“Yapacağımız şey barış olacak”

‘Akademi Barış İstiyor’ çalıştayına katılmak için İzmir’e gelen Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ile özel bir röportaj gerçekleştirdik. Gündeme dair yaptığımız sohbette çözüm sürecini yeniden başlatacak olanın halk olduğunu vurgulayan Yüksekdağ, İzmir seçmeninin, 7 Haziran seçimlerinde ortaya koyduğu başarının daha üstüne çıkmasını beklediklerini belirtti


  • Oluşturulma Tarihi : 22.08.2015 07:42
  • Güncelleme Tarihi : 22.08.2015 07:42
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Yapacağımız şey barış olacak”

E. ÇAĞLA GENİŞ 

“SEÇİMLERDE TOPLUM TERBİYE DERSİ VERECEK”

-Dönem dönem farklı siyasi kanatlardan HDP seçmenine yönelik sert sözler sarf ediliyor. Bu sözler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kötü söz sahibine aittir. MHP kanadından gelen sözlerin bende oluşturduğu ilk duygu budur; siyasete dair oynadıkları kötü rolü yansıtıyorlar. Türkiye siyaseti uzun yıllar kamplaştırma ve kutuplaştırma dilinden çok çekti. Bizler aslında siyaset dilimizi tam da bunun karşıtı olarak kurduk. Nefret, bölücü ve ayrıştırıcı dile karşı birleştirici ve daha barışçıl mesajlar veren, uzlaşma olanaklarının olduğunu gören ve gösteren bir dil kullandık. İşin içerisine mizahı katan gülerek eleştirmeyi ve güldürerek eleştirmeyi de keşfeden bir dil sergilemeye çalıştık. Aslında içimizden geçen neyse oldu; içimizden iyi şeyler geçiyordu ve ağzımızdan iyi sözler döküldü. Tüm Türkiye toplumunda kabul gördü. Türkiye siyasi yaşamı yeni bir dil ve anlayışla buluştu. 7 Haziran seçimlerindeki başarımızı da büyük oranda buna borçluyuz. Ama ne yazık ki toplum ve siyasetin bir bölümü ileriye doğru giderken bir diğer tarafı da 80-90’lı yılların nefret ve şiddetinin saplantısında kaldı. MHP de bu saplantılardan kurtulamamış partilerden biridir hatta en başta gelenidir diyebilirim. Bu nefret söyleminin kendilerine kazandırmayacağını bir kere daha görecekler. Önümüz yine seçim Türkiye toplumunun güzel bir terbiye dersi vereceğine inanıyorum.

-Seçim hazırlıklarına başladınız mı? ‘Seni yeniden başkan yaptırmayacağız’ söylemi yeterli olacak mı; ne gibi çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?

Biz ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ söyleminin bu seçim kampanyası bakımından tek ve yeterli bir söylem olduğunu düşünmüyoruz. Fikrimiz değişmedi kimseyi başkan yaptırmayacağız. Türkiye’nin bir başkana ve tek bir adama ihtiyacı yok. Türkiye’nin teklikten çok çoğulculuğa ihtiyacı var. Çoğulcu ve kolektif bir yönetim gücüne ihtiyacı var. Türkiye toplumunun da kendi kendisini yönetebileceğini görmeye ihtiyacı var. Siyaset ilkelleri, uzun yıllar boyunca halklarımızı yönetilmeye muhtaç olarak gördüler. Güdülmeye ve mecbur bırakılmaya mahkumsunuz dediler ve böyle bir mecburiyet oluşturdular. Oysaki Türkiye toplumu 7 Haziran seçimlerinde gösterdi ki yönetilmeye muhtaç değil. Tek bir adamın ve tek bir partinin otoritesine ve güdümüne muhtaç değil. Tam tersine Türkiye toplumu yönetime katılmak istiyor. Önümüzdeki seçim sürecinde yapacağımız asıl vurgu ‘Bir şey yaptırmayacağız’ söyleminin ötesinde, ‘Yapacağız’ söylemini ön plana çıkarmak olacak. Evet, onu başkan yaptırmayacağız ve yaptırmadık da. Ama bu seçim kampanyası döneminde neleri yapacağımızı göstereceğiz. Yapacağımız nedir?  Barış yapacağız ve uzlaşmayı sağlayacağız. Toplumsal birleşmeyi ve kaynaşmayı inşa edeceğiz. Demokrasiyi Türkiye toplumuyla hep birlikte kuracağız. Programımızda ne yapacağımızı ve birlikte nasıl yapacağımızı anlatacağız.

“ÇÖZÜM SÜRECİNİ YENİDEN BAŞLATACAK HALKTIR”

-Son günlerde herkes 90’lı yıllara geri dönüldüğü vurgusu yapıyor, siz ülkenin içinde bulunduğu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Şuan elbette kötü bir durum var. İktidar merkezi tarafından dayatılmış bir savaşı yaşıyor Türkiye. Sürüklendiği bir savaşın acısını ve yasını yaşıyor. Irkçılık, milliyetçilik ve ayrımcılık üzerinden siyaset yapmak siyaseti yozlaşmaktır. Eğer bu siyasi gidişata engel olunamazsa tüm toplumun çürümesine neden olunacaktır. 7 Haziran seçimlerindeki kırılma anında iktidarını kaybeden ve sarsılan saray aslında tüm toplumsal yapıya karşı bir savaş başlattı. Bugün savaş ağırlıklı olarak Doğu’da çatışma ve gerilim şeklinde yaşanıyor. Ama savaşın etkisini herkes hissediyor. Asker ve polislerin aileleri, Batı kentlerinde veya Orta Anadolu yaşayan insanlar da ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak savaşın sonuçlarını yaşıyorlar. Her gün bir cenaze haberi alıyorlar ve cenazelerin bir kısmını görüyorlar sadece; bir kısmını göremiyorlar bile. Varto’da öldürüldükten sonra bedeni çırılçıplak soyulan ve işkence edilen kadınını, Ekin Wan’ı görmüyorlar mesela. Televizyonlar göstermiyor çünkü. Daha dün öldürülen 10 yaşındaki çocuğu ve bedeni paramparça edilen sivilleri görmüyorlar. Suruç’ta sadece 33 canımızı kaybettik. Onları gördüler ve onu görür görmez yönetenler yeniden ekranı daha büyük bir savaşla kararttı. Bizim kaygımız şu; bu savaştan hala dönülebilir. Hala karşılıklı bir ateşkes durumuna geçilebilir. Bunun koşulları ve olanakları mümkün. Çözüm süreci yeniden başlayabilir ve başlatılabilir. Ama biz şuan ki koşullarda sarayın ve AKP Hükümeti’nin çözüm sürecini yeniden canlandırma yeteneğini yitirdiğini düşünüyoruz. O nedenle çözüm sürecini yeniden canlandıracak şeyin halkın barış dinamiği ve çözüm çağrısı olduğunu düşünüyoruz. Toplumu barışın sağlanması için aktif olmaya davet ediyoruz ve bunun karşılığını da buluyoruz. Artık çözüm ve müzakere sürecini yeniden başlatacak olan halktır.

“KARŞILIĞINI BULACAĞINA İNANIYORUZ”

-Toplumun bir kesiminin HDP’nin çatışma sürecinde PKK’ya yönelik çağrıda bulunmadığı eleştirileri geliyor. Siz yeterince barış ve ateşkes çağrısı yaptığınızı düşünüyor musunuz?

Biz siyasi varlığımızı barış siyaseti ve çağrıları üzerinden kurduk. Bu nedenle bunlar çok haksız eleştiriler bence. Son dönemdeki tüm çırpınışlarımız da silahların susması ve karşılıklı bir çözüm zeminine yeniden dönülmesi içindir. Ama karşılıklı çıkarılan savaş gerçekten çok çaplı ve büyük bir savaş. Herkesin bunu görmesi gerekiyor. Yıllar boyunca barışı sağlamak için hep tek tarafa sorumluluk yüklendi. Serzenişte bulunmak istemiyorum ama barışı sağlamak sorumluluğunu biz kendimizde daha fazla gördükçe çeşitli kesimler de daima hep bizden beklediler. Ama artık daha fazla barış için herkesin katılımcı olması gerekiyor. Örneğin HDP’nin duruşunun güçlendirilmesi ve desteklenmesi gerekiyor. Bugün biz hala çağrı yapmaya devam ediyor ve çözüm üretmek için çırpınıyoruz. Ama çağrılarımız yetersiz kalıyor. Bunu gören bütün kesimler buradan bir sonuç çıkarmalı. HDP, daha fazla desteklenmeli ve barış için kucaklanmalı ki çağrıları yanıt bulsun. Bizim de böyle bir desteğe ihtiyacımız var; tüm eleştiren kesimlere bunu söylemek isterim. Çünkü bizim gücümüz gerçekten şuan ki aşamada boğulmaya çalışılıyor. O nedenle Türkiye’den özellikle de batı cephesinden daha güçlü bir barış çağrısının yükseltilmesi gerekiyor. Siyaset zeminini savaş sevdalılarının işgal etmesine izin vermemeliyiz ve bunun için de barışa sevdalı olanlar kendisini daha fazla göstermeli. İki tarafa da çağrı yapılmalı. Biz şu an parti olarak bunu yapıyoruz. Kandil’e de, AKP Hükümeti’ne de çağrı yapıyoruz. Masaya yeniden dönün bu ölümleri ve çatışmayı karşılıklı silahları susturun çağrısını daha güçlü bir biçimde yapıyoruz. Umarım önümüzdeki günlerde ben bu çağrılarımızın güçlü bir barış alanının da katılımıyla birlikte karşılığını bulacağına inanıyorum.

“SEÇİM GÜVENLİĞİNİ YİNE BİZ SAĞLAYACAĞIZ”

-Silopi, Lice, Silvan gibi ilçelerde devletin izlediği politikalar oralarda karışıklık yaratılarak oy kullanılmasına engel olmaya çalışıyor şeklinde iddialar var. Seçim güvenliği nasıl sağlanabilir?

Seçim güvenliğini 7 Haziran seçimlerinde biz sağladık. Yine biz sağlayacağız. Bu konuda kendimize inanıyoruz ve bu güveni güçlendirmek zorundayız. Bir yola girdik; bu yoldan dönmeyeceğiz.  Biz 7 Haziran seçimlerine girerken iktidar değil ana muhalefet olacağımızı söyledik. Olduk ve kötü saray bir partiyi iktidar yaparmış. Kötü bir yönetim bizi zorla iktidara doğru götürüyor. Bu iktidar kendisini bitirmiş ve tüketmiştir. Yıllarca Türkiye bölünecek diye paranoya yaptılar; bölücülüğün dik alasını işte bu iktidar yaptı ve Türkiye’yi böldü. Biz birleştireceğiz; birleşerek halkların iktidarını gerçekleştirmeyi başaracağız. Darbe seçimi dayattılar; madem öyle buna da hazırız. Bu seçimlerden çok daha güçlü olarak çıkacağımıza emin olabilirler.

-Bu çatışma ortamının seçimlerde AK Parti oylarını nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

Benim düşüncelerim dışında anket şirketlerinin sunduğu veriler var. Oyları düşüyor; kendilerinden önceki yönetimler gibi savaşa yatırım yaparlarsa oyları yükselir diye düşünüyorlardı. AKP hükümeti şuan kaybeden ata yeniden oynuyor. Bizim kamuoyu araştırmaları ve anket şirketlerinin yaptırdığı araştırmalar oylarımızın yükseldiğini gösteriyor. AKP ise şuan en iyi ihtimalle sadece yüzde 42’i koruyor. Ama bazı anketlerde yüzde 39’a kadar gerilemiş. Beni kaygılandıran şey bir kere daha kaybettiklerini görüp çok daha kötü bir maceraya sürükleyebilirler Türkiye’yi. Bu nedenle hepimizin uyanık olması ve barış çizgisinde yürümesi gerekiyor. Bu siyasi iktidar ait olduğu yere geri dönmeli. Biz artık önümüzdeki seçimlerde yeni bir iktidar alternatifi ortaya çıkarmalıyız. Bizim niyetimiz budur. Seçimlerden sonra bir iktidar kombinasyonu içerisinde yer alabilecek bir HDP görüyoruz kendimizde. Artık bu iktidarın miadı dolmuştur ve Türkiye’ye daha fazla zarar vermemelidir. Onlar istemese de biz onların karşısına bir iktidar alternatifi çıkarmayı başardığımızda Türkiye yeni bir iktidar şansına sahip olacak. İşte o şansa sahip çıkmalıyız ve korumalıyız.

“TEPKİ DEĞİL DESTEK ALIYORUM”

-Ailenizin MHP’li olduğunu söylemiştiniz; bu aralar milliyetçilik ön planda. Tepkiler alıyor musunuz?

Gerilimler oluyor tabi ki ama benim ailem çok kalabalık bir ailedir. Siyasi eğilimleri ve çizgileri itibariyle Türkiye gibi bir ailedir. Türkiye’nin bir minyatürü olduğunu düşünün…  Her görüş var ama tabi ki milliyetçi muhafazakar damar daha fazla güçlüdür. Ama benim ailem de Türkiye gibi değişti. Türkiye de değişiyor. Aileler ve ülkeyi çok farklı yerlere koyamayız. Benim ailem de değişti ve farklılaştı yıllar içerisinde. Çok muhafazakar düşünenler de var tabi ama bir kavga, tepki, kınama yok. Tam tersine benim ne yapmaya çalıştığımı biliyorlar. Bunun farkındalar. Sonuçta Türkiye gibi değişime açık bir aile yapısından geliyorum ben. O nedenle tepki değil daha çok destek alıyorum.

-Seçimlerde İzmir seçmeninden beklentiniz nedir?

Biz İzmir seçmeninin, 7 Haziran seçimlerinde ortaya koyduğu başarının daha üstüne çıkmasını bekliyoruz. Çıtayı yükselttik; yüzde 20 diyoruz. Şuan araştırma sonuçlarına bakıldığında yüzde 15’in üstündeyiz. Ama biz şunu biliyorduk hep; bizim potansiyel gücümüz mevcut gücümüzden daha fazla. Şimdi bu görünmeyen güç daha önce HDP’ye oy versem mi vermesem mi diye düşünenler kararlı hale gelecekler. Artık bir karar anına geldik ve başladığımız işi bitirmemiz lazım. Bu partiler için de bireyler için de böyle. O nedenle HDP’ye oy vermeyi düşünüp de kararsız kalanların bu seçimde daha güçlü bir karar verip bizlere oy vereceklerini düşünüyoruz. Tabi bunun için bizim de ciddi bir çaba göstermemiz gerekiyor. Barış ve demokratik siyaset çizgimizi bozmadık ve söylediğimiz sözlerin hepsini tuttuk; buna güveniyoruz. Mahcup değiliz halkımıza karşı, en önemli dayanağımız budur. Türkiye toplumu çok daha iyi bir yaşamı ve siyasi hayatı hak ediyor. Biz tekrar seçimde de çok daha yüksek oy oranıyla Türkiye’nin yeni yönetim gücünü oluşturacağız.

 

 

 

 

Haber Merkezi