Tüm zorluklara rağmen tiyatro

Hedef Tiyatro kurucularından Yalçın Nazlı yaşadıkları tüm zorluklara rağmen ekip olarak tiyatro sevdasından vazgeçmediklerini belirterek, dekordan kostüme, oyunculuktan seyirci ile buluşma anına kadar her aşamasında yer aldıklarını söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 02.08.2017 06:41
  • Güncelleme Tarihi : 02.08.2017 06:41
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Tüm zorluklara rağmen tiyatro haberinin görseli

NİLGÜN TAZE-ÖZEL HABER

2011 yılında İzmir’de kurulan Hedef Tiyatro Topluluğu üyeleri tiyatroya gönül vermiş farklı sektörlerde profesyonel hayatlarını sürdüren ve halen sürdürmekte olan kişilerden oluşuyor. Grupta eğitimlerine devam eden gençler de aktif rol alırken kuruluşundan bu yana çalıştıkları yönetmenlerde akademik eğitimlerini tiyatro oyunculuğu üzerine yapmış sanatçılarda bulunuyor. 

Zaman içinde oyuncu kadrolarında değişimler olsa da temel kadrolarıyla tiyatro sahnelemeye devam etmekte olduklarını söyleyen Hedef Tiyatro kurucusu Yalçın Nazlı, “Bu güne kadar sahnelediğimiz oyunlarımızla çeşitli festivallere katıldık. Grubumuzun sahnelediği oyunlar arasında 2011 yılında Umur Bugay’ın sahnelediği S-Bir Kadın Bir Erkek, 2012’de Güngör Dilmen’in sahnelediği Ben Anadolu-Çığlık, 2013’de Memet Baydur’un sahnelediği Yerma, 2014’deTroyalı Kadınlar- Euripides ve son olarak 2016 yılında sahnelenen Düdüklüde Kıymalı Bamya yer alıyor” dedi.

ZORLUKLARLA MÜCADELE

Tiyatronun kendisi için bir gönül bağı olduğunu ve 1971 yılından bu yana tiyatro ile amatör oyuncu olarak profesyonel bir disiplinle uğraşmakta olduğu bilgisini veren Nazlı, “Genco Erkal hocamızla başlayan yolculuğum hala devam etmekte ve hayat beni farklı bir kariyere yöneltmiş olsa da tiyatro hayalimden asla vazgeçmedim. Ben ve kadromuz amatör bir tiyatroyu ayakta tutmanın tüm zorlukları ile mücadele ediyor. Dekordan kostüme oyunculuktan seyirci ile buluşma anına kadar her aşamasında grup olarak emek veriyoruz. Yani hem sahnede hem de mutfakta yorulsak da büyük bir azimle çalışarak oyunlarımızı sahnelemeyi başarıyoruz. Azizce, Sakıncalı Piyade, Otogargara, Yerma, Troyalı Kadınlar, Ben Anadolu, Düdüklüde Kıymalı Bamya rol aldığım oyunlardan bazıları” açıklamasını yaptı.

TİYATROYA İLGİ AZ

Tiyatroya olan ilginin İzmir için değerlendirildiğinde bölgeye göre oldukça az olduğunu açıklayan Nazlı şu açıklamaları yaptı: “İzmir’de tiyatroya duyulan ilgi İzmir için az olsa da Anadolu’ya göre çok daha iyi durumda. Zaman içerisinde İzmir’in tiyatroda çok daha etkin bir yere geleceğine canı gönülden inanıyorum. Tiyatro gruplarının tiyatrodan vazgeçmediği, varlıklarını sürdürmek için direndikleri bir şehirdeyiz. Elbette meslek içindeki kişilerin, oyuncusundan yönetmenine, ışıkçısından tasarımcısına kadar herkesin mesleğine sahip çıkması çok önemli.”

DEVLET DESTEĞİ

Devletin sanata ve sanatçısına sahip çıkmasının tiyatroların var olabilmesi için en büyük etkeni oluşturduğunu ifade eden Nazlı, “Eğer sektör içindeki herkes birbirine destek çıkarsa ilginin ve tiyatro sevgisinin artacağına inanıyorum. Ayrıca düzenlenecek tiyatro günleri, festivaller ilginin artmasında büyük fayda sağlayacaktır. Seyircinin henüz tanışmadığı onlarca topluluk var. Bu tür etkinlikler hem tiyatro topluluklarını heyecanlandıracak, hem de seyirci için katılımın ve takip etmenin daha kolay olduğu bir ortam sağlayacaktır. Bu konuda yerel yönetimlere de büyük sorumluluk düşüyor” ifadelerini kullandı.

TİYATRO SEVGİSİ

Nazlı anne babaların çocuklara tiyatro sevgisi aşılaması için öncelikle kendilerinin de bu konuda duyarlı ve iyi izleyici olmaları gerektiğini açıklayarak, “Ebeveynlerin çocuklarını titizlikle hazırlanmış çocuk oyunlarına götürerek onların bu eşsiz dünya ile tanışmalarını sağlamaları gerekir. Ayrıca okullarda, belediyelerde, özel kurslarda drama kursları açılmaktadır. Çocukların buralara yönlendirilmesinin de faydalı olacağını düşünüyorum. Elbette herkes tiyatro oyuncusu olmayacaktır ancak iyi bir izleyici olmak, güzel konuşmak, topluluk önünde özgüvenle kendini ifade edebilme, paylaşma gibi birçok kazanımları elde edeceklerdir” şeklinde konuştu.

DÜDÜKLÜDE KIYMALI BAMYA

Tiyatro ile geçen sürecinde oynadığı her rolü severek oynadığını ifade eden Nazlı şunları söyledi: “ Rolünüz hocanız tarafından verildiğinde onu anlamaya tanımaya çalışıyorsunuz. Ve oyun devam ettiği süre içinde bu kimliğe sahip çıkıyorsunuz. Ben de oynadığım tüm rolleri benimsedim, anlamaya çalıştım. Özellikle ayırabileceğim bir rol yok. Ama yine de bir cevap vermem gerekirse Memet Baydur tarafından yazılan Düdüklüde Kıymalı Bamya adlı oyunumuzdaki canlandırdığım Fahrettin Bey rolünün bugüne kadar severek oynadığım en iyi rol olduğunu söyleyebilirim. Oynamak istediğim daha çok karakter var elbette ancak özellikle Nazım Hikmet’in hayatını anlatan bir oyunda oynamayı çok isterdim.”

TİYATRONUN KÖKENİ

Tiyatronun bir öyküyü sahne olarak ayrılmış bir yerde, oyuncuların söz ve hareketleriyle canlandırma sanatı olduğunu açıklayan Nazlı, tiyatro sözcüğünün Yunanca’da "seyirlik yeri" anlamına gelen theatron’dan türetilmiş ve dilimize İtalyanca’daki teatro sözcüğünden geçmiş olduğu bilgisini vererek, “Günümüzde modern bir tiyatro binası başlıca üç bölümden oluşur. İzleyicilerin oturarak oyunu izlediği oditoryum, oyunun sergilendiği sahne, sahnenin iki kenarında ve arkasında, çeşitli dekor ve gereçlerin bulunduğu sahne arkası yada kulis. Tiyatro da başka sanatlar gibi dinsel törenlerden doğmuş, sonra dinden bağımsızlaşarak sanatlaşmıştır. Kökeninde, ilkel insanın doğa olaylarını kendi bedensel hareketleriyle simgesel olarak temsil etme çabaları yatar” dedi.

10 BİN YILLIK GEÇMİŞ

Avrupa’da İ.Ö 40-10 bin yıl önce üst Paleolitik Çağdan kalma mağara resimlerinde, ellerine ve yüzlerine hayvan postları geçirmiş insanların ritmik hareketler yaptığını açıklayan Nazlı, “Bunlar, maske ve köstüm kullanımının, dolayısıyla tiyatronun ilk örneği sayılır. Maske, kişinin kendi kimliğinin aşarak başka kimlikleri ve daha genel varlık biçimlerini temsil etmesinin en etkin yollarından biridir. İlkel toplulukların animist inançlarına göre, yinelenen doğal olayların ruhları, kişilikleri vardı ve bu kişiler sonradan tapınma nesnelerine, tanrılara dönüştü. İnsanlar, belli zamanlarda yapılan törenlerde bu tanrıları temsil eden maskelere bürünerek kendi yaşamlarını etkileyen doğa olayları üzerinde denetim kurmaya çalıştılar” ifadelerini kullandı.

ÖLME VE YENİDEN DİRİLME

Yağmur yağdırmak ya da avda başarılı olmak için yapılan tören danslarının ‘Kurallı Oyun’un ilk örneği olduğunu söyleyen Nazlı şu bilgileri verdi: “Eski inançların hemen hepsi görülen "ölme ve yeniden dirilme" teması insanlara verdiği kılık değiştirme ve kişileştirme olanaklarıyla tiyatronun çıkış noktalarından biriydi. Mevsimlerin dönüşü, kışın bahara dönüşmesi gibi yinelenen doğa olayları, eski yılı temsil eden kralın yeni yılın kralın karşısında yenik düştüğü bir törensel boğuşmayla temsil ediliyordu. Başlangıçta canlı insanların kurban edildiği bu boğuşma ve ölümler zamanla simgeleşti, iki ayrı gücün çatışması da yerini tek bir gücün ölüm ve yeniden dirilme törenine bıraktı.”

DOĞA VE TİYATRO

Bazı başka kuramlara göre tiyatronun kaynağının şamanist inançlardan oluştuğunu ifade eden Nazlı, “Şamanist törenlerin özelliği, izleyici ya da katılımcılara, tanrısal gücün simgesi yerine kendisini göstermesiydi. Bu törenlerde belirli kurallara uygun davranışlarla kendinden geçen şaman, öte dünya ile bu dünya arasında bir aracı rolü üstlenmekteydi. Tiyatro bugün de kökenindeki bu iki eğilimin izlerini taşıyarak bu iki eğilim arasındaki gerilimden güç alır. Bir yanda doğa güçlerini simgesel olarak canlandırma, temsil etme işlevi, öte yanda doğaüstü güçlerin görünmesine aracılık etme işlevi. Doğaya öykünme kuramına göre tiyatronun en önemli öğesi kılık değiştirmedir” açıklamasını yaptı.

TÜRK TİYATROSU

Türk tiyatrosunun ise Anadolu uygarlığını oluşturan çeşitli toplumların, Anadolu’ya göç eden Türklerin atalarının ve İslam dünyasının kültürel birikimine dayanan, hem Doğu hem de Batı kaynaklı etkileri içeren bir seyirlik geleneği üstünden doğduğunu açıklayan Yalçın Nazlı, “Türk halkı Batı modelinde tiyatroyla azınlıkların sunduğu tiyatro gösterileri yoluyla bir ölçüde tanışıyordu. Osmanlı sarayı ise yabancı toplulukların gösterilerine büyük önem vermişti ve batı tiyatrosunu Türk halkından daha önce benimsemişti. Batı tiyatrosunun Türk kültürüne tam anlamıyla aktarılması tazimat döneminde oluşmuştur. Batı tiyatrosunun, 1839 Tanzimat Fermanı’nın öngördüğü ilkeler doğrultusunda Batıya yönelen Osmanlı toplumuna girişi, geleneksel Türk tiyatrosuna bir yandan birçok olumlu katkıda bulunurken, bir yandan da onun çağdaş doğrultuda gelişmesini engellemiştir” dedi.

YENİ YÖNELİŞ

Yalçın Nazlı, batı modeli tiyatrosunun benimsenmesiyle Türk tiyatrosunun yeni bir yöneliş içine girdiğini belirterek şu ifadeleri kullandı: “Her şeyden önce tiyatro da yazılı metne geçilmiş, yabancı yazarlardan yapılan çeviri ve uyarlamalar yanında Türk yazarları da oyun yazmaya başlamışlardır. Böylece Batıya oranla çok geç de olsa bir dram geleneği başlamıştır. Batı modelinde tiyatronun Türkiye’ye gelmesi sonucunda çerçeve sahneli yeni tiyatro yapıları kurulmuş, topluluklar bu tiyatrolarda düzenli olarak oyun sergilemeye başlamışlardır. Böylece tiyatroyu kurumsallaştırma yönünde önemli bir adım atılmıştır.

GELENEKSEL TİYATRO

Geleneksel Türk tiyatrosunun seyirlik, köy oyunları ve halk tiyatrosu geleneğini içerecek bir biçimde, hem sözsüz, hem de söze dayanan dramatik nitelikli oyunlar için kullanılmakta olduğunu açıklayan Yalçın Nazlı, “Seyirlik köy oyunları eski ön Asya uygarlıklarının bolluk törenleri ile Anadolu’ya göç etmiş Türklerin atalarının kültüründe yer alan şaman törenlerinin birleşiminden oluşmuştur. Seyirlik köy oyunlarının yanında, gene şaman kültüründen izler taşıyan Köy Kuklası’da bugün varlığını sürdürmektedir. Şii kültürünün ürünü olan taziye geleneğinin izleri de kırsal kesimde muharrem törenlerinde anlatı düzeyinde görülür. Daha çok kentsel kesimde gelişmiş olan halk tiyatrosu geleneği içinde söze dayalı türlerin başında meddah, kukla, Karagöz ve Ortaoyununun yer almakta olduğunu görüyoruz” açıklamasını yaptı.