Sayfa Yükleniyor...
Yazar Emel Öztürk ile ilk kitabı Bana Kalan Çöl hakkında röportaj gerçekleştirdik. İlk kitabının heyecanını yaşayan Öztürk, şimdiden ikinci kitabı için hazırlıklara başlamış
ONURHAN ALPAGUT-ÖZEL RÖPORTAJ
Yazar Şair Emel Öztürkün ilk kitabı Kanguru Yayınlarından Bana Kalan Çöl adıyla raflarda yerini aldı. Kısa sürede çok sayıda okuyucuya ulaşan kitap, beğenildi ve takdir gördü. 6 yıllık birikimin sonucu şair tarafından kaleme alınan kitap 80 sayfadan oluşuyor. İlk kitabının heyecanını yaşan Öztürk, şimdiden ikinci kitabı için hazırlıklara başlamış.
Öncelikli sizi tanımakla başlayalım. Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?
1982 Aydın-Söke doğumluyum. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi İngilizce Öğretmenliğinden mezun oldum ve mesleğimde on üçüncü yılımı çalışıyorum. Mesleğim gereği farklı şehirlerde yaşadım, farklı hayatlarla, coğrafyalarla tanıştım. Şu anda öğretmenlik görevime devam ediyorum. İlk kitabım Bana Kalan Çöl Kanguru Yayınlarından çıktı.
Yazma süreciniz nasıl gelişti?
İlkokulda okuma-yazmayı öğrenmeye başladığımda kitaplara sarıldım ve bulabildiğim her kitabı okumaya başladım. Her kitap yeni bir dünyanın kapısını açmaya başlamıştı ve kitaplardaki olaylar, mekanlar, karakterler de bambaşka hayallerin yolunu açıyordu. Babaannem çok iyi masallar anlatırdı, bitince aynı masalı tekrar anlatmasını istediğim zamanlar bile oluyordu. O dönem gazete kuponları biriktirerek aldığım bir masal kitabım olmuştu. İlk elime aldığımda, sayfalarına dokunduğumda tüm dünyayı avucumun içinde hissetmiştim ve gittiğim her yere kitabımı da götürüyordum. Uyurken de yastığımın altında... Bir gün, nasıl oldu bilmiyorum gözüm gibi koruduğum masal kitabım kaybolmuştu. Evde her yeri aradım, aileme sordum, okulda sıra altlarına tek tek baktım, geçtiğim sokakları ama bulamamıştım ne yazık ki Bazı anların telafisi yoktur ve bu çok bir acıya dönüştü içimde. Sonrasında, kısa bir süre sonra da babaannemi kaybedişim. Sonrasında yazmaya, karalamaya başladım. Belki de tüm yazma çabam ve sürecim, çocukluğa dönüştür, okuduğum, dinlediğim masallara
Bir kitabı tamamlamanız ortalama kadar sürenizi alıyor?
Yazma süreci bir yolculuktur. Başlangıç noktası vardır ama hangi dönemeçlerde takılacağınız, nerelerde mola vereceğiniz, yola devam edip etmeme gücünüz ve varış noktasına ne zaman ulaşacağınızı kestiremezsiniz. Bazen yola çıkarken zihninde, belleğinde, ruhunda taşıdıkların fazla gelir ve düşündüğün yoldan vazgeçip bambaşka bir rotayla farklı bir yere de gidebilirsiniz. Sözcüklerin kanatlarına güven olmaz yazarken. Yazdıktan sonra metne, şiire, öyküye de yabancılaşmak gerekir. Murathan Munganın sözüyle; Zamanın demi önemlidir. Şiir kitabım Bana Kalan Çöl ün oluşması yaklaşık altı seneyi buldu. Yazdığım her şiire dönerek, gözden geçirerek, eleyerek bazen de ekleyerek ya da çıkartarak. Kitap bittiğini, size ve zamanın kulağına fısıldıyor. Bazen de aslında her yazının, şiirin bir sonraki yazıya, şiire kapı araladığını da düşünüyorum.
DÜNYANIN ORTASINA ATIYOR
Sizi ne gibi durumlar ve hisler yazmaya teşvik ediyor?
Yazma sürecinde sözcükler hep sizin yanınızda, etrafınızda dönüp dolaşıyor, bazen saklanıp sizin bulmanızı istiyor. Yazmak için bir ön koşul yok sadece bir kelime bile birdenbire sizin elinizden
tutabilir; bu uykunun bölündüğü bir an, sabahın ilk saatleri, bir yolculuk ya da yürürken de olabilir. Yazma tutkusu insanın içindedir hep ve bu tutku hayal gücü ve belleğin kaydettikleriyle birleştiği gibi içinde yaşadığımız toplumdan, hayattan, dünyadan etkilenip kendi sarmalından çıkıp daha geniş perspektiften de bakıp yazabilirsiniz. Yazma hem sizi dünyadan çekiyor hem de dünyanın ortasına atıyor, bir tür sınır yaklaşıp uzaklaştığın
Yazmak bir yetenek işi mi?
Yazmanın yetenek olduğunu düşünenlerdenim ama sadece yetenekle sınırlamak da doğru olmaz. Salt yetenek diyerek ve bu görüşe yaslanmadan, kendimizi geliştirme, bilincin okumaya yoğunlaşması, kalemin sürekli olarak işlemesi, bilgi birikimimiz, hayal gücü, kurgu, tecrübe, yaratıcılık ve çalışma... Tüm bunlar birbiriyle bağlantılıdır. Paul Valerye göre İlk dize tanrıdandır. Sonrası ise titiz bir çalışma insanın yaşamı boyunca değişen, öğrenen ve devinen bir varlık olduğunu göz önünde bulundurursak yazmanın da geliştirilebilir olduğunu söyleyebilirim.
Bize Bana Kalan Çöl isimli kitabınızdan söz eder misiniz?
Bana Kalan Çöl ilk şiir kitabım. Çöle, çölün o uçsuz bucaksızlığına emanet ediyoruz belki de kaybettiklerimizi, ölümleri, ayrılıkları, rüyaları, yalnızlığı... İçimizdeki eksikleri, yarımları tamamlar ya da unutturur sanıyoruz. Çöl hep susar ya da öyle görünürken derinden çığlığını duymamızı bekler. Gücünü ve görkemini sessizlikten alıyor. Saklar, kaydeder ama her kum tanesi birbirine benzese de her birinde apayrı şiir, hikaye hayatlar barındırır. Çöl hayatın karmaşası, sıradanlığı, yabancılaşması, temposu, hızı, düzeni ya da düzensizliğine karşı da bir duruştur. Yalın, sade, çıplak... Kendinden arınma, temizlenme, maskelerden uzaklaşma, bir eleştirel göz, bir seçim... Çöl tükenmişliği, hiçliği, kopuşu ve bitişi çağrıştırsa da hayatın öteki yanını da simgeliyor; yeniden doğuş, kendini bulma, yüzleşme ve içsel bir yolculuk. Evreni minyatürleştirdiğimizde bir kum tanesine sığdırabiliriz. Şişmiş egolar, günlük koşuşturmacalar, hırslar, doyumsuzluklar, her şey eriyip gider ve herkes farksızlaşır. Bu yüzden şiirlere çöl imgesi, kum, toprak sızmıştır.
OKUMA KÜLTÜRÜ
Türk toplumu olarak sizce yeterince okuyor muyuz?
Ne yazık ki okuma kültürünün yeterince oluşmadığını düşünüyorum. Hızla gelişen teknolojinin de etkisiyle insanlar daha çok internete yöneliyorlar ya da sosyal medyada okumayı tercih ediyorlar. Televizyon, bilgisayar, akıllı telefonlar derken kitap okuma çoğunluk tarafından öteleniyor. Gazete, dergi, kitap satışlarına baktığımızda bu durumu daha da net görebiliyoruz. Sadece satış oranları değil elbette üzerinde durulması gereken konu. Ayrıca nitelikli okuma ve kitaplar da üzerinde düşünülmesi gereken başka bir konudur.
Kitap fuarlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kitap fuarlarının olması ve giderek yaygınlaşmasını olumlu değerlendiriyorum. Özellikle çocukların kitaplara dokunması, sayfalarını çevirmesi, bazen kitabı kucaklamaları o anda gözlerindeki heyecan ve parıltı umut verici. Kitap fuarlarında yayıncı, yazar, okur buluşmaları, tanışmalar, yazarları dinlemek, kısacık bir sohbet, edebiyatın içinde yer almak, yepyeni fikirlerle zenginleşmek, düzenlenen söyleşiler, panellere katılmak, güzel anılar biriktirmek... Ayrıca okurlar binlerce kitabı bulma şansını elde ediyor. Elbette internet üzerinden kitap satışları yaygınlaşıyor ama bir kitaba dokunarak, onu hissederek almanın heyecanı ve büyüsü de çok farklı oluyor.
İzmir kitap fuarına katıldınız. Oradaki izlenimleriniz nasıldı?
İzmir kitap fuarına üç defa katıldım. Her defasında heyecan aynı kalıyor. Fuar açılış saatinden önce okurların kuyruklar oluşturması, ailelerin çocuklarının ellerinden tutup gelmesi ve küçük yaşlarda kitapla tanışmaları güzel ve umut verici.
YAZMAYA DEVAM EDECEĞİM
Hedefleriniz nedir? Amaç edindiğiniz varmak istediğiniz bir nokta var mı?
Ruhumu ancak kitaplar kurtarıyor diye yazmıştır Bilge Karasu. Okuma ve yazma konusunda ilk hedefim ruhum açısından. Elimde kelimelerden başka bir şey yok. Yol göstericim de, kaybolduğumda ışık olacak da ya da labirentin tüm çıkmazlarına götürecek ve başka yollar, kapılar açacak olan da kelimelerdir. Kendim için, ruhumu sağaltmak için yazdım ve yazmaya da devam edeceğim. Varmak istediğim nokta yazının derinliğidir.
Son çalışmalarınızdan söz edecek olursanız... Yeni bir kitap yolda mı?
Sayıklamalar isminde bir kitap üzerinde yazmaya devam ediyorum. Uykuyla uyanıklık, bilinç ve bilinçdışı, gerçek mi rüya mı, varlık mı hiçlik mi? Tüm bunların sorgulandığı, sorguladıkça farklı yönlere çıkan, düş dünyasına adım atarken gerçeğin acımasızlığıyla bir anda yok olan, parçalanıp yeniden kurulan, hem av hem de avcı olan, iç dünya ile dış dünyanın çarpıştığı, teslimiyet ve reddedişin, zıtlıkların derinleştiği bir çalışma. Şu an yazma devam ediyor, belki yine çocukluğa dönecek olan.
Bir yazar-şairin sadece yazarak yaşamını idam ettirmesi sizce mümkün mü?
Genel durum değerlendirmesi yapacak olursam bu pek mümkün görünmüyor. Amacım sadece yazmak, daha iyi yazmaya çalışmak... Gerisini de düşünmüyorum.
Son olarak eklemek istedikleriniz?
Sanat ve edebiyata verdiğiniz katkı ve ilgi için size çok teşekkür ediyorum. Yazma ve okumanın çoğalması umuduyla.
Çöl ve Aşk (Şiir)
Yokluğun hakikati dolarken bahçene
Lahitinde dolandım defalarca.
Karanlıktı, ağırdı
Mürekkep döktüm kuyulara.
Örselendikçe daha, bir daha
Sevdim dilini öpen nefesimi
Sığındım gözyaşıma bin bir telaş
Anlatmadıklarımı çöl söyler sana.
Sen sığındın bahçene
Ben deliliğin zarafetine.
Çapaklarını siliyor dünya;
Masumluğu nasıl da yitik...
Ölüsü dirisinden ayırt edilmeyen kelimeler
Sırra kadem...
Ses uzakta, çok uzakta
Uğultu derinden.
Dinlemeyi bilmiyorsan çöl de susar sana.
Aramızda duran, soluklayan
İç çeken şimdi; çöl.
İkimizden aldığı, uzaklaştırdığı
Koparttığı bir şey
Eşitleniyor çöl ve aşk,
Geçmiş ve gelecek
Senin geçecek çölün bile olmayacak...
Haber Merkezi