- Kültür-Sanat
- 20.04.2025 11:41
İlk öykülerinden bugüne, yeni biçim arayışlarını denemekten korkmayan, bunu yaparken de öyküde -dil ve üslubuyla- kendine özgü bir ses ve yapı kurmayı başaran Ahmet Büke, edebiyata ve eserlerine dair paylaşımlarda bulundu
SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER
O, hapishanelerde zulme uğrayan ya da iş cinayetlerinde yaşamını yitiren çocukları da yazdı, bir sınır köyünde savaş uçaklarının bombardımanıyla parça parça edilenleri de. Acıdan, adaletsizlikten, zulümden, yoksulluktan, yoksunluktan payını alan kim varsa, dile geldi onun öykülerinde. Edebiyat, hayatı anlamamıza ve değiştirmemize yardım etmiyorsa onda umut yoktur. Umut vermeyen bir şeyle de kimse ilgilenmez. Bugün edebiyatın yaşadığı krizi biraz da burada aramak gerekiyor. Politik olanı dışlayanı hayat da dışlıyor diyen yazar Ahmet Büke ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
GEÇ YAZMAYA BAŞLADIM
Yazarlık kimilerinin ilk gençlik ya da gençlik hayali -ki onlar bir şekilde hazırlar kendini yazmaya; kimileri için daha plansız programsız, pek çok nedenin yönelttiği bir uğraş. Sizin öykücülüğünüz hangi yollardan geçti peki; öykü yazmaya nasıl başladınız? sorusu üzerine Aslında geç yazmaya başladım diyor Büke ve şöyle devam ediyor: İlk öyküye 32 yaşımda (2002de) oturdum galiba. Edebiyat büyülü bir dünya idi ama orada yazar olarak da yaşayacağım hiç aklıma gelmemişti. Sevdiğim kitapları okşar dururdum daha çok. Yazmaya biraz arkadaş mavrası olarak başladım. Eski arkadaşlarla kurduğumuz bir mail grubu vardı. Yarı gerçek, yarı uydurma metinler yazıyordum. Hoşuma da gitti öykü yazmak. Arkadaşlarımın dışında beğenenler de oldu. Ama yazdıklarımdan birkaçı arka arkaya Adam Öyküde yayımlanıncaya kadar pek ciddiye almamıştım. Sonra Necdet Şen, Derkenar isimli sitesinde yer verdi yazdıklarıma. Bir polisiye öyküler yarışmasında (Xasiork) dereceye girdim (2002), öyle sürdü gitti. Sebat etmem sanırdım, kendimi de şaşırttım.
O DOĞUŞTAN ÖYKÜCÜ
Kendisi için, O doğuştan öykücü diyenler de var. Zaman zaman dillendirilir bu doğal yetenek meselesi. Bizler de merak ettik. Doğuştan yazar olunur mu diye. Büke şöyle kaydetti: Benim için iddialı bir şey doğuştan öykücü olmak. Doğuştan olunur mu emin değilim ama yazı çizi işlerinde çevresel etkenler ve tesadüfler çok önemli galiba. Misal, rahmetli dedem okuyabilseymiş ve koşulları farklı olsaymış sıkı bir bilimkurgucu olurmuş. Uzaydan gelen tilki ile Gördesli horozun büyük savaşını seri masallar olarak yıllarca anlattı bana. Edebiyat kuramlarıyla arasının pek de iyi olmadığını söyleyen Büke, öykü yazma sürecini ve öyküye hazırlığın ne şekilde gerçekleştiğini de aktardı. Yazar Ahmet Büke, Bir hazırlığım olmuyor. Bazen günlerce aklımda görüntüler, gördüğüm bir yüz ya da müzik dolanıp duruyor. Sonra oturup onlardan öykü çıkartıyorum. Annem bizim sökülmüş, eskimiş kazaklardan renk renk paspaslar örerdi. Ona benzetiyorum kimi zaman yaptığımı. Çok özel koşullara ihtiyaç duymuyorum. Hemen bütün öyküleri, başka işlerde çalışırken ya da öğle tatillerinde yazdım. Yazdıktan sonra bir kere okuyorum. Hoşuma gittiyse saklıyorum. İyi olmadığını hissedersem siliyorum. Allahtan bilgisayar var. Çok kolaylaştırıyor işleri dedi.
EN DİPTEN GELENLER
İyi öykünün nasıl olduğunu tanımlayan Büke, Moda deyimle özgül ağırlığı olan metinler, kendi hacminden çok daha fazla zamanı içinde barındıran ve anlatmaktan çok hissettiren kurgular, bana iyi öykü gibi geliyor. Ama çok öznel hisler bunlar diye konuştu. Zorun ve delirmenin en dibinden gelenler var: İyi yazma ihtimali olanlar onlar işte diyor Buke ve bu sözüyle neyi ima ettiğini şöyle açıklıyor: Bazı yazarlar, nasıl yaşıyorlarsa öyle düşünüyor ve yazıyorlar. Benim favorim onlar işte. Genç yazarlara öğütler, Öykü yazmanın püf noktaları, Yaratıcı yazarlık atölyeleri gibi çalışmalara sıkça rastlar olduk. Öğüt veren bu metinlere ve atölyelere yönelik konuşan Büke, Gençlik, toplumun üzerinden en çok tepindiği kavramların başında geliyor. Bence herkesin aklı kendine yeter. Çok istiyorlarsa kendi kendilerine öğüt verebilirler. Babam bana sürekli tutmayacağım öğütler verirdi, annem ise hata yapmama, ağzımı burnumu kırmama izin verirdi. Yazıyorsam annemin sayesindedir. Öğüt vermek ile edebiyat eleştirisi arasındaki farkı yazmama da gerek yok herhalde. İyi kurgulanmış, hakkını veren atölyeler ise elbette gönüllü katılımcılara faydalıdır. Zaten bu tür çalışmaların en başından, Buradan sizi yazar olarak uğurlamayacağız, böyle bir amacımız yok der cümlelerini kullandı.
ATTIĞIMIZ ADIM BİLE POLİTİK
Edebiyata yakın, yazar ve şairlerin çoğuna uzak yaşamak en iyisidir diyen Büke, farklı edebiyat anlayışlarının olduğunu vurgulayarak, Hepsi de saygıdeğer bence. Ben attığımız adımın bile politik olduğunu düşünüyorum. Başka türlü olamayacağım için de böyle yazıyorum. Bence edebiyat kimsesizlerin kimsesidir dedi. Öykülerinde biçimsel olarak daha az sözcük kullandığını belirten Büke, Küçürek Öykü denen türü benimsediğiniz görülüyor. Sözcükten tasarrufun, böyle bir biçime/yönteme yönelmenin nedenleri nedir? sorusuna ise şu yanıtı verdi: Küçürek öykü çok sevimsiz bir isim olarak geliyor bana. Derdini de anlatamıyor ayrıca bence. Önemli olan anlatmak ya da daha doğrusu hissettirmek. Bunu daha az yazarak yapabiliyorsan uzun yazmaya gerek yok bence. Özellikle kısa yazayım diye çabalamıyorum. Öyküler kısa geliyor. Türkiyede öykünün bugününü ve geleceğini de değerlendiren Büke, Gençler bu konuda benim kahramanlarım. Öyküyü seviyorlar, dergi çıkarıyorlar, yazıyorlar. Çok iyi okur ve izleyiciler. Bu işi alır götürür onlar diyerek sözlerini tamamladı.