İşkenceler yüzünden okulu bıraktı

FET֒cü subayların baskıları yüzünden Harp Okulu’ndan ayrılmak zorunda kalan, pilotluk hayalleri içi boş sebeplerle elinden alınan Naim Koralp Karakoç, hain yapının uyguladığı şiddeti anlattı


  • Oluşturulma Tarihi : 23.08.2016 08:51
  • Güncelleme Tarihi : 23.08.2016 08:51
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
İşkenceler yüzünden okulu bıraktı

EMİRCAN IŞILDAK – ÖZEL HABER

Fethullahçı Terör Örgütü tarafından sistematik olarak uygulanan baskı ve şiddet ortamı yüzünden severek girdiği Kara Harp Okulu’ndan ayrılmak zorunda kalan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden Ayrılan ve Atılan Öğrenciler Platformu üyesi Naim Koralp Karakoç, öğrencilik döneminde gördüğü baskıları gazetemize anlattı. Henüz Işıklar Askeri Lisesi’ndeyken bir takım değişiklikleri fark ettiğini belirten Karakoç, asıl baskı ve yıldırmaların Harp Okulu’na geçiş sürecinde yaşandığını ifade etti. Karakoç ayrıca başarılı bir öğrenci olmasına rağmen haksız yere sağlık sebebiyle pilotluk hayallerinden uzaklaştırıldığını söyledi.

ASKERİ GELENEĞİ DEĞİŞTİRMİŞLER

Karakoç, lise eğitimi sırasında normalin dışında bir yönetim değişikliğiyle karşılaştığını ifade etti. İlk kez o dönemde değişiklikleri fark ettiğini söyleyen Karakoç, “2005 yılında Işıklar Askeri Lisesi’ne girdim. 2008 yılında Işıklar Askeri Lisesi, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlandı. Bir sonraki sene de Hava Lisesi’nin ilk mezunları olarak okulumu tamamladım. FETÖ yapılanmasının da Hava Lisesi’nde başladığını hissettim. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde normal şartlarda liselerde kurmay personel görev yapmaz. Biz okulda son sınıftayken kurmay subaylar okula gelmeye, görev almaya başladı. Zaten bu isimlerin birçoğu da şu an TSK’dan ihraç edilenler listesinde yer alıyor. O dönemde bazı şeylerin değiştiğini gördük. Öğretmen subaylarımızın çoğunu okuldan sürdüler. Okulumuza sivil kaynaklı öğretmenler almaya başladılar. Bu sivil öğretmenler de bizim alışkın olduğumuz insanlar değillerdi. Askeri liselerde, askeri bir gelenek mevcuttur. Davranış tarzı olarak bir düzen vardır. Gelen insanlar bu düzeni ve alışkanlıkları değiştirdiler. Askeri liselerde baskı görülmezken, onların gelişiyle birlikte baskılar artmaya başladı” dedi.

SAĞLAM GÖZE HASTA RAPORU

Liseden sonra en büyük hayali olan Hava Harp Okulu’na sağlık raporu yüzünden alınmadığını da belirten Karakoç, “Biz arkadaşlarımla birlikte olan bitene bir anlam veremedik. Aklımıza böyle bir ihtimal gelmedi. Hava Lisesi’ne geçiş olduğu için bir sistem değişikliği olduğunu düşünmüştük. 2009 yılında sağlık muayenesine götürüldüm. Gözümde rahatsızlık olduğunu söylediler. Beni elediler. Ama benim gözlerim bozuk değildi. Hatta İzmir’de devlet hastanesine de gidip göz muayenesine girdim. Bir sorun olmadığı ortaya çıktı. Daha sonrasında Eskişehir’deki askeri hastanede itiraza götürdüler. Oradaki hastane de benim gözüm için sağlam raporu verdi. En son da Ankara’daki hava hastanesine götürdüler. Oradaki doktor aynı gün içerisinde iki kez benim gözümü kontrol etti. Doktor bana, ‘Seni elemişler ancak ben senin gözünde bir bozukluk göremiyorum’ dedi. Bana ne yapacağını sorduğunda askeri terbiye gereği ‘Siz bilirsiniz komutanım’ dedim. Sonuç olarak beni elemiş oldular” ifadelerini kullandı.

“YAŞIMIZ KÜÇÜKTÜ ANLAYAMADIK”

O dönemde yaşanan olaylara siyasi bir açıdan bakmadıklarını ve anlam veremediklerini vurgulayan Karakoç, “Bizim öğrenci olduğumuz dönemde Ergenekon ve Balyoz gibi davalar görülüyordu. Birçok subay görevinden ediliyordu. Ancak biz o dönem buna bir anlam yükleyemiyorduk. Biraz da yaşımızın küçük olmasından dolayı olaya siyasi bir açıdan bakamıyorduk. Liseden sonra harp okuluna alışma sürecini içeren intibak kampı için Ankara’ya gittik. Şok mangaları da bu kamplarda başladı. Gün boyunca uyutmamalar, kızgın asfaltta mayo ile süründürmeler gibi bir dizi baskı sistemleri uygulanmaya başlandı. Bizi denize sokup çıkardıktan sonra tüm gün o halimizle eğitim yaptırırlardı. Yürüyen bölüğün etrafında biz sürekli koşarak gidiyorduk. Gaz maskeleri ile koşuyorduk. Saatlerce elimizde silahla beklerdik. Bunlar ve bunlara benzeyen bir dizi eziyet ve işkenceyle baskı ve yıldırma politikaları uyguladılar. Zaten okula ilk gittiğimizde sanki bizi daha önceden biliyorlarmış gibi kapıda isimlerimizi okumaya başlıyorlardı. Yani okula girer girmez sivil kıyafetlerle sürünmeye başladığımı hatırlıyorum” dedi.

“BİZİ SUSUZ BIRAKIYORLARDI”

Karakoç, okul öncesi intibak döneminde baskı ve şiddetin resmen başladığına vurgu yaparak, “Urla’daki Menteş kampına gönderildiğimizde de bizim gruba yapılan baskılar devam etti. Önceleri bizi farklı ve zor bir eğitime tabi tuttukları için farklı gözle bakıyorduk. Özel bir birlik için eğitim verildiğini düşünüyorduk ya da lisedeki komutanlarımızdan hakkımızda kötü bir değerlendirme geldiğini sanıyorduk. Aklımıza kötü bir şey gelmiyordu. Ancak bizim grubumuz da okulun en başarılı ve notları yüksek öğrencilerden oluşuyordu. Şaşırtıcı şekilde bu başarılı gruba farklı bir eğitim uygulanıyordu. Örneğin gün boyunca su içirmiyorlardı, susayıp su içmene müsaade ettikten çok kısa bir süre sonra da bir buçuk litre suyu verip, 15-20 saniyede bitirmenizi istiyorlardı. O suyu içtikten sonra da ister istemez istifra ediyorduk. Bizi o pisliğin içinde süründürüp, şınav çektiriyorlardı. Ellerimiz asfaltta beklemekten yara olup kabuk bağlardı. Kısacası kamp süresince yıldırma politikaları, hakaretler ve baskılarla karşılaştık” değerlendirmesini yaptı.

“DOKTORA BİLE GÖNDERMİYORLARDI”

FET֒cü subayların baskılarının, hasta öğrencilerin doktora bile yollanmamaya kadar geldiğini söyleyen Karakoç, “Psikolojik açıdan da bize aşırı derecede yüklenmeye başlamışlardı. Bize subay olamayacağımızı, dışarıda bir üniversite okumamız gerektiğini söylüyorlardı. 100 kişilik gruba 2 ila 3 dakika gibi sürelerle yemek yemek için süre verirlerdi. Tabi ki bizde yemek yiyemiyorduk. Düzgün beslenemiyorduk. Kampın sonuna doğru sağlık sorunları yaşamaya başladım. Ayakta duramayacak hale gelmeye başlamıştım. Belimde ağrılar vardı. Daha sonra akut böbrek yetmezliği yaşamaya başladığımı öğrendim. Hastalığımdan dolayı revire gitmek istediğimde göndermiyorlardı. Revire gidildiğinde de doktor ilgilenmiyordu, kızıp tepki gösteriyordu. Bana doktorlar uzun mesafe yürüyüşe çıkmamam için izin vermişlerdi. Ancak takım komutanlarım ‘Bize göre uzun mesafe yürüyüş daha uzundur’ diyerek beni tüm eğitimlere yeniden dahil etmişlerdi. O halimle bütün işkencelere tekrar maruz bırakılmıştım” dedi.

“BÖBREK YETMEZLİĞİ ÇEKTİM”

Karakoç, eğitimdeki baskı ve işkenceler yüzünden akut böbrek yetmezliği hastalığıyla da karşılaştığının altını çizerek, “Kara Harp Okulu’na başladığımda da sorunlarım devam etti. Oradaki doktorlar da ilgilenmedi, ağrı kesiciler verip beni gönderdi. Bir gün farklı bir doktora gittiğimde kan tahlilleri yaptı. Bana böbrek yetmezliği ve miyopati (kas erimesi) teşhisi koydu. Fazla efordan dolayı böbreklerim parçalanan kas hücrelerini süzemediğinden böbrek yetmezliği yaşadım. Ben şanslıydım tedavi olabildim. Ancak başka bir arkadaşım benim kadar şanslı değildi, aynı hastalıktan dolayı vefat etti. Yine başka bir arkadaşımız akut böbrek yetmezliği sebebiyle rahatsızlık yaşarken, revire gönderilmeyip, koşuya çıkarıldığı için eğitim sırasında hayatını kaybetti. Kendisi koşarken bayıldığı sırada, ambulans çağırmak yerine kendisine tekme atıyorlar ve eğitim zayiatı olarak kayıtlara geçiriyorlar” şeklinde konuştu.

ADAM KAYIRMALAR DİKKAT ÇEKİYOR

Okulda adam kayırmaların gözle görülür şekilde uygulandığını da anlatan Karakoç, “2009 yılında birçok öğrenci okuldan ayrılmaya başladı. Boşluklara sivil liselerden gelen öğrenciler doldurulmaya başlandı. O öğrencilere bizlere yapılan baskılar ve eğitimler yapılmadı. Biz eğitim yaparken, onlar her zaman gölgede beklediler. Çok rahat bir şekilde okudular. Sınav dönemleri kendilerine sınav soruları gelmeye başladı. Bunun dışında disiplin puanlarından da her zaman iyi puanlar kendilerine verildi. Bizim tüm puanlarımız düşük verildi. Biz okula derece ile gelmişken, kendileri yalnızca baraj puanlarıyla okullara yerleşti. Eğitim döneminde de sınavlarda bizden daha yüksek puanlar aldılar. Adam kayırma had safhadaydı” yorumunu yaptı.

“SONUNDA AYRILMAYA KARAR VERDİM”

Karakoç baskı ve şiddet yüzünden ikinci sınıfta ayrılma kararı aldığını söyleyerek, “Kur’an’a el basıp sınav sorularını çalan insanlar bizim komutanlığımızı yapıyordu. Bu insanlar kurmaylık sınavlarını çalıp, o sınavlar sonucunda kurmay olan insanlardı. Bize her türlü baskıyı ve yıldırma gayretini yaptılar. Böyle bir yapının elindeydik. Ben de sonuç olarak ikinci sınıfın ikinci dönemi okuldan ayrılmaya karar verdim. O zamana kadar dayanmaya çalıştım, sabrettim. Kendimden kaynaklanan bir sorun olduğunu düşünmüştüm. Tüm kurallara olması gerekenden daha fazla dikkat ediyordum. Yine de her türlü baskıyı ve haksızlığı gördüm. Subayların yanında, kendi içlerinden olan üst sınıf öğrencilerden bile şiddet gördüm. Baskı ve şiddet mesailerine subayların bıraktığı yerden üst sınıf öğrencileri devam ediyordu. Bu ortam devam edince ben de ayrılma aşamasına geldim, olanları aileme aktardım” dedi.

“TEHDİT EDİLDİM”

Okulu bırakma kararını açıkladığında neden sorusuyla bile karşılaşmadığını da dile getiren Karakoç, “Mecliste araştırma komisyonu kuruldu. Okuldan ayrılmaları ve istatistikleri araştırdılar. Orada konuşan komutanlar her zaman bizleri suçladılar. Ancak o komutanlar FETÖ soruşturması kapsamında görevden alındı. Bize orada inanmadılar. Yalnızca okuldan ayrılırken ödenen tazminatları düşürdüler. Ben de okuldan ayrılırken 46 bin lira ödemek durumunda kaldım. Çok ilginçtir ki, ben okuldan ayrılacağımı subaylarıma söylediğimde kimse beni ikna etmek için çaba sarf etmedi. Neden ayrılmak istediğimi sormadı. ‘Eğer vazgeçersen neler olacağını biliyorsun değil mi?’ gibi sorularla tehdit bile edildim” ifadelerini kullandı.

“FET֒NÜN İLK KURBANLARIYIZ”

Karakoç, platform üyeleri olarak hükümetten istekleri olduğuna dikkat çekerek, “Bizler çocuk yaşlarda vatan hainlerinin elinde işkencelere maruz kaldık. Hayallerimizden uzaklaşmak zorunda kaldık. FET֒nün ilk kurbanlarıydık. 17-18 yaşlarındaki bir insanın kaldıramayacağı şeylere maruz kaldık. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden Ayrılan ve Atılan Öğrenciler Platformu olarak da hükümetten beklentilerimiz var. Çalınan yıllarımızın telafisini istiyoruz. Üniversitede okuyan arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlarımızdan okula geri dönmek isteyenler de mevcut. Harp Okulu’na geri dönüş yolunun açılmasını istiyoruz. Bizler onurlu ve şerefli insanlar olduğumuz için bu yapıdan tasfiye edildik. İade-i itibar bekliyoruz. Maddi ve manevi olarak yaralarımızın sarılmasını talep ediyoruz” diye konuştu.

 

Haber Merkezi