Krizlerin gölgesinde Türkiye: Toplumun yükü ağırlaşıyor

Ekonomik darboğazdan sosyal çöküşe, adaletsizlikten umutsuzluğa… Türkiye’de krizler artık gündelik hayatın bir parçası haline geldi. Prof.Dr. Kamuran Elbeyoğlu, kapitalist üretim ve dağıtım ilişkilerinin şiddeti beslediğini söyledi

  • Oluşturulma Tarihi : 08.07.2025 09:57
  • Güncelleme Tarihi : 08.07.2025 09:57
  • Kaynak : SULTAN GÜMÜŞ KAYA
Krizlerin gölgesinde Türkiye: Toplumun yükü ağırlaşıyor haberinin görseli

Son yıllarda Türkiye’de yaşanan sosyal ve ekonomik gelişmeler, toplumun ruh haline, bireylerin yaşam biçimlerine ve geleceğe dair umutlarına doğrudan etki ediyor. Derinleşen yoksulluk, gelir eşitsizliği, eğitime erişimde yaşanan problemler, gençler arasında yaygınlaşan umutsuzluk ve intihar vakaları, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, doğa talanı, sağlık sisteminde yaşanan aksaklıklar, hukuksuzluk ve adalete güvensizlik gibi pek çok sorun, adeta iç içe geçmiş bir krizler ağına işaret ediyor. Bu sorunların her biri kendi başına önemli olsa da bütüncül bir bakışla değerlendirildiğinde toplumda ortak bir ‘bunalım hali’, psikolojik bir çöküntü ve gelecekten duyulan kaygının yaygınlaştığı gözlemleniyor. Bu çok katmanlı tabloyu anlamak, arka planını görmek ve toplumsal etkilerini daha iyi kavrayabilmek adına alanında uzman isimlere başvurduk. 

sosyolog

ŞİDDETİ BESLİYOR

Türkiye’de son yıllarda giderek artan yoksulluk, eğitim eşitsizliği, genç işsizliği, kadın ve çocuklara yönelik şiddet, orman yangınları, gözaltılar, toplumsal kutuplaşma, intihar vakaları ve sağlık sisteminde yaşanan yetersizlik gibi çok sayıda sosyal sorun aynı anda yaşanıyor. Söz konusu gelişmelerin toplumun genel ruh haline, dayanışma biçimlerine, umut duygusuna ve sosyal bağlara nasıl yansıdığını ele alan Psikoloji ve Felsefe Uzmanı Prof.Dr. Kamuran Elbeyoğlu, şu ifadelere dikkat çekti: “Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada önemli bir değişim ve dönüşüm çağından geçmekteyiz. İçinde bulunduğumuz dijital çağ yepyeni bir döneme geçişin sinyallerini son 20 yıldır vermeye başlamıştı. Şu anda her yönüyle modern toplumun omurgasını oluşturan değerlerin, yaşam tarzının, iletişim biçimlerinin değiştiğini, dönüştüğünü gözlemliyoruz. Öte yandan, kapitalist üretim ve dağıtım ilişkilerinin sürekli yapısal krizlerle devam etmesi, demokratik olmayan bir sermaye bölüşümünü yaratıyor, emek sermaye arasındaki uçurumu derinleştiriyor ve şiddeti besliyor.” 

AMAÇSIZLIK, UMUTSUZLUK, ÇÖKÜNTÜ

Dünyanın dört yanında görülen savaşların da bunun göstergesi olduğunu vurgulayan Elbeyoğlu, “Aslında içinde bulunduğumuz bu çağın bunalımını en iyi anlatacak kavram ‘anomi’ kavramıdır. Anomi kavramını ilk kez Durkheim, Endüstri Devrimi ile değişen toplumsal yapının dinamiklerini, feodal toplumdan modern topluma geçişte yaşanan toplumsal değişmenin dinamiklerini, insanlar üzerindeki etkisini açıklamak üzere ortaya atmıştır. Anomi; normları, değerlerin yitimini ve tutunacak norm ve değerlerden mahrum kalan bireyin içine düştüğü genel bir amaçsızlığı, umutsuzluğu, çöküntü halini ifade eder. Modern toplumun ilk oluştuğu dönemlerde bu manevi değerlerden mahrum kalan bireyin iş bölümü gibi mekanik ilişkiler içinde kendini var etme sıkıntısını ifade ediyordu ve artan intihar olaylarını o dönemde Durkheim ‘anomi’ kavramıyla açıklamıştı” bilgisini paylaştı. 

ANOMİ ORTAMINDA YAŞIYORLAR

Bu çoklu kriz ortamının bireylerin yaşam algısını ve gelecek planlarını nasıl etkileyeceğini anlatan Elbeyoğlu, şöyle devam etti: “Günümüzde ise modern toplumun akıl ve bilime dayanan rasyonel yapısı, bilginin gerçeğe ve akla uygun olması gibi değerler sosyal medya araçlarının gelişmesi, bilginin çok fazla ve hızlı bir biçimde yayılması ve gerçeklik algısının gittikçe daha çok kesintiye uğramasıyla bozulmaya başladı! Dolayısıyla artık bilginin gerçeğe uygunluğu değil, kimin inançlarına, arzularına uygun olup olmadığının önemli olduğu bir çağda yaşıyoruz. Bu çağda insanlar için artık ‘neyin doğru, neyin yanlış olduğu, hakikati yansıtıp, yansıtmadığı’ değerini yitirmiş durumda. Bu da birey için önemli bir güvensizlik ve belirsizlik yaratmakta. Şu an biz de modern toplumdan dijital çağın akıllı toplumuna geçiş dönemini yaşıyoruz. Bu çağın insanları da var olan normların ve değerlerin değişmesiyle bir Anomi ortamında yaşıyorlar. Bu umutsuzluk ve amaçsızlık ortamını daha da zorlu kılan şey aynı zamanda doğada insan eliyle yaratılan tahribatın da sonuçlarını yaşıyor olmamız! Bence içinde bulunduğumuz bu sıkıntılı durum geçici bir durum olmaktan öte kalıcı yapısal değişiklerin, dönüşümlerin habercisi olarak ele alınmalıdır. Dijital çağın değişimlerine açık olmayan, kendini yapay zekanın olanaklarına açık değil de yapay zekayı tehdit olarak görenler bu Anomi ortamından çok daha fazla etkileneceklerdir.”