Yüncü: Bazı insanlar doğuştan bağımlılığa yatkın

Her bağımlılığın deneme ile başlayacağını belirten Yüncü, “Bazı maddeler tek kullanımda bile bağımlılık gelişmesine sebep oluyor.” diyerek uyarılarda bulundu.


  • Oluşturulma Tarihi : 07.03.2024 10:53
  • Güncelleme Tarihi : 07.03.2024 07:53
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Yüncü: Bazı insanlar doğuştan bağımlılığa yatkın

AYSELİN UZUN-RÖPORTAJ

Psikiyatrist Prof. Dr. Zeki Yüncü ile Türkiye’de her yıl 1-7 Mart tarihleri arasında kutlanan “Yeşilay Haftası” kapsamında yaptığımız röportajda, ailelerin erken yaşlardan itibaren çocuklarını bağımlılığın her türünden uzak tutması gerektiğini çünkü bazı insanların doğuştan bağımlılığa yatkın olduğunu belirtti. Yüncü, “Ailelerin önlemler ve yasaklar listesini oluşturmadan önce bu sorulara cevaplar bulması gerekir. Çocuk iki yaşından önce asla ekrana maruz kalmaması gerekirken, ülkemizde ve hatta tüm dünya da çok daha küçük çocukların eline telefon ve tablet veriliyor. Aileler kolaya kaçıyor ve çocuğunu bu şekilde avutuyor. Bu yanlıştır. Çocukların daha çok sosyal ve fiziksel aktivitelere yönlendirilmesi şarttır. Bazı insanların doğuştan bağımlılığa yatkın olduğu söylenebilir ama sıkıntı şudur ki kimin yatkın olup kimin yatkın olmadığını kesin olarak bilememekle beraber bazı çıkarımlarda bulunabiliriz. Reseptörler (almaçlar) çıkarımda bulunmamızı sağlayan bir unsurdur” diye konuştu

BAĞIMLI DEMEK İÇİN EN AZ İKİSİNE SAHİP OLMALI

İnsanlar neye bağımlılık diyecekler? Sanki bu zihinleri bulandıran bir durum. Nasıl açıklarsınız?

Türkiye’de insanların neye bağımlılık deyip neye denmeyeceğini bilmesi gerekiyor. O yüzden bir çerçeve belirlenmelidir. Çünkü her alışkanlık kötü değildir ve her alışkanlık da bağımlılık yapmaz. Bağımlılık dediğimizde genel geçer kurallara göre hareket etmemiz gerekiyor. Bu şekilde baktığımızda, dünya da yaygın kullanılan hala tanı sisteminde önemli bir yeri olan DSM 5’e isimli Amerikan Psikiyatri birliği ya da ICD-11 denilen DSÖ’nün oluşturduğu tanı kategorilerini kullanmak yerinde olur. Buralarda bağımlılık kriterleri tanımlanmıştır. Bağımlılığı bu kriterler çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Bu kriterlere baktığımızda; aslında kişinin, sosyal, iş ve aile yaşantısında birtakım güçlükler yaşamaya başlaması ve süre giden davranışın veya kullandığı maddenin hayatının merkezi haline getirmesi, bu alışkanlığın giderek daha uzun zaman ayrılması, giderek tüketiminin atılması, tekrarlayan bırakma girişimleri olması gibi durumlar yer alıyor. Yani hayatında güçlükler yaşaması diye özetlenebilir. Bunu belirlerken de DSM sistemi 11 tane kriter koyuyor. Bir kişiye bağımlı demek için ise bu kriterlerin en az 2 sine sahip olması gerekiyor. Ancak şunu da ifade etmek gerekir ki eğer kişi, 11 kriterden 2-3 ünü karşılıyorsa hafif bağımlı 4-5 tanesini karşılıyorsa orta, 6’dan fazlasına sahip ise de buna ağır şiddette bağımlılık olarak tanımlanıyor. Böylece bir şiddet parametresi de tanı sistemi kapsamında yer almaktadır. Üstelik bu kriterler hem davranışsal hem de madde bağımlılığını tanımlamak için kullanılıyor. Çünkü günümüzde madde bağımlılığı çok ön planda olsa da internet, teknoloji, kumar ve daha birçok farklı türde bağımlılık da mevcut. Ve tüm bunlar toplumu derinden etkiliyor.

BAĞIMLILIĞA GİDEN YOL DENEME İLE BAŞLAR

Peki herhangi bir maddeyi denemek, bağımlılık olarak tanımlanabilir mi?

Burada şunu da ifade etmek gerekir. Her bir deneme bağımlılık değildir. Ancak bu “söz” denemeyi masum göstermez. Bağımlılığa giden yol deneme ile başlar. Şunu biliyoruz ki bazı maddeler tek kullanımda bile bağımlılık gelişmesine sebeb oluyor. Riskli davranış, deneme, bağımlılık gibi durumların danışan yönetiminde farklı kategoriler olarak düşünmek ve farklı danışmanlık uygulamalarına ihtiyaç olduğuna bilmek gerekir.

ER YA DA GEÇ BAĞIMLILIK OLUŞUR

Her insan bağımlı olabilir? Bunun bir biyolojik temeli var mıdır?

Bazı insanların doğuştan bağımlılığa yatkın olduğu söylenebilir ama sıkıntı şudur ki kimin yatkın olup kimin yatkın olmadığını kesin olarak bilememekle beraber bazı çıkarımlarda bulunabiliriz. Reseptörler (almaçlar) çıkarımda bulunmamızı sağlayan bir unsurdur. Reseptörler, çeşitli uyarıları alabilen ve duyu organlarının yapısında bulunan özelleşmiş hücre, hücre grupları veya sinir uçlarında bulunurlar. Haz verici nörotransmitterler almaçları etkileyerek etkisini gösterir. Bir kişinin almaç sayısı az ise, o maddeyi kullandığında, başlarda çok da fazla etki etmeyebilir. Ancak çok sayıda almacı olan kişi o maddeyi kullandığında, yapılan şeyi tekrarlamak isteyecektir çünkü oluşan etki, beyinde salgılanan dopamin hormonu, kişiyi o davranışı yinelemeye itecektir. Yani her madde herkeste aynı etkiyi göstermez. Eğer bir madde ya da davranış kişide haz oluşturuyorsa bağımlılık yapabilir. Bir maddenin bir kişide bağımlılık yapması için beyinde bunun reseptör düzeyinde bir karşılığı vardır. Bu reseptörlerin bireysel farklılıkları bağımlılığın kısa ya da orta vadede ortaya çıkmasını açıklar. Yani bağımlılık yapan bir madde ilk birkaç kullanımda herhangi bir duygusal dalgalanma oluşturmasa da kullanım devam ederse er ya da geç bağımlılık oluşur.

ÇAĞIN EN ÖNEMLİ SORUNLARINDANDIR

Sizce günümüz de internet ve teknoloji bağımlılığı çocuklarımız nasıl etkilemektedir?

İnternet ve teknoloji bağımlılığı da günümüzün en önemli sorunlarındandır. Madde bağımlılığı ile ilgili ifade ettiğimiz tanılandırma ve risk faktörleri başta teknoloji internette oyun oynama bozukluğu (İOOB) (bağımlılığı) olmak üzere diğer davranışsal bağımlılıklar için de geçerlidir. İnternetin hayatımızın temel bir gereksinimi olduğu gerçeği tedavi yönetimi sırasında büyük bir güçlüktür. Öte yandan teknoloji ve internetle hiç ilgilenmeyen bir çocuğun da ileri ki yaşlarında gelişen dünyaya ayak uydurması da zor olacaktır. Bu yüzden ikisinin dengesi iyi kurulmalıdır.

İKİ YAŞINDAN ÖNCE ASLA EKRANA MARUZ KALMAMALI

Tedavisi güçtür dediniz? Peki bu durumla nasıl başa çıkacağız?

Bunu önlemek için de ailelerin şuna bakması gerekir; benim çocuğum çok ekrana (televizyon, bilgisayar, telefon, tablet vb) maruz kalıyor mu? Kalıyorsa neden kalıyor? Acaba aile içerisinde ne gibi bir olumsuzluk var da çocuk kendini ekran kullanmak zorunda hissediyor? Aile içinde uygun olmayan bir disiplin sistemimi var? Çocuğun sosyalleşmesinde bir sorun mu var? Çocuğun okul başarısı nasıl? Çocuğun başkaca bir psikiyatrik hasatlığı mı var? Ailelerin önlemler ve yasaklar listesini oluşturmadan önce bu sorulara cevaplar bulması gerekir. Çocuk iki yaşından önce asla ekrana maruz kalmaması gerekirken, ülkemizde ve hatta tüm dünya da çok daha küçük çocukların eline telefon ve tablet veriliyor. Aileler kolaya kaçıyor ve çocuğunu bu şekilde avutuyor. Bu yanlıştır. Çocukların daha çok sosyal ve fiziksel aktivitelere yönlendirilmesi şarttır.

HABER MERKEZİ

Yazarımız Kim ?

HABER MERKEZİ