19 Mayıs’ın sadece adı bayram

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nda Türk gençliğini psikolojik açıdan ele alan Psikolog Olataş, “Geleceği belirsiz bir kuşak, doğal olarak içsel bir çöküşe sürükleniyor” dedi

  • Oluşturulma Tarihi : 19.05.2025 08:54
  • Güncelleme Tarihi : 19.05.2025 08:54
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
19 Mayıs’ın sadece adı bayram haberinin görseli

AYSELİN UZUN-ÖZEL HABER - Ülkemizde tam 106 yıldır takvimler 19 Mayıs’ı gösterdiğinde, Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyoruz. Ancak özellikle son yıllarda, Türk gençleri gelecek kaygısı, ekonomik sıkıntılar ve siyasi baskılar dolayısıyla bayram havasını yaşayamaz hale geldi. Bu kapsamda 2019 yılından bu yana tam 286 bin nitelikli Türk genci yurt dışına göçerken, geriye kalan birçok genç ise çeşitli psikolojik ve sosyolojik sıkıntılar ile yüzleşmek zorunda kaldı. Tüm bunlar yaşanırken, geçtiğimiz günlerde TÜİK tarafından yayımlanan bir rapora göre ise gençlerin yüzde 51,8’i mutlu olduğu ortaya koyuldu. Çıkan bu sonuç gençlerin ve uzmanların eleştirilerine maruz kaldı. Bu konuya değinen uzmanlar, Türkiye’de 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın gençler için artık yalnızca bir prosedür olarak görüldüğünü belirterek, genç neslin mutsuz ve umutsuz olduğuna dikkat çekti.

GELECEĞİ BELİRSİZ MUTSUZ KUŞAK

“Gençlerimiz psikolojik anlamda sağlıklı mı sorusuna verilecek yanıt, ne yazık ki umut verici değil” diyerek sözlerine başlayan Uzman Klinik Psikolog Metin Olataş, gençlerin birçoğunun, geleceklerinin belirsiz olması sebebiyle çeşitli ruhsal sorunlar yaşadığına vurgu yaptı. Olataş, “Saha gözlemlerim, psikolojik sorunlarla mücadele eden genç bireylerin oranında son yıllarda belirgin bir artış olduğunu gösteriyor. Bu sadece kişisel ruhsal durumlarla ilgili değil, yapısal ve toplumsal bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Gençlerin sağlığını etkileyen çok sayıda faktör var. Öncelikle aile yapısında meydana gelen değişiklikler, ebeveynlerin çocuklarıyla kaliteli vakit geçirememesi, boşanma oranlarının artması ve çatışmalı aile ortamları gençleri psikolojik olarak zorluyor. Bir diğer önemli etken eğitim sistemi. Sürekli değişen sınav formatları, niteliksizleşen eğitim ortamı ve test odaklı yaklaşımlar gençlerin öğrenme hevesini değil, yalnızca kaygısını büyütüyor. Ayrıca sosyal medya kültürü, gençlerin kendilerini sürekli kıyasladığı, ‘yetersiz’ hissettiği bir mecra haline geldi. Bir ekranın arkasından hayatlarını izledikleri kişilerle gerçek yaşamlarını kıyaslayan gençlerde; değersizlik hissi, özgüven eksikliği ve aidiyet problemleri yaygınlaşıyor. Son olarak ekonomik zorluklar ve belirsizlik, gençlerin psikolojik sağlamlığını en fazla tehdit eden faktörlerden biri. Kendi ayakları üzerinde durabilme imkânı bulamayan, diplomaya rağmen işsizlik yaşayan, geleceği belirsiz bir kuşak, doğal olarak içsel bir çöküşe sürükleniyor. Toplumun tüm bileşenlerinin gençlere dönüp bakması, onları sadece eleştirmekle kalmayıp ne yaşadıklarını anlamaya çalışması gerekiyor. Gençlerin psikolojik sağlığı, sadece onların değil, toplumun da sağlığıdır” açıklamasında bulundu. 

ŞİDDET GENÇLERİN HAYATININ PARÇASI

Mutluluğu konuşabilmek için öncelikle gençlerin nasıl bir ruhsal iklimde yaşadıklarını anlamamız gerektiğini belirten, Olataş, “Kaygı bozukluğu, depresyon ve hatta şiddet gibi kavramlar yalnızca haberlerde gördüğümüz vakalar değil; gençlerin günlük yaşamının bir parçası haline gelmiş durumda. Bu kadar yoğun bir psikolojik yükün altında ezilen bir birey, gerçek anlamda bir mutluluk hissine sahip olabilir mi? Elbette bu sorunun yanıtı karmaşık; ancak genel eğilim, hayır yönünde. TÜİK verileri zaman zaman gençlerin ‘kendini mutlu’ hissettiğini söylese de bu verilerin ne kadar derinlikli ve kapsayıcı olduğu tartışmalı. Mutluluğu yüzeysel olarak, anlık memnuniyet ya da sosyal kabul düzeyleriyle ölçmek, bizi yanıltabilir. Çünkü çoğu genç, toplumsal rolleri gereği ‘iyi görünmeye’ mecbur hissediyor. Ancak terapötik alanlarda, birebir görüşmelerde açığa çıkan içsel çöküntü, bu tabloların çok daha karmaşık olduğunu ortaya koyuyor. Şiddetin artışı da bu tablonun bir başka yüzü. Kendine ve çevresine yönelik öfke, çoğunlukla bastırılmış çaresizlik duygusunun dışavurumu. Depresyon da aynı şekilde, gençlerin umutla bağ kuramadıkları bir geleceğe karşı verdikleri sessiz bir direniş gibi. Mutluluk, sadece gülümsemekle ilgili değil; yaşamdan tat almak, anlam bulmak ve aidiyet hissi taşıyabilmektir. Eğer gençlerimiz sürekli baskılanıyor, bastırılıyor ve dışlanıyorsa, bu gerçek mutluluk için bir zemin oluşturmaz. Dolayısıyla TÜİK’in sunduğu bazı pozitif verilere temkinli yaklaşmak ve sahadaki gerçeklikle karşılaştırmak gerekiyor” dedi. 

BAYRAM SADECE SEMBOLİK

Önceleri 19 Mayıs’nın gençliğe armağan edilmiş çok özel bir gün olduğunu ancak artık sadece sembolik bir anlam taşıdığını söyleyen Olataş, “Gelecek kaygısı, şu anda gençlerin en yaygın yaşadığı ruhsal problemlerden biri haline geldi. Eskiden bu kaygı sadece üniversiteye giriş sınavı gibi dönemsel streslere bağlıydı. Bugün ise sınavı geçmek, iyi bir üniversite kazanmak, mezun olmak gibi aşamaları geçmek bile gençlerin ‘güvence’ duygusunu sağlayamıyor. Çünkü gençler artık diplomanın değil, bağlantıların, fırsat eşitliğinin değil, ayrıcalıkların geçerli olduğunu görüyor. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, gençliğe armağan edilmiş çok özel bir gün. Ancak bugünün sembolik anlamı ile gençlerin yaşadığı gerçek hayat arasında derin bir uçurum var. Atatürk’ün ‘Bütün ümidim gençliktedir’ sözü, gençlerin yaratıcı gücüne ve geleceğe olan katkı potansiyeline duyulan güveni temsil eder. Fakat şu an birçok genç, ne yazık ki bu potansiyeli ortaya koyacak maddi, manevi ya da sosyal ortamı bulamıyor. Gözlemlerim, üniversite gençliğinin çok büyük bir kısmının ciddi bir bıkkınlık, yönsüzlük ve umutsuzluk içinde olduğunu gösteriyor. Bir kısmı yurt dışına gitme hayalleriyle yaşıyor çünkü burada hayal kurmanın lüks haline geldiğini düşünüyor. Bir diğer kısmı ise ya sistem içinde sıkışıyor ya da alternatif yollarla hayatta kalmaya çalışıyor. Eğer gençlerin bu ülkeye güvenmesini istiyorsak, onlara sadece bayramlarda değer vermek değil; her günün, her politikanın merkezine gençleri koymamız gerekiyor. Gelecek kaygısını ortadan kaldırmak için güvenli bir toplumsal zemin, adil bir sistem ve umut veren bir vizyon sunmalıyız” diye konuştu. 

MUTSUZLUK EĞİLİMİ VAR

TÜİK’in gençlerin mutluluğu bağlamında yaptığı anketi değerlendiren Sosyolog Doç. Dr. İrfan Özet ise “Anketin ‘mutluluk endeksi’ ile ilgili bölümüne baktığımızda, gençlerdeki mutlu olma eğilimlerinde çıtanın nispeten yükselmesinde özellikle ‘Sağlık’ başlığının etkili olduğunu görüyoruz. Ancak aynı bölüm, ‘para’ ve ‘İş’ kategorilerine geldiğinde çubuğun radikal bir şekilde ‘mutsuzluk’ eğilimlerine doğru bir yöneldiği görülmektedir. Buna ilaveten benzer konularda araştırmalar yapan bir dizi anket şirketlerindeki verilerle de söz konusu tablo anlamlandırabilir. Örneğin KONDA’nın gerçekleştirdiği bir araştırmada, 15-24 yaş kuşağında gelecekten umutlu olanların oranı yüzde 39 gibi nispeten yüksek bir düzeyde çıkmış. Ancak aynı araştırmada eğitimini tamamlayıp kendi hayatlarını kurmaya çalışanların ağırlıklı olduğu 25-29 yaş grubuna gelindiğinde umut içeren görüşlerin dramatik şekilde düşüşe geçtiği ifade edilmiş” dedi.