- Kültür-Sanat
- 17.06.2025 15:09
Bu haftaki röportajımızda geçmişten günümüze taşınmış çini sanatının temsilcilerinden bir tanesi olan Zeren Akşehirlioğlu ile konuştuk. Akşehirlioğlu, çalışmalarını Karşıyaka Halk Eğitim Merkezinde sürdürüyor
ONURHAN ALPAGUT-ÖZEL RÖPORTAJ
Çini Sanatçısı Zeren Akşehirlioğlu, 10 yılı aşkın süredir çini sanatı ile alakasını sürdürüyor. Akşehirlioğlu, bildiklerini Karşıyaka Halk Eğitim Merkezinde öğrencilerine aktarıyor. Uyguladığı sanatını yaygın hale getirmeyi amaç ediniyor. Yedi yıldır Karşıyaka Halk Eğitim Merkezinde usta öğreticilik yapan sanatçı, sanata geçmişten günümüze ilginin her geçen gün arttığını söylüyor. Kişisel ve karma çok sayıda sergiye katılan Akşehirlioğlunun uzun vadedeki hedefi ise arkadaşları ile birlikte bir sanat atölyesi açmak ve çalışmalarını burada sürdürmek.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
İzmirde doğdum. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Geleneksel Türk El Sanatları Çini Bölümü mezunuyum. Bir müddet kadar kendi atölyemi işlettim. Kişiye özel seramik üretimi yaptım. Bir yıl kadar arkadaşlarımla beraber kurduğum Majorik Art firması ile salon süslemelerine başladık. Süs eşyaları yaptık. Bir süre kadar da bu devam etti. Gelen hazır ürünleri dekore edip satıyorduk. Atölyeyi kapattım. Oğlum oldu 2 yıl süreyle herhangi bir üretim yapamadım. Halk eğitimlerde göreve başladım. İlk olarak Bayraklı Belediyesi Halk Eğitim Merkezinde çalıştım. Üç yıl kadar sürdü. Daha sonra Karşıyaka Halk Eğitime geçtim. Yaklaşık 7 yıldır burada çini öğretmenliği yapıyorum.
HER YIL İLGİ DAHA DA ARTIYOR
Ne kadar öğrenciye eğitim veriyorsunuz?
Öğrenci sayısı her yıl arttı. İlk göreve başladığımda 45 olan öğrenci sayısı her sezon katlanmaya başladı. Yıl içerisinde 150-200 öğrenciye eğitim veriyorum. Bir yıl süren kurs, 5 gün devam ediyor. Geçen sene günlük 35 öğrenci ile çalışıyordum. Şimdi bu sayıyı daha aza indirdim. Fazla öğrenci ile çalışmak oldukça güç oluyor.
Sanat ile alakanız nasıl gelişti?
Güzel sanatlara her zaman merakım vardı. Ancak istediğim radyo televizyon bölümüydü. Sınavlara buna göre hazırlandım. Fakat bazı kişilerin söyledikleri beni vazgeçirdi. Bir tesadüf eseri bu işe girdim. Babam zücaciyeciydi. Çok da yabancı değildim. Bir yerden bu sanata girmiş oldum. İlk sene Seramik Bölümü sınavlarına girdim. Yedekte kaldım. Sonraki sene Çiniyi yazdım. Bu bölümü kazandım. Şimdi diyorum ki İyi ki kazandım. Hem seramikte yapılan her işi yapıyoruz hem de dekor yapmayı öğreniyoruz. Bu sanatın ucu bucağı yok
TÜRK SANATI
Ucu bucağı yok dediniz. Kökeni nereye dayanıyor?
14. yüzyılda Selçuklular ile renkli seramikler ile bu iş başlamış. Tamamı ile bizim sanatımız. Osmanlının yükselme döneminde saray sanatı olmuş. Bütün çini ustaları saraya çalışıyormuş. Kullanılan değerli eşyalar ve süsleme sanatlarında çinicilik kullanılmış. Camilerde uygulanmış. Bunun en önemli özelliği ses yalıtımı yapması. İçeriğinde yüksek oranda quartz var. Bu materyal mekanın hem nefes almasını sağlıyor hem de ses yalıtımı yapıyor. O günün teknolojisinde bu sebeplerden kullanılmış.
Günümüzde ne amaçla kullanılıyor?
Birkaç senedir çini sanatında müthiş bir patlama var. İlk zamanlarda bu sanat revaçta değildi. Bayraklı Halk Eğitimde çalışırken, abartmadan söyleyebilirim ki; öğrenci bulmak için sokak sokak gezdim. Duyuru yapmaya çalıştım. Çünkü kurs açabilmek için belli sayıda öğrenci bulmanız gerekiyordu. Ben 12 öğrenciyi bulana kadar çok mücadele verdim. Kimse bu sanatı bilmiyordu. Herkes kısıtlı olarak görüyordu. Ancak durum bunun aksine çok geniş bir dünya. Sonu size ait değil. Bizim işimizin son noktası fırınlama aşaması. Bu noktada her renk değişebiliyor ya da ürün bozulabiliyor. Bu yönüyle sabrı öğreten ve üzerinde dikkatli çalışılması gereken bir sanat dalı.
ÇOK SAYIDA SERGİYE KATILDI
Kişisel olarak sergileriniz oldu mu?
Tabii ki. Halk eğitim adına birçok sergimiz oluyor. İki sene önce Tarihi Havagazı Fabrikasında bir çini sergisi açmıştık. Çok güzel bir sergi oldu. Geçen sene EBSOda açtık. Oldukça ses getirdi. Burada bir sergimiz olacak. Şahsi katıldığım çok sayıda sergi oldu. Bizim esas işimiz buradan sonra başlayacak. Kendi planlarım var. Atölye açabilirim. Bu güne kadar açtığım çok sayıda sergi öğrencilerimin eserlerinden oluşuyor. Ancak onlar benim aynam. Yaptıkları benim öğrettiklerimi yansıtıyor. Sergide gösterilen tüm ürünlerin hepsi bana ait.
Bu sanat sana göre sadece geleneksel olarak kalmalı mı?
Ben öncelikle kendi öğrencilerime gerçek çiniyi öğretiyorum. Aylarca çizim eğitimi alıyorlar. İlk önce gerçek sanatımızı öğrenelim ki içerisinde uyarlama yapalım. Sanatımızı bozmadan bence yenilikler eklenmeli. Yenilikler mutlaka olmalı. Ancak kişiliği bozulmamalı. Öncelikle bunun gelenekselini öğretmeniz gerekiyor. Toplumda yapılan en büyük hata herkesin öncelikle kendi kafasına göre bir şeyler hazırlaması. Bu sefer seramik boyamaya dönüşüyor. Biz çini sanatı yapıyoruz. Oldukça değerli bir sanat. Hiçbir şey basit olmamalı. Öncelikle eğitim verilsin, kişiler sanatı öğrensin ki özgün eserler ortaya çıkabilsin.
SANATÇIYA TEŞVİK YOK
Sanatın yaygınlaşması adına herhangi bir destek görüyor musunuz?
Kesinlikle hayır. Hiçbir şekilde destek göremiyoruz. Bu bizim geleneksel sanatımız ve daha çok sergi açılması gerekiyor. Bize imkan verilmesi lazım. Unutulmaya yüz tutmuş sanatların gerçek eğitmenleriyiz. Piyasada çeşitli kurslara belli bir süre giderek, öğretmen olan o kadar çok kişi var ki saymakla bitmez. Bu kişiler sanatı sıradanlaştırıyor. Gerçek eğitici bu sanatın tam manası ile eğitimini almış kişidir. Bir iki yıl kursa gitmek geleneksel sanatların öğretmeni olamazsınız. Öncelikle bize destek verilmeli. Hem maddi hem de manevi olarak bir şeyler elde etmeliyiz. Okula 10 kişi kabul ediliyor. Bunlardan 6 tanesi mezun oluyor. Sadece 2 kişi işini devam ettirebiliyor. Geri kalanlar farklı mesleklere yöneliyor. Kendi işini yapan çok az sayıda usta öğretimiz var. Bu ustaların köreltilmemesi lazım. Önce siz emeğinizin karşılığını alın ki işinizi severek yapın. Bunun bedeli de takdirdir. Para kazanabilmenizdir. Birçok sanat maddiyat yüzünden ölüyor. Bizim yaşamamız için maddiyata ihtiyacımız var.
İzmirde sergi alanlarını yeterli görüyor musunuz?
Yeterli değil. Sergi açmaya çalışırken çok zorlanıyoruz. Yer bulamıyoruz. Bulsak da çok ciddi meblağlar isteniyor. Belediyelerde yeterli büyük sergi salonları yok. Özellerde çok pahalı. Kişinin maddi olarak yaptığı işten beklentisi varsa, bu yüksek meblağları ödeyebilir. Ancak bizim işlerimizde kar güdüsü yok. Öğrenci yaptığı işi satmıyor. Ya da satamıyor. Bu sefer kendi cebinden para harcıyor. Bir getirisi yok ki götürüsünü versin. Bu sebeple kendi işlerimizi sergileyebileceğimiz ve satış yapabileceğimiz alanlar lazım.
ELİNİ MEHMET GÜRSOYDAN ALDI
Çini sanatındaki usta-çırak ilişkisinden biraz söz edelim isterseniz.
Üniversite hocalarımın hiçbir zaman hakkını yiyemem. Onların öğretileri benim için çok özel. Benim ustam Mehmet Gürsoy. Kendisi UNESCO tarafından yaşayan insan hazinesi ödülü almış bir isim. Gerçekten çok kıymetli. İznik çini üretimi yapıyor. Ben elimi ondan aldım. Ne varsa ondan öğrendim. Her konuda bana destek oldu.
Sanatçı veya ustadan bu işi öğrenmenin arasında ne fark var?
Bu iş bir resim sanatı gibi değil. Çininin teknik bilgileri var. Hem kimya hem yetenek bilgilerine sahip olmanız gerekiyor. Herkes eğitmeninden aldığı görgüsünü devam ettirir. Fırça tutuşu, boya kullanımı, dekore etmesi işte tüm bunlar ustaların öğrencisine verdikleri budur. Ben gördüklerimin üstüne ekleyerek devam ettim. Usta size doğru bilgi verecek ki sizde bu yolda ilerleyesiniz.
Bu iş bir yetenek istiyor mu? Ben yapabilir miyim?
Elbette yapabilirsiniz. Belli bir yetenek istemiyor. Kapasitenize göre bu işi yapabilirsiniz. Ancak bunu çok daha üst düzeyde yapacaklarda vardır. Benim 30 öğrencimin 30uda aynı düzeyde çalışmıyor. Her kişi kendi ilgi ve alakaları doğrultusunda bu işi yapıyor.
Bir çini eseri nasıl üretiliyor?
Çini çamurunun şekillendirilmesi ile başlayan çini malzememiz pişirimden geçip önümüze dekorlanmak üzere gelir, dekorlamamızı klasik ya da modern üslup ile belirleyip, ateşte yanmayan doğal toprak ve pigment kökenli boyalarımız ile bezedikten sonra ürünümüzü sırlamaya hazır hale getiririz. Çini ürünün uygun olan bir sırlama yani bezeli bölümün mukavemetini arttırmak ve boyalarımızın ateş içinde olgunlaşmasını sağlamak üzere ince toz ve homojen karışımlı sıvılaştırılmış bir cam solüsyon ile kaplanır ki biz buna sırlama deriz. Sırlamanın bir müddet kuruma döneminden sonra da çini ürünü, renklerini kazanacağı ve sırın erime derecesine ulaşıp bünyeyi kavrayacağı sıcaklık derecesine ulaştırıyoruz. Çini fırınlamadaki sıcaklıklar 900 derecenin üzerindedir. Nihayet fırın sıcaklığı soğumaya geçer, bu geçişler arasında belli periyotlar vardır ve kademeli olarak ısınma ve soğuma yapılır. Soğuma gerçekleştiğinde de çini malzememiz hazır bir durum da bize güzelliğini gösterir.
ÇİNİ SANATI HAKKINDA
İçi ve dışı veya tek yüzlü sırlı, sır ltı boyalarıyla dekore edilerek geleneksel motiflerle süslenişi seçili malzemelerle yapılmış olan ve mimariye bağlı olarak gelişmiş olan bir sanattır çinicilik. Çini kelimesin i harfinden türetilmiş olması ilk başta insanlara Çinden kaynaklı gelmiş olması hissini uyandırabilir. Ancak bu sanatın biz Türklere özgü bir sanat olduğu uzmanlarca kabul edilmiştir. Çiniciliğin tarihi çok eski zamanlara Asurlulara kadar dayanmaktadır. Genellikle mimari yapıları süslemekte kullanılan bu sanat Selçukların 1071 tarihinde Bizans İmparatorluğunu yenmesinden sonra Anadolu, hem Selçuklu hem de çiniler için yeni bir vatan olmuştur. Topraklardaki çini sanatı 13. yüzyılda o dönemde Selçuklu mimarisinin doruğa ulaştığı dönemde gelişmiş ve buna bağlı olarak da mimari yapıların dış ve iç mekanlarını süslemekte kullanılmıştır. Çiniciliğin merkezi olarak kabul edilen İznikte 15-17 yüz yıllar arasında yapılan eserler saraylara kadar girerek içlerini süslemiştir. Farklı yüzyıllar da çinicilik sanatı değişiklikler gerek görsel, biçimsel ve renkler olarak farklı değişimler göstermiş olup günümüze kadar gelmiş eski bir geleneksel süsleme sanatıdır.