- Gündem
- 01.06.2025 16:04
İrfan Öz, zeka geriliği bulunan oğlunun her türlü ihtiyacıyla 33 yıldır kendi ilgileniyor. Öğretmenlik yıllarında yüzlerce öğrenciye okuma-yazma öğreten Öz, “Yüzlerce öğrenciye okuma-yazma öğrettim ama kendi çocuğuma öğretemedim” dedi
E. ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER
İrfan Öz, 73 yaşında emekli bir öğretmen. Eşi ve iki çocuğuyla birlikte İzmir’de yaşıyor. 3 yaşında zeka geriliği teşhisi konulan küçük oğlu Mehmet’i, kırlaşan saçlarına rağmen “Benim için büyümeyen bir bebek” diye seviyor. Yemeğinden kişisel bakımına kadar her türlü ihtiyacıyla 33 yıldır kendi ilgileniyor. Oğluna bakmaktan hiçbir zaman bıkmadığını, ilerlemiş yaşına rağmen ilk günkü özveriyle oğluyla ilgilendiğini anlatıyor. Tek düşüncesi kendisinden sonra oğlunun durumu… Yaşadığı algılama ve öğrenme güçlüğünden dolayı sadece 1 yıl okula gidebilen Mehmet, okuma-yazma dahi öğrenemedi. “Evde tek bir karnesi var. Dersleri başarısız olmasına rağmen o karne benim için o kadar kıymetli ki” diyor baba Öz. Yıllardır içinde yaşadığı o burukluğu ise şöyle dile getiriyor: “Öğretmenlik yaptığım yıllarda yüzlerce öğrenciye okuma-yazma öğrettim ama kendi çocuğuma öğretemedim.”
BÜYÜMEYEN BİR BEBEK
Kendisini evladına adayan ve “Benim için o büyümeyen bir bebek” diyen 73 yaşındaki emekli öğretmen İrfan Öz, “30 yıl öğretmenlik, 20 yıl da idarecilik yaptım. Uşak’ın Eşme İlçesi’nde bir ilkokulda öğretmenlik yaparak mesleğe başladım. Eşim ev hanımı iki çocuğumuz var. Küçük oğlumuz Mehmet’in doğum esnasında beyni oksijensiz kalmış. Biraz zaman geçince diğer çocuklardan farklı olduğunu anladık ve doktora götürdük. 3 yaşına kadar yürüyemedi. Koltuktan aşağıya dahi inemiyordu. Teşhis konulması biraz zaman aldı. Ankara, İzmir, İstanbul… İl il gezerek gösterebildiğimiz kadar doktora gösterdik. 3 yaşında zeka geriliği teşhisi koydular. Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesinde konuşma terapisi almaya başladı. 5 yıl boyunca her gün yarım saat terapi için Uşak’tan İzmir’e gidip geldik. Ben çalıştığım için her zaman gelemiyordum, genelde eşim getiriyordu. Baktık zor oluyor, 1991 yılında Mehmet için İzmir’e taşınmaya karar verdik. Bütün güçlüklere göğüs gerdik, varlığımızı ona armağan ettik. İzmir’de bir ilkokula gönderdik, annesi götürüp getiriyordu ama her gün bir sorun yaşıyorduk. Sadece 1 yıl okul yüzü gördü. Şimdiye kadar aldığı tek bir karne var. Dersleri başarısız olmasına rağmen o karne benim için o kadar anlamlı ki” dedi.
AÇIN BİR DE İÇİME SORUN
Çocuğuna bakmaktan hiçbir zaman bıkmadığını, ilerlemiş yaşına rağmen ilk günkü özveriyle oğluyla ilgilendiğini anlatan Öz, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Baktık okulla olmuyor evde özel eğitim aldırmaya başladık. 33 yıldır ona bir bebek gibi baktık. Mehmet, biz olmadan bir yere gidemez. Bir yerde bıraksanız evi bulamaz. Dışarıdan bakınca bir şeyi yokmuş gibi görüyorlar. Ama açın bir de içime sorun diyorum. Gitmediği rehabilitasyon merkezi kalmadı. Çünkü her gittiği yerden bir şeyler öğrensin istedik. Ben hep okumasını istedim. Ama olmadı. Algılaması yok. Okumayı tam sökecekken sürekli öğretmenleri değişti. Doktorun biri oğlun için, ‘Ne istiyorsun’ dedi. ‘Harfleri öğrensin, otobüse binince nereye gittiğini bilsin’ dedim. ‘Benim annem de cahil, okumasa ne olacak’ diye cevaplar aldım hep. Hep böyle şeylerle karşılaştım. Oturup ağlamaya başlasam kimse beni durduramaz. O kadar doluyum ki… Ekmek dilenseydim de çocuğum sağlıklı olsaydı diye çok isyan ettim. İnançlı biriyim. Sonra, vardır bir hikmet dedim. Bugünlere şükürler olsun. Kendi kendine yemek yemesi, üstünü değiştirmesi bile bizi mutlu ediyor.”
OĞLUMA ÖĞRETEMEDİM
Uzun yıllar öğretmenlik yapan ve yüzlerce öğrenciye okuma-yazma öğreten Öz, yıllardır içinde yer eden o burukluğu ise şöyle dile getirdi: “Öğretmenlik yaptığım yıllarda yüzlerce öğrenciye okuma-yazma öğrettim ama kendi çocuğuma öğretemedim. Ölmedikten sonra memleketini terk etmeyeceksin terbiyesi ile büyüdük. Evin en küçüğüydüm ama oğlum için her şeyi bırakıp İzmir’e geldim. Benim en büyük hayalim, çocuğumun bir yerden bir yere kendi kendine gidip gelebilmesi… Bunu gördüğüm gün canını ver deseler veririm.” Yaşının ilerlediğini anımsatarak tek düşüncesinin kendisinden sonra oğlunun durumu olduğunu ifade eden Öz, “Biz ölünce o ortada kalacak diye çok korkuyorum. Bir abisi var. Evlilik yaşı geldi ama eşi Mehmet’i kabul etmez korkusuyla evlenmiyor. Bana, ‘Sen üzülme baba ben varım’ diyor ama kime ne olacağı belli olmaz. Mehmet’in mutlu olması için yapamayacağım şey yok. Şu an sağlık durumum iyi, eşim de öyle. Onun için yaşamaya devam edeceğim. Salı ve perşembe günleri oğlumu aikido öğrenmesi için kursa getiriyorum. Aynı zamanda el sanatları kursuna gidiyor” diye konuştu.
MİNDERDE ENGEL TANIMIYOR
Mehmet, şimdi 2011 yılında dünyada bir ilk olan Aikido Engel Tanımıyor Takımı’nın bir üyesi. Haftanın iki günü savunma sanatı olan aikidoyu öğrenmek için babasıyla yollara düşüyor. Engelli bireylere ücretsiz aikido dersleri veren eğitmen Engin Ergin, “Mehmet, ilk geldiğinde zihinsel engelinden dolayı bu kadar yol kat edebileceğimi tahmin etmemiştik. Ama o azimle çalışarak, aikido da büyük bir başarı gösterdi. Bizleri şaşırttı. Ezberlediği yaklaşık bir on teknik var. Her şeyi unutuyor ama yaptığımız hareketleri asla unutmuyor. Arkadaşlarımızın engellerinden dolayı evlerine kapanmalarını istemiyoruz. Onların spor vasıtasıyla faydalı bir şeyler yapmalarını sağladık” ifadelerini kullandı.