Sayfa Yükleniyor...
4 buçuk milyon İzmirli depreme karşı önlem alınmasını bekliyor. İzmir’de yapı stokunun yüzde 40’ının 2000 yılı öncesine ait olduğu belirtilirken uzmanlar, kentin yenilenememesindeki en önemli problemin finansal kaynak olduğunun altını çiziyor.
SEMİ TEKTAŞ - ÖZEL HABER - İzmir Depremi’nin üzerinden 5 yıl, 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremin üzerinden ise 2 yıl geçti. Aradan geçen yıllara ve kaybedilen canlara rağmen Türkiye’de hala deprem konusunda gereken önlemler alınmıyor. Son günlerde İzmir ve Ege Denizi beşik gibi sallanırken İzmir’in deprem konusunda aldığı önlemler ve deprem sonrası afet yönetim merkezleri yeterli değil. Genel itibariyle nüfusun yoğun olarak yaşandığı 7 ilçede binaların yaşları çok eski. Bina stokunun yüzde 40’ı 2000 yılı öncesine ait. Deprem sonrası afet yönetimde ise yine durum pek iç açıcı değil. 7 ilçe de bulunan deprem korunma alanlarında bazı ilçelerde mevcut nüfusun çok çok altında kalırken bazı ilçelerde ise nüfusa yetecek alan bulunuyor. Karabağlar gibi 447 bin insanın yaşadığı ilçede 94 deprem korunma alanı bulurken yalnızca nüfusun 215 binine yetecek kadar deprem korunma alanı bulunuyor. Deprem korunma alanlarına bakıldığında ise çok büyük kısmında ilk yardım ekipmanları, yiyecek ve içecek ise stoku bulunmuyor. Hatay’da yaşanan deprem sonrası yaşanan içme suyu krizinin olası bir İzmir depreminde tekrar görmemiz mümkün.
Deprem sonrası toplanma alanlarına bakıldığında nüfusu en yoğun ilçelerde Karşıyaka ve Bornova’da nüfusundan fazla insanı ağırlayabilecek deprem sonrası toplanma kapasitesi bulunuyor. En kalabalık ilçe olan Buca’da 523 bin nüfus için 61 deprem sonrası toplanma alanı bulunurken bu alanlarda 485 bin insan ağırlanabilecek. Nüfusu 447 bin olan Karabağlar’da 94 deprem sonrası toplanma alanı bulunurken buralarda sadece 215 bin insan ağırlanabilecek. Nüfusu 215 bin olan Çiğli’de 90 toplanma alanında 146 bin vatandaş ağırlanabilecek. 327 bin nüfuslu Konak’ta 38 deprem sonrası toplanma alanında 256 bin vatandaş ağırlanabilecek. Depremin en çok etkilemesini beklendiği yerlerin başında gelen Bayraklı’da 300 bin nüfus için 34 alanda 303 bin vatandaş ağırlanabilecek. Deprem sonrası toplanma alanlara bakıldığında çok büyük kısımda yeşil alanlar deprem sonrası alan olarak kullanılmış, bazı yerlerde otoparklar yine deprem sonrası toplanma alanı olarak tahsis edilmiş. Deprem sonrası toplanma alanlarının neredeyse hepsinde deprem sonrasına hazırlık ekipmanları bulunmuyor. Deprem sonrasında yaşanabilecek kazalara ilk yardım ve temel ihtiyaç maddelerini karşılayabilecek depolar da bulunmuyor.
Türkiye'deki yapı stoku ve özellikle 2000 yılı öncesinde yapılan binaların risk durumu hem can güvenliği hem de finansal kaynaklar açısından kritik bir mesele halini almış durumda. Bu binaların büyük bir kısmı zamanla yıpranmış ve depreme karşı dayanıklılığı azalmış durumda. İzmir’de de durum benzer şekilde devam ediyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin verilerine göre İzmir’de 950 bin yapı stoku bulunuyor. Stokun büyük kısmı ise şehir merkezinde. Kent nüfusunun yüzde 70’i kent merkezinde yaşıyor. Dolayısıyla kent merkezine öncelik verip buna göre bir çalışma yapılması gerekiyor. Uzmanlara göre yapı stokunun yüzde 40’lık kısmı ise 2000 bin öncesi yapılar. Bu yapı stokunun yeninden yapılması ya da güçlendirilmesi gerekiyor. Uzamanlar ülkenin içinde bulunduğu ekonomik nedenler nedeniyle bu dönüşümün çok ciddi finansal boyutlarının olduğunu vurguluyor. Yerel yönetimler ile merkezi hükümetin ortaklaşa alması gereken karar ile kentin yenilenmesi gerekiyor. Aksi taktirde uzmanlar bu dönüşümlerin 10 yılları bulabileceği ifade ediliyor.
Türkiye’deki yapı stokunun yaklaşık yüzde 40’nın 2000 yılı öncesinde yapıldığını ifade eden Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özgür Çelik, “Türkiye’deki yapı stoku, ülke genelinde benzer özelliklere sahip. 2000 yılı ve öncesinde yapılmış olan yapılarda riskin daha yüksek olduğunu biliyoruz. Türkiye'nin tüm bölgelerinde de benzer durum bir söz konusu. Bunun yüzdesini tahmin etmek çok kolay değil ama yapıların yaklaşık yüzde 40’ı 2000 öncesinde yapılmış. Türkiye genelinde bir yapı stok problemimiz var. Bu sorunlar aynı şekilde İzmir içinde geçerli. Dolayısıyla İzmir’de de yapı stokunun yaklaşık yüzde 40’ı 2000 yılı öncesine ait diyebiliriz. Bu da hem ülke için hem de İzmir için risk teşkil ediyor. Bu yapılar riskli diyorum ama bu yapılar yine kendi içerisinde derecelendirilmesi gerekiyor. Yani yüzde 40'ının hepsi aynı oranda riskli değil. Bunların arasında da daha öncelikli olanlar, daha az öncelikli olanlar diye gruplara, sınıflara ayırmak mümkün. İşte bu en öncelikli grubu ortaya çıkarmak, tahmin etmek aslında daha zor. Evet, yapıların yaklaşık yüzde 40’ı 2000 yıl öncesinde yapıldı ama oranın içerisindeki derecelenme ne durumda, bunu ortaya çıkarmak gerekiyor. Buna ilişkin 2011 yılında İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi olarak ortak yaptığımız bir çalışma var. Pilot ilçe olarak Balçova ve Seferihisar'ı seçmiştik. Balçova ve Seferihisar'da biz yapı stokunun risk durumunu daha detaylı inceleyebilmiştik ve beş farklı önceliğe ayırmıştık. Bu ilçelerde birinci önceliğe giren yapı stoku o dönem için yaklaşık yüzde 10 mertebesindeydi. İzmir Büyükşehir Belediyesi şu an benzer bir çalışmayı İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ile birlikte yapmaya devam ediyor. Bornova ve Bayraklı'da tamamlandı, Karşıyaka ile devam edecek. Bu yapılar içerisinde deprem açısından en öncelikli can kaybı risk en büyük bina stokunu bulup, onlara ilişkin bir güçlendirme ve/veya yeniden yıkıp yapma gibi bir yol izlemek gerekiyor” diye konuştu.
Deprem ile yapılacak olan çalışmalara yeterli kaynak ayrılması gerektiğini söyleyen Çelik, “Can güvenliği buradaki en önemli husustur. Can kaybını engellemek, en aza indirgemek için çalışmalar yapmayı sürdürmek gerekir. Dolayısıyla ilk olarak da en öncelikli bina grubunu bulup, onların güçlendirilmesi veya yeniden yapılması ile ilgili bir yol haritası oluşturmak gerekiyor. Ama buradaki en büyük engel finansal kaynak sıkıntısıdır. Ülke, şehir olarak sınırlı bir kaynağımız var ve bu kaynağı nereye harcayacağız? Burada da neye öncelik verdiğimiz önemli. Eğer bu kenti depreme dayanıklı/dirençli hale getirilecekse, bizim de kaynağımızı buraya aktarmamız gerekiyor. Burada karşımıza çeşitli sorunlar çıkabiliyor. Örneğin, özel mülkiyet problemleri yaşanacak. Bu konutlar özel mülkiyete tabidir. Dolayısıyla kamu kaynaklarının buraya nasıl ayrılacağı konusunun ekonomistlerle, hukukçularla konuşulması gerekiyor. Bireysel, düşük faizli yeniden dönüşüm kredileri ile teşvikler yapılabilir. Eski yapılarda yaşayan insanların birçoğu ekonomik olarak da dezavantajlı insanlar, vatandaşlar. Dolayısıyla bu insanların konutlarını yenileyebilmesi için çözüm önerileri sıralanmalıdır. Bu birçok vatandaşın kendi kaynaklarıyla yapabilecekleri bir şey değil. Dolayısıyla Dünya Bankası veya Avrupa Birliği gibi dış kaynaklara mutlaka başvurulması gerekiyor. Biz, bu en öncelikli yapıları bulup çıkarırız, teknik açıdan bu mümkün. Ama sonrası için ne yapılması gerekiyor, önemli olan budur. Orada da finansal kaynak sıkıntısı devreye giriyor. Bu yakıcı bir problem. Bunun çözülmesi ve sonuca kavuşturulması gerekiyor. Burada da herkesin kazanacağı bir model bulmak gerekiyor diye düşünüyorum. Ama bence burada paradan ziyade can kurtarmanın önemli olduğunun vurgulanması gerektiği söylenmelidir” diyerek sözlerini tamamladı.
Kentsel dönüşümde artan maliyetlerden dolayı vatandaşların evlerinden çıkamadığını dile getiren, İzmir Ekonomi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Öğretim Üyesi Dr. Egemen Sönmez, “İzmir'deki yapı stoku oldukça eski. Büyük şehirlerin özellikle başlıca problemlerinden biri bu. Yapı stokumuzun çok büyük bir kısmı 2000 öncesi yapılar olduğu için bu yapılarda birçok sorunla karşılaşıyoruz ve yaşıyoruz. Malzeme kalitesinin yetersiz olması, mühendislik hizmetinin eksikliği ve o dönemde en azından deprem tasarımının bilinçli bir şekilde yapılmamış olması gibi o dönemin mevcut problemleri var. Bu yapılarla ilgili yapılabilecek tek şey, şu anda bu yapıların incelenip detaylı analizlerinin yapılması, kurtarılabilecek olanların güçlendirilmesi ya da kentsel dönüşüme sokulup yenilenmesidir. Yerel yönetimlerin dahil olacağı kapsamlı bir süreç gerekmektedir. Geçtiğimiz aylarda Büyükşehir Belediyesi'nin Deprem Master Planı Çalıştayı’na katıldık. Onlar da çözüm yollarını arıyorlar. Buradaki en önemli sıkıntı finansal kaynaktır. Çünkü bu yapıları dönüştürmemiz gerekiyor. Yıkılması gereken yapılar yıkılacak, güçlendirilmesi gerekenler güçlendirilecek. Bu yapılarda yaşayan insanların buralardan ayrılıp başka bir yerde barınmaları gerekiyor. Barınacakları yapıların da en azından güvenli olması gerekiyor. Bunların sağlanması için öncelikli olarak yeni ve depreme dayanıklı konut arzı gerekmektedir. Ülkedeki ekonomik durum malum. İzmir’deki özellikle konut fiyatları ve kira bedelleri çok yüksek düzeyde. Bu durumda maalesef yerel yönetimlerle birlikte halkın da elini kolunu bağlıyor. Oturduğu daireden çıktığı anda, belki şu anda ödediği kiranın iki katı, üç katı ücretler ödeyecekler. Ancak maalesef mevcut ekonomik nedeniyle gelirleri aynı oranda artmadığı için kimse bu riski alamıyor. Veya kişi, sahibi olduğu binayı dönüştürmek istese bile ortaya çıkacak olan masrafları karşılayamıyor. Yani burada yapılabilecek çalışmaların önündeki en büyük engel finansmandır. Bu finansmanı yerel yönetimler bir şekilde dış kredilerle vs. sağlayabilirler. Ama bunun ne ölçekte olması gerektiği ne kadar sağlanabileceği, nasıl bir yardım yapılacağı yerel yönetimlerin çalışma alanında kalıyor. Ancak mühendislik açısından yapılması gerekenler bellidir. Maalesef bunlar çok kısa sürede, hızlı bir şekilde gerçekleştirilebilecek adımlar değil. Biz bunu yıllara yayıp düzenli ve planlı bir şekilde yapmamız gerekiyor. Bu sorunları minimalize edecek şekilde artık yapıları tasarlamaya başlamamız gerekiyor ki, beklediğimiz bu büyük deprem sonrasında karşılaşacağımız maliyetleri şimdiden azaltmaya başlayalım. Çünkü bunu şimdi başlarsak, belli bir seviyeye gelmesi belki 10 yıllar sürebilir” şeklinde konuştu.
HABER MERKEZİ