- İzmir
- 24.11.2025 12:55
Prof. Dr. İbrahim Maraş EÜ'de öğrencilerle buluştu
ge Üniversitesi Birgivi İlahiyat Fakültesi’nde Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Maraş, genç ilahiyatçılarla “Nasıl Bir Tanrıya İnanıyoruz?” başlıklı konferansta bir araya geldi.
- Oluşturulma Tarihi :
- Güncelleme Tarihi :
- Kaynak : BÜLTEN
Ege Üniversitesi (EÜ) 70. Yıl Kariyer Etkinlikleri kapsamında EÜ Birgivi İlahiyat Fakültesi’nin düzenlediği “Nasıl Bir Tanrıya İnanıyoruz?” başlıklı konferans gerçekleştirildi. Konferansta konuşmacı olarak Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Maraş yer aldı.
Edebiyat Fakültesi Ahmet Arslan Konferans Salonunda düzenlenen etkinliğe; EÜ Birgivi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhammet Hanefi Palabıyık, Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Ferda Beytekin, Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Abdullah Temizkan, Birgivi İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Muhammet Caner Ilgaroğlu, Kariyer Planlama Birim Koordinatörü Dr. Öğr. Üyesi Nuriye İnci, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Program, EÜ Birgivi İlahiyat Fakültesi 3. Sınıf Öğrencisi Yunus Emre Nebioğlu’nun Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Konuşmasına herkesin bir Tanrı algısı olduğunu vurgulayarak başlayan Prof. Dr. İbrahim Maraş, Tanrı veya Allah anlayışının ‘Kelamcıların Tanrısı, Sufilerin Tanrısı ve Filozofların Tanrısı’ olarak üç grupta irdelendiğini söyledi. İslam felsefesindeki farklı ekoller ile kelamcıların, sufilerin ve filozofların Tanrı algılarını karşılaştırmalı olarak anlatan Prof. Dr. Maraş, kelamcılar ve felsefecilerin üzerinde sıkça durdukları Tanrının varlığını ve evreni yaratmasını ifade eden ‘hudûs ve sudûr’ kavramlarının üzerinde durdu.
Konferansta konuşan Prof. Dr. İbrahim Maraş, “Bugün üzerinde durmak istediğim temel mesele şudur: Biz nasıl bir Tanrı’ya inanıyoruz? Bu tartışma, isim farklılıklarını aşan, hepimizin zihnindeki Tanrı tasavvuruyla ilgili köklü bir sorudur. Elbette Tanrı birdir; farklı olan, O’nu anlama biçimlerimizdir. Kelamcıların merkezinde yer alan hudûs kavramına göre Allah, ezelîdir ve herhangi bir zamanda iradesiyle varlığı yokluğa tercih ederek yaratmıştır; bu nedenle tercih ve irade kelimeleri onlar için kritik önemdedir. Ancak insan iradesi sınırlı ve etkilere açıkken, Tanrı’nın iradesi mutlak ve kuşatıcıdır. Evrenin ve bizim var oluşumuz da O’nun verdiği varlığa dayanır; çünkü kendiliğinden var olan yalnızca O’dur. Bugün amacım, bu algıların nasıl oluştuğunu sade ve anlaşılır bir biçimde birlikte düşünmektir” dedi.
Her tercih bir tercih ettirici gerektirir
İmam Mâtürîdî'nin, Tanrı'nın ezeli yaratıcılığını savunarak, Onu sınırlayan görüşleri reddettiğini söyleyen Prof. Dr. Maraş, “Mâtürîdî’nin temel itirazı şudur. Tanrı’nın yaratma sıfatı O’ndan ayrı olamaz; Tanrı ezelde yaratıcıysa, yaratma da ezelidir. Bu yüzden Tanrı’yı ‘potansiyel yaratıcı’ gibi düşünmek, onu insan iradesiyle kıyaslamak doğru değildir. Kelamcıların ‘Tanrı varlığı yokluğa tercih etti’ anlayışı da sorunludur; çünkü her tercih bir tercih ettiriciyi gerektirir ve bu Tanrı’nın mutlaklığını zedeler. Mâtürîdî, Tanrı’yı bir anda yaratan bir varlık gibi tasavvur etmeyi de reddeder; Tanrı’nın yaratması, O’nun ezeli kudretinin doğal bir sonucudur. Akılcı yaklaşımı nedeniyle tarihte gölgede kalmış olsa da, Mâtürîdî bugün Tanrı tasavvurunda en tutarlı açıklamalardan birini sunar. O dönemin uleması Tanrı’yı sert ve keyfî bir varlık gibi algılarken, bütün irade, kader ve kötülük tartışmaları aslında Tanrı tasavvuruna dayanıyordu. Mâtürîdî, yaratmanın ezelî olduğunu vurgulayarak bu algıya itiraz etti; filozoflar ise sudur anlayışıyla Tanrı’yı tutarlı bir sistem içinde açıkladı. Kelamcıların bir kısmı Tanrı’yı potansiyel yaratıcı sayarak çelişkiler üretti, ama Fârâbî ve İbn Sînâ gibi filozoflar, geniş bir düşünce birikimini İslam ile harmanlayarak hakikatin kimsenin tekelinde olmadığını gösterdi” diye konuştu.
Prof. Dr. Maraş, “Filozoflar, Tanrı’yı bilfiil ve ezelî olarak bilen, kudretli ve yaratıcı bir varlık olarak tasavvur ederler; potansiyel bir Tanrı anlayışı kabul edilemez. Bu yaklaşım, kelamcıların iki ayrı âlem ilahi ve hâdis ayrımındaki çelişkilerini aşar. Melekler, felsefede aşkın bir âlem olan melekût veya lâhut âleminde yer alır; yaratılmış ama Tanrı’ya bağlı bir konumda, hâdis âlemle karışmazlar. Tanrı, zamanın ötesinde hem tümelleri hem de tikelleri bilir; yaratma, O’nun ezelî kudretinin doğal sonucudur ve O’nda varlık-mahiyet ayrımı düşünülemez. Böylece filozoflar, hakikatin kimsenin tekelinde olmadığını ve Tanrı tasavvurunun sistemli, tutarlı bir anlayışla kavranması gerektiğini ortaya koyar” dedi.
Konuşmaların ardından katılımcıların soruları cevaplandı, akabinde Teşekkür Belgesi ve Hediye Takdimi ile etkinlik sona erdi.
Kaynak : BÜLTEN