Yazmak bir yaşam biçimi

Bu haftaki röportajımızı yazar, La Kitabevi Genel Yayın Yönetmeni Leyla Akgül ile kitapları ve yayınevinin doğum hikayesi üzerine gerçekleştirdik. Akgül yazmanın bir yaşam biçimi olduğunu dile getirdi


  • Oluşturulma Tarihi : 31.03.2018 07:06
  • Güncelleme Tarihi : 31.03.2018 07:06
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Yazmak bir yaşam biçimi

ONURHAN ALPAGUT-ÖZEL RÖPORTAJ

Yazar ve La Kitabevi Genel Yayın Yönetmeni Leyla Akgül’ün yazıya olan ilgisi çocukluk yaşlarında başladı. Bilinçli olarak ilk defa yazılı bir şeyler üretmeye lise yıllarında başladığını söyleyen Akgül, “Öyküler şiirler yazmaya devam ettim. Yazarları bilinçle takip etmeye, söyleşilere katılmaya bu dönemde başladım. Tabi çok kitap okuyordum. Ben ilkokuldan beri herkese yazar olacağımı söylüyordum ve artık lisede öğretmenlerim dahil herkes benim yazar olacağıma inanıyordu” dedi. İki yazılı esere imza atan Yazar Akgül’ün ilk kitabı Alevilik üzerine “Pir Sultan Abdal Sözlüğü” oldu. Yakın zamanda Metrodan ‘İnsan Manzaraları’nı da yayınlayan yazar Sevgiliye Mektuplar ve Sensizlik Zamanları adlı kitaplarının da kısa bir süre içerisinde yayınlanabileceğini söyledi.

Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?

1973 Ankara doğumluyum. Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi mezunuyum. Sekiz yıl Milli Piyango sattım.18 yıl hukuk bürosunda çalıştım. Bu süre içerisinde 5 sayı çıkan Akdeniz Edebiyat Dergisi’nin Ankara temsilciliğini yaptım. Yüksek lisans için ön kayıt yaptırmama karşın devam etmedim. 2013 yılının Eylül ayında La Kitap Yayınları’nı kurdum.

Yazar olma süreciniz nasıl gelişti? Sizi yazmaya iten ne oldu?

Okumayı öğrendikten sonra okuma maceram hiç bitmedi. O günden bu güne sürekli okuyorum. Yazmam ise ilk defa ilkokul dördüncü sınıfta oldu. Bir dörtlük yazıp babaanneme okumuştum. Nasıl bir dörtlüktü şimdi hatırlamıyorum ama evde misafir vardı onlar da duymuştu. Ve babaanneme sizin sülalede yazan var mı diye sormuşlardı. Babaannem “Bunun anneannesi çok güzel şiir söylerdi” demişti. O zaman bu söz garibime gitmişti ama sonra anladım ki eskiler şiir yazıyor demiyordu şiir söylüyor diyorlardı. Tabi bu bilinçli bir yazma değildi. Yine de adına şiir dediğim dörtlükler yazmaya devam ettim. Bu sırada okumaya ve yazmaya devam ettim. Ortaokul 2. sınıfa geldiğimde babam işten atıldı. Babamın işten atılma süreci benim yazmamı tetikledi. O zaman bir kitap yazmaya kalktım. Ama yol yöntem bilmediğimden yazamadım birkaç sayfa ile hep yarım kaldı. Yazmak istediğim kitap Alevilik ile ilgiliydi. Çünkü babamın işten atılmasının sebebi Alevi olmasıydı. Yazdığım metin de sanki bir kitap değil mahkeme savunması gibiydi. Aynı dönem bir de roman yazmaya kalktım. Bir teröristle bir köylü kızın hikayesini yazmak istemiştim. Tabi o dönem onu da yazamadım. Ancak neden böyle bir kitap yazmaya kalkıştım bunu hatırlamıyorum. Muhtemelen çocukluğumda etkilendiğim haberler vs olmalı. Bilinçli yazma sürecim daha sonra başladı. Sanırım lise ikinci sınıftı. Öyküler şiirler yazmaya devam ettim. Yazarları bilinçle takip etmeye, söyleşilere katılmaya bu dönemde başladım. Tabi çok kitap okuyordum. Ben ilkokuldan beri herkese yazar olacağımı söylüyordum ve artık lisede öğretmenlerim dahil herkes benim yazar olacağıma inanıyordu.

Her ne kadar şiir, öykü ve bazı şair ve yazarlarla yaptığım söyleşiler dergilerde yayınlansa da, Şair olarak bazı şiir dinletilerine, radyo programlarına katılsam da henüz kitap için adım atmamıştım. 2006 yılında düzenlediğim Anadolu’dan Esintiler isimli şiir dinletisinde Bahaettin Karakoç bana “Karagül” mahlasını verdi. Bir söyleşide tanıştığım araştırmacı yazar Ali Haydar Avcı bana “Pir Sultan Abdal” ile ilgili bir çalışma yapmamın daha iyi olabileceğini söyledi. Bunun üzerinde yöntemle ilgili olarak biraz konuştuk. Sonra kaynakları topladım, alan araştırması yaptım ve çalışmaya başladım. Dört yılda “Pir Sultan Abdal Sözlüğü” çalışmamı bitirdim ve hemen yayınlandı. Arada başka makaleler vesaire de yazdım. Söyleşilere katıldım. Bu ciddi anlamda yazma serüvenimi bir üst noktaya taşıdı.

Bize bugüne kadar yazdığınız kitaplarınızdan söz eder misiniz?

İki kitabım yayınlandı. 6 ya da 7 çalışmam da şu anda yarım olarak bekliyor. Yayınevinin işlerinden dolayı pek yazamıyorum. İlk kitabım çocukluğumda başladığım gibi Alevilikle ilgili oldu. Aleviliğin içinden gelen biri olarak 2008 yılında başladığım araştırmalarım 2012 yılının Haziran ayında Pir Sultan Abdal Sözlüğü adıyla yayınlandı. Bir tür Alevilik sözlüğü diyebiliriz. Pir Sultan Abdal’ın deyişlerinden yola çıkarak bu deyişlerde geçen sözcüklerin Alevilikte ne anlama geldiğini anlatmaya çalıştım. Pir Sultan Abdal Sözlüğü kitabi bilgiden çok köylerde yaşayan şehirleşmediği için pek bozulmamış, asimile olmamış Aleviliği anlatıyor. Okurlardan çok güzel tepkiler alıyorum. Zaten 2014 yılında 2. baskısı yapıldı. Çukurova İlahiyat Fakültesinde Mezhepler Tarihi dersinde yardımcı ders kitabı olarak okuldu. Kitabı Alevilik, Bektaşilik üzerine araştırmalar yapan birçok yabancı akademisyen de olumlu görüşlerini bildirdiler. Indiana Üniversitesinde kitabın İngilizceye çevrilmesi durumu var. İkinci kitabım ise henüz yeni çıktı: Metrodan İnsan Manzaraları. İşe gelip giderken Ankara metrosunda her gün iki saatim geçiyor. Ben de metrodaki gözlemlerimi daha doğrusu gördüklerimi olduğu gibi yazdım. Bazen güldüren bazen düşündüren bir kitap çıktı ortaya. Biraz mizah biraz yergi. Aslında ben metrodaki gözlemlerimi Facebook üzerinden takipçilerimle paylaşıyordum. Çok beğeniliyordu. Takipçilerimin aşırı baskısı sonucu kitap olarak yayınlamak zorunda kaldım. Kitap şubat ayında yayınlandı. Okurlardan oldukça güzel tepkiler alıyorum. Hatta bu benim projemdi diyenler oluyor.

Ağırlıklı olarak ne tür kitaplar yazıyorsunuz?

Benim çalışmalarım daha çok araştırma üzerine.Selçuklu dönemi, Osmanlı dönemi, Alevilik, Ahilik vs. araştırmaları. Ama henüz bir tanesi yayınlanabildi. Yunus Emre Sözlüğü, Karacaoğlan Sözlüğü, Yaşar Kemal’de Halk Kültürü, Karamanlılar ve Rüyalar ile ilgili kitap çalışmalarım henüz bitmedi. La Kitap Yayınlarının çalışmaları sebebiyle kendi çalışmalarımı biraz ötelemek zorunda kaldım. Bunların haricinde çeşitli dergilerde yayınlanan çalışmalarım Alevilik ve daha çok halkbilimi üzerine. Mesela Canimen Halayı ile Leylim Türküsü’nün Karşılaştırılması, Alevilikte Kadın, Alevilikte Görgü/Sorgu, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan’da Gaziantep Yöresi gibi makalelerim var. Bunların haricinde şiir ve öykülerim var ama bunlar henüz kitap olmadı. Yine mektup tarzında bir kitabım daha bu sene yayınlanabilir ya da şiir kitabım.Yine rüyalarla ilgili çalışmamı da bu sene bitirmek istiyorum.Bununla ilgili spiritüalizm üzerine araştırmalar yapan yazar Haydar Ersöz ile çalışmalar yapıyorum. Bu alanla ilgili makaleler ve kitaplar okumaya çalışıyorum. Ayrıca Alevilik ve spiritüalizm ilişkisini merak ediyorum. Belki bu yönde de bir çalışma yapabilirim.

En çok hangi yazarları okuyorsunuz? Kimlerden etkileniyorsunuz?

Ben halkbilimi çalıştığım için daha çok araştırma kitapları okuyorum. Alan araştırmaları yapıyorum. Alevi/Bektaşi deyimiyle ulu ozanların deyişleri ve söylenceler üzerine çalışıyorum. Bu sebeple bu alanda bir ya da birden çok yazardan etkilenmek söz konusu değil. O alanla ilgili her çalışmayı okuyup değerlendirme yapmak gerekiyor. Edebiyat alanında ise popüler yazarları pek okumadığım için araştırma kitaplarına biraz ara vermek biraz soluklanmak için okuduğum yazarlar var. Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Vedat Türkali, Sait Faik, Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Fakir Baykurt, Memet Türkkan gibi yazarları, dünya klasikleri, Erich From, Ahmet Ümit, Oya Baydar, Dan Brown, Haydar Ersöz ve adını yazamadığım birçok yazar var. Özellikle son dönemde Dönemeç isimli iki ciltli bir kitaba imza atan Ahmet Tahsin beni çok etkiledi.

Ufukta yeni bir kitap gözüküyor mu?

Aslında La Kitap Yayınları’nın çalışmalarından biraz fırsat bulabilirsem “Sevgiliye Mektuplar – Sensizlik Zamanları” isimli mektup çalışmam bu sene yayınlanabilir. Yine bir şiir kitabı ve daha önce bahsettiğim rüyalarla ilgili çalışmamı da bu sene bitirmek istiyorum.

Kitap fuarlarına katılıyor musunuz? Gözlemleriniz kadarıyla fuarların okur ve yazar üzerindeki etkisi nedir? Fuarlar sizce ne gibi bir önem taşıyor?

2012 yılından beri yazar olarak, yayıncı olarak ondan öncesinde ise okur olarak fuarlara katıldım, katılıyorum. Okur ile yazarın fuarlardaki teması birbirini beslemek anlamında oldukça önemli diye düşünüyorum. Kimi zaman okunan kitabın geri bildirimi, kimi zaman okurda yaratılan etki, kimi zaman duyulan bir söz yazarı besleyecektir. Okur açısından ise yazanın kimliği ile tanışmak, sohbet etmek, göz teması vs okur ile yazar ilişkisini güçlendirebilir. Söyleşilerle yazarı tanıma süreci hızlanabilir. Çünkü yazar yazdığından bağımsız değildir. Bu anlamda fuarla okura geniş bir yelpaze sağlıyor.Ayrıca La Kitap Yayınları olarak diğer yayınevlerinden farklı bir yöntem izlemekteyiz. Kitap marketi sistemi yerine okurla sohbet ederek, kitaplar, tarih, edebiyat, gündem vs üzerine görüş alışverişinde bulunarak, yazarların yetiştiği eski kitabevleri tarzında bir çalışma yürütüyoruz. Zaten yayınladığımız kitaplar her görüşten, inançtan okurun ilgisini çektiği için okur ister istemez soru soruyor, inceliyor, o konudaki görüşünü bizimle paylaşıyor. Bu bizim için de okur için de oldukça önemli bir kazanım. Bu anlamda biz de şanslıyız, bizim temas ettiğimiz herkesin de çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Zira La Kitap Yayınları hem yayınladığı kitaplarla hem de okur, yazar, yayıncı ilişkisi sebebiyle yayınevi olarak yayıncılık dünyasında özgül bir ağırlık edindi. Bizimle temas eden hemen herkes bir şekilde bizimle ilişkisini devam ettiriyor. Her geçen gün daha çok okura ulaşıyoruz bu da gelecek için bize umut veriyor.

Bir yazar olarak ülkemizde kültür ve edebiyata yeteri kadar değer verildiğini düşünüyor musunuz? Konu hakkındaki görüşleriniz nedir?

Maalesef düşünemiyorum, sadece kültür ve edebiyata değil sanatın hiçbir dalına, eğitime değer verilmiyor. Almanya’nın en küçük şehirlerinden birinde üniversite kütüphanesi hariç üç tane daha kütüphanenin tıklım tıklım dolu olduğunu görünce çok şaşırmıştım. Ülkemiz bu alanda çok zayıf. Devlet, yayınevlerini de, yazarları da desteklemiyor. Hatta okuru bile desteklemiyor. Bu alanda konuşacak çok şey var aslında. Mesela kağıttan yüzde 18 KDV alınıyor, baskıdan yüzde 18 KDV alınıyor ama kitapta yüzde 8 KDV belirleniyor. Oysa hiçbirinde KDV olmamalı… Yine kültür Bakanlığı kitap alımında edebi değeri olan kitaplara dikkat etmeli.

Sizce okuyan bir toplum muyuz?

Maalesef okuyan bir toplum değiliz. Ancak son yıllarda okullarda öğrencilerin bir şekilde okumaya teşvik ediliyor. Okuldaki okuma etkinlikleri ve çocukların fuarlara götürülmesi ayrıca anne babaların da çocuklarını teşvik etmesi umut verici…

Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven mi? Ya da ulaşmak istediğiniz belirli bir nokta var mı?

Yazmak benim için bir yaşam biçimi… Günün her saatinde okuyan, not alan, yazan bir yazarım. O sebeple yazmak benim için ulaşılacak bir nokta ya da serüven değil yaşam biçimi. Ömrümün sonuna kadar da okuyarak, not alarak, gözlemleyerek ve yazarak yaşayacağım.

Eklemek istedikleriniz...

Size 2013 yılında kurduğum La Kitap Yayınları’ndan kısaca bahsetmek istiyorum. Aslında bu çok güzel ve uzun bir hikaye… Ben çok rüya görüyorum ve rüyalarımın gerçekliğine inanıyorum. Kimi rüyalarım bana gelecekten haber veriyor. Bu kuruluş öyküsü de gördüğüm bu rüyalardan biriyle ilgili. Ben işsiz olduğum ve kitabımın yeterince dağıtılmadığını gördüğüm için yayınevi kursam mı diye düşünüyordum. Zaten çocukluğumdan beri kitaplarla ilgili bir işte çalışmak istiyordum. İşten ayrıldığım ve artık çalışmak istemediğim bir dönemde halamların bir türbede adakları varmış. Babama söylemişler. Babam, “Biz Çankırı-Şabanözü’ndeki Yahya Dede Türbesi’ne gideceğiz, sen de gel” demişti. Ben işsizlikten dolayı moralsizdim, gitmek istemiyordum. Babam kalabalığın içinde biraz açılacağımı düşünerek onlarla gitmem için ısrar ediyordu. Ben kabul etmeyince “Bak sen kitabını yazarken Abdal Musa Dergahı’na gittin, sabah bizimle türbeye gel, hem araştırmaların için bir gözlem olur vs.” diyordu. Ben yine de gitmeyecektim. Türbede mezarı bulunan Yahya Dede benim ilk gençlik dönemlerinde yaşıyordu. Yahya Dede, çocuk felci geçirmiş gibi bir durumda engelliydi. Çok zor yürüyordu. Konuşması nasıldı hatırlamıyorum. Ancak bildiğime göre bu durumu doğuştanmış. Tanıdığım bildiğim insanların çoğu onun keramet sahibi olduğuna inanmışlardı. Bazıları buna tanık olduklarını söylüyorlardı. Ben türbeye gitmeyeceğime kesin karar vererek yattım. Gece müthiş bir rüya gördüm: Fötrlü, bastonlu, üzerine giydiği elbise beyaz mı desem, tarif edemediğim göz alıcı bir renk mi desem, genç görünümlü ancak yaşlı bir adam kollarını açarak beni kolunun birinin altına alarak sarıldı. Öteki kolunun altında başka bir erkek vardı, kimdi bilmiyorum ama ikimize de sarılarak “Kızım o işi yap başaracaksın” dedi. Çok sarsıldım, çok garip duygular içindeydim. Rüyanın etkisinden kurtulamıyordum. Ki ben rüyalarıma çok inanırım. Hemen kalkıp bir duş aldım. Bu arada babamlar da kalkmışlardı, onlarla yola düştüm. Türbeye geldiğimizde ellerinde son model olanların telefonu bile çekmiyordu. Benim 6700 bir Nokia telefonum vardı. Birkaç kere tamir görmüştü. Ancak randımanı pek iyi değildi. İşte benim bu kırık dökük telefonum çekiyordu. Aynı hattı kullandığım akrabalarımın da telefonu çekmiyordu. Ben bunun bir işaret olduğunu düşündüm. Pazar günü olmasına karşın bir kitabevinde çalışan arkadaşımla bir muhasebeci arkadaşımı oradan arayıp konuştum. Yayınevi kurmaya karar verdim. Pazartesi günü hemen işlemlere başladık. Zaten önceden yayınevi kuralım mı diye düşünürken epey isim aramıştık.

“La Kitap Yayınları”

La: Leyla Akgül’ün baş harfleri

Lantan elementinin simgesi

La notası

Arapça’da “yok”luk “hiç”lik

“Dört anlamını biliyordum. Dört başı mamur bir yayınevi olsun istiyordum. Ancak daha sonra insanlar yayınevini öğrendikçe birçok anlamı olduğu ortaya çıktı.Gerçekten de hemen kuruluş işlemlerini yaptırdık. Evi adres gösterip, vergiye kayıt oldum. 16 Eylül 2013 tarihinde ‘La Kitap Yayınları hayatınızda bir fark yaratır’ sloganıyla La Kitapları Yayınları kurulmuş oldu. İlk olarak İlhami Yazgan, çevirisini yaptığı ‘19. Yüzyılda Alman Şarkiyatçıların Bektaşilik Serüveni’ isimli kitabı yayınladık. Yayınevinin kurulmasında araştırmacı yazar Ali Haydar Avcı’nın, İlhami Yazgan’ın çok katkıları oldu. 2015 yılında Sıhhiye’ye taşındık. Kitapları, kolileri taşırken, maddi ya da manevi bir sıkıntıya düştüğümde Yahya Dede’yi hatırlayıp of bile demiyorum. Böyle şeylere inanan olur, inanmayan olur bir şey diyemem. Ancak bu rüya bütün zor zamanlarımda bana bir kılavuz oldu. Çok çalışmama sebep olup beni motive etti. İşte beşinci yılın içindeyiz beş yılda 39 kitap yayınladık. 4 kitabımızın 2. Baskıları yapıldı. Bir kitabımızı tükettik. Dört kitabımız şu anda baskıya hazırlanıyor. Beş yıldır hemen hemen bütün büyük fuarlara katıldık. Benimle birlikte bu yolda yürüyen yazar dostlarıma, emeği geçen, omuz veren tüm arkadaşlarıma aileme çok teşekkür ederim.”

Haber Merkezi