- Gündem
- 19.06.2025 20:05
Türkiye’nin üç büyük kenti olan Ankara, İstanbul ve İzmir’in mimari kimliği alarm veriyor. Aura Design’ın Kurucusu Mimar Filiz Cingi Yurdakul, Türkiye’nin en önemli üç metropolünde kent planlaması, mimari bellek ve kamusal alan kullanımı açısından ciddi sorunlar yaşandığını vurguladı
Türkiye'nin üç büyük şehri olan Ankara, İstanbul ve İzmir’in mimari yapısını değerlendiren Mimar Filiz Cingi Yurdakul, kentlerin ortak sorunlarına dikkat çekti. Yurdakul, kent planlamasında bütüncül bir yaklaşımın olmamasının ve mimari sürekliliği destekleyen kültürel politikaların yetersizliğinin, kent kimliğini zayıflattığını vurguladı.
"Ankara’nın en temel mimari sorunu, bütüncül bir vizyon eksikliği ve mekânsal sürekliliği sağlayan bir planlama kültürünün zayıflığıdır" diyen Yurdakul, başkentteki kentsel dönüşüm süreçlerinin mimari niteliği olan yapıları göz ardı ettiğini belirtti. "Yerlerine gelen yeni yapıların özgün olmaması, kentin belleğini silikleştiriyor. Başkent olarak taşıdığı sembolik ağırlık, ne yazık ki günümüz kentsel politikalarına ve mimari üretim pratiklerine yeterince yansımıyor" ifadelerini kullandı.
Ankara’da kamusal yaşamı destekleyecek nitelikli yeşil alanların sayısının hâlâ yetersiz olduğunu vurgulayan Yurdakul, "Gençlik Parkı, Seğmenler ve Botanik Parkı gibi alanlar dışında büyük ölçekli, erişilebilir kamusal yeşil alanlar hâlâ yeterli değil. Modern müzeler, yeni yapılan botanik bahçesi ya da hayvanat bahçesi gibi kültür ve doğa alanlarına erişim sınırlı. Bu da şehrin 7’den 70’e kapsayıcı bir kamusal yaşam üretemediğini gösteriyor" dedi.
Yurdakul, İstanbul’da ise yoğun yapılaşma baskısının ve mega projelerin, kentin tarihi dokusuna zarar verdiğini ifade etti. "İstanbul, kültürel katmanlarıyla dünyada eşine az rastlanır bir mirasa sahipken; günümüzde bu miras, tehdit altında. Tarihi yarımadanın silueti kayboluyor, Boğaz çevresinde mimari uyum gözetilmiyor. Ulaşım projeleri, yeşil alanlar, sosyal ve doğal yaşam göz önünde bulundurularak ilerletilmelidir” sözleriyle İstanbul’daki duruma dikkat çekti.
İzmir’in ise planlama açısından daha potansiyelinin daha yüksek olduğunu ancak burada da parçalı planlama anlayışının mimari niteliği sekteye uğrattığını belirtti.
"İzmir’de denizle kurulan ilişki ve deniz kenarı mevcut mimari yapı dili, yüksek potansiyel barındırıyor; ancak kıyı şeridi ve merkezdeki yapılaşma, bu potansiyeli mimari olarak yeterince yansıtmıyor. Ayrıca kentin artan nüfus baskısı, kentsel dönüşümler ve hızlı konut üretimi, özgün mimari üretimi geri plana atıyor" dedi. Mimar Filiz Cingi Yurdakul, üç büyük şehir için de ortak çözümün, mimarlığın yalnızca bir inşa faaliyeti değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk alanı olarak görülmesiyle mümkün olduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamladı:
"Standart yapılaşma koşulları artık büyük ölçüde mimarların yaratıcı yaklaşımlarını değil, müteahhitlerin kâr ve yoğunluk önceliklerini yansıtıyor. Cephe kurguları birbirinin tekrarı olan, mimari karakter taşımayan yapılar kent kimliğini aşındırıyor. Mimarlığın toplumsal işlevi görünmez hale geliyor. Bu anlayışı değiştirmeden sürdürülebilir, insan odaklı ve hafızası olan kentler inşa etmek mümkün değil."