Sayfa Yükleniyor...
10 Muharrem’de bütün insanlık için kutlu ve mutlu olayların tecelli ettiği, İslâm Aleminin en büyük yası yaşadığı bir gün… Kerbelâ(H.10 Muharrem 61/M.10 Ekim 680)’da Muaviye’nin oğlu Yezid tarafından şehid edilen Hz.Hüseyin, IV.Halife Hz.Ali’nin oğlu, peygamberimiz Hz.Muhammed’in sevgili torunu ve soyunu sürdüren, cennet gençlerinin efendisi olarak müjdelenen bir gençti.
Aşurâ, yemekle karıştırılsa da, aşâr yani on anlamına gelir. Muharrem ayının onuncu günü Hz. Hüseyin ve ailesi Kerbelâ’da şehit edildiler. Hz.Hüseyin, Yezid’in Halifeliğine karşı çıktı. Çünkü hilafeti hileyle ele geçiren Muaviye’nin oğlu, İslâmın en büyük düşmanı Ebu Süfyan’ın torunu olan Yezid; namazı terk edip, içki içmeye başlayan ilk halifeydi. Sarayındaki rezaletler ayyuka çıkmış, müslümanları rencide etmeye başlamıştı. Yezid’e karşı çıkan Hz.Hüseyin ve yandaşları, biat için sıkıştırılınca Medine’den Mekke’ye geçtiler. Kûfeliler, Yezid’e değil, kendisine biat edeceklerini bildirince, Hz.Hüseyin oraya doğru hareket etti.
Hz.Hüseyin’in Yezit’e biat etmemesinin nedeni soyunda kaynaklanan kötü kişiliği değil! Bu zayıflığı çevresindeki devlet adamları tarafından bertaraf edilebilirdi. Babası, Muaviye hileyle de olsa, seçimle başa geçmişti. Ama oğlu Yezid’i İslâm geleneğine aykırı olarak veliaht gösterince, seçimli hilafeti, saltanata dönüştürmüş oluyordu.
Kûfelilere güvenip yola çıkan Hz.Hüseyin Kûfelilerin cayması ve elçisi Müslim’in öldürülmesi üzerine geri dönmek istedi. Ama Müslim’in ailesi intikam için gitmekte diretince yola devam etti. Bu arada isteyen yandaşları Mekke’ye döndü. Kûfe valisi, peşine 1000 kişilik bir kuvvet takınca, Kerbelâ’da konakladı. Hurr bin Yezid komutasındaki askerler, Fırat’ın suyunu keserek, Hz.Hüseyin ve kâfilesini susuz bıraktı. Ömer bin Sad bin Ebu Vakkas komutasındaki bir kuvvetin üzerlerine geldiğini haber alan Hz.Hüseyin; yanındakilere gece karanlığında kaçmalarını söyledi, ama kimse kaçmaya yanaşmadı. Ömer’den geri dönmek için izin istedi. Kûfe valisi teslim olmasında direndi. Hz.Hüseyin Şam’a gidip Yezid’e teslim olmayı, sonra da İslâm ülkelerinden birine yerleşmeyi önerdi, yine reddedildi. “Ya Kûfe valisine teslim, ya da savaş” haberini 9 Muharrem 61’de alınca bir günlük süre istedi. İsteyenlerin yanında ayrılabileceğini söyleyen Hz.Hüseyin, geceyi dua ve namazla geçirdi. Yanındakiler gitmek bir yana, sabaha kadar çadırların arkasında çukur kazıp, büyük ateşler yaktı. Sabah iki tarafın kuvvetleri karşılıklı yerlerini alınca, atına binip çok etkili bir konuşma yaptı. Bu konuşmaları dinleyen Hurr bin Yezid, Hz.Hüseyin’nin saflarına katıldı. Ömer bin Sad ise, ok atarak çarpışmayı başlattı. Teker teker savaşılırken, toplu savaş başladığında Hz.Hüseyin atından düşüp yaya olarak çarpıştı. Yanında yalnızca üç kişi kalmıştı. Zür’a bin Şarik, bir kılıç darbesiyle sağ omzuna ve koluna vurarak, Hz.Hüseyin’i yere düşürdü. Kalkmaya çalışırken Sinan bin Enes en-Nehai vücuduna bir mızrak sapladı ve atından inerek başını kesti…
Emevi askerleri cesetleri soyup, neleri varsa aldılar. Çadırlar ve kadınlar yağma edildiyseler de, sonradan geri verildiler. Kadınlar ve kundaktaki oğlu Zeynelabidin dışında herkes kılıçtan geçirildi. Hz.Hüseyin’in kesik başı bir mızrağa takılarak Kûfe’ye getirildi. Vali Ubeydullah’ın bir zafer nişanesi olarak asası ile Hz.Hüseyin’in dudaklarına vurduğunu görenler bu tavrın doğru olmadığını, zira o dudaklara Hz.Peygamberin dudağının da dokunduğunu söyleyerek Kûfe valisini kınadılar. Hz.Hüseyin’in kesik başı ve aile halkı Şam’a getirildiğinde, Yezid çok üzülmüş gibi davrandı. Kûfe valisine lanetler yağdırdı. Esirlerin bütün ihtiyaçlarını karşılayıp, onları Medine’ye gönderdi. Kerbelâ katliamı, İslâmiyette mezheplerin kesin olarak ayrışmasına neden olup, Şii inancının omurgasını oluşturdu. İslâmiyette, onanması imkansız bir yarayı açan Yezid ve adamlarını, Allah iki cihanda da rüsvay etsin, cehennem ateşine odun yapsın…
AŞURE; bereketin, paylaşımın, birliğin simgesi... Birbirinden farklı 7-41 çeşit ürünle ortaya çıkan aşurenin başlangıcı Tufan’a dayandırılsa da, bu tatlı aş M.Ö. 3500 yıllarında, Sümer ve Akad’larda Tahıl Tanrıçası Aşnan adına hazırlanıp, dağıtılırdı. Aşnan, Asur-Babil Devletleri arasındaki ittifak dönemini de simgeleyen bir yiyecek olup; daha sonra kurulan diğer medeniyetlerde de karşımıza çıkar. İslâm Medeniyeti’nde ise Aşûrâ adıyla şehitlerin ruhunu şad eden kutsal bir yiyecek özelliğini kazandı. Orta Doğuda acıyı bal eylemenin çörekle gelenekselleştiği bir ritüel. İkram edilenlere, “Ben acı içindeyim, sizin ağzınız tatlansın, acı kaynağımın ruhu şad olsun” niyetiyle...
Birlik ve beraberliğin tatlı aşı aşurenin bu yıl her zamankinden daha çok manevî görevini yapması dileğiyle, biz de bir ay boyunca karıp tüm şehitlerimizin ruhunu şad edelim…
*Malzeme:-3 bardak aşurelik(yarma) buğday
-Üzerine: Ceviz-fındık kırığı, file badem, çam fıstığı, nar, toz tarçın, kavrulmuş çörekotu-susam
*Pişirilmesi:Akşamdan ıslatılan buğdayın üzerine kaynak suyu eklenip, ateşe konur. Başka kaplarda nohut,
fasulye haşlanır. Malzemeler sıraya göre eklenir. Sık karıştırıp, kıvama girince 1 çubuk tarçın, 4 karanfilin kaynatılmış suyu eklenir, kaselere konarak üzeri süslenir. Allah kabul eylesin, bereketi ülkemize yağsın…