- Yaşam
- 19.05.2025 12:42
Uzman Psikolog Selman Sonğur, sosyal medyada yetkin olmayan kişilerin terapi benzeri içeriklerle ruh sağlığını tehdit ettiğini belirterek denetimsizlik nedeniyle alanın istismar edildiğini vurguladı
Günümüzde sosyal medya, bilgiye hızlı erişim sağlarken aynı zamanda ciddi bir bilgi kirliliğini de beraberinde getiriyor. Özellikle ruh sağlığı gibi hassas bir alanda yeterli donanıma sahip olmayan kişilerin, ‘psikolojik destek’ adı altında içerikler üretmesi hem bireyleri hem de toplumu tehdit ediyor. Uzman Psikolog Selman Sonğur, sosyal medya platformlarında terapi benzeri içerikler sunan ve kendini ‘uzman’ gibi tanıtan kişilerin, etik dışı uygulamalarla ruh sağlığı alanını istismar ettiğini belirterek önemli uyarılarda bulundu. Sonğur, sahte yönlendirmelerin özellikle travma sonrası dönemde bireylere ciddi zararlar verebileceğini, bu alandaki denetimsizlik nedeniyle toplumda psikolojik destek hizmetlerine duyulan güvenin zedelendiğini vurguladı.
Son yıllarda sosyal medya üzerinden ‘psikolojik destek’ sunduğunu iddia eden çok sayıda kişinin ortaya çıkmasının hem mesleki etik hem de toplum sağlığı açısından ciddi bir sorun teşkil ettiğini ifade eden Sonğur, “Sosyal medya, bilgiye erişimi kolaylaştırırken maalesef bilgi kirliliğini de beraberinde getiriyor. ‘Psikolojik destek’ gibi hassas bir alanda yeterli donanıma sahip olmayan kişilerin içerik üretmesi, insanların yanlış yönlendirilmesine ve ihtiyaç duydukları profesyonel yardımı alamamalarına sebep olabiliyor. Psikolojik destek bir uzmanlık alanıdır; sadece lisans ve klinik eğitim değil, süpervizyon, etik bilgi ve mesleki deneyim de gerekir. Sosyal medyada bu niteliklere sahip olmayan kişilerin psikolojik tavsiyelerde bulunması, bireylerin ruh sağlığını riske atabilir” dedi.
Psikoloji veya danışmanlık eğitimi olmayan kişilerin, sosyal medya üzerinden ‘terapi benzeri’ içerikler üretmesinin toplum üzerinde oluşturduğu risklere değinen Sonğur, “Birincil tehlike, ‘terapi benzeri’ içeriklerle psikoterapi arasındaki çizginin silikleşmesidir. Terapi, bireye özgü ihtiyaçlara göre yapılandırılmış bir süreçtir. Oysa sosyal medyada sunulan içerikler genellikle genelleyici, yüzeysel ve bağlamdan kopuktur. Bu tür içeriklerin ‘tedavi edici’ olduğuna inanan bireyler, gerçek bir terapötik süreçten uzak kalabilir. Ayrıca yanlış yönlendirme, psikolojik sorunların derinleşmesine, travmatik yaşantıların tetiklenmesine ya da kişinin kendine zarar verme davranışlarına yol açabilir. Özellikle depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, kişilik bozuklukları gibi klinik düzeydeki durumlarda bu tür sahte yönlendirmeler ciddi zararlar verebilir” diye vurguladı.
Sahte psikologlar ya da ‘kişisel gelişim koçları’ gibi unvanlarla çalışan bu kişilerin sayısındaki artışın sebebini değerlendiren Sonğur, “Bu artışın birkaç temel nedeni var. Öncelikle, ruh sağlığı alanındaki bilgiye olan talep hızla artarken denetim mekanizmaları aynı hızda gelişmiyor. İkinci olarak, sosyal medyanın algoritmik yapısı, ‘ilgi çekici’ ve ‘popüler’ içerikleri ön plana çıkarıyor; bu da bilgi kalitesinden çok sunum biçimini ödüllendiriyor. Eğitimli uzmanlar etik sorumluluk gereği temkinli davranırken, denetimsiz kişiler daha cesur ve iddialı söylemlerle görünürlük kazanabiliyor. Ayrıca, ekonomik kaygılarla bu alana yönelen kişilerin, ‘kişisel gelişim’ başlığı altında ruh sağlığı alanını istismar etmesi kolaylaşıyor. Resmi bir regülasyonun olmayışı da bu kişilere alan açıyor” ifadelerini kullandı.
Sosyal medya içerikleriyle kendi kendine tanı koyan bireylerde gözlemlenen psikolojik riskleri aktaran Sonğur, “En sık karşılaştığımız riskler arasında yanlış tanı, kendini etiketleme, anksiyete artışı ve tedaviye direnç gelişimi bulunuyor. Kişiler izledikleri videolar ya da okudukları içeriklerle ‘ben de böyleyim’ diyerek kendilerine bir tanı koyabiliyor. Bu hem özgüven kırıcı bir iç değerlendirme yaratıyor hem de bireyin kendi işlevselliğini sorgulamasına yol açıyor. Ayrıca, yanlış tanı konan bireyler gerçek problemlerinin farkına varamadan yanlış yollarla ‘çözüm’ arayışına girebilir. Bu durum, ruh sağlığı hizmetlerine olan güveni de zedeleyebilir” dedi.
Bu tür sahte destek sunan kişiler hakkında yasal yaptırımların ve denetim mekanizmasının etkin olmadığını ifade eden Sonğur, “Her ne kadar ‘psikolog’ unvanı bir üniversite mezuniyetine bağlı olarak korunuyor olsa da, ‘danışman’, ‘koç’, ‘eğitmen’ gibi belirsiz unvanlarla faaliyet gösteren kişiler kolaylıkla sistemin dışında kalabiliyor. Sosyal medya platformları da bu denetim dışı alana olanak sağlıyor. Burada hem yasa koyuculara hem de ilgili meslek odalarına önemli sorumluluk düşüyor. Ruh sağlığı alanı ile ilgili mesleklerin tanımı ve sınırları daha net belirlenmeli, unvanların kullanımı yasal zemine oturtulmalı ve sıkı denetimler uygulanmalı” diye aktardı.
Vatandaşların psikolojik destek içeriklerini ayırt edebilmesi için dikkat edilmesi gereken hususlara değinen Sonğur, “Öncelikle bireyler, bir uzmanın eğitim geçmişini sorgulamalı. Psikolog, psikolojik danışman, psikiyatrist veya terapist gibi unvanlar, belirli akademik formasyonlar ve resmi diplomalara dayanır. Sosyal medya profillerinde ya da web sitelerinde açıkça belirtilmiş bir lisans diploması, üniversite adı, varsa yüksek lisans veya terapi eğitimi gibi bilgilerin bulunması gerekir. Ayrıca bir uzman, etik ilkeler doğrultusunda çalışır; kesin yargılarla konuşmaz, mucizevi çözümler sunmaz. Güvenilir başvuru kaynakları arasında; üniversitelerin psikolojik danışmanlık birimleri, resmi meslek odaları (örneğin Türk Psikologlar Derneği), Sağlık Bakanlığı’na bağlı ruh sağlığı merkezleri, özel terapi merkezlerinin resmî web siteleri, referansla ulaşılan, kayıtlı ve belgeli uzmanlar yer alır Kısacası, ruh sağlığı desteği almak isteyen bireyler ‘popüler’ olanı değil, ‘yetkin ve etik çalışan’ profesyonelleri tercih etmelidir. Bu konuda toplumsal farkındalığın artması, hem sahte destek sağlayıcıların etkisini azaltacak hem de gerçek ihtiyaç sahiplerinin doğru kaynaklara ulaşmasını kolaylaştıracaktır” sözlerine yer verdi.