın geleceğin sektörü olduğunu yıllardır dile getirdiğini ifade eden Kestelli, “Önümüzdeki 20-30 yılda, dünya nüfusunun talebini karşılayabilmek için bugünkünden yüzde 50 daha fazla üretmemiz gerekecek. Hem kadınları hem de gençleri bunun bilinciyle hareket etmeye, sahip oldukları topraklara dört elle sarılmaya davet ediyorum” dedi.
Öncelikle kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz? Işınsu Kestelli kimdir?
1962 Konya doğumluyum ama aslen İzmirliyiz. İlk torunum. Babam valiydi. Görev süresince farklı kentlerde çalıştı. Mesaisi hep çok yoğun olurdu. Dedem o sıralarda Konya’da olduğu için annem gidip anneannemin yanında doğumunu yapmak istemiş. Bir süre sonra da İzmir’e dönmüş. Tüm eğitim hayatım İzmir’de geçti. 1981 yılında İzmir Amerikan Kız Lisesinden; 1985 yılında da Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’nden mezun oldum.

İLK DEFA BABAMA KARŞI ÇIKTIM
Öncelikle tarım sektörüyle nasıl tanıştınız?
İş hayatına ilk olarak üniversite son sınıfta okurken Raks Dış Ticaret’te asistan olarak başladım. Rahmetli babam o günlerde buna karşı çıkmış, “Okulu bitirmeden çalışmana gerek yok” demişti. Çalışma hayatına erken yaşlarda atılmanın önemine inanıyordum, belki de hayatımda ilk ve son kez o gün babamı dinlemedim. Üç ay sonra Yaşar Holding’de DYO’ya bağlı bir şirkete genel müdür asistanı olarak geçtim. Bir süre sonra satış bölümünde çalışmak istedim. Birkaç ay sonra satış koordinatörü oldum. Oradan Turyağ’a, yine genel müdür asistanı olarak geçtim. Ardından ısrarlarımla beni satın alma bölümüne geçirdiler. Üç yıl sonra o bölümün müdürü olmayı başardım. Turyağ’ın Türk Henkel’le birleşme döneminde İstanbul’a gidenler arasındaydım. Türk Henkel’de dünya bitkisel yağ pazarını öğrendim. Tarım sektörüyle tanışmam da bu sayede oldu. Ayrıldıktan kısa süre sonra bir arkadaşımla ortak şirket açtık. Şirketi 10 yıl yaşattık. Daha sonra ortağıma devrederek 2008’de kendi şirketim Agritrade’i kurdum.
HİÇBİR ZORLUK YAŞAMIYORUM
Türkiye’nin en eski ve tarihi borsasında Yönetim Kurulu Başkanlığı yapmak size nasıl bir sorumluluk veriyor? Bu görevi icra ederken kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
İzmir Ticaret Borsası 119 yıllık bir çınar. Ülkemizde yüzyılını devirmiş şirket veya kurum sayısının son derece sınırlı olduğunu düşünürsek bu çok değerli bir miras. Tabii ki böyle bir mirasa layık olabilmek, onu dünden daha başarılı yarınlara taşımak büyük bir sorumluluk. Bu nedenle attığımız her adımda dikkatli davranıyoruz. Türk tarımını, tarım ve gıda ürünlerine dayalı ticareti daha verimli ve bereketli kılabilmek için akıl ve bilimden ayrılmadan yol alıyoruz. İşin uzmanlarıyla çalışmaya, üniversitelerle iş birlikleri yapmaya, kalıcı izler bırakmaya gayret ediyoruz. Hedeflediğimiz noktalara ulaştıkça da bunun büyük gururunu ve derin hazzını yaşıyoruz.
Görevinizi yaparken, bir kadın olarak en çok zorlandığını konu nedir, nasıl başa çıkarsınız?
İzmir, Türkiye’nin en büyük 3’üncü kenti olmasının yanı sıra bence en modern kenti. Dolayısıyla, Türkiye gibi zaman zaman gelenekle gelecek arasında gidip gelen, bazı çelişkiler yaşayan ülkemizin geneline göre kadın-erkek eşitliği alanında bir adım önde. Bu kentte hiçbir zorluk yaşamıyorum. Borsayı temsilen Şanlıurfa’dan Gaziantep’e, Antalya’dan Mardin’e pek çok kentimize gidiyorum. Oralarda da zorlandığım bir konu ya da olay olmadı. Türkiye’de temel sorun, temsil noktalarında çok az sayıda kadın bulunması. Dolayısıyla erkekler, kadınlarla aynı sosyal ortamı paylaşma konusuna pek alışkın değiller. Engelleri aşıp o noktaya ulaşan kadınlara büyük saygı gösteriyorlar. Fakat bir kadının sıfırdan başlayıp başarı basamaklarını teker teker çıkması sürecinde aşması gereken açık ve gizli çok sayıda engel bulunduğu da bir gerçek. Dolayısıyla yolculuğun kendisi zor, o yolculuğu başarıyla tamamladığınızda bir sorun kalmıyor.

POZİTİF AYRIMCILIĞA İHTİYAÇ DUYMADIM
İTB olarak toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki çalışmalarınızı ilgiyle takip ediyoruz. Buradan yola çıkarak; kadınlara atfedilen “Pozitif Ayrımcılık” ile ilgili görüşünüzü merak ediyorum. Pozitif ayrımcılık sizin için ne ifade ediyor? Bu ayrımcılığa ihtiyaç duyduğunuz zamanlarınız oldu mu?
Pozitif ayrımcılık sadece kadınlar için değil dezavantajlı tüm kesimler için gündeme gelen bir kavram. Bu bir iltimas tanıma durumu değil. Bu sadece yüzyılların birikimi olan dengesizlikleri ortadan kaldırarak herkesin yarışa eşit şartlarda başlamasını sağlamak. Mesela dünyadaki toplam iş gücünde her 61 erkeğe karşılık sadece 39 kadın var. Kariyer piramidinde yükseldikçe bu oran azalıyor. Dünyanın en büyük 200 şirketinin yönetim kurulunda 85 erkeğe karşılık, sadece 15 kadın bulunuyor.
Türkiye’de 2019 yılında BIST’e kayıtlı 402 şirketin yönetim kurullarındaki kadın üye oranı yüzde 15,9’du. Bu sadece bize özgü bir sorun da değil. Dünya üzerindeki hemen herkes bu soruna yönelik farklı çözüm yolları arıyor. Mesela yönetim kurullarında kadın üye kotası koyan ülkeler var. Yüzde 40 kota uygulayan Fransa’da 2001’de yüzde 12,4 olan kadın üye oranı, 2019’da yüzde 42’ye yükseldi. Yüzde 33 kota uygulayan Belçika’da bu oran yüzde 11,6’dan yüzde 42’ye, İtalya’da ise yüzde 5’ten yüzde 36,1’e çıktı. Kota uygulaması olmayan ancak şirketler üzerinde önemli bir baskı yaratılan İngiltere’de 2011 yılında yüzde 12,5 olan yönetim kurulunda kadın üye oranı, 2019’da yüzde 29’u buldu. Dolayısıyla pozitif ayrımcılık yapmanın kısa vadede önemli sonuç verdiği açık. Kişisel olarak pozitif ayrımcılığa ihtiyaç duymayacak kadar şanslı bir iş hayatım oldu. Hani “Su gibi aktı” denir ya, biraz öyle oldu ama açıkçası bu biraz istisnai bir durum. Bence iş hayatındaki kadınların sayısını artırmak için öncelikle kadınların eğitimde eşit olarak yer almasını sağlamalıyız. Ülkemizde kadın ile erkeklerin eğitim süreleri arasında bile halen ciddi farklar var. Eğitimin ardından da iş hayatına adım atmalarını kolaylaştıracak çözümler üretmeliyiz. Özellikle ‘çözüm’ kelimesini kullanıyorum. Çünkü ihtiyaç duyduğumuz şey ne torpil ne kayırma. Mesela çalışan annelerin çocuklarını bırakabilecekleri ücretsiz kreş sayısını çoğaltmak bir çözümdür.
Peki, bir kadın olarak, İTB’de çalışan kadınlara pozitif ayrımcılık yapıyor musunuz?
İzmir Ticaret Borsası çalışan kadın dostu bir kurum. Çok sayıda kadın çalışanımız var. Hatta erkek çalışan sayısından daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Ancak üyelerimizin çoğu erkek. Bu da doğal aslında. Ticaret dünyasındaki kadın sayısı son derece sınırlı. Önce iş hayatına atılacaklar ki bir kurumun üyesi olabilsinler. Bunu sağlamak için koordinatörlüğü İzmir Ticaret Borsası tarafından yürütülen TOBB İzmir İl Kadın Girişimciler Kurulu bünyesinde çok sayıda program düzenliyoruz. Kadınların bireysel beceri ve donanımlarını yükseltmek için çalışıyoruz. Tüm bu çabalar gerekliliğine inandığım pozitif ayrımcılığın doğal bir sonucu.
Çok ciddi bir sağlık sıkıntısı yaşadınız. Yaşadığınız bu sağlık sıkıntısı sizi nasıl etkiledi, bu dönemi nasıl atlattınız?
Evet; insanın aklına gelmeyen başına gelebiliyor. Hiç beklemediğim bir anda meme kanseri olduğumu öğrendim. İlk an insan neye uğradığını şaşırıyor açıkçası. Ama şoku atlatmam kısa sürdü. Oğlumun, eşimin ve dostlarımın desteğiyle bu illeti yenebileceğime inandım. Hayatımda çok büyük değişikliklere gitmeden kararlılıkla tedavi programımı uyguladım. Çok şükür ki şansım da yaver gitti. Kanseri yendikten sonra, bu hastalığın bana bir mesaj verdiğine, hayatıma yeni bir amaç kattığına inandım. TOBB ile birlikte gezici bir mamografi cihazı alarak Sağlık Bakanlığı bünyesinde “Annem Kanseri Yendi” sloganıyla köy köy, kasaba kasaba bu cihazın dolaşmasını sağladık. Çok sayıda kadının erken teşhis sayesinde bu hastalıktan kurtulmasına vesile olduk. Sağlık hizmetlerine erişim imkânı bulamayan kadınlara umut olmak, erken teşhisle yeni hayatların kurtulmasına aracılık etmek yaşadığım en önemli manevi tatminlerden biri oldu hayatımda. Daha sonra, çalışma arkadaşlarım ve dostlarımla bir araya gelip, toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsiyete dayalı şiddet ile ilgili çalışmalar yürütmek üzere Turuncu Dernek’i kurarak başkanlığını üstlendim. Her yıl, Birleşmiş Milletlerin cinsiyete dayalı şiddetle mücadele için oluşturduğu “Orange the World” (Dünyayı Turuncuya Boya) adlı aktivizm kampanyasına destek sağlamak amacıyla İzmir’de “Turuncu Yürüyüş” düzenliyor, bu konuda önemli bir farkındalık sağlıyoruz. Ayrıca “Turuncu Konuşmalar” adı altında konunun tüm taraflarını buluşturup bir nevi beyin fırtınası iklimi yaratıyoruz. Kişisel bu girişimlerimin yanı sıra İTB olarak verdiğimiz destekle, Koruncuk Vakfı ile birlikte Urla’daki Barbaros Çocuk Köyü’nü baştan aşağı yenilenmesine önemli katkı sağladık. Yine İTB olarak, İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve Ege İhracatçı Birlikleri ile el ele vererek bir başka mamografi tırını Sağlık Bakanlığına teslim ettik. Tüm bu çalışmalarımın bana öğrettiği en önemli şey, bir insanın hayatına dokunmak kadar beni mutlu eden bir şeyin olmadığıdır. Herkesi, imkânı ölçeğinde, maddi veya manevi, sosyal sorumluluk kampanyalarına katılmaya, bu tür çalışmalarda aktif görevler üstlenmeye davet ediyorum.

BU TEMPO BENİ MUTLU EDİYOR
İTB Başkanlığı’ndan başka, sizin kendi şirket işleriniz de var. Hem İTB hem kendi işiniz yorucu olsa gerek. Buradan yola çıkarak günleriniz nasıl geçiyor, bir gününüzü kısaca anlatabilir misiniz?
Güne çok erken başlıyorum. İTB binası ile kendi şirket ofisim arasındaki mesafe yürüyerek sadece 2 dakika, ancak vaktimin neredeyse tamamı Borsa binasında ve Borsayla ilgili resmi toplantılar ve davetlerde geçiyor. Yemekte iş konuşmayı seviyorum. Açıkçası bu bana zaman da kazandırıyor. O nedenle hemen hemen her öğle ve akşam yemeklerine işle ilgili bir görüşme koymaya özen gösteriyorum. Hareketli bir insanım. Dolayısıyla bu tempo beni yormuyor aksine mutlu ediyor.
İTB’yi tarım sektöründe nerede konumlandırırsınız?
İTB, Ege Üniversitesi iş birliğiyle imza attığı Tarım 4.0 raporu, tarım ve gıda ürünlerinin elektronik ticaret ortamı olan E-CommodityBazaar, Ege Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk A.Ş. (ELİDAŞ), Türkiye Ürün İhtisas Borsası (TÜRİB) çatısı altındaki rolü, dünya çapında dereceye sahip laboratuar hizmeti veren şirketi İZLEDAŞ ve geçmişte kuruluşunu sağladığı Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası (VOB) ile Türk tarım sektörünün öncü kuruluşudur. Ayrıca Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Menemen Çiftliği’nin bir tarımsal eğitim merkezi, tarım-teknoloji uygulama merkezi, sürekli eğitim merkezi, ileri teknoloji uygulamaları yapan akıllı çiftlik formatında tüm Türkiye için örnek bir modele dönüşmesini sağlamak üzere süren çalışmaları ve kuruluşunu gerçekleştirdiği Borsa Akademi ile eğitimde de söz sahibidir. Keza, İzmir’deki diğer kurumlarla birlikte hayata geçirmek üzere önemli rol üstlendiği Dikili ve Menderes Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri ile de Türk tarımının geleceğine yön vermektedir.
İTB olarak birçok proje hayata geçirdiniz/geçiriyorsunuz. Hayata geçirdiğiniz ve sizin için en anlamlı, kendinizi de ait hissettiğiniz projeniz hangisiydi?
Bir önceki soruda başlıcalarından söz ettim. Bunlar, özellikle tarım ve gıda sektörünün gelişimi açısından attığımız stratejik adımlardı. Ancak bir de insana dokunan çalışmalarımız var. Mesela daha çok gencimizi tarım sektörüne çekmeyi amaçlayan “Tarım Gençlerle Yükseliyor Fikir Yarışması”, çocuklarımızın tarımın önemini fark etmesini hedefleyen “Tarım ve Çocuk Programı” ve her kesimden insanın gözünün doğaya çevrilmesine aracılık eden Instagram Yarışması bizleri çok mutlu eden projeler. Çünkü bu projelerle sektörün dışından insanlara ulaşıyor, onlara dokunuyoruz. Ve ülkemizde tarım bilincinin gelişmesine katkı sağlıyoruz.

TARIMDA SÖZ SAHİBİ ÜLKEYİZ
Hepimize ilkokuldan beri “Türkiye bir tarım ülkesidir” şeklinde öğretildi. Ancak son dönemde Türkiye çiftçisi, üreticisi pek memnun gözükmüyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz? Sizce de “Tarım değil, toprak ülkesi” mi olduk?
Türkiye bir tarım ülkesiydi çünkü nüfusun çoğu tarımla uğraşıyordu. Ancak gelişen sanayi, hizmet sektörünün büyümesi, hızlı kentleşme insanları tarımdan uzaklaştırdı. Ama tarım halen çok önemli bir sektör. İstihdamın neredeyse yüzde 20’sini sağlıyor. Ve Türkiye dünya tarımında söz sahibi bir ülke. Zorluklarımız elbette ki var. Bölünmüş toprak yapısı önemli bir sorun. İleri teknoloji kullanımında geri kalmamız, dünya ölçeğinde rekabet edebilmemizin önündeki en büyük engel. Girdi maliyetleri ciddi problem. Sorunları doğru tespit ettikten sonra doğru çözümlerle hepsinin üstesinden gelinebileceğine inanıyorum.
Köylerde ve kırsal kesimlerde üreten çiftçi, gün geçtikçe yaşlanıyor. Gençler çiftçiliğe pek fazla ilgi göstermiyor. Bir tarım ülkesi için bu çok acı bir durum değil mi? Gelecekte genç çiftçi ithalatı söz konusu olabilir mi?
Toprakla uğraşan nüfusun yaş ortalaması 55’i aşmış durumda. Bu ciddi bir sorun. Kent hayatı gençleri cezbediyor ve köyde kalmayı tercih edenlerin sayısı hızla azalıyor. Bunu değiştirmenin yolu hem köylerdeki sosyal hayatı çeşitlendirmekten hem de gelir potansiyelini yükseltmekten geçiyor. Öte yandan eğitimli, kentli nüfusun tarıma olan ilgisi de giderek artıyor. Çiftçi ithalatına gelince; bu durum şu an için bile geçerli. Geçici sığınmacı statüsüyle ülkemizde bulunan Suriyeli mültecilerin önemli bir bölümü tarlalarda çalıştırılıyor.

İZMİR TARIMI HER KONUDA VERİMLİ
İzmir’in tarımını Türkiye’nin tarımıyla karşılaştırsak “Evet biz bu işi daha iyi yapıyoruz” diyebiliyor musunuz?
İzmir’in avantajı sadece bereketli toprakları ve iklimi değil. İzmir, ülke geneline göre daha eğitimli bir tarım nüfusuna sahip. Ayrıca tarıma dayalı sanayi de çok gelişmiş durumda. Kooperatifçilik alanında ülkemizin yüz akı oluşumlara sahibiz. Tüm bunlar bir araya gelince hem üretim hem gelir açısından çok daha verimli bir tablo ortaya çıkıyor.
Türkiye tarım sektöründe çalışan üreticilere, özellikle kadın çiftçilere bir mesajınız var mı?
Yıllardır ısrarla aynı şeyi tekrarlıyorum: Tarım geleceğin sektörü. Dünyada ekilebilir alanlar azalırken nüfus çığ gibi artıyor. Önümüzdeki 20-30 yılda, dünya nüfusunun talebini karşılayabilmek için bugünkünden yüzde 50 daha fazla üretmemiz gerekecek. Bu nedenle tarıma yatırım yapan, toprağını modern teknolojilerle işleyen, markalaşma ve pazarlama alanında çağdaş teknikleri ve teknolojinin sağladığı avantajları kullanan kazançlı çıkacak. Hem kadınları hem de gençleri bunun bilinciyle hareket etmeye, sahip oldukları topraklara dört elle sarılmaya davet ediyorum.

Haber Merkezi