Türkiye’de futbol başarı üzerinden yürüyor

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nden Doç.Dr. Ahmet Talimciler, sporda şiddet ile ilgili önemli açıklamalarda bulunarak, “Türkiye’de futbol başarı üzerinden yürüyor. Türkiye’de futbolu sevmiyoruz” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 27.05.2017 07:17
  • Güncelleme Tarihi : 27.05.2017 07:17
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Türkiye’de futbol başarı  üzerinden yürüyor

YUSUF ÇAĞIRTEKİN-ÖZEL RÖPORTAJ

Türkiye’de spor iklimini düşündüğümüzde aklımıza neler geliyor? Pek de olumlu şeylerin geldiğini söyleyemeyiz değil mi? Kaos, karmaşa, şiddet gibi şeyler aklımızda beliriverir. Yan yana oturup da bir spor müsabakası bile izleyemeyen bir hale geldiğimizin de farkındayız üstelik. Peki, nedir birbirimizle alıp veremediğimiz? Aynı evde iki farklı takımı tutan kardeşler bazen tribünde birbirini tanıyamayacak hale nasıl gelebiliyor? Spor bizi şiddete mi sürüklüyor? Yoksa biz mi sürüklenmek istiyoruz? Geçtiğimiz haftalarda Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın bir basketbol müsabakasında Yakın Doğu Üniversitesi Basketbol Takımı Başkanı Işık Eyigüngör’ü tokatlaması olayını yaşadık hatırlarsınız. Her iki tarafta kendini temize çıkarmak için birçok açıklama yaptı ve biz birkaç gün sonra bu olayı konuşmaz olduk. Hatta Aziz Yıldırım’ın bu hareketi yapmasına şaşıramayan insanlar bile oldu. Veyahut Başakşehir’li sporcuların basın mensuplarını darp etmesi olayını düşünelim. İtiraf edin bunu da unutmuştuk değil mi? Biz unuttukça, normal karşıladıkça bu tür olayların devam edeceğini bilmemiz gerekir! Bu röportajda Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü’nden Doç.Dr. Ahmet Talimciler ile birlikte sporun şiddet ile ilişkisini irdeledik.

EN TEPEDEN KARŞILIK BULUYOR

Sayın Ahmet Hocam öncelikle şu soru ile başlamak istiyorum. Geçtiğimiz günlerde bir basketbol müsabakasında Fenerbahçe Spor Kulüp Başkanı Aziz Yıldırım’ın Yakın Doğu Üniversitesi Basketbol Kulübü Başkanı Işık Eyigüngör’ü tokatlaması olayını yaşadık. Çok fazla gündemde kalmadığını gördük. Sizce bunun sebepleri nelerdir?

Bu çok normal çünkü bu kadar gündemin yoğun olduğu bir ülkede, bu olayın haftalar ya da aylar boyunca gündemde kalması mümkün değil. Neil Postman’ın ‘Televizyon Öldüren Eğlence’ adlı bir çalışması var. Çok eskidir ama güzel belirtir. O kadar çok enformasyon altındayız ki başka şansımız yok. Unutmak zorundayız. İçinde bulunduğumuz dönemde buna vaktimizde yok zaten. Sürekli bir haber ve bilgi akışı var. O enformasyon altında ezilmemek için başka şansımız yok. Yenileri sürekli geliyor, eskiler silinmek zorunda! Çünkü eskiler silinmeden yeniler unutulamaz. Bu olayın örneği üzerinde gittiğimizde ise, bu olayın bu kadar çok haber değeri taşımasının altında yatan şey şuydu. Bir kulüp başkanı, bir başka kulüp başkanını tokatlıyor ve onunla da kalmıyor daha kötüsünü de yaparım diyor. Bununla ilgili zaten savcılar gereğini yaptı. Pek çok şey konuşuldu ama buradaki bence asıl sorun, gündelik hayatımızda giderek daha da artmaya başlayan şiddetin spor sahalarında da en tepe noktadan karşılık bulduğu gerçeğidir. Yani bu olayı taraftarlar yaptığında vahamet ne kadar fazlaysa, kulüp başkanları yaptığında bu vahamet daha da katlanıyor. Çünkü hitap ettiği kitle, rol modeli olma meselesi, pek çok şey beraberinde ekleniyor. O zamanda karşımıza tam anlamıyla bir figür çıkıyor. Yani Aziz Yıldırım bu anlamda çok önemli bir figür. Türkiye’de sadece Fenerbahçeli taraftarın değil bütün taraftarların gözünde başkan nasıl olmalı ama aynı zamanda olmamalı figürü! Yani her ikisi de Aziz Yıldırım. Böyle olunca da Türkiye’de son 10 yıla baktığımızda bütün kulüp başkanları da onun gibi olma yolunda gitti. Bu da şiddet unsurunu körükleyen sebeplerin başında geliyor.

‘NE ŞİKESİ MEMLEKET ELDEN GİDİYOR’

Aziz Yıldırım özelinde devam edelim. Bir tespitim var. Bilmem bana katılır mısınız? Yıllarca antipatik olarak niteledik ama sanki son birkaç senedir sevmeye başladık gibi. Bunun sebebi sizce nedir?

Aziz Yıldırım’ın 3 Temmuz sonrasında yaptığı açıklamalarla, o dönem hakikaten hiç kimse Aziz Yıldırım’ın o kadar doğru şeylerden bahsedebileceğini öngörmüyordu. Ama sonrasında karşılaştığımız özellikle 15 Temmuz olayı ile yapılanları gördük. Aziz Yıldırım bu olaydan 5 sene önce ‘Ne şikesi memleket elden gidiyor!’ diyerek olabileceklerin sinyalini vermişti. O dönemde onu kimse dikkate almadı. Herkes, ‘Kendini aklamaya çalışıyor’ diye yorumladı. Fakat zaman içerisinde bu olaylar bu noktaya geldiğinde insanlar Aziz Yıldırım’a hak vermeye başladı. ‘Doğru söylüyormuş’ dediler. İnanmaya ve sevmeye başladılar. Yoksa Aziz Bey farklı bir şey yapmıyor! Aynı şeyleri yapıyor. Yine Fenerbahçe’nin haklarını savunduğunu düşünüyor. Açıklamaları yine aynı şekilde. Bence etkiyi yaratan nokta bu. Yaşadığımız süreçte Aziz Yıldırım’ın söylediklerinin doğru çıkması, onu insanların gözünde güvenilir yaptı ve insanlar sevmeye başladı.

HERKES KENDİNİ HAKLI GÖRÜYOR

Buradan hareketle spor kavramının şiddetle ilişkine değinelim isterim. Türkiye’de spor ve şiddet arasındaki ilişkiyi biraz özetleyebilir misiniz?

Türkiye’de şiddet sarmalı giderek artıyor. Toplumsal hayatımızda giderek kendini daha fazla hissettiriyor. Şiddetin bu kadar çok gündelik hayatın içerisinde karşılık bulmasının tehlikeleri var. Bu sadece gündelik hayatta kalmıyor. Stadyumlara da sirayet ediyor. Bakıyorsunuz az önce verdiğimiz Aziz Yıldırım örneğinde olduğu gibi bir kadın basketbol maçı öncesinde de olaylar çıkıyor. Olaylar hatta bizzat şeref tribününde çıkıyor. Böyle baktığımızda şiddetin aslında kendini gösterme biçimi olduğunu görüyoruz. İnsanlar kendilerini göstermek istiyor. Burada bizim ülke olarak üzerinde durmamız gereken durum da, ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun, ben şuyum ya da buyum’ gibi söylemlerle her şeyin mümkün olduğu bir dönem konuşulmaya başlandı ve bunları yaşıyoruz. Bunların hem gündelik hayatta hem de spor sahalarında karşılığı var. Yani spor ve şiddet ilişkisini bunlardan bağımsız olarak düşünemezsiniz. Ayrı düşünürsek yanlış yapmış oluruz. Spor sahalarındaki meseleye gelirsek, spor sahalarında biz sürekli maduriyeti üretiyoruz. Yapılabilecekler belliyken yapmama gibi bir durum ortaya çıkıyor. Adalet kavramı üzerinde de problemlerimiz var. Hiç kimsenin hiç kimseye güvenmediği bir yerde şiddet kendini gerçekleştirebilmek için en önemli bir enstrüman haline geliyor. Yani her takım taraftarı sadece kendini haklı olarak görüyor. Bu da şiddetin normalleştirilmesine neden oluyor. Yani bizim yaptıklarımız normal, karşı tarafın yaptıkları değil diye bir düşünce oluşuyor. Taraftarlar artık birbirine daha körü körüne inanıyor. Şiddeti körükleyen en temel sebepler bence bunlar.

SONUÇ ODAKLI BAĞ

Sporda şiddet konusuna değinmişken taraftarlık ve fanatiklik kavramlarından bahsetmezsek eksik olur. Sizce taraftarlık ve fanatiklik kavramlarının şiddet kavramıyla ilişkileri nelerdir bahsede belir misiniz?

Almanya’da U-19 yaş grubunda Bayern Münih- Borussia Dortmund müsabakası oynandı. 33 bin 450 tane biletli seyirci müsabakayı izledi. Bende kendi köşemde yazdım. Türkiye’de U-19 finali oynanıyor 75 tane taraftar geliyor. Ben açık konuşayım. Biz Türkiye’de futbolu sevmiyoruz. Hiç kimse kimseyi kandırmasın! Futbolla ilgiliyiz ama kendi kişisel takımlarımız üzerinden. Orada da başarı üzerinden. Yani Türkiye’de futbol başarı üzerinden yürüyor. Başarısızsan kimse maça gitmiyor, takımını seyretmek istemiyor, forma almak istemiyor. Bu yüzden bizde bir futbol severlik yok. Bu mesele bizim futbolla nasıl bir bağ kurduğumuzu gösteriyor. Biz tamamen sonuç odaklı bir bağ kuruyoruz. Taraftarlarda da kendini farklı görme huyu gelişiyor. Herkes kendini farklı görüyor. Oysaki hepsi aynı. Burada oluşan kendini farklı hissetme şiddet ile bir ilişki kurabiliyor. Türkiye de taraftarlık denen şey giderek daha farklı bir şey olmaya başladı. Bir taraftan karşımızda daha da endüstriyelleşen bir oyun var ve beraberinde taraftarları tüketicileştiriyor. Forma alma, kombine alma vb. şeylere doğru gidiyor. Diğer taraftan aynı oyunun bizdeki oynanış biçimine ve kulüplerle taraftarlar arasındaki ilişkiye baktığımızda hala eski tarzda devam ettiğini görüyoruz. Kulüplerin bir tarafında şirket modeli var diğer tarafında dernek var. Burası Türkiye’deki taraftarlık modelini ileride belirleyecek en temel nokta. Yani Türkiye’de ‘Beraber ıslandık bu yollarda’ meselesi artık giderek azalacak. Çünkü taraftarlık meselesi şekil değiştirmeye başlıyor. Birde yeri gelmişken Türkiye’deki futbol kulüpleri için belirtmek istediğim bir şey var. Onları çok büyük problemler bekliyor. Türkiye’de futbol bu kadar kısır giderse, insanları futbol dışı sporlara yönelir ve futbola ilgi azalır. Fenerbahçe Basketbol Takımı’nın Euroligue kupasını almasıyla, daha da belirgin olmaya başlayacak. Çünkü gerçekçi olmak lazım Avrupa’da Türk futbol takımları bu başarıları bu bütçelerle elde edemez.

FEDERASYON KULLANMIYOR

Spor ve şiddet demişken 6222 nolu Sporda Şiddet Yasası’ndan bahsetmemiz gerekir. Sizce bu yasa yeterli mi?

Üç temel şey sayacağım bu konuda. Birincisi, bütün yasa ve yasal düzenlemeler sadece taraftarlar üzerinden yürütülüyor. Burada bir handikap var. Türkiye’de spor sahalarında medyanın, yöneticilerin, zaman zaman teknik adamların, kulüp başkanlarının, futbolcuların da dahili var. Bunları düşünmek zorundayız. Ama biz her nedense sadece taraftarı cezalandırma derdindeyiz. İkinci olarak vurgu yapmak istediğim nokta, yasal düzenlemeyi çıkardıktan sonra uygulayabilmektir. Burada da problem çekiyoruz. Üçüncü nokta ise, cezalıları tam olarak tespit edip cezalandırmayı onlara uygulamaktır. Saha ya da tribün kapatmak olayını ben anlamıyorum. Mesela Passolig olayını da bunun için çıkarmadık mı? Amaç suçluları tek tek tespit edip, adaletli şekilde cezaları dağıtmaktı. Bu konuyu Passolig Genel Müdürü Cemil Kozancı ile de konuştum. Bana şunu söyledi ‘Biz bunu tespit edebiliyoruz. Var böyle bir teknolojimiz. Ama bunu kullanmıyor federasyon’. Biz hala topyekün cezalandırma modelini uyguluyoruz. Olay çıkaranları belirleyip, olaya karışanları cezalandırmadığınız sürece, Türkiye’de yasanın olması çok fazla şey ifade etmez. Diğer türlü suçsuzları cezalandırıyoruz. Kim spor sahalarındaki şiddeti destekleyecek beyanatı veriyorsa; yönetici, basın mensubu, teknik direktör, taraftar grubu… Kim olursa olsun o cezalandırılmalı. Herkesi eşit şekilde cezalandırabilirseniz spor sahalarındaki şiddeti aşağı çekebilirsiniz

ÖZNEYİ BELİRSİZLEŞTİRME

Son olarak medyayı da bu konudan bağımsız olarak düşünmemeliyiz diye düşünüyorum. Medyanın da spor ve şiddet ilişkisinde durduğu tarafı ve etkileri hakkında düşündüklerinizi söyleyebilir misiniz?

Medya Türkiye’de ne şiş yansın ne de kebap yansın mantığı üzerinden gidiyor. Herkese pembe boncuklar dağıtalım, gülücük verelim, klişeler kullanalım. Fakat sizin yapmanız gereken şey Türkiye’de aynı zamanda spor sahalarında şiddete neden olan ve olacak insanları da deşifre etmek olmalı. Onları görmezden gelmek ve belirsizleştirmek olmamalı! ‘Bu olayı çıkaranlar bir avuç kendini bilmezler’ gibi bir ifadeyi medya kullanmamalı. Hayır kardeşim o olayı çıkaranlar belli, sen bu ifadeyi kullanamazsın. Bu ifadeyi kullanarak özneyi belirsizleştiremezsin. Medya sürekli bunu yapıyor. Medyanın yapması gereken bir başka şey ise abartılı başlıklar atarak, insanların kişilik haklarına saldıran ifadeler kullanmamalı. Amiyane tabirlerden, argodan, cinsiyetçi ifadelerden vazgeçmesi gereken bir medyaya ihtiyacımız var. Bir de artık medyanın bize sporun, güzel yönlerini çıkaracak yayınları yapmasına ihtiyacımız var. Medya tüm bunlar yerine, çok klasik, bilindik şeyler yapıyor. ‘Aslan Parçaladı, Kartal Avladı’ gibi başlıklardan vazgeçmesi gerekir. Medya bunlara dikkat ederse şiddet unsuru giderek azalacaktır.

 

Haber Merkezi