Derdim geleceğe kalıcı birşeyler bırakabilmek

Şair İhsan Özalp’ın şiir kitabı ‘Tok Karnına Çekilecek Acılar’ yakın bir zamanda raflarda yerini aldı. Özalp, kendisine sorduğum sorular ışığında kitabın detaylarını anlattı

  • Oluşturulma Tarihi : 15.07.2020 07:59
  • Güncelleme Tarihi : 15.07.2020 07:59
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Derdim geleceğe kalıcı  birşeyler bırakabilmek haberinin görseli

ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ
İzmir Tire doğumlu genç Şair İhsan Özalp, ‘Tok Karnına Çekilecek Acılar’ adlı kitabının detaylarını anlattı. Edebiyata ve şiire ilgisinin her zaman var olduğunu söyleyen şair Özalp, “Okumayı, izlemeyi çok seviyordum ve bu ölümsüz eserlerden çok etkilenerek kendime ‘ileride ben de acaba kendimi bu kadar iyi ifade edebilir miyim?’ sorusunu soruyordum. Derdim kendi bakış açımı yansıtarak geleceğe bir şeyler bırakabilmekti hep” diye konuştu. Yazarın gençlik yıllarının ilk şiirlerinin adeta süzgeçten geçirilerek, detaylı bir eleme sonucu yer aldığı kitabın tamamlanması beş yıl sürdü.



İhsan Özalp’ı okurlarımıza tanıtmak adına bize kendinizden kısaca söz eder misiniz?
İzmir Tire doğumlu olup ilköğrenimimi bu kasabada sabahları top koşturarak, akşamları da annemin dizinde dinlenerek bitirdim. Ardından yine merkeze bağlı bir okulda boynumda hasretten örülme bir atkı ile lise eğitimimi tamamladım. Sonra da o atkıyı hiç çıkarmadan Üniversite ön lisansım için Denizli’ye geldim. Başta şiir ve sinema olmak üzere sanatla yakından ilgileniyorum.



Şiir ile alakanız nasıl oldu?
Şiir yazmaya başlamadan önce de sanata ve edebiyata ilgiliydim. Okumayı, izlemeyi çok seviyordum ve bu ölümsüz eserlerden çok etkilenerek kendime ‘ileride ben de acaba kendimi bu kadar iyi ifade edebilir miyim?’ sorusunu soruyordum. Derdim kendi bakış açımı yansıtarak geleceğe bir şeyler bırakabilmekti hep. Bundan yüzlerce yıl önce yazılmış eserler hala nasıl güncelliğini koruyarak bize yol gösteriyorsa ben de gelecek için aynı etkiyi bırakacak eserler üretmenin peşindeyim. Şiirlerim genelde özlem, arayış, aşk, ölüm, ayrılık ve benzeri temalarda lirik anlatım ve ironi dilini kullanarak temellendirmeye çalışıyorum.
BEŞ SENELİK ÇALIŞMA
Kısa bir süre önce Tok Karnına Çekilecek Acılar kitabına imza attınız. Kitabın yazım süreci ve tamamlanması ne kadar sürdü?
Tok Karnına Çekilecek Acılar benim ilk gençlik şiirlerimden süzgeçten geçirerek hazırladığım beş senelik bir yazım sürecinin ürünü. Açıkçası yazmaya başladığım zamanlar yazdıklarımın bir gün kitaplaşacağını düşünmek bile benim için bir lükstü. Yurtta kaldığım lisemin ilk senelerinde okulumun kütüphanesi okuma yelpazemi ve ufkumu daha da genişletmişti. Vaktimin çoğunluğunu odamda okuyarak geçiriyordum. Bu okumalarımla birlikte kenara fazla önemsemeden iddiasız şiirler metinler karalıyor aynı yurtta kaldığım kader ortağım Samet Naci Güler dostumla yazdıklarımız ve okuduklarımız üzerine nemli çimenlerin üzerinde kışın soğuğa yazın sıcağa aldırmadan saatlerce tartışıyorduk. Hayatımın yaşadığımı hissederek soluk alıp verdiğim en keyifli ve son güzel zamanlarıydı diyebilirim. Burada bir parantez açarak dostum Samet Naci Güler’le dostluğumuzdan bahsetmek istiyorum. Zira kitabım ve benim edebi geçmişim söz konusuysa kendisinin ismini atlamak olmaz. Kendisiyle birbirimize ismimizle değil zamanında Zonguldak’ta erken yaşta vereme yenik düşerek kaybettiğimiz değerli şairlerimiz Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun isimleriyle hitap ederiz. Ben Muzaffer dostum Naci ise Rüştü oluyor bizim için. Özel hayatımızda tanışmalarımız ve hem kişilik hem de üslup olarak karakterlerimiz de çok benzediği için birbirimize böyle hitap etmek bizi motive ediyor. Muzaffer olamadığım hayatımda rüştüm ve onurumdur Samet Naci Güler... Kendisi de yazıyor. Yakın zamanda onun da sağlam, nitelikli eserlerini okuyacağımıza eminim.
Yeni bir kitap hazırlığınız var mı?
Yazmaya ilk başladığımdan bu yana çok kez bırakmayı istesem, bıraktım desem de bunu hiç başaramadım. İyi ki de başaramamışım. Umarım hayat ileride yazmayı bırakmamı isteyeceğim şeyler çıkarmaz karşıma. Kısacası yazmaya devam ediyorum. Şu an bitmiş bir dosyam var hazırda. Kitap oylumunda yayınlanması için uygun zamanı bekliyorum.
SURET İLK GÖZ AĞRIM
Suret ve Gölgeler Çürürken kısa filmlerini çektiniz. Bu iki kısa filmden istediğiniz başarıyı elde ettiniz mi? Set ortamı, oyuncu yönetimi genç yaşınızda sizi zorladı mı?
Suret benim ilk göz ağrım ve kendimle gurur duyduğum işlerden biri. Kendisinin elde ettiği başarı, anlaşılması, övgüyle bahsedilmesi, ödüller kazanmasıyla hiç ilgilenmedim. Zira Suret filmini çok zor, imkânsız denebilecek şartlarda çektim, çektik… Neler olduğundan bahsetmeyeyim ancak iki sene dinmeyen bir karın ağrısıyla sürekli bir haber bekleme telaşıyla yaşadığımı söyleyebilirim. Bu filmin tüm yaşananlara rağmen çekilmesi benim karakterimi de çok etkilemiştir. Bahane diye bir şey olmadığını istenildiğinde ve çalışıldığında istenilen şeylerin ne kadar büyük olursa olsun yapılmasının mümkün olduğunun somut bir örneğidir Suret. Ben iki film yönetmiş çeşitli setlerde çalışmış olsam da elime henüz bir kamera almış değilim mesela. O yüzden sinemaya ilgi duyan gençlerin kamera ve maddi imkânsızlıkları bahane olarak göstermesini doğru bulmuyorum. Suret, umarım filmin arkasındaki hikayesiyle ilham olur bizim gibi gençlere. Birçok festivalde gösterildi finallere kaldı. Beklediğimden iyi dönüşler aldığımı söyleyebilirim. Teknik ve hikaye aktarımı olarak biraz eksik kaldığının farkındayım. O niyette olmasam da karakterim gibi sanırım filmlerim de kapalı, zor anlaşılır oldu. Süreci bahane etmek istemiyorum, amatörlük ve tecrübesizlikten ötürü çektiğimi sandığım fakat kurguda çıkmayan sahnelerin yokluğu sebebiyle böylesine kapalı kaldı Suret ama dikkatli izlenildiğinde anlaşılıyor. Gölgeler çürürken ise ikinci filmim. Şartların daha elverişli olduğu zamanlarda çekmeme rağmen içime sinen bir iş olmadı. Böyle olmasında senaryomun ütopik bir evrende geçmesinin ve köyümüz sakinlerini oynatmamın etkisi var. İki tekrardan sonra dövecekmiş gibi kızdıkları için set de hayli gergin geçmişti. Mezar kazılmış cenaze sahnesi çekiyorken arkada sürekli gülen yüzler görüyordum ve bunu önlemem için tüm günümüzü orada geçirmemiz gerekirdi. Bu sebeplerden ötürü gölgeler çürürken benim için iyi bir set deneyimi oldu.
Kafanızda yeni bir proje var mı?
Senaryosunu taslak olarak not aldığım, sinopsislerini yazdığım yeni projelerim var. Uçuk kaçık ütopik işler olabilir. Ben heyecanlarını taşıyorum umarım bir gün izleyebiliriz.
Sinema ve film festivalleri hakkında neler düşünüyorsunuz?
Ülkemizde çeşitli sinema festivalleri düzenleniyor. Az veya çokluğu değil niteliğini önemsiyorum ben. Başta !F Bağımsız Filmler Festivali, İstanbul Film Festivali, Antalya Altın Portakal Film Festivali, Film Ekimi gibi ülkemizde düzenlenen güvendiğim festivalleri takip ediyorum. Altın Koza da takip ettiklerim arasında fakat bu sene üzücü tartışmalarla gündeme geldiler o sebeple biraz daha mesafeliyim.
Bu konuda yeterince destek veriliyor mu?
Sinema sektöründe aktif bir sinemacı olmadığım için gözlemlediğim kadarıyla rüştünü kanıtlamış yönetmenlerin sağlam projelerine çeşitli destekler veriliyor. Bu konuda çok bilgi sahibi olmadığım için kimseyi töhmet altında bırakmak istemem. Türkiye’deki sinema sektörü içinse şunu söyleyebilirim: Seyircilere göre şekillenen daha çok vasat komedi filmlerinin izlendiği iyi işlerinse para kazanamadığı yalnızca festivallerden prestijlerle döndükleri üzücü bir ortam var. Seyircilerin sinemayı sinema olarak değil televizyon olarak gördüklerini ve sinemaya iyi bir film izlemek için değil günün stresini atıp birkaç saatliğine kafa dağıtmak, başka şeyler düşünmek için gittiklerini düşünüyorum. Bahsettiğim iyi işlerse insanları düşündürttüğü için seyircilerin pek tercihi olmuyor ne yazık ki. Böylece Türkiye’de gösterimdeki sinema gündeminden düşmeyen vasat komedi filmlerini ve afişlerini gören insanlar Türk sineması adına ahkâm kesip Türk filmlerine hep ön yargıyla yaklaşarak bir hata bulma arayışıyla filmleri izliyorlar. Birçoğu Türk filmi izlemiyorum diyerek izlemiyor bile… Umarım bu bir gün değişir ve iyi filmler ülkemizde daha çok gösterilir, anlaşılır. Ülkemizde çekilmiş festival veya sanat kategorisinde değerlendirilen filmler yurt dışında daha çok sahipleniliyor. En basit örneği Nuri Bilge Ceylan Kış Uykusu filmiyle Cannes Film Festivalinde Altın Palmiyeyi yani o sene için dünyadaki en prestijli film ödülünü kazanmıştı. Filmin başrolü Haluk Bilginer burada yabancı basın bizimle konuşmak için sıraya girmişken Türk basınından kimseyi göremedim demişti. Hep umuyoruz fakat sektör ve seyirci bu bakış açısında olduğu sürece böyle devam edecektir. Her şeye rağmen umut edip çaba göstermekte fayda var.
Kitabın adı gayet dikkat çekici bunun bir sebebi var mı?
Tok Karnına Çekilecek Acılar benim yazdığım ilk şiirlerden birinin ismiydi. Uzun bir süre odamda annemin eski defterleri yığdığı bir dolabın köşesinde öylece bekledi o şiirim. Varlığından bile haberim yoktu. Kitap dosyası hazırlama sürecine girdiğimde buldum. Kitaptaki aynı ismi taşıyan şiir değil daha uzun ve düzensiz bir şiirdi fakat şiirin ismi tam istediğim nitelikteydi. İsmin üzerine tekrar bir şiir yazdım ve kitaba ismini veren şiir, kitabın ismi böylece belirginleşmiş oldu.
Şiirlerinde ağırlıklı olarak hangi temayı kullanıyorsun?
Şiirlerimde daha çok özlem, arayış, aşk, ölüm, ayrılık ve benzeri temalarda lirik anlatım ve ironi dilini kullanarak temellendirmeye çalışıyorum. Okurlar şiirlerimi hissetsin ve kendi hayatlarından pay çıkarsın isterim. Umarım başarıyorumdur.