- Yaşam
- 11.07.2025 16:00
İzmir’de geçtiğimiz haftalarda çıkan yangınlarda itfaiye teşkilatının öneminin anlaşıldığını belirten Erdağ, itfaiyecilerin mesleki sorunlarının giderilmesi ile ilgili meclise sundukları önergeden halen yanıt alamadıklarını dile getirdi
İzmir’de geçtiğimiz haftalarda çıkan yangınlarda şehrin en büyük ilçesi olan Buca’nın iki katı kadar alan yanmış, yangınlarda itfaiye teşkilatının önemi bir kez daha ortaya çıkmıştı. İtfaiyecilerin vatani bir görev sürdürdüğünü dile getiren Tüm Yerel-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Devrim Onur Erdağ, bu meslek grubunun özlük haklarını halen doğru düzgün alamadığını ifade etti. Meclise itfaiye meslek grubunun sorunlarını çözmek adına verdikleri önergeden halen yanıt alamadıklarını belirten Erdağ, “Sayın Devlet Bahçeli de bu konuyla ilgili destek vereceğini söyledi ancak herhangi bir destek söz konusu olmadı. Bizler itfaiyeci emekçi arkadaşlarımızın haklarını alana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
“Kahraman itfaiye emekçilerimiz her yangında, selde, depremde sahadalardı” diyerek sözlerine başlayan Erdağ “Canları kurtarmak için can veriyorlar. Ne yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ithafen bizler Tüm Yerel-Sen Sendikası olarak bir önerge verilmesi için taleplerde bulunduk, sorunları ilettik. Yıllardır kanayan yaramız olan kahraman itfaiye emekçilerimizin haklarıyla ilgili hiçbir çalışma yapılmadı. Örneğin, meslek yüksek okulları var itfaiye emekçilerimizin ama meslek değiller, yıpranma payları verilmiyor. Normal şartlarda polisin, askerin yıpranma payları 1 yıla 3 ay veriliyor. Fakat ne yazık ki Kahraman itfaiye emekçilerimiz göreve gittiği süre kadar yıpranma payı hakkı veriliyor. Bu tamamen yanlış bir uygulamadır, anayasanın da eşitlik ilkesine aykırıdır. Bunun yanında fiili hizmet zamları yok. Masa başında oturan memur arkadaşımla, itfaiyeci arkadaşlarımızın risk oranı primi aynı. İtfaiyeciler ateş içinde yangın söndürüyor, memurlar ise masa başında işini yapıyor. Olması gereken bu değil ve tamamen adaletsiz. 3 bin 600 ek gösterge de kendilerine verilmeli. Bunun yanında örneğin polis, asker bir olayda müdahale ederken patlama yaşandığında şehit sayılırken, itfaiye emekçileri can verdiğinde şehit sayılmıyor” dedi.
İtfaiyecilerin sorunlarını toplu bir şekilde TBMM’ye ilettiklerini ancak halen daha bir çözüm bulamadıklarını söyleyen Erdağ, “Gündeme dahi getirmediler. Gündeme gelen özellikle önceki dönem İzmir Milletvekili Atilla Sertel’in gündeme getirdiği bu sorunların üzerini örttüler. Sayın Devlet Bahçeli de bu konuyla ilgili destek vereceğini söyledi ancak herhangi bir destek söz konusu olmadı. Bizler itfaiyeci emekçi arkadaşlarımızın haklarını alana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Özellikle son zamanlardaki orman yangınlarında müdahale eden itfaiye emekçilerimize minnettarız. Şehit sayılmasa bile vefat eden ve bizlerin gözünde en büyük şehit olan Kahraman itfaiyecilerimize Allah’tan rahmet diliyoruz” ifadelerini kullandı.
Tüm Yerel-Sen Sendikası olarak Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’na bağlı bir sendika olduklarına dikkat çeken Erdağ, “Türkiye’nin en büyük üçüncü konfederasyonu olarak bu yıl 12 bin 466 üye artışımız oldu. Yani şu an masaya oturacak üçüncü kişi biziz, nitelik bakımından da Türkiye’de birinciyiz. Gerek tüm Yerel-Sen gerek bağlı olduğumuz Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu olarak bundan bir hafta önce Ankara’da Çevre Şehircilik Bakanlığı önünde bir eylem yaptık. Demokrasi, emek, adalet ve onur mücadelesinde ısrarcıyız dedik. Orman yangınları rant ve özelleştirmelerin sonucu mücadeleden önce önlem alınmalı. Fedakâr itfaiyecelere ve gönüllülere teşekkür ettik, hayatını kaybedenlere rahmetlerini diledik. Kayyum düzeni halkın iradesine, demokrasiye ve emeğe saldırıdır diyerek bir bildiri yayınladık. Seçimle alınamayan belgelerin masa başında alınmasının da anayasaya aykırı olduğunu dile getirdik. Bunun yanında da Tüm Yerel-Sen olarak bir uyarıda bulunduk. Halkın iradesine dokunamazsınız, kayyum ve baskıları kabul etmiyoruz dedik. Bu girişimlerin de emeğe ve halkın hizmet hakkına bir saldırı olduğunu söyledik” şeklinde konuştu.
Danışıklı toplu sözleşme tiyatrosunu sonuna kadar reddettiklerini dile getiren Erdağ, “Masada halkın değil iktidarın sesi var, gerçek taleplerimizi de haykırdık. Bu talepler, grevli toplu sözleşme hakkı, vergide adalet, yüzde 15 sabit oran. Yani bugün yüzde 15 zam alıyorsunuz fakat bu sabitlenmiyor, bunun sonucunda emekçinin maaşından aldığı zam gidiyor. Liyakatlı, esaslı yükselme ve mülakatsız sınavdan bahsettik. İtfaiye ve zabıta ücretlerinin arttırılması ve emekliliğe yansıtılması, fiili hizmet zammı ve yıpranma hakkı, 3 bin 600 ek göstergeden, yemek ve yol yardımının güncellenmesinden, belediyelerin şirket işçiliği yerine kamu personeli istihdamından bahsettik. Kadınların ve engelli çalışanların da erişim ve güvence, emekli kamu çalışanlarının da insanca yaşamasıyla ilgili taleplerde bulunduk. Bu taleplerle ilgili son zamanlarda birçok bölgede eylemler yapıyoruz çünkü o masada bizler de varız. Artık gözlemci niteliğinde değil mücadeleci ve o masaya müdahale eden bir konfederasyonumuz var. Bu haklı taleplerimizi her yerde dile getirmeye devam edeceğiz” dedi.
“Tüm Yerel-Sen 2 No’lu şubemiz 3 Temmuz’da olağan şube toplantısında bir karar alınıyor” diyerek sözlerine devam eden Erdağ, “Bu kararda, 4688 sayılı kamu görevlileri, sendikaları toplu sözleşme kanunu kapsamında üyelerimizle görüşmek, sendikal faaliyetleri yürütmek ve örgütlenme çalışmalarını sürdürmek amacıyla Zeytinburnu Belediye Başkanlığı Binasında bulunmalarına rağmen yasal haklarımızı ihlal eden fiziki saldırı boyutuna ulaşan bir tutumla karşı karşıya kalmışlardır. Bunu yapan bir zabıta amiri, fakat aslında bunu yapan zabıta amiri de bir devlet memuru. Bizim orda olmamız onun da hakkını savunduğumuzu gösterir. Buna rağmen burada yasadışı bir talimat söz konusudur. Sendikal faaliyetlerimizi engelleme girişimi anayasaya ile güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğüne, 4688 sayılı yasayla tanınmış sendikal hakların korunmasına açık bir saldırı. Birim amirlerinin güvenlik görevlilerinin talimatla gerçekleştirdiği bu engelleme yalnızca sendikamız yöneticilerini değil aynı zamanda kamu görevlilerinin sendika haklarını kullanmalarına yönelik bir müdahaledir. Türk Ceza Kanunu'nun 118 ve 119. Maddelerinde bu durum açıkça suç olarak tanımlanmış. Sendika haklarının kullanılmasının engellenmesi kamu görevlilerinin sağladığı nüfusun da kötüye kullanılmasıyla işlenmişse cezanın yaptırımını ağırlaştırıyor. Ayrıca bu tür uygulamalar çalışanlar üzerinde baskı ve yıldırma politikalarının bir parçası sayılıyor. Biz bu sürecin takipçisiyiz. Sonuna kadar da emekçilerimizin yanında olmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.