Dil üzerine birçok şey

Türkiye Yazarlar Birliği İzmir Şubesi’nde gelenekselleşen haftalık söyleşilerde Dokuz Eylül Üniversitesinden Prof.Dr. Şerif Ali Bozkaplan ‘İlk Türkçe Eserlerde Türkçe’ konulu bir sunum yaptı

  • Oluşturulma Tarihi : 27.03.2018 07:09
  • Güncelleme Tarihi : 27.03.2018 07:09
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Dil üzerine birçok şey haberinin görseli

SULTAN GÜMÜŞ

Türkiye Yazarlar Birliği İzmir Şubesi’nin ‘Cumartesi Sohbetleri’ kapsamında düzenlediği etkinliğine bu hafta Prof.Dr. Şerif Ali Bozkaplan davetliydi. Bozkaplan, ‘İlk Türkçe Eserlerde Türkçe’ konulu bir sunum gerçekleştirerek katılımcıları aydınlattı. Türkçenin en eski malzemelerinin MÖ. 3500 yıllarında dünya medeniyetinin önemli bir aktörü olarak sahneye çıkan Sümerlerin miras bıraktıkları çivi yazılı kil tabletlerinde gizli olduğunu belirten Bozkaplan bunların bir metin olmadığını, 169 adet Türkçe kökenli kelime olduğunu aktardı. Bozkaplan şöyle konuşmaya başladı: “8. asırda 744 tarihinde Köktürkleri yıkan Uygurlar, kurdukları devletin resmî manada ancak bir asır sahibi olabilmişlerdir. Onların devleti de 840 tarihinde bugünkü yurtlarına gelmekte olan Kırgızlar tarafından yıkılmıştır. Ancak kültürel manada asırlarca Türkistan’da ve daha başka bölgelerde etkilerini hissettirmişlerdir. Öyle ki Fatih Sultan Mehmet Han, Karahisar beyine yazdığı fermanı Uygur harfleriyle buyurmuştur. Yani Uygurların hakimiyeti başka bir deyişle Türk kültürüne hizmetleri bin yıl sürmüştür, dense yeridir.”

SEVGİLİYE YAZILAN İLK ŞİİR

Köktürk edebiyatının neredeyse yüzde yüz yerli olmasına karşılık Uygur edebiyatının öyle olmadığını vurgulayan Bozkaplan, “Köktürkler eşli Türk dinine mensuptu. Uygurlar ise farklı dinlerin dairesine girmiştir. Bir kısmı Budizm, bir kısmı Manihaizm, bir kısmı Hristiyan, bir kısmı da Müslüman olmuştur. Dolayısıyla girdikleri öğretilerin felsefelerini öğrenmek için türlü tercümeler yapılmıştır. Öyle olunca da telif değil tercüme bir edebiyat husule gelmiştir. Manzum ve mensur olarak gelişmiştir. ‘Aprın Çor Tigin’ ilk Türk şairidir. Onun yazdığı şiir Türk edebiyatında sevgiliye yazılan ilk şiirdir” dedi.Taştan kâğıda Türkçenin edebiyat serüveni işte böyle başlamıştır. Bu serüveni anlatmaya devam eden Bozkaplan, “Sonra şehre yerleşen Uygurlar, dinî tercihlerini değiştiren Türkler, tabiatıyla ekseri ruhu besleyecek bir dinî edebiyat. Manihaist, Budist, Nesturî ve İslâmî Uygur edebiyatı. Öğretiler dairesinde gelişen bir edebiyat külliyatı. Dolayısıyla tek tanrı inancından beşerî felsefelerin dairesine yönelen Türkler ve din anlayışları. Din hassasiyetinin sevkiyle oluşan Türk edebiyatı. Dini kaynağından öğrenmek ciddiyetinin yönlendirdiği tercüme faaliyeti. İlk ürünlerini özgün olarak vermiş olan Türk edebiyatının tercüme ile tanışması. Hacimli bir tercüme kütüphanesi. Manihaizme, Budizme, Hristiyanlığa ait pek çok eserin tercüme yoluyla Türkçeye kazandırılması. İyi bir Manihaist, Budist ve Hristiyan olmanın yollarını anlatan dinî eserler. Çinceden, Tibetçeden, Soğdakçadan, Sanskritçeden, Toharcadan, Küsenceden ve başka dillerden yapılmış onlarca tercüme…” diye konuştu.

İLK TERCÜME DENEMESİ

Türkçe ilk tercüme denemesinin Tapar Kağan dönemine ait olduğunu kaydeden Bozkaplan, “Budizmi kabul eden Köktürklerin 3. Kağanı Tapar (To-po), bir Burkan mabedi yaptırmıştır. 575 yılında da Nirvana Sutra adlı bir dinî eseri Türkçeye çevirtmiştir. Maalesef Çin kaynaklarının kaydettiği bu tercüme faaliyetinin eseri bugün elde değildir. Bu elde olmayan tercüme sebebiyle Türkçenin tercüme tecrübesi 1500 yıllıktır denebilir” şeklinde bilgilere yer verdi. ‘Sekiz Yükmek’ eserinden de bahseden Bozkaplan şunları ekledi: ‘Çinceden çevrilmiş dinî ve ahlakî inanışları ihtiva eder. Kısa cümleleri, açık ve samimi ifadesi, zengin kelime hazinesi ile dikkate değer bir üslubu vardır. Abidarmalar ise Budizmin metafizik yönünü işler. Kuru, sıkıcı, ağır bir dil ve ifade ile işleyen eserler bütünü olan abidarmaların Türk dilinde de ortaya konmuş bulunması, Türkçenin ilim ve felsefe dili olarak da kullanıldığını ve dilin imkânlarının zenginliğini gözler önüne sermektedir. Budist terminolojinin büyük ölçüde Türkçede karşılanmasındaki ustalık, o dönem Türk kalem sahiplerinin terim yapma yollarını şuurlu bir şekilde kullanabilmelerindeki beceri, bugünkü terminoloji meselesinin çözümlenmesinde rehberlik edecek niteliktedir.”

KURAN MEALLERİ ÖNEMLİ BİR DURAK

Budizm ve Manihaizmin dinî metinlerini Türkçeye aktarırken terimlere karşılık bulmanın hiç de kolay olmadığına dikkati çeken Bozkaplan, “Ancak terimlerin yabancı dilde olduğu gibi bırakılması, bu dinlerin halk arasında anlaşılmasını ve yayılmasını engelleyeceği için her iki dinin rahipleri de kendi dinlerine ait terimleri Türkçeleştirmek için büyük çaba göstermişlerdir. Türkler arasında Budizm ve Manihaizmin uzun süre yaşamış olmasında çeviri etkinliklerinin kuşkusuz büyük payı olmuştur. Bu çeviriler yoluyla açıklık kazanan dinî inanışlar, halk arasında daha kolay benimsenmiştir. Öte yandan bu çevirilerin, dilin daha çok işlenip gelişkin bir yazı dili durumuna gelmesinde de önemli etkisi olmuştur” dedi. Türkçenin tercüme macerasında Kur’an meallerinin de önemli bir durak oluğunu söyleyen Bozkaplan şunlara da değindi: “En eskisinin XI. asırda olduğu tahmin edilen Kur’an tercümelerinde bazen iki dil, bazen da tek dil tercih edilmiştir. Kur’an’ı Kerim’in ilk tercümesinin kim tarafından, ne zaman ve nerede yapıldığı bugün için bilinmemektedir. Erken devir Türkçe Kur’an tercümelerinde kullanılan yöntem, ‘satır arası’ adı verilen yoldur. Bu yöntemle Arapça kelimelerin her birine Türkçe ve Farsça karşılıklar verilmiştir” diye belirtti.

“Dil, doğru ve zengin kullanıldığında kalıcı ve güçlü medeniyetler kurulabilir” şeklinde konuşan Bozkaplan, “Ne yapılacağına hem kişisel hem de kurumsal katkı verilmesi en doğru karardır. Sivil toplum örgütleri bu konuda çok önemli yer almaktadır” diyerek sunumunu tamamladı.

Sunumdan sonra Bozkaplan’a anlatımı için teşekkür belgesi verildi. Katılımcıların soru-cevap aşamasının ardından fotoğraf çekimleriyle etkinlik sona erdi.