- İzmir
- 30.10.2025 17:04
İMO İzmir’den kontrol ve güvenlik vurgusu: Binalar da taşıtlar gibi muayeneye girmeli
İzmir’de 117 kişinin yaşamını yitirdiği Ege Depremi’nin yıl dönümünde, İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İzmir Şubesi bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, imar affının tamamen kaldırılması gerektiği vurgulanırken, yapıların güvenliğinin periyodik denetimlerle garanti altına alınmasının, tıpkı taşıtlarda olduğu gibi zorunlu hâle getirilmesi gerektiği ifade edildi.
- Oluşturulma Tarihi :
- Güncelleme Tarihi :
- Kaynak : BÜLTEN
 
                    İzmir’de 30 Ekim 2020 tarihinde meydana gelen ve 117 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan 6,9 büyüklüğündeki Ege Denizi Depremi’nin yıl dönümünde, İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İzmir Şubesi bir basın açıklaması düzenledi. Açıklamada, özellikle Bayraklı ilçesinde binaların yıkılmasına neden olan deprem hatırlatılarak, deprem gerçeğine dikkat çekildi. Şube Başkanı Bengi Atak, kamu alanları ve yapıların güvenliğinin önemine vurgu yaparak, “Kamu gücünü ortaya koyan acil programlar hazırlanmalıdır” ifadelerini kullandı.
GEBZE'DE BİR BİNA DEPREM YOKKEN ÇÖKTÜ
Kocaeli Gebze'de bir binanın kendi kendine çökmesini ve bir ailenin göçük altında kalmasını hatırlatan Atak, “Beş yıl önce, 30 Ekim 2020’de İzmir’de meydana gelen depremde 117 yurttaşımızı kaybettik. O gün, 'bir daha yaşanmasın' dedik. Ancak üzerinden üç yıl bile geçmeden, ülkemiz 6 Şubat 2023 depremlerinde on binlerce yurttaşını yitirdi.Bugün, afetlere dönüşen depremler zincirinin ortasında hâlâ aynı soruları sormak zorundayız: Yapı stoğumuz ne kadar güvenli? Hangi sözler tutuldu, hangileri unutuldu?Ve sadece büyük depremlerle değil; daha dün Gebze’de 2012 yılında yapılmış bir bina deprem bile olmadan, devrilerek göçtü. Bu olay, ülkemizde yapı üretim sürecinin hâlâ bilimsel ve teknik gereklerden uzak yürütüldüğünün, ‘yeni bina, güvenli bina’ denkleminin bir yanılgı olduğunun göstergesidir. Artık hiçbirimizin bahanesi yok. Deprem kader değildir; ihmalkârlığın, denetimsizliğin ve unutkanlığın sonucudur. Çıkış yolu ‘deprem ne zaman olacak’ sorusunda değil; ‘biz hazır mıyız, daha neyi bekliyoruz?’ sorularına alınacak cevaplardadır. İzmir’de ilk ve orta dereceli okullar ile üniversitelere ait binalar ne kadar güvenli? Hastanelerimiz olası bir depremde hizmet verebilecek durumda mı? Kentin yolları, köprüleri, viyadükleri, iskeleleri , altyapısı olası bir sarsıntıya hazır mı? Deprem sonrası kullanılması gereken kamu binaları ve toplanma alanları gerçekten güvenli ve yeterli mi? 30 Ekim 2020 depreminden sonra orta hasarlı olarak belirlenen binalardan ne kadarı güçlendirildi ya da dönüştürüldü ? Beş yıl geçti. Bu soruların yanıtlarını hâlâ bilmiyor olmamız, kendi kendimize hazırladığımız bir felaket tablosudur” dedi.
ATAK: İMAR AFFI TAMAMEN KALDIRILMALI
Dönüşüm ve güçlendirme projelerinde kamu otoritesinin ortaya koyulması gerektiğini belirten Atak, “Ülkemizde başta kamu kurumları, hastaneler, üniversiteler, eğitim kurumları olmak üzere tüm yapı stokunun mevcut durumunun hızlı değerlendirilmesi yapılmalı ve bu bilgi şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Özellikle bilim insanları tarafından öncelik taşıdığı ifade edilen konutların güçlendirilmesi/ yenilenmesine ilişkin teşvik edici, kolaylaştırıcı destek adımları atılmalıdır. Sağlıklı bir çevrede, güvenli yapılarda yaşam hakkını önceleyen bir bakışla kamu gücünü ortaya koyan ‘acil eylem planları’ hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Periyodik yapıkontrolleri ile yapı güvenliği ve denetimi, asansör ve taşıtlarda olduğu gibi zorunlu ve düzenli hale getirilmelidir.İmar affı ve istisnai uygulamalar tamamen kaldırılmalı; hiçbir yapı keyfi uygulamalarla güvenlik riski altında bırakılmamalıdır.İnşaatlarda çalışan ustalara yönelik düzenlenen eğitimler kâğıt üzerinde kalmamalı, aldıkları sorumlulukların bilincinde olduklarını ifade eden belgeler düzenlenerek imzalamaları ile garanti altına alınmalıdır. Yerel yönetimlerde betonarme projelerini kontrol eden ve onaylayan personelin sadece ve mutlaka konusunda yetkin inşaat mühendisi olması sağlanmalıdır. Bir yapı için düzenlenen yapı kullanım izin belgelerinin ciddiyetinin sadece üzerinde bulunan imzalardan kaynaklanmadığı bilinmelidir.Müteahhitlik yasası ciddiyetle ele alınmalı, yapı üretim süreçlerinde ilgili meslek disiplinlerindeki uzmanlar söz sahibi olacak yetkilerle donatılmalı, bu konuda iş deneyimi olmayan firma ve kişilere müteahhitlik yetki belgesi verilmemelidir. Çevre, Şehircilik Ve İklim Değişikliği Bakanlığına çağrımızdır: Yapı üretim sürecinde yetkin mühendislik uygulamaları güvence altına alınmalıdır.Şantiye şefliği düzenlemesinin yürürlüğe girmesi yıllardır erteleniyor.Her erteleme, bir sonraki afette ödenecek yeni bir bedel anlamına geliyor.Yapı denetiminin kamusal bir görev olduğu kabul edilmeli, sistem bu bakışla yeniden kurgulanmalıdır.Yapı denetimde görevli inşaat mühendislerinin mesleki bilgi birikimlerinin güncel olması adına sürekli meslek içi eğitim programları hayata geçirilmelidir.Kentlerin mevcut durumunu ortaya koyacak Yapı Stoku Envanteri tamamlanmalı; sadece dönüşüm değil, güçlendirme politikaları da sistematik hale getirilmelidir.Vatandaş yaşam hakkı için piyasa koşullarına mahkûm edilmemeli, devlet destekli finansal mekanizmalar hayata geçirilmelidir” ifadelerini kullandı.
"BAŞARI SIRASI 50 BİNE DÜŞMELİ"
İnşaat Mühendislerinin insanlarının canını ilgilendiren bir meslek olduğunu ifade eden Atak, yüksek öğretim kurumlarına mühendislik fakültesine öğrenci kabul ederken daha yüksek başarı sırası aranması gerektiği önerisinde bulunarak, “Depreme dayanıklı kentlerin ilk adımı, nitelikli mühendislik eğitimidir.Üniversiteler, bilimsel, teknik ve etik açıdan güçlü mezunlar yetiştirmekle sorumludur. Laboratuvarı, altyapısı, akademik kadrosu yetersiz bölümler kapatılmalı, fakülte kapasiteleri gözden geçirmelidir.Ayrıca yıllardır dile getirdiğimiz gibi, inşaat mühendisliği bölümlerine girişte uygulanan 300 bin başarı sırası şartı vakit kaybetmeden 50 bine çekilmelidir.Can güvenliğini doğrudan etkileyen bir meslek, asgari nitelik gözetilmeden sürdürülemez.Eğitimin niteliği düşerse, binaların güvenliği deazalır.Bu konuda yükseköğretim kurumlarına ve Yükseköğretim Kurulu’na çağrımız nettir:Yetkin mühendislik, nitelikli eğitimle başlar. Meslektaşlarımıza çağrımızdır: Toplumun bize duyduğu güven, bizim mühendisliğe gösterdiğimiz özenle ölçülür.Her bir meslektaşımız, imzasının sadece bir binanın inşaası için değil, yaşamın güvenliği için atıldığını unutmamalıdır.Etik değerlere, mesleki denetime, teknik yeterliliğe sıkı sıkıya bağlı kalmak;yetkinliği sürekli geliştirmek hepimizin ortak sorumluluğudur.Odamızın “Her Şantiyeye Bir Şef” kampanyasında da vurguladığı gibi, her projede sahada tam zamanlı mühendis varlığı hayat kurtarır.Bu çağrımızı yineliyoruz: Mühendislik bir imza değil, bir sorumluluktur.Her büyük felaketten sonra aynı sözler söyleniyor: ‘Bir daha yaşanmayacak’ Ama ders almak, söylemekle değil, harekete geçmekle mümkündür.Artık kayıplarımızı sadece anmak değil, onlardan doğan sorumlulukları yerine getirmek zorundayız.İzmir’in ve Türkiye’nin tüm kentlerinin, bilimle, planlamayla ve yetkin mühendislikle güvenli hale gelmesi mümkündür.Bunun için unutmaya, ertelemeye, göstermelik önlemlere artık yer yoktur.30 Ekim 2020’de kaybettiğimiz yurttaşlarımızı saygı ile anıyor konunun tüm paydaşlarını göreve davet ediyoruz;İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak, bilimin ve mühendisliğin rehberliğinde, kamu yararını esas alarak güvenli bir gelecek için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi bir kez daha yineliyoruz” şeklinde konuştu.
Kaynak : BÜLTEN
 
 
         
                                     
                                     
                                     
                                    