- Yaşam
- 10.05.2025 17:10
Bir kaplumbağa gibi tiyatrolarını sırtlarında taşıdıklarını söyleyen Tiyatro Ege Kurucusu Kemal Aygen, otobüslerinin üzerinde bulunan sahne ile istenilen yer ve koşullarda tiyatroyu tiyatro severlerle buluşturabildiklerini söyledi
NİLGÜN TAZE - ÖZEL HABER
1982 yılında Ege Sanat Tiyatrosu adıyla Kemal Aygen Genel Sanat Yönetmenliği ile kurulan ve 30 yıl boyunca Hürriyet Çocuk Tiyatrosu olarak hizmet veren Ege sanat Tiyatrosunun diğer özel tiyatrolardan en büyük ve belirgin farkı gezici bir sanat otobüsüne sahip olması. 1996 yılından itibaren Ege Sanat Tiyatro Organizasyon (ES-TO) adıyla hizmet vermeye başladıklarını söyleyen Kemal Aygen, Günümüzde halen bu isimle hizmet vermeye devam eden şirketimiz Tiyatro Ege adıyla sahne ve sahne öncesi çalışmalarını devam ettirmektedir. Tiyatromuz kendi bünyesinde aynı zamanda turne tiyatrosu olma özelliğini de barındırmaktadır. Bir kaplumbağa gibi evini sırtında taşıyan tiyatromuz, sanat otobüsünün üzerinde bulunan sahne ile istenilen yer ve koşullarda tiyatro severlerle buluşabilmektedir dedi.
SANAT OTOBÜSÜ
Yılların verdiği tecrübe ve bünyesinde bulundurduğu eğitmenlerle, hem eğitimlere hem de sahne üzerinde çalışmalarına devam ettiklerini ifade eden Aygen, Tiyatro Ege, kursiyer olarak eğitim verdiği kişilere aynı zamanda sahneye çıkma imkanı da sunmakta. Gerek sahnelerde gerek sanat otobüsünde, hem eğitimlerine hem oyunlarına devam eden Tiyatro Ege ailesi olarak, yılların verdiği tecrübe ile siz değerli sanatseverlerle buluşuyor olmanın gururunu yaşıyoruz. Selam verirken duyduğumuz o kıymetli alkışlarınızdan aldığımız güçle on yıllardır çalışmalarımıza devam ediyoruz açıklamasını yaptı.
İFADE GÜCÜ
Hazırladıkları oyunların başta çocuklar olmak üzere yetişkinlere de hitap ettiğini ifade eden Aygen şunları söyledi: Ekip olarak amacımız toplumda doğru bir vicdan oluşturabilecek kadar iyi nitelik ve kalite de oyunlar sergilemek. İzmirde çok fazla tiyatro gurubu var. Biz ise bir fark yaratmaya çalışarak sosyal sorumluluk bilincini aşılayan oyunlar sahnelemeye çalışıyoruz. Örneğin son oyunlarımızdan biri olan Birlikte Oynayalım isimli masalı 4-5 masalın birleştirerek oluşturduk. Hazırladığımız özgün oyunları izleyen çocuklarımız her şeyden önce kendilerini korkusuzca ifade etmeyi öğreniyor. Bence bu çok güzel bir gelişme çünkü biz yetişkinler başkaları ne düşünür korkumuzdan dolayı gerçek duygu ve düşüncelerimizi net bir şekilde ifade etmekten korkuyoruz.
GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU
Geleneksel Türk tiyatrosunun seyirlik, köy oyunları ve halk tiyatrosu geleneğini içerecek bir biçimde sahnelendiğini söyleyen Aygen, Seyirlik köy oyunlarının eski Ön Asya uygarlıklarının bolluk törenleri ile Anadoluya göç etmiş Türklerin atalarının kültüründe yer alan şaman törenlerinin birleşiminden oluştuğunu görüyoruz. Bu köy oyunlarının yanında, gene şaman kültüründen izler taşıyan köy kuklası da bugün varlığını hala sürdürmektedir. Şii kültürünün ürünü olan taziye geleneğinin izleri de kırsal kesimde muharrem törenlerinde anlatı düzeyinde görülüyor. Daha çok kentsel kesimde gelişmiş olan halk tiyatrosu geleneği içinde söze dayalı türlerin başında meddah, kukla, Karagöz ve Ortaoyunu yer alıyor açıklamasını yaptı.
GÜLDÜRÜYE DAYALI TİYATRO
Doğu kökenli çok eski bir tür olan Türk kuklasının Avrupa kukla sanatının etkisi altında da kalarak gelişimini 19. yüzyılın sonuna değin sürdürdüğü açıklamasını yapan Aygen, Geleneksel Türk tiyatrosunun gerek kırsal, gerekse kentsel kesimde görülen türlerinin ortak özelliklerinin başında, yazılı bir metne değil doğaçlamaya dayandığını görüyoruz. Şarkı, dans, söz oyunları ve taklit geleneksel Türk tiyatrosunun vazgeçilmez öğeleridir. Geleneksel Türk tiyatrosu 19. yüzyılın gerçekçi benzetmeci Avrupa tiyatrosunda yansıyan kapalı biçim anlayışının tam tersine, açık biçim özellikleri gösterir. Gelenekselliğimizin temel öğesi güldürüdür şeklinde konuştu.
KARAGÖZ OYUNLARI
Aygen, Geleneksel Türk tiyatrosunda oyun kişiliklerinin tip düzeyinde olduğunu ve karakter boyutuna ulaşamadıklarını belirterek şu ifadeleri kullandı: Bu tiyatronun bir başka özelliği de sürekli bir sergileme düzenine bağlı olmayıp bayram, düğün, sünnet gibi çeşitli toplumsal olaylar içinde yer almasıdır. Meddahlık Türklerde Orta Asyadan bu yana var olan hikaye anlatma geleneğinin İslam kültüründeki benzer gelenekle birleşmesiyle gelişmiş, son biçimini 16. yüzyılda kahvehanelerin açılmasıyla almıştır. Türk halk tiyatrosu geleneğinin en önemli ürünleri olan Karagöz ve ortaoyunu ise özellikle büyük kentlerde yaygınlaşmıştır. Karagözün ise yüzyıllar boyunca Osmanlı Devletinin egemenliği altında kalan Avrupa topraklarında da etkili bir tür olarak var olduğunu biliyoruz.
BATI MODELİ
Bugün kullanılan adıyla kayıtlara ilk kez 1834te geçmiş olan ortaoyunun halk tiyatrosunun en gelişmiş türü olduğunu açıklayan Aygen, Karagöz, kukla, meddah oyunlarıyla başka yerli seyirlik öğelerin bir bileşimi sayılabilecek ortaoyununun daha önceki yüzyıllarda da kol oyunu, meydan oyunu, taklit oyunu, yenidünya oyunu gibi adlar altında var olduğu bilir. Ortaoyunu ile rönesans dönemi İtalyan halk tiyatrosu commedia delarte arasındaki hem adlarına, hem de yapılarına ilişkin benzerlik ise bütün araştırmacılarca kabul edilmektedir. 19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın başlarında altın çağını yaşayan ortaoyunu, tanzimatta benimsenmeye başlayan batı modelindeki tiyatro ile uzun süre yarışmış, Cumhuriyetten sonraysa öbür geleneksel türlerle birlikte silinmeye yüz tutmuştur.
HAYAT NEŞEYLE GÜZEL
İstanbulda bir sokak tiyatrosunun birçok izleyici kitlesine sahip olurken İzmirde oyunlarını izleyecek seyirci bulmakta zorlandıklarını ifade eden Aygen şunları söyledi: Hazırladığımız her oyunda internet bağımlılığı başta olmak üzere beslenme, temizlik, kaynakları yerinde kullanım gibi temaları işleyerek çocukları bilinçlendiriyoruz. Çocuklarımızın bir oyun havası içinde eğlenirken öğrenmeleri bizim için çok önemli. Yaklaşık üç yıldır hazırladığımız oyunlarda şiddet ve hakarete yer vermeden ve rekabet duygusunu önüne geçerek spor aktivitelerini saygı ve sevgi çerçevesinde gerçekleştirebilmelerini öğretmeye çalışıyoruz. Şahsen ben hayatın şaka, espiri ve neşe dolu olduğu zaman yaşamaya değer hale geldiğine inanıyorum çünkü insan sadece mutlu ve neşeli olduğu zamanlarda kendisini tam ve bütün hissedebilir hale gelebiliyor.
SPONSOR ARIYORUZ
Aygen, uzun yıllar süren tiyatro hayatları boyunca varlıklarını devam ettirebilmek için sponsor bulmakta güçlük çektiklerini anlatarak, Kurulduğumuz günden beri sponsor arıyoruz. Gerek İzmirden gerekse İzmir dışı illerimizden gelebilecek olan her türlü maddi ve manevi desteğe açık olduğumuzu sizin kanalınızla duyurmak istiyorum çünkü buna gerçekten çok ihtiyacımız var. İzmirdeki tiyatroların çoğu tıpkı bizim gibi kendi başlarına yetebilecek durumda değiller. Bunun nedeni ise ailelerimizin ekonomik durumunu düşünerek bilet fiyatları belirlememiz. Bizler kar amacı gütmediğimiz için olabilecek en düşük seviyede bilet satışlarımızı gerçekleştiriyoruz. Tiyatro bir gönül işidir ve ancak gönlünü bu işe vermiş olanlar aşılması zor bunca zorluğu aşma cesaretini kendilerinde bulabilirler dedi.
KEMAL AYGEN KİMDİR?
23 Ağustos 1949 tarihinde İzmirde doğan Kemal Aygen, 1974te İzmir Devlet Tiyatrosunda çocuk oyunlarında oynamaya başladı. 1978 yılına kadar birçok özel tiyatroda görev aldı. Egemen Bostancı Müzikallerinde görev alan Kemal Aygen, Hisseli Harikalar Kumpanyası ve Ayten Gökçerin Başrolde bulunduğu Zülfiye Zülfi Müzikali gibi büyük yapıtlarda rol almıştır. Aynı yıl devlet tiyatrosunun açtığı sanatçı sınavını kazanarak 1978 1981 yılları arasında İzmir Devlet Tiyatrosunda çalıştı.
CUMHURİYETTEN GÜNÜMÜZE TİYATRO
Cumhuriyet döneminde tiyatroda Batı modelini benimseyen Türkiye, gerek tiyatronun kurumsallaşması, gerekse oyun yazarlığının gelişmesi bakımından önemli atılımlara sahne oldu. Tiyatroyu Türkiyede çağdaş bir sanat alanına dönüştürme yolunda ilk büyük katkı ünlü tiyatro ve sinema adamı Muhsin Ertuğruldan geldi. 1927de, Darülbedayinin başına geçen Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmesiyle, izleyiciye sunduğu çağdaş çeviri oyunlarla, sahneleme, oyunculuk ve dekor kullanımında güncel anlayışı yerleştirmesiyle, yetişmelerine katkıda bulunduğu kadın ve erkek oyuncularla bugünkü Türk tiyatrosunun temellerini attı.
Eğitim görmüş tiyatrocuların yetişmesinde büyük hizmet vermiş olan Ankara Devlet Konservatuvarı ise, Musiki ve Temsil Akademisinin bir bölümü olarak açıldı. Burada, ilk mezunların çıktığı 1941de Tatbikat sahnesi oluşturuldu. Bu hazırlık aşamalarından sonra da 1949da Devlet Tiyatroları resmen kuruldu. 1950den sonra tiyatro kuramlarının gelişmesi bakımından önemli atılımlar gerçekleştirilmeye başlandı. Tiyatronun yaygınlaştırılması yolunda devlet eliyle sürdürülen çabalar sonucunda Devlet Tiyatroları, Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Trabzon ve Diyarbakır gibi kentlerde perdelerini açarak ve turneler düzenleyerek Türkiyenin her yanında izleyiciye ulaşır hale geldi. Yetmiş yılı aşan tarihi boyunca çeşitli iniş çıkışlar yapan İstanbul Şehir Tiyatroları da çeşitli semtlerde beş sahneye sahip oldu. Türk tiyatrosunun gelişmesinde her zaman önemli rol oynamış olan özel tiyatroların sayısında 1960larda büyük bir artış görüldü.