- İzmir
- 10.10.2025 19:32
İzmir’de kentsel dönüşüm adı altında başlatılan yıkımlar, gerekli güvenlik önlemleri alınmadan sürdürülüyor. Uzmanlar, bu durumun hem çevrede yaşayanları hem de işçileri ciddi şekilde riske attığına dikkat çekiyor
İzmir’in merkezinde yer alan bazı eski binalarda yürütülen kentsel dönüşüm çalışmaları, yeterli güvenlik tedbirleri alınmadan gerçekleştiriliyor. Çevreye saçılan molozlar, ağır iş makinelerinin açık alanda çalışması ve yaya trafiğinin devam etmesi vatandaşların tepkisine yol açarken, konuya ilişkin görüşlerine yer verdiğimiz Kentsel Dönüşüm Uzmanı / İnşaat Hukuku Uzmanı Avukat Senem Kiraz, önemli uyarılarda bulundu. Öte yandan, bölge sakinlerinin de şikayetlerine dikkat çekerken, “Yukarıdan beton parçaları düşse kim hesap verecek? Biz vatandaş olarak korkuyla geçiyoruz buradan. Dönüşüm elbette olsun ama önce insanın canı düşünülmeli” sözlerini gündeme getirdik.
İzmir’de kentsel dönüşüm kapsamında yapılan bazı yıkımların güvenlik önlemleri alınmadan gerçekleştirilmesinin hangi hukuki ve teknik riskleri doğurabileceğini kaydeden Av. Kiraz, “Can ve mal güvenliği gibi riskleri doğurması kaçınılmaz. Yıkım işlemleri sırasında gerekli emniyet tedbirleri alınmadığında hem çevredeki insanların hem de çalışanların hayatı ciddi şekilde tehlikeye atılır. Bu tür durumlarda bir kaza meydana gelmesi hâlinde sorumlular hakkında hem tazminat davası açılabilir hem de cezai soruşturma başlatılabilir. Özellikle yaralanma ya da ölüm gibi sonuçlar doğarsa, ihmali olan kişi ya da kurumlar hakkında taksirle yaralama veya taksirle ölüme sebebiyet verme suçlarından ceza davası açılması söz konusu olur… Bunun yanı sıra, mevzuata aykırı şekilde gerçekleştirilen yıkımlar için idari yaptırımlar da devreye girer. Örneğin, ilgili belediye ya da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü tarafından inşaata idari para cezası uygulanabilir. Gerekli güvenlik önlemleri alınmadan sürdürülen faaliyetlerde, yapı mühürlenebilir ve inşaat tamamen durdurulabilir. Ayrıca, yapı denetim firmaları ve sorumlu şantiye şefleri de bu süreçte idari ve mesleki anlamda sorumluluk taşır; haklarında meslekten geçici men ya da denetim yetkisinin iptali gibi işlemler de gündeme gelebilir… Kentsel dönüşüm gibi toplumu doğrudan etkileyen süreçlerde, sadece ekonomik ya da fiziksel değil, hukuki sorumlulukların da bilincinde olunması gerekir. Yıkımın çevreye, binalara ya da altyapıya zarar vermemesi için teknik gözetim altında, planlı ve denetimli bir şekilde yapılması zorunludur” sözlerine dikkat çekti.
Bu tür kontrolsüz yıkımlarda sorumluluğun kimde olduğunu değerlendiren Av. Kiraz, “Herkesin kendi açısından mevzuat ve sözleşme gereği sorumluluğu doğar, ancak asıl sorumluluk bina sahiplerine ait olur. Çünkü yıkım işleminin yasal, güvenli ve usule uygun şekilde yapılmasını sağlamak öncelikle yapı sahibinin yükümlülüğüdür. Bu kişiler, süreci yetkili bir müteahhit eliyle yürütmek, gerekli izinleri almak ve mevzuata uygun davranmakla yükümlüdür… Belediyeler ise bu süreçte denetim ve kontrol görevini üstlenir. Belediye, yapılan işlemde bir uygunsuzluk tespit ettiğinde ilgililere idari para cezası kesebilir ve yıkım işlemini durdurabilir. Bu nedenle doğrudan yıkımı belediye yapmadığı sürece, belediyeye asli sorumluluk yüklemek genellikle mümkün değildir. Ancak denetim yükümlülüğü ihmal edilmişse, yani belediye açıkça göz göre göre usulsüz bir yıkımı görmezden gelmişse veya gerekli kontrolü yapmamışsa, bu durumda belediye nezdinde görevli memur ya da birim amirleri hakkında da idari ve hukuki sorumluluk gündeme gelebilir… Ayrıca, eğer sürece dahil olan yüklenici firma, mühendis ya da şantiye şefi gibi profesyoneller görevlerini ihmal eder, gerekli önlemleri almaz ya da mevzuata aykırı uygulamalar yaparsa, bunların da hem mesleki hem hukuki sorumluluğu doğar. Bu kişiler hakkında disiplin işlemleri, tazminat talepleri ve hatta ceza soruşturmaları açılabilir… Dolayısıyla, bir yıkım süreci yalnızca fiziksel bir işlem değil, aynı zamanda çok aktörlü, ciddi denetim ve hukuki sorumluluk gerektiren bir süreçtir. İhmalkarlık durumunda zincirleme sorumluluklar oluşabilir” bilgisini paylaştı.
Kentsel dönüşüm yasasının bu tür ihmalleri önleyecek yeterli düzenlemelere sahip olup olmadığını da tartışan Av. Kiraz, şunları ekledi: “Kentsel dönüşüm yasası yani 6306 Sayılı Yasa sınırlı bir alanı düzenler, yıkım vs. riskler ile yaptırım konusunda 6306 Sayılı Kanun’dan ziyade 3194 Sayılı İmar Kanunu ve ilgili mevzuat ile düzenlenmiştir. Belediyelerin ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nün denetim görevlerini pratikte ne kadar etkin şekilde yürüttüğüne gelecek olursak… Mevzuatın izin verdiği ölçüde etkin olmaya çalışıyor ancak bu konuda vatandaşlar da şikayet ve ihbar haklarını gerek belediye gerek CİMER üzerinden etkin şekilde kullanmalıdır, denetimlerde bunun önemi oldukça büyüktür.”
Peki, bir vatandaş, mahallesinde tehlikeli biçimde yıkım yapıldığını fark ettiğinde hangi hukuki yolları izleyebilir? Av. Kiraz, “Öncelikle, böyle bir durum fark edildiğinde vatandaşın ilk yapması gereken şey, ilgili inşaatın ruhsatlı olup olmadığını sorgulamaktır. Bu da genellikle ilçe belediyesinin imar müdürlüğü aracılığıyla öğrenilebilir. Eğer inşaat izni alınmadan ya da mevzuata aykırı bir şekilde yıkım yapılıyorsa, vatandaşın hem ilçe belediyesine hem de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile bağlı il müdürlüğüne yazılı başvuru yapma hakkı vardır. Bu başvurularda durumu detaylı bir şekilde açıklayan dilekçelerle birlikte fotoğraf veya video gibi delillerin de eklenmesi faydalı olur… Eğer yapılan yıkım çevreye, insan sağlığına ya da kamu güvenliğine ciddi bir tehdit oluşturuyorsa, bu durumda sadece idari yollarla yetinmek gerekmez. Vatandaş, doğrudan Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda da bulunabilir. Özellikle asbest gibi tehlikeli maddelerin denetimsizce ortaya saçılması gibi durumlar söz konusuysa, bu durum halk sağlığını tehlikeye sokmaktan dolayı cezai sorumluluğu gündeme getirir. Dolayısıyla savcılık süreci de önemlidir. Ayrıca CİMER üzerinden de ilgili kurumlara kolaylıkla başvuru yapılabilir” yanıtını verdi.
Yıkım alanının yakınından her gün geçmek zorunda kalan vatandaşlar ise duruma tepkili. O sırada bölgeden geçen bir yurttaş, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Buradan her gün işe gidip geliyorum. Bazen kamyonlar yola kadar taşıyor molozu, kaldırımda yürümek imkânsız hale geliyor. Tozdan nefes almak zor, etrafta ne bir uyarı şeridi var ne görevli. Yukarıdan beton parçaları düşse kim hesap verecek? Biz vatandaş olarak korkuyla geçiyoruz buradan. Dönüşüm elbette olsun ama önce insanın canı düşünülmeli.”
Kaynak : SULTAN GÜMÜŞ KAYA