Sayfa Yükleniyor...
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünden Doç.Dr. Ahmet Talimciler, sporda şiddet ile ilgili önemli açıklamalarda bulunarak, Türkiyede futbol başarı üzerinden yürüyor. Türkiyede futbolu sevmiyoruz dedi
YUSUF ÇAĞIRTEKİN-ÖZEL RÖPORTAJ
Türkiyede spor iklimini düşündüğümüzde aklımıza neler geliyor? Pek de olumlu şeylerin geldiğini söyleyemeyiz değil mi? Kaos, karmaşa, şiddet gibi şeyler aklımızda beliriverir. Yan yana oturup da bir spor müsabakası bile izleyemeyen bir hale geldiğimizin de farkındayız üstelik. Peki, nedir birbirimizle alıp veremediğimiz? Aynı evde iki farklı takımı tutan kardeşler bazen tribünde birbirini tanıyamayacak hale nasıl gelebiliyor? Spor bizi şiddete mi sürüklüyor? Yoksa biz mi sürüklenmek istiyoruz? Geçtiğimiz haftalarda Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırımın bir basketbol müsabakasında Yakın Doğu Üniversitesi Basketbol Takımı Başkanı Işık Eyigüngörü tokatlaması olayını yaşadık hatırlarsınız. Her iki tarafta kendini temize çıkarmak için birçok açıklama yaptı ve biz birkaç gün sonra bu olayı konuşmaz olduk. Hatta Aziz Yıldırımın bu hareketi yapmasına şaşıramayan insanlar bile oldu. Veyahut Başakşehirli sporcuların basın mensuplarını darp etmesi olayını düşünelim. İtiraf edin bunu da unutmuştuk değil mi? Biz unuttukça, normal karşıladıkça bu tür olayların devam edeceğini bilmemiz gerekir! Bu röportajda Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümünden Doç.Dr. Ahmet Talimciler ile birlikte sporun şiddet ile ilişkisini irdeledik.
EN TEPEDEN KARŞILIK BULUYOR
Sayın Ahmet Hocam öncelikle şu soru ile başlamak istiyorum. Geçtiğimiz günlerde bir basketbol müsabakasında Fenerbahçe Spor Kulüp Başkanı Aziz Yıldırımın Yakın Doğu Üniversitesi Basketbol Kulübü Başkanı Işık Eyigüngörü tokatlaması olayını yaşadık. Çok fazla gündemde kalmadığını gördük. Sizce bunun sebepleri nelerdir?
Bu çok normal çünkü bu kadar gündemin yoğun olduğu bir ülkede, bu olayın haftalar ya da aylar boyunca gündemde kalması mümkün değil. Neil Postmanın Televizyon Öldüren Eğlence adlı bir çalışması var. Çok eskidir ama güzel belirtir. O kadar çok enformasyon altındayız ki başka şansımız yok. Unutmak zorundayız. İçinde bulunduğumuz dönemde buna vaktimizde yok zaten. Sürekli bir haber ve bilgi akışı var. O enformasyon altında ezilmemek için başka şansımız yok. Yenileri sürekli geliyor, eskiler silinmek zorunda! Çünkü eskiler silinmeden yeniler unutulamaz. Bu olayın örneği üzerinde gittiğimizde ise, bu olayın bu kadar çok haber değeri taşımasının altında yatan şey şuydu. Bir kulüp başkanı, bir başka kulüp başkanını tokatlıyor ve onunla da kalmıyor daha kötüsünü de yaparım diyor. Bununla ilgili zaten savcılar gereğini yaptı. Pek çok şey konuşuldu ama buradaki bence asıl sorun, gündelik hayatımızda giderek daha da artmaya başlayan şiddetin spor sahalarında da en tepe noktadan karşılık bulduğu gerçeğidir. Yani bu olayı taraftarlar yaptığında vahamet ne kadar fazlaysa, kulüp başkanları yaptığında bu vahamet daha da katlanıyor. Çünkü hitap ettiği kitle, rol modeli olma meselesi, pek çok şey beraberinde ekleniyor. O zamanda karşımıza tam anlamıyla bir figür çıkıyor. Yani Aziz Yıldırım bu anlamda çok önemli bir figür. Türkiyede sadece Fenerbahçeli taraftarın değil bütün taraftarların gözünde başkan nasıl olmalı ama aynı zamanda olmamalı figürü! Yani her ikisi de Aziz Yıldırım. Böyle olunca da Türkiyede son 10 yıla baktığımızda bütün kulüp başkanları da onun gibi olma yolunda gitti. Bu da şiddet unsurunu körükleyen sebeplerin başında geliyor.
NE ŞİKESİ MEMLEKET ELDEN GİDİYOR
Aziz Yıldırım özelinde devam edelim. Bir tespitim var. Bilmem bana katılır mısınız? Yıllarca antipatik olarak niteledik ama sanki son birkaç senedir sevmeye başladık gibi. Bunun sebebi sizce nedir?
Aziz Yıldırımın 3 Temmuz sonrasında yaptığı açıklamalarla, o dönem hakikaten hiç kimse Aziz Yıldırımın o kadar doğru şeylerden bahsedebileceğini öngörmüyordu. Ama sonrasında karşılaştığımız özellikle 15 Temmuz olayı ile yapılanları gördük. Aziz Yıldırım bu olaydan 5 sene önce Ne şikesi memleket elden gidiyor! diyerek olabileceklerin sinyalini vermişti. O dönemde onu kimse dikkate almadı. Herkes, Kendini aklamaya çalışıyor diye yorumladı. Fakat zaman içerisinde bu olaylar bu noktaya geldiğinde insanlar Aziz Yıldırıma hak vermeye başladı. Doğru söylüyormuş dediler. İnanmaya ve sevmeye başladılar. Yoksa Aziz Bey farklı bir şey yapmıyor! Aynı şeyleri yapıyor. Yine Fenerbahçenin haklarını savunduğunu düşünüyor. Açıklamaları yine aynı şekilde. Bence etkiyi yaratan nokta bu. Yaşadığımız süreçte Aziz Yıldırımın söylediklerinin doğru çıkması, onu insanların gözünde güvenilir yaptı ve insanlar sevmeye başladı.
HERKES KENDİNİ HAKLI GÖRÜYOR
Buradan hareketle spor kavramının şiddetle ilişkine değinelim isterim. Türkiyede spor ve şiddet arasındaki ilişkiyi biraz özetleyebilir misiniz?
Türkiyede şiddet sarmalı giderek artıyor. Toplumsal hayatımızda giderek kendini daha fazla hissettiriyor. Şiddetin bu kadar çok gündelik hayatın içerisinde karşılık bulmasının tehlikeleri var. Bu sadece gündelik hayatta kalmıyor. Stadyumlara da sirayet ediyor. Bakıyorsunuz az önce verdiğimiz Aziz Yıldırım örneğinde olduğu gibi bir kadın basketbol maçı öncesinde de olaylar çıkıyor. Olaylar hatta bizzat şeref tribününde çıkıyor. Böyle baktığımızda şiddetin aslında kendini gösterme biçimi olduğunu görüyoruz. İnsanlar kendilerini göstermek istiyor. Burada bizim ülke olarak üzerinde durmamız gereken durum da, Sen benim kim olduğumu biliyor musun, ben şuyum ya da buyum gibi söylemlerle her şeyin mümkün olduğu bir dönem konuşulmaya başlandı ve bunları yaşıyoruz. Bunların hem gündelik hayatta hem de spor sahalarında karşılığı var. Yani spor ve şiddet ilişkisini bunlardan bağımsız olarak düşünemezsiniz. Ayrı düşünürsek yanlış yapmış oluruz. Spor sahalarındaki meseleye gelirsek, spor sahalarında biz sürekli maduriyeti üretiyoruz. Yapılabilecekler belliyken yapmama gibi bir durum ortaya çıkıyor. Adalet kavramı üzerinde de problemlerimiz var. Hiç kimsenin hiç kimseye güvenmediği bir yerde şiddet kendini gerçekleştirebilmek için en önemli bir enstrüman haline geliyor. Yani her takım taraftarı sadece kendini haklı olarak görüyor. Bu da şiddetin normalleştirilmesine neden oluyor. Yani bizim yaptıklarımız normal, karşı tarafın yaptıkları değil diye bir düşünce oluşuyor. Taraftarlar artık birbirine daha körü körüne inanıyor. Şiddeti körükleyen en temel sebepler bence bunlar.
SONUÇ ODAKLI BAĞ
Sporda şiddet konusuna değinmişken taraftarlık ve fanatiklik kavramlarından bahsetmezsek eksik olur. Sizce taraftarlık ve fanatiklik kavramlarının şiddet kavramıyla ilişkileri nelerdir bahsede belir misiniz?
Almanyada U-19 yaş grubunda Bayern Münih- Borussia Dortmund müsabakası oynandı. 33 bin 450 tane biletli seyirci müsabakayı izledi. Bende kendi köşemde yazdım. Türkiyede U-19 finali oynanıyor 75 tane taraftar geliyor. Ben açık konuşayım. Biz Türkiyede futbolu sevmiyoruz. Hiç kimse kimseyi kandırmasın! Futbolla ilgiliyiz ama kendi kişisel takımlarımız üzerinden. Orada da başarı üzerinden. Yani Türkiyede futbol başarı üzerinden yürüyor. Başarısızsan kimse maça gitmiyor, takımını seyretmek istemiyor, forma almak istemiyor. Bu yüzden bizde bir futbol severlik yok. Bu mesele bizim futbolla nasıl bir bağ kurduğumuzu gösteriyor. Biz tamamen sonuç odaklı bir bağ kuruyoruz. Taraftarlarda da kendini farklı görme huyu gelişiyor. Herkes kendini farklı görüyor. Oysaki hepsi aynı. Burada oluşan kendini farklı hissetme şiddet ile bir ilişki kurabiliyor. Türkiye de taraftarlık denen şey giderek daha farklı bir şey olmaya başladı. Bir taraftan karşımızda daha da endüstriyelleşen bir oyun var ve beraberinde taraftarları tüketicileştiriyor. Forma alma, kombine alma vb. şeylere doğru gidiyor. Diğer taraftan aynı oyunun bizdeki oynanış biçimine ve kulüplerle taraftarlar arasındaki ilişkiye baktığımızda hala eski tarzda devam ettiğini görüyoruz. Kulüplerin bir tarafında şirket modeli var diğer tarafında dernek var. Burası Türkiyedeki taraftarlık modelini ileride belirleyecek en temel nokta. Yani Türkiyede Beraber ıslandık bu yollarda meselesi artık giderek azalacak. Çünkü taraftarlık meselesi şekil değiştirmeye başlıyor. Birde yeri gelmişken Türkiyedeki futbol kulüpleri için belirtmek istediğim bir şey var. Onları çok büyük problemler bekliyor. Türkiyede futbol bu kadar kısır giderse, insanları futbol dışı sporlara yönelir ve futbola ilgi azalır. Fenerbahçe Basketbol Takımının Euroligue kupasını almasıyla, daha da belirgin olmaya başlayacak. Çünkü gerçekçi olmak lazım Avrupada Türk futbol takımları bu başarıları bu bütçelerle elde edemez.
FEDERASYON KULLANMIYOR
Spor ve şiddet demişken 6222 nolu Sporda Şiddet Yasasından bahsetmemiz gerekir. Sizce bu yasa yeterli mi?
Üç temel şey sayacağım bu konuda. Birincisi, bütün yasa ve yasal düzenlemeler sadece taraftarlar üzerinden yürütülüyor. Burada bir handikap var. Türkiyede spor sahalarında medyanın, yöneticilerin, zaman zaman teknik adamların, kulüp başkanlarının, futbolcuların da dahili var. Bunları düşünmek zorundayız. Ama biz her nedense sadece taraftarı cezalandırma derdindeyiz. İkinci olarak vurgu yapmak istediğim nokta, yasal düzenlemeyi çıkardıktan sonra uygulayabilmektir. Burada da problem çekiyoruz. Üçüncü nokta ise, cezalıları tam olarak tespit edip cezalandırmayı onlara uygulamaktır. Saha ya da tribün kapatmak olayını ben anlamıyorum. Mesela Passolig olayını da bunun için çıkarmadık mı? Amaç suçluları tek tek tespit edip, adaletli şekilde cezaları dağıtmaktı. Bu konuyu Passolig Genel Müdürü Cemil Kozancı ile de konuştum. Bana şunu söyledi Biz bunu tespit edebiliyoruz. Var böyle bir teknolojimiz. Ama bunu kullanmıyor federasyon. Biz hala topyekün cezalandırma modelini uyguluyoruz. Olay çıkaranları belirleyip, olaya karışanları cezalandırmadığınız sürece, Türkiyede yasanın olması çok fazla şey ifade etmez. Diğer türlü suçsuzları cezalandırıyoruz. Kim spor sahalarındaki şiddeti destekleyecek beyanatı veriyorsa; yönetici, basın mensubu, teknik direktör, taraftar grubu Kim olursa olsun o cezalandırılmalı. Herkesi eşit şekilde cezalandırabilirseniz spor sahalarındaki şiddeti aşağı çekebilirsiniz
ÖZNEYİ BELİRSİZLEŞTİRME
Son olarak medyayı da bu konudan bağımsız olarak düşünmemeliyiz diye düşünüyorum. Medyanın da spor ve şiddet ilişkisinde durduğu tarafı ve etkileri hakkında düşündüklerinizi söyleyebilir misiniz?
Medya Türkiyede ne şiş yansın ne de kebap yansın mantığı üzerinden gidiyor. Herkese pembe boncuklar dağıtalım, gülücük verelim, klişeler kullanalım. Fakat sizin yapmanız gereken şey Türkiyede aynı zamanda spor sahalarında şiddete neden olan ve olacak insanları da deşifre etmek olmalı. Onları görmezden gelmek ve belirsizleştirmek olmamalı! Bu olayı çıkaranlar bir avuç kendini bilmezler gibi bir ifadeyi medya kullanmamalı. Hayır kardeşim o olayı çıkaranlar belli, sen bu ifadeyi kullanamazsın. Bu ifadeyi kullanarak özneyi belirsizleştiremezsin. Medya sürekli bunu yapıyor. Medyanın yapması gereken bir başka şey ise abartılı başlıklar atarak, insanların kişilik haklarına saldıran ifadeler kullanmamalı. Amiyane tabirlerden, argodan, cinsiyetçi ifadelerden vazgeçmesi gereken bir medyaya ihtiyacımız var. Bir de artık medyanın bize sporun, güzel yönlerini çıkaracak yayınları yapmasına ihtiyacımız var. Medya tüm bunlar yerine, çok klasik, bilindik şeyler yapıyor. Aslan Parçaladı, Kartal Avladı gibi başlıklardan vazgeçmesi gerekir. Medya bunlara dikkat ederse şiddet unsuru giderek azalacaktır.
Haber Merkezi