Şiir, şairin hayatında her zaman baş köşede oturur

Yazar-Şair Önder Birol Bıyık ile kitapları ve hayat serüvenini konuştuk. Kısa bir süre önce ‘İyi’ adlı şiir kitabını Klaros Yayınları aracılığı ile okurlarıyla buluşturan Bıyık, deneme, öykü gibi farklı türlerde eserler yazdı


  • Oluşturulma Tarihi : 26.04.2021 07:56
  • Güncelleme Tarihi : 26.04.2021 07:56
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Şiir, şairin hayatında her zaman baş köşede oturur

Önder Birol Bıyık, 1972 yılında yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünya’ya geldi.  Üniversite yıllarında tutuklanarak cezaevine girdi. Hapisten çıktığında ise bir şairdi. Birçok sektörde çalıştı. Edebiyat ve sanat ile ilişkisini hiçbir zaman kesmedi. Birçok dergi ve gazete için yazılar yazdı. Deneme, öykü, şiir ve farklı birçok alanda eserler üreten Yazar-Şair Önder Birol Bıyık son olarak ‘İyi’ adını verdiği şiir kitabını Klaros Yayınları aracılığıyla okurlarıyla buluşturdu. Bıyık, hayat hikayesini ve yazıyla olan ilişkisini gazetemize sorduğum sorular aracılığıyla anlattı.

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Hayat serüveni sürekli yeni sürprizler, yeni kırıklar, yeni keşiflerle sürüp giden bir yol hikâyesi... İnsanın kendisi hakkında bir şeyler söylemesi sanıldığından da zor. Şöyle söyleyeyim; 1972 yılında Çorum'da küçük bir memur ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldim. Babam laborant, annem ev kadınıydı. Beş kardeştik ve evin tek erkek çoğu bendim. Bunun kırla kent arasına sıkışmış bir ailede nasıl müstesna bir ayrıcalık olduğunu takdir edersiniz. Tabii yıllar sonra bu maskülen kardeş statüsünün hem acısını hem de sorgulamasını yaşadım. İlk ve orta öğrenimimi Çorum'da tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne girdim. 1990'lı yıllar... O zamanlar İstanbul Üniversitesi öğrenci hareketlerinin merkeziydi. Zaten yoksul ve Alevi bir aileden geliyorum, 1970'lerde Çorum Olaylarının travmalarıyla geçmiş çocukluğum. Bu birkaç noktadan ötelik hali, üniversite yıllarında beni hızla siyasete itti. Öğrenci iken tutuklandım. Sonra upuzun bir mahpusluk serüveni başladı. Mahpustayken yeniden üniversite sınavına girip Marmara Üniversitesi Gazetecilik bölümünü kazandım. Üç yıl ellerimiz kelepçeli sınavlara getirip götürdüler bizi. Çıktığımda zaten bir yılım kalmıştı, mezun oldum. 10 yıl önce girdiğim mahpushaneden on yıl sonra çiçeği burnunda bir şair olarak çıkmıştım. Eski bir mahpus için hayatı yeniden kurmak zor. Ne toplum eski toplum, ne siz içeri girdiğinizdeki sizsiniz. Bu doku uyuşmazlığını her zaman yaşadım. Bu dünyanın insanı olamıyorduk ama gidecek başka bir dünya da yoktu. Bir dönem Cumhuriyet gazetesi kitap ekinde çalıştım. İşportacılık, kitap editörlüğü, reklam yazarlığı, tv programlar müdürlüğü, haber editörlüğü gibi çok çeşitli işler yaptım. ' Haziran genel seçimlerinden sonra seçim hükümetinde AB Bakanlığı baş danışmanlığı görevinde bulundum. Hepsi hayata tutunma çabasıydı. Tabii bu süreçte şiir ve edebiyat hayatımda hep oldu.

Hayatınızda en fazla iz bırakan ne oldu?

Yaşam size rutin bir gelecek hazırlamamışsa, iz bırakan olaylar da çok oluyor haliyle. Sanırım en çok mahpusluk ve dokuz yıl önce çok sevdiğim ablam Şengül'ün kanserden vefatı etkiledi beni. Yirmili yaşlarım duvarların arasında geçti. Orası yaşamın farklı bir boyutu... Kuralları, dengeleri, içsel süreçleri, siyasi angajmanları çok farklı... Milattan önce ve milattan sonra gibi hayatımızda duvarın öncesi ve sonrası var ve ortadan upuzun bir milat. Bu, yaşam akışında bir kopukluk da oluşturuyor. Yaşamın iki yakası bir araya gelmiyor. Duvarların izini sonra da kendinizle birlikte sürüklüyorsunuz. Ablamın ölümü ise bambaşka bir travmadır benim için. Mahpusta da ölümü çok yakınımda hissettiğim olmuştu. O zaman ölüm çok küçüktü bizim için. Fakat ablamı kaybetmemiz, varoluşsal bir yüzleşmeye itti beni ölümle. Daha önce epey bir felsefe okumuş, ölüm yaşam, varlık yokluk, ontoloji, etik gibi konularda bir literatür oluşturmuştum kendime. Ancak yaşamak başka bir şey... Yaşamın içindeki travmasını asıl bu dönemde yaşadım ölümün. Uzun zaman panik atak tedavisi gördüm. Derin izlerdi bunlar... Şiirlerime de yansıdı bu ruh hali.

Yazar-şair olma yolundaki hikâyeniz nedir?

Çocukluğuma uzanıyor yazma hikâyesi. İlk yazma etkisi babamdan gelir. Kişiliğini kırsal ortamda bulmuş, sonra şehre taşınarak doktorların, öğretmenlerin, hemşirelerin dünyasına girmiş bir insandı. Bütün çocuklarını okutmak gibi bir hevesi vardı. Başardı da bunu. Kendi sınırlarını zorlayan bir insandı. Eve öyle sürekli kitap giren, kültürel aktivitelerle hemhal bir ailenin şanslı çocukları değildik biz. Tek memur maaşıyla beş çocuğunu okutmaya azmetmiş bir baba ve yoksul bir çocukluk... Bu çetin koşullarda büyük bir sevgiyle büyütüldük ama. O zamanlar kitap lükstü bizim için. Çocukluğumda kitapları alt komşumuz Bilge Yengelerden ve halk kütüphanesinden alarak okurdum. O zamanlar da kendine has özellikleriyle dikkat çeken bir çocuktum. Hep aykırı bir şeyler çıkacağını hissediyordum kendimden ama ne çıkacaktı, bilmiyordum. Babam kendi halince heceyle şiirler yazar, bu şiirleri kahverengi muşamba kapaklı bir defterde toplardı. Ona özenerek yazdım ilk şiirlerimi. Gözümün değdiği her şeye şiir yazardım. Şiir giderek bir tutkuya dönüştü benim için. Üniversiteye kadar kesintisiz yazdım. Lise 2'de Mutlu Dünya Tablosu diye bir şiir yazıp edebiyat öğretmenim Beyhan Hocaya vermiştim. Hocamız sınıfta birkaç kez okudu şiiri. Her defasında büyük alkış aldı. Lise 3'te kendimce sosyal deney yapar, kendi şiirlerimin altına Cahit Sıtkı, Orhan Veli, Cahit Külebi gibi şairlerin ismini yazıp sınıf arkadaşlarıma okuturdum, hepsi de beğenilirdi. Üniversiteye başlayıp politikleşince şiir de çıktı hayatımdan. O dönemin ruhsal motivasyonu büyük davalar için kurgulanmıştı. Şiir, edebiyat, sanat tali konulardı bizim için. Mahpusa girdikten sonra bir dönem daha sürdü bu ruh hali. Sonra dönemin sol anlayışlarını teorik, felsefi sorgulama süreci başladı bende. Giderek dünyam ayrışmaya, daha geniş bir yelpazeden bakmaya başladım dünya hallerine. Şiirle yeniden bağ kurdum. Gebze mahpusunda Yalçın Küçük ile birlikte kalıyorduk, o dönem yazdığım şiirlerimi Yalçın Küçük'e gösterdiğimde, "Sende şair kumaşı var, sakın şiiri bırakma," demişti. Aynı dönemlerde Şair Veysel Çolak Öteki Gündem'de köşe yazıyordu. Bir yazısında mahpushane şiirlerini değerlendireceğini yazmıştı. Elimdeki kırk kadar şiirin hepsini kırık dökük daktiloda çoğaltarak gönderdim. Hiç beklemediğim bir değerlendirme aldım Veysel Hocadan. 'Gelen şiirler içinde en yetkini' olarak değerlendirmiş, üç şiirimi de yayınlamıştı. Derken, şiirlerim dergilerde yayınlanmaya başladı. Çok sıkı okuyordum. Özgüvenim çok yüksekti o zamanlar. Dışarı çıkınca Avukat Mehmet Rahmi Kadıoğlu'nun şiir konusunda çok özel desteklerini hiç unutmam. Mehmet Hoca çok iyi bir avukat olmasının yanı sıra şiir bilgisi ve görgüsü çok yüksek birisiydi. O günden bugüne süre gelen bir dostluk kuruldu aramızda. Hayatımda onun kadar güzel şiir okuyan çok az insana rastladım. Şiir ve edebiyat konusunda bana çok inandı. O dönem yolunu arayan biri için kıymetli şeyler bunlar. Sonra Cumhuriyet Kitap günleri başladı. O zamanlar Turhan Günay vardı kitap ekinin başında. Kitap ekinin her sayısında bir yazım çıkıyor, şiirlerim pek çok dergide yayınlanıyordu. Bu işi başardığıma inanıyordum artık. Sonrası kitaplar dönemi işte...

Yazarken olmazsa olmazlarınız var mı?

Öyle klişeler belirlemiyorum kendime. Önemli olan yazarlıkta varoluşsal duyumsayış ve derinlikli bir iç görü... Edebiyatın estetik bir süreç olduğunu bilerek ama yaşamla bağını hissederek yazmak önemli benim için. Sentetik, yığma, fabrikasyon üretimler bana göre değil. Söyleyecek sözü olmalı şairin. Yaşamla derdi olmalı. Şiir çok emek, çok düşünce isteyen bir yazın türü... Biraz da yeteneğiniz varsa kalem sizi bir yerlere götürür mutlaka.

Şiir, öykü, deneme türlerinde kitaplar yazıyorsunuz. Bize kısaca eserlerinizden söz eder misiniz?

İlk kitabım Çözülüş Demleri Chivi Yazıları'ndan çıktı. Yaralı zamanlardı ve beni hayata bağlayan iyi bir enerjiyle geldi. İkinci kitap Yanlış Kuşlar İskelesi, 2011 yılında Belge Yayınları'ndan basıldı. Bu iki kitabın yeni baskıları Kaos Çocuk Parkı ve Klaros Yayınları'ndan geçtiğimiz yıllarda yayınlandı. Üçüncü kitabım Eksik Canlar Sokağı, 2018 yılında Şiirden Yayıncılık'tan çıktı. Halkın Nabzı Gazetesi başta olmak üzere değişik basılı ve internet gazetelerinde çıkan denemelerimden oluşan seçki, Maymunun Kitabı adıyla Klaros Yayınları'ndan çıktı. Son şiir kitabım "İyi" ise yine Klaros Yayınları'dan birkaç gün önce okurla buluştu.

Şiiri hayatınızın neresinde konumlandırıyorsunuz?

Şiir elbette bir şairin hayatında her zaman başköşede oturur. Sanat özgürlük ortamını sever. Şiir onu bir nebze duyumsatıyorsa ötesi anlamsız geliyor bana. Şiire bir varoluşsal duyumsayışın estetik süreci olarak bakıyorum. Bende katarsis etkisi de yaratıyor. Heybemizde ne varsa onu paylaşıyoruz neticede. Gerisi okurun ve zamanın takdiri...

Aynı zamanda birçok dergide yazılarınız yayınlandı. Şu günlerde neler yapmaktasınız? Pandemi süreci sizin için nasıl geçiyor?

Can sıkıcı bir süreç tabii... Çok kötü yönetilen bir süreç... Ben de kendimi ister istemez korumaya aldım. Aslında verimli geçiyor benim açımdan. Zaten evcimen bir yapım var. Uzun yıllar kapalı ortamlarda kalmanın avantajı olsa gerek, kendimi verimli kılabilecek şeyler yaratabiliyorum. Bütün zamanımı yeni yazmaya başladığım romanım alıyor. Onun dışında okuma çalışmaları, arada sinema filmleri derken günler akıp gidiyor.

Sizin de belirttiğiniz gibi 'İyi' adını verdiğiniz kitabınız kısa bir süre önce yayınlandı. Bu kitabı elimize aldığımızda nasıl şiirler bizi karşılıyor?

Şiirlerimin iki damarı var sanırım. Birincisi yaşama, insan hallerine, kendine bakan bireysel denebilecek şiirler. Bu şiirlerde yaşam kırıkları, sisteme karşı dik durmaya çalışırken hüzünlerini, acılarını, yaşam sorgulamalarını imgelerin diliyle şiire taşıyan bir tematik yaklaşım var. Diğeri, daha toplumcu damarda yol alan şiirler. Bu kitapta da bu ikili çizgiyi sürdürüyorum aslında. İyi kitabının şöyle bir farkı var; Çözülüş Demleri ve Yanlış Kuşlar İskelesi'nde şiirde içbükey yaklaşım daha belirginken, Eksik Canlar Sokağı ile birlikte şiirim kendi özneliğini unutmadan hayata ve toplumsal görüngülere açıldı. İyi'de ise bu çizgi daha belirgin hale geldi.

Bugüne kadar hangi gazete ve dergilerde eserleriniz yayınlandı. Aldığınız ödüllerden ve başarılarınızdan söz eder misiniz?

Pek çok gazete, dergi ve seçkilerde deneme, şiir, öykü, felsefi ve siyasi yazılarım, söyleşilerim yayınlandı. Cumhuriyet Kitap, Radikal Kitap, Evrensel Gazetesi, Gazete Duvar, Artıgerçek, Berfin Bahar, Simurg, Şiir Ülkesi, Sincan İstasyonu, Eski Edebiyat, Akatalpa, Yeni E, Sarmal Çevrim, Mavi... İsmini sayamadıklarım bağışlasınlar. Çok var. Şiir üzerinden bir hiyerarşi ve iktidar kurulması bana göre şeyler değil. Bu yüzden şiir yarışmalarına da katılmıyorum yıllardır. 2002 yılında ilk şiirlerime şimdi Cemal Süreya Şiir Ödülü olarak süren Hatay Şiir Yarışması'nda ödül de vermişlerdi. Sonra kendi dizelerimi, başka şairlerin dizeleriyle yarıştırmak saçma geldi bana. Ne jüri ne de katılımcı olarak katılmıyorum şiir yarışmalarına. Bunun nedeni, belirttiğim gibi sadece yarışmaların güvenilirliğini yitirmesi değil. Ontolojik bir reddiye benimkisi...

Ufukta yeni bir kitap gözüküyor mu?

Yeni bir roman çalışması içindeyim. 1990'lı yılların siyasi süreçleriyle, o dönemin travmasıyla hesap kaçırmadan bir yüzleşme romanı. Aslında bir kayıp kuşak hikâyesi... Edebiyatımızda bütünlüklü bir şekilde işlenmedi bizim kuşağın trajedisi. Evdeki hesap çarşıya uyarsa sonbahar gibi görücüye çıkartırız.

Haber Merkezi