“OĞLUM ZAMAN MAKİNASI YAPMAYA ÇALIŞTI”

Şizofreni konusunun ihmal edildiğini belirten Şizofreni Dayanışma Derneği Başkanı Nilgün Durna, ayrıca hasta yakını ailelere her şeyi bilimsel yolla çözmelerini tavsiye ederek tedaviyi başka yöntemlerde aramamaları uyarısında bulundu


  • Oluşturulma Tarihi : 05.06.2016 07:14
  • Güncelleme Tarihi : 05.06.2016 07:14
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“OĞLUM ZAMAN MAKİNASI YAPMAYA ÇALIŞTI”

TANER UYANIKER - ÖZEL HABER

Bu hafta Şizofreni Dayanışma Derneği Başkanı Nilgün Durna ile bir araya geldik. 10 yıldır derneğin başkanlığını yürüten Durna aynı zamanda bir hasta yakını. Çocuğunun 13 yaşında hastalığa yakalandığını öğrenen Durna, bu haberden sonra çocuğu için eşiyle beraber amansız bir mücadeleye girişmiş. Eşiyle birlikte çocuklarının iyileşmesi için gecesini gündüze katan çift nerdeyse tüm varlıklarını buna harcamışlar. Sadece çocuklarına iyi gelir düşüncesiyle 2 şehir değiştiren cefakar aile, çocuklarının hayata yeniden tutunabilmesi için ellerlinden gelen her şeyi yaptıklarını söyledi. Çiftin çocukları şu an 35 yaşında, evli, kitapevi sahibi. 10 yıldır hastalıkla ilgili bir belirti göstermiyor. Sevginin ve mücadelenin sonucunda çocuklarını yeniden hayata tutunmasını sağlayan çift herkese örnek teşkil ediyor. Durna Hanım’dan ile ilk önce hastalık döneminde yaşadıklarını anlatmasını istedik ve ortaya hepimize ders verici nitelikte bir hayat hikayesi çıktı.

“SAATLERCE ELİNİ YIKIYORDU”

Oğluna 1995 yılında şizofreni tanısı konduğunu ifade eden Durna, “Oğlum hasta olduğu tarihlerde orta ikinci sınıftaydı. 13 yaşındaydı o dönem. Tanı konduğunda geç kalmışsınız denmişti bize. Tanıdan önceki döneme gelecek olursak ilk önce çocuğumuz okuldan kaçmalara başladı. Bizde bundan hiç şüphelenmedik, ergenliğe geçiş döneminden kaynaklandığını düşündük. Kendini kanıtlamaya çalışıyor diye düşündük. Okuldan kaçma dönemlerinden sonra agresifleşmeye başladı. Bizimle ilişkileri bozuldu, çevresiyle iletişime girmedi. Odaya kapanmaya başladı. Zaman makinası yapmaya çalıştı. Biz bunu da ergenlikten kaynaklanan bir durum olduğunu düşündük. Ama giderek hiç odadan çıkmamaya başladı. Öz bakımını ihmal etmeye başladı. Bakışlardaki ifade değişti. Düşmanca bakışlar başladı. Bir yerlere gittiğimizde dönüp arkaya bakıyordu, birilerinden kuşkulanıyormuş gibi bir hali vardı. Bunlar beni çok kuşkulandırdı. Eşimin mesleği gazetecilik olduğu için hep dışarıda geziyordu. Bu yüzden benim çocuğumla daha fazla ilgilenmem gerekiyordu. Ruh sağlığı eğitimini de almıştım. Bu tavırlar yabancı gelmedi bana ve burada bir aksaklık olduğunu fark ettim. Doktora götürmek gerektiğini düşünmeye başladım. Ama bu süreç gerektiren bir durum oldu ve bir yıl gibi bir süre geçti. Artık durum öyle bir noktaya geldi ki boş bakışlar beni korkutmaya başladı. Size bakıyor ama sizin arkanızda başka bir şeye bakıyor gibi. Delici, korkunç, dehşet içeren bakışlar beni korkutmaya başladı. Belirtiler hızla artmaya başladı ve sanrılar yaşamaya başladı. Duvarda sanki bir işaret varmış gibi sürekli onu indirmeye çalışıyordu. Duvarda gölge halinde ‘E’ harfi görüyormuş ve bu onu rahatsız ediyormuş ve gözleriyle indirmeye çalışıyordu. Yolda insanlardan kaçıyordu. Örneğin elini defalarca yıkıyordu. Çeşme açık ve elini saatlerce yıkıyor lavabodan sular taşıyor ama o farkında değil. Sürekli çamaşır değiştirme veya hiç değiştirmeme gibi tutumlarda bulunuyordu. Doktora gitmesi gerektiğini eşimle konuşup bunu kararlaştırdık. Çocuğumuza bunu söylediğimizde kabul etmedi. ‘Ben deli değilim benim bir şeyim yok siz delisiniz’ diyordu. Biz çocuğumuzu zorla doktora götürdük. Çocuğumuzu gören doktor hemen şizofreni tanısını koydu. ‘Geç kalmışsınız’ dedi. Erken yaşlarda başladığı zaman beyinlerdeki yıpranma daha fazla oluyor” dedi.

“TOPLUM İÇERİSİNDE ÇÖZÜLEBİLİYOR”

Tanı konduktan sonra doktorun kendilerini daha uzman bir doktora gönderdiğini belirten Durna, çocuklarının Ege Üniversitesi Hastanesi’nde 45 gün yattığını söyledi. Durna, “Çocuğumuz için bu arada çeşitli ilaçlar denendi. Her türlü ilacı denedik diyebiliriz. Sonra bir ilaç etkisini gösterdi ve iki yıl boyunca bir sanrı yaşamadı. Bu iki yıllık süreçte bilgisayar kursuna katıldı. Kursu başarıyla bitirdi. Orada arkadaşlıkları oldu bir iyileşme durumu oldu. Yaz aylarında kurs bitti ve boşta kaldı. Yeniden eve kapandı biz ona yeni bir seçenek yaratamadık. Şizofreni hastalığı toplum içerisinde çözülebiliyor. Kursun bitmesi toplumdan uzaklaşmasına neden oldu. Sonra ataklar arttı. Bir kez daha hastaneye yattı. İlaçlar artık fayda etmez oldu. İlaç değiştirme yöntemine de gitmedi doktor. Bizde bunun üzerine hastane değiştirdik. Hastane ve doktor değişince 2001 yılından beri iyileşmeye başladı. Burada doktorun hastayı muhatap alması, tek onunla iletişime geçmesi çok önemli. Ona değer verdiğini hissettirmek hastada güven sağlıyor” diye konuştu.

“ÜCRETİNİ BİZ VEREREK İŞE GÖNDERDİK”

Hastalıktan dolayı çocuklarının eğitiminin yarıda kaldığını belirten Durna şunları söyledi: “Ortaokulu bir şekilde bitirdi. Ben fen bilgisi öğretmeniydim. Çocuğumuzun iyileşmesi için 1995’te emekli oldum. İzmir’den Muğla’ya taşındık. Belki Muğla’nın sahillerini gezdirirsek iyi gelir diye düşündük. 6 ay boyunca orada yaşadık. Orada yapamadık. Eşimin memleketi Tarsus’a taşındık. Belki orada akrabalarla ilişkisi iyi olur diye düşündük. 2 yıl orada yaşadık. Küçük bir işletme aldık belki onunla uğraşınca iyi gelir diye tabi orayı işletemedik ve iflas ettik. Tüm varlığımızı onu kazanmak için harcadık şimdi çocuğumuz bize yardımcı oluyor.”

Çocuklarını hep toplumun içinde tutmaya çalıştıklarını belirten Durna, En sık atakları yaşadığı dönemde bile insanlarla diyalog halinde kaldıklarını ifade etti. Durna, “Arkadaşlarımız bize gelmese bile biz onları ziyarete gittik. Çocuğumuza hedefler belirledik. Sevdiği şeyleri yapmaya çalıştık. Hayatla bağlantısını diri tutmaya çalıştık. Hep çalıştı. Atak geçirdiği dönemlerde inşaatlarda çalıştı. İnşaatta üç gün çalıştı ustasının üstüne çimento küreğini geçirmiş öyle işten ayrıldı. Tamirhanede çalıştı. Orada ustanın diğer arkadaşlarını dövdüğünü gördüğü zaman hoşuna gitmedi ve oradan çıktı. Tabi bu işlere girdiğinde karşılığında bir şey vermiyorlar. Biz gidip anlaşıyoruz. Sanki işe alınmış gibi yapılıyordu. Biz işe alan kişiye para veriyorduk oda oğlumuza haftalık olarak bu ücreti veriyordu. Dergi dağıtıcılığı yaptı. Bu işleri gayette güzel yaptı. Babası gazeteci olduğu için onun yanında beş yıl boyunca kameramanlık yaptı. Babasıyla tüm Türkiye’yi dolaştı. Haberleri çekti. Bu çektikleri yayınlandı. Bu da onu motive etti. Bu işten sıkıldı bir kitapevi açtı. Eski kitapları alıp satıyor ve 9 yıldır bu işi yapıyor. 4 yıldır da kendisi gibi şizofreni bir hanımefendiyle evli. Çok iyi geçiniyorlar ayrı bir evde yaşıyorlar. Son 10 yıldır hiçbir atak ve belirti yaşamıyor. İlaçlarını düzenli alıyor. Şu an kendisi 35 yaşında” dedi.

“10 TANE MEMUR ÇIKARDIK”

Dernek hakkında da bilgi veren Durna, “Dernek 1997 yılında kuruldu. Kuruluş döneminde akademisyenler, psikoloji doktorları, sosyal hizmet uygulamaları ve hasta yakınları bulundu. Dernekte ailelere yönelik eğitimler yapıyoruz. Hastaları da hayata yönlendirecek aktiviteler planlıyoruz. Örneğin; koro çalışmaları, fotoğraf çalışmaları, tiyatro, resim gibi… Hastalarımız arasından E-KPSS sınavına girenler oldu ve 10 hastamız şu an devlet memuru olarak çalışıyor. Çalışma hayatı onların iyileşmesine yüzde 50 katkı sağlıyor. Kendi giderlerini karşılayacak parası oluyor” ifadelerini kullandı.

Şizofreni oranının Türkiye’de yüzde 1 civarında olduğunu belirten Durna, İzmir’de 30 bin şizofreni hastası olduğunu söyledi. Toplumda damgalama dolayısıyla insanların hastalardan uzak durduklarını belirten Durna, “Tedavi olmaktan bile kaçınanlar var. Çevresine söylemiyor. Toplumda şizofreniye bakış açısı çok kötü. Herkesin başına her zaman gelebilir. Kimse bu hastalıktan muaf değil. Herkes elinden gelen her şeyi yapmalıdır. İzmir’de insanlar bu hastalara iyi davranıyor. Otobüslerde yer veriyorlar. Daha olumlu davranıyorlar. Biz damgalamayı aile olarak hiç yaşamdık. Biz hiç kimseden hastalığı saklamadık” dedi.

“İNSAN HAYATINI PARAYA FEDA EDİYORLAR”

Hasta yakınlarına tavsiyelerde bulunan Durna şunları söyledi: “Öncelikle şizofreniyi öğrensinler. Her şeyi bilimsel yoldan yapmaya çalışsınlar. Üfürükçülere, hocalara gitmesinler. Bunu modern düşünen insanlar bile yapıyor. ‘Denize düşen yılanı sayılır’ durumu geçerli oluyor galiba. Hastaya nasıl davranılır, ilaçların etkisi nedir, nasıl hasta sosyalleştirilir diye düşünmeliler ve buna uygun davranışlarda bulunmalılar. Toplumdan hastalarını gizlememeleri gerekmektedir. Oturdukları evlerde, apartmanları dolaşıp orada yaşayanlara durumu anlatmaları gerekiyor. Doktor hasta, aile ilişkisi çok iyi sağlanmalı. Ve hastalığın iyileşeceğine inanmalıdırlar.”

Ayrıca Durna, hastalığın çözümünün ilaç firmalarının paraya feda ettiklerini iddia etti.

Şizofreni nedir?

Şizofreni; kişinin düşüncesini, hareketlerini, duygularını ifade şeklini, gerçeği algılamasını çarpıtan ve kişinin diğerleriyle ilişkilerini bozan ciddi bir beyinsel rahatsızlıktır. Şizofreni hastaları çoğunlukla toplumda, işte, okulda ve ilişkilerde problem yaşarlar. Şizofreni hayat boyu süren bir hastalıktır, doğru tedaviyle kontrol altına alınabilir. Yaygın inanışın aksine şizofreni bölünmüş kişilik değildir. Şizofreni kişinin neyin gerçek neyin hayali olduğunu anlayamadığı bir zihinsel hastalık, bir psikozdur. Zaman zaman psikotik rahatsızlığı olanlar gerçekle ilişkilerini kaybederler. Dünya kafa karıştırıcı düşünceler, görüntüler ve sesler karmaşası gibi görünebilir. Şizofrenlerin davranışları çok garip hatta şok edici olabilir. Hastalar gerçekle ilişkilerini kaybettiklerinde oluşan ani kişilik ve davranış değişikliklerine psikotik epizod adı verilir. Şizofreninin şiddeti kişiden kişiye değişir. Bazıları hayatlarında tek epizod yaşarken, diğerleri birkaç tane epizod yaşar, bu epizodlar arasındaysa nispeten normal bir yaşam sürerler. Şizofreni belirtileri nüksetme (relaps) ve duraksama (remisyon) olarak bilinen döngüler esnasında kötüleşebilir ve azalabilir.

Haber Merkezi