Engellilerin çoğu sonradan oluşuyor

8 Mayıs Dünya Talasemi (Akdeniz Anemisi) günü ve 10-16 Mayıs Engelliler Haftası sebebiyle basın ile bir araya gelen İzmir Halk Sağlığı Müdürü Mehmet Nil Hıdır, Engellerin çoğunun doğuştan gelmediğine dikkat çekti


  • Oluşturulma Tarihi : 13.05.2014 07:10
  • Güncelleme Tarihi : 13.05.2014 07:10
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Engellilerin çoğu sonradan oluşuyor

EMİNE ŞEKER

8 Mayıs Dünya Talasemi günü ve 10-16 Mayıs Engelliler Haftası nedeniyle İzmir Halk Sağlığı binasında İzmir Halk Sağlığı Müdürü Mehmet Nil Hıdır ve Müdür Yardımcılarının da katıldığı basın toplantısı yapıldı. İzmir Halk Sağlığı Müdürü Mehmet Nil Hıdır, ortopedik engellerin yüzde 23, görme engellerinin yüzde 20, işitme engellerin ise yüzde 29'unun doğuştan geldiğini geri kalanın ise sonradan ortaya çıktığını belirtti.

ENGELLİLİK ÇOĞUNLUKLA ÖNLENEBİLİR

İzmir Halk Sağlığı Müdürü Mehmet Nil Hıdır, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası olduğunu belirterek, “Engelliliğin değişik şekilleri vardır. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u engellidir. Çeşitli hastalıklar ve trafik kazaları gibi nedenlerle bütün dünyada engelli sayısı artmaktadır. Ülkemizde Devlet İstatistikleri Enstitüsü tarafından 2002 yılında gerçekleştirilen ‘Türkiye Engelliler Araştırması'nın’ verilerine göre nüfusumuzun yüzde 12.28’i engellidir. Bu oran İzmir nüfusuna yansıtıldığında ilimizde yaklaşık 490 bin kişinin engelli olduğu anlaşılmaktadır. Engelliliğin türü incelendiğinde; yüzde 12.28’lık oranın yüzde 9,70’inin süreğen (kronik) hastalıklara bağlı olduğu, yüzde 1.25’inin ortopedik nedenlere bağlı olduğu görülmektedir. Engelliliğin nedenleri araştırıldığında, büyük çoğunluğunun kaçınılabilir ve önlenebilir nedenler olduğu görülmektedir. Genetik etkenler, akraba evliliği, gebelik sırasında yaşanan sorunlar gibi sorunların tümü önlenebilir süreçlerdir. Doğum sonrasında kazalar, insan eliyle bilerek ya da kaza sonucu oluşan psikososyal travmalar, doğal felaketler engelliliğe yol açmaktadır. Engelliliğin bir yazgı olmadığı, geliştirilecek sosyal politikalar ve her alanda korucu-önleyici uygulamaları içeren düzenlemelerle önleneceği açıktır. Engellerin ortaya çıkış zamanı irdelendiğinde, özellikle ortopedik, görme ve işitme engellerinin sonradan ortaya çıktığı dikkat çekmektedir” dedi.

ERKEN TANI ENGELLİLİĞİ ORTADAN KALDIRIR

Doğumsal önlenebilir hastalıkların tanı alması, erken dönemde tedavi edilip sekellerin en aza indirilmesi için Bakanlığın evlilik öncesi tarama testleri, doğum öncesi bakım protokolleri ve doğum sonrası tarama testlerinin rutin olarak tüm bireylere uyguladığını vurgulayan Hıdır, “Yeni doğan tarama programı ile bebeklerimiz konjenital hipotiroidizm, fenilktonüri ve biyotidinaz eksikliği açısından değerlendirilmektedir. Bu hastalıklar erken tanı ile tedavi edilebilmekte, geç tanıda ise ağır zeka geriliğine neden olur. Topuktan alınan kan örneği ile erken tanı konmakta ve bireylerin engelli olmaları önlenmektedir. İşitme tarama programı ile tüm yeni doğanlara işitme testi yapılmaktadır. Böylece işitme problemi olan bebekler erken dönemde tanı almakta, uygun işitme cihazları ve işitme terapileri ile sekelleri önlenmektedir. Gelişimsel kalça displazisi tarama programında bebeklere kalça ultrasonu yapılarak problemin boyutu tespit edilip uygun tedavi yöntemleri ile ortopedik kalıcı sekellerin önlenmesi amaçlanmaktadır. Engelli vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerine daha rahat ulaşabilmeleri için ‘Özürlü Kişilere Yönelik Sağlık Hizmetlerinin Sunumu’na ilişkin 2010/79 sayılı genelge yayımlanmıştır. Bu genelge kapsamında tüm Aile Sağlığı Merkezlerimizde gerekli fiziki düzenleme çalışmaları yapılmıştır. Birinci basamak Sağlık kurumlarımızda iyileştirme çalışmaları sürekli devam etmektedir” şeklinde konuştu.

TALASAMİ ÖNLENEBİLİR BİR HASTALIKTIR

Bu haftanın ayrıca ‘Dünya Talasemi Günü ‘ olarak kutlandığını belirten Hıdır, “Ülkemizde de planlanan çeşitli aktivitelerle önemli bir halk sağlığı sorunu olan Hemoglobinopatilerin gündemde tutulması ve bu sayede toplumun konu ile bilinçlendirilmesi ve konuya hassasiyetin oluşturulması hedeflenmektedir. Talasemi (Akdeniz Anemisi) ve hemoglobinopatiler önemli halk sağlığı sorunlarından birisidir. Talasemi majör (Akdeniz Anemisi) kalıtsal bir hastalıktır. Talasemi taşıyıcıları sağlıklı bireyler olup, taşıyıcı kişilerin çocuklarının hasta olma olasılığı vardır. Bu nedenle hasta çocuk doğumlarının önlenebilirliği açısından ‘Talasemi hastalığının tedavisinin pahalı ve zor olduğu ancak talaseminin önlenebilir bir hastalık olduğu’ unutulmamalıdır” dedi.

AKRABA EVLİLİKLERİ ÖNLENMELİ

Dünya Sağlık Örgütünce, dünyada yaklaşık 270 milyon taşıyıcı olduğu ve her yıl yaklaşık 300 bin hasta çocuğun doğduğu bildirildiğini vurgulayan Hıdır, “Başta KKTC, Güney Kıbrıs, Yunanistan, İtalya olmak üzere diğer Akdeniz ülkelerinde 1990’lı yıllardan beri talasemi sorunu büyük ölçüde çözülmüştür. Türkiye’de talasemi sıklığının ülke genelinde yüzde 2,1, Akdeniz, Ege kıyı şeridinde ortalama yüzde 4,3 civarında olduğu ve toplam bin 4 yüz bin taşıyıcı bulunduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’deki toplam hasta sayısı ise 4 bin 5 yüz civarında olup, her yıl 3-4 yüz Talasemili hasta çocuk doğmaktadır. Türkiye’de yapılan her 4 evlilikten biri akraba evliliğidir.(yüzde 25,1) Akraba evlilikleri en çok(yüzde70) birinci dereceden akrabalar arasında gerçekleşmektedir. Bu durum kalıtsal geçişli hastalıkların toplumda görülme sıklığını artırmaktadır. Bu nedenle akraba evliliklerinin önlenmesi talasemi ile mücadelede de çok önemlidir. Evlilik öncesi sağlık muayene ve testleri ücretsiz olarak tüm ilçelerimizde Toplum Sağlığı Merkezlerinde, Ana Çocuk Sağlığı Aile Planlaması Merkezlerinde ve Aile Sağlığı Merkezlerinde ücretsiz olarak yapılmakta, genetik – kalıtsal geçişli hastalıklar konusunda danışmanlık verilmekte, kişiler bilgilendirilmekte ayrıca testlerin sonuçları doğrultusunda gerekli tıbbi hizmetleri almak üzere uygun merkezlere yönlendirilme yapılmaktadır. İlimizde yukarıda belirtilen çalışmalar sonucunda ‘Talasemi Major’ tanısı alan olgu sayısı giderek azalmaktadır. 2013 yılında ilimizde 51 bin 20 kişiye evlilik öncesi tarama testleri yapılarak danışmanlık verilmiştir. Toplumu bu konuda bilgili, duyarlı olmaya, Kalıtsal Kan Hastalıklarının ve Talasemi Hastalığının önlenmesi, akraba evliliklerinin olmaması, evlilik öncesi tarama testlerinin yaptırılarak tarama sonuçları doğrultusunda yeterli, uygun tıbbi hizmet, bakım alınması, toplum sağlığının kalkındırılması için herkesi işbirliğine davet ediyoruz” ifadelerini kullandı.

YABANİ MANTARLAR YENİLMEZ

Doğal alanlarda yetişen ve yapısında zehirli madde bulunan şapkalı mantarların taze, kurutulmuş veya konserve olarak çiğ veya pişirilerek yenmesi sonucunda gelişen ve ölümle de sonuçlanabilen ciddi bir zehirlenme olduğunu belirten Hıdır, sözlerine şöyle devam etti: “Mantar zehirlenmeleri, özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında yağışların bol olduğu mevsimlerde görülür. Ülkemizde doğal alanlarda yetişen zehirli mantarların da bulunduğu unutulmamalıdır. Ellendiğinde sararan çayır mantarlarından (Agaricus türleri), DDT, turp kokusu olan orman mantarlarından (Hebeloma,lnocybe,Cortinarius türleri) özellikle uzak durulmalıdır. Zehirli ve yenebilen mantarları birbirinden ayırt etmek çok zor olduğundan yabani mantarlar toplanıp yenmemelidir.”

Haber Merkezi