Ekonomide Sakinlik Arayışı: Rakamlar Düzeliyor mu, Hayat Kolaylaşıyor mu?
- Oluşturulma Tarihi : 27.12.2025 09:35
- Güncelleme Tarihi : 27.12.2025 09:35
2025’in sonuna yaklaşırken ekonomide sıkça duyduğumuz kelime artık “kriz” değil, “denge”. Ancak bu denge, sokaktaki vatandaşın hayatına ne kadar yansıyor, orası hâlâ tartışmalı. Rakamlar bir miktar toparlanmaya işaret ederken, hissedilen ekonomi ile açıklanan ekonomi arasındaki makas tamamen kapanmış sayılmaz.
Küresel ölçekte bakıldığında dünya ekonomisi yorulmuş durumda. Büyük ekonomiler büyümeyi korumaya çalışıyor ama hız kesildiği açık. Ticaret savaşları, jeopolitik riskler ve artan maliyetler, ülkeleri daha temkinli politikalara zorluyor. Merkez bankalarının 2025 boyunca faiz indirimlerine yönelmesi de aslında bu yavaşlamanın açık bir göstergesi. Para bol, ama iştah hâlâ sınırlı.
ABD ekonomisi güçlü duruyor gibi görünse de bu gücün kalıcı olup olmayacağı soru işareti. Avrupa tarafında ise büyüme isteksiz, tüketici temkinli. Küresel ekonominin yeni umudu olarak gösterilen yapay zekâ yatırımları ise henüz günlük hayata somut bir refah artışı olarak yansımış değil. Şimdilik beklenti büyük, sonuçlar sınırlı.
Türkiye ekonomisine geldiğimizde tablo biraz daha karmaşık. Bir yandan enflasyon beklentilerinde düşüşten söz ediliyor, diğer yandan vatandaş markette, kirada, faturada hâlâ ciddi bir baskı hissediyor. Merkez Bankası’nın açıkladığı veriler, piyasaların önümüzdeki döneme daha iyimser baktığını gösteriyor. Bu olumlu beklenti, doğru politikalarla desteklenirse gerçek bir rahatlamaya dönüşebilir. Ancak sadece beklentiyle ekonomi düzelmiyor.
Büyüme tarafında ise Türkiye için daha pozitif senaryolar konuşuluyor. Uluslararası kuruluşların büyüme tahminlerini yukarı yönlü revize etmesi, ekonomide sert bir durgunluk yaşanmayacağına işaret ediyor. İç talebin hâlâ canlı olması bu durumu destekliyor. Fakat burada önemli bir ayrım var: büyüme var ama bu büyüme adil mi, dengeli mi? Gelir dağılımındaki bozulma düzelmeden büyümenin toplumsal karşılığı sınırlı kalıyor.
Öte yandan rezervlerdeki artış, finansal piyasalarda nispi bir güven ortamı yaratmış durumda. Döviz kurlarında ani sıçramaların yaşanmaması, ekonomi yönetiminin elini bir nebze rahatlatıyor. Ancak bu sakinlik, kırılganlıkların tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Küresel bir dalgalanma ya da içeride atılacak yanlış bir adım, bu dengeleri hızla bozabilir.
Ekonominin belki de en kritik başlığı, önümüzdeki dönemde üretim ve istihdam olacak. Yatırım ortamı güçlenmeden, sanayi ve tarım yeniden ivme kazanmadan kalıcı bir toparlanmadan söz etmek zor. Yapısal reform söylemi uzun süredir gündemde, fakat vatandaş artık söylem değil, sonuç görmek istiyor.
Özetle; 2025’in sonunda ekonomi ne tamamen karanlık ne de tozpembe. Rakamlar umut veriyor, fakat hayat pahalı olmaya devam ediyor. Asıl soru şu: Bu denge arayışı, 2026’da gerçek bir rahatlamaya dönüşecek mi, yoksa sadece istatistiklerde mi kalacak? Bunun cevabı, atılacak adımlar kadar, bu adımların kime ve nasıl yansıyacağıyla da ilgili.