Sayfa Yükleniyor...
1Y.1K
Dışardan gelenlerin kısa sürede gözlemleyip, tanıdığı özelliklerini kuşkusuz en iyi irdeleyen doğma, büyüme Mardinlilerdir. İlk kez karşılaşanların yüzeysel tanıdığı olayları derinlemesine onlar anlar ve çözümler. Özellikle Mardin dışına çıktıktan sonra bu bakış daha çok keskinleşir. Öncelikle 20. asrın son çeyreğinde Mardin’in fon oluşturduğu olayların yakın tanığı Muhittin Güneri’yi tanıyalım.
1 YAZAR: MUHİTTİN GÜNERİ
1946 yılında Mardin’de doğdu. Evli iki çocuk babasıdır. İlk ve Orta okulu Mardin’de, Liseyi İskenderun’da bitirdi. Açık Öğretim Fakültesi’nden terk. Ankara’da yaşıyor.
Gençlik yıllarında Mahalli gazete ve dergilerde şiir ve kısa öyküleri yayınlandı. Nedret Selçuker tarafından bir şiiri İstanbul radyosunda okundu. Film senaryoları yazdı. Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu Genel Başkanlığı yaptı. Mardin Güzeli şiiri, Selâhattin Özsüer tarafından bestelenip seslendirildi. Muhittin Güneri olayları yalın bir dille, uzun betimlemelere girmeden abartısız, doğaçlama anlatıyor. Yayınlanan eserleri; Bir Şehrin Hikâyesi, Yankı Vadisi, Sonbaharda Aşk, Umut yolcuları, Kader Mahkumları, Ayyaş’ın Kızı, Sitede İsyan, Şeytan Merdiveni... Edebiyat Defteri.com sitesinde 7 kısa öykü ve 60 şiiri yayınlandı. Şiirleri E-Kitapta toplandı.
1 KİTAP : BİR ŞEHRİN HİKÂYESİ
Gündüz altın rengi, gece pırlanta gerdanlığa dönüşen manzarası, kartal yuvasını andıran konumu, eteğinde gündüz sarı-yeşil, gece deniz ovası, yaklaştıkça insan elinden çok gönülden aşkla işlenmiş mimarisi, farklı dinler ve dillerle hoşgörü diyarıdır Mardin. Şehrin en eski yerleşikleri Süryaniler ile Müslümanlar arasındaki uyum nedeniyle, farklılıkları çok az kişi daha sonra fark eder. Asırlar boyu süren bu yazısız töre; Hıristiyan ve Müslüman gençlerin evliliği önündeki engeldir. Sarı sıcağın alazlandırdığı gönüllerden bu engeli yıkmaya çalışanlara öncelikle Kilise “dur!” der. Muhittin Güneri, 2019 yılında Murat Kitabevi’nde basılan 176 sayfalık Bir Şehrin Hikâyesi eserinde Süryani kızı güzel Nasra ile komşusu, sınıf arkadaşı Sabri arasında filizlenen sevdayı; geleneksel farklılığa duyulan saygı, kalabalık aile bireyleri arasındaki sevgiyi taçlandıran hürmet, kale eteklerinde canlı kalmış içten komşuluk ilişkileri, esnafın arasındaki dostluk ve dayanışma ortamında anlatır. Yazar edebî betimlemelere girişmeden, kurguyu rahatlıkla senaryoya çevrilecek yalın ve canlı bir dille anlatır. Kurgudaki canlılık ve olaylar örgüsü tez zamanda bir filme senaryo olacağına işaret eder. Mardin’in tanıdık ortamları, mutfağı, gelenek ve göreneklerinin fon oluşturduğu Bir Şehrin Hikâyesi’ni öğlen ve gece iki oturumda bitirdim. Olaylar örgüsü öyle hızlı akıyordu ki; Nasra ile Sabri’nin Liseyi bitirmeleri, Sabri’nin ablaları ile Öğretmen Okulu fark derslerine hazırlanırken, sevdalarının ayyuka çıkması, ailelerin duruma tepkisi, Sabri’nin annesinin korumaya yönelik sert tutumu, babaların dostça sorunu çözmeye çalışması, olayın şehirde güçlenmeye başlayan Hizbullahçıların kulağına gitmesi, ikisinin izlenmesi, Kilise’nin Nasra’yı koruma altına almak için Peder eşliğinde Midyat’a kaçırırken yolda PKK’lıların elinde düşmeleri, dağların ardından Nusaybin, Kuzey Irak ve Beyrut’a kadar uzanan serüven soluk soluğa okunur. Peder için Kilise, Vakıf, İsveç’tekiler araya girince serbest kalır. O ortamda Sabri’de iz sürüp Nasra’yı bulur. Öğretmen Okulu fark sınavlarını kazandıklarını müjdeler. Nasra için için sevse de “belâlım” dediği Sabri’nin umudunu söndürmek için hep ters davranır. Beraberinde kaçtığı Ermeni kızla İsveç’e sığınacağı günü bekler. Final Yeşilköy Hava Limanında yaşanır. Orada onlardan başka gözlerini kan bürümüş teröristler ve umudunu kesse de yakın arkadaşının; “Valla ne diyeyim sevgili kardeşim, aşk yarası kapanmaz. Mardin’de Süryani bir kızı sevmekle olmayacak bir işe kalkıştın. Unut onu diyeceğim ama onu yüreğinden söküp atamazsın. Artık o yüreğinin altın kafesinde tutsak” deyişini unutmayan Sabri de var. Yeşilköy’de yaşananları romanın sonunda okursunuz… Değerli hemşerimiz Muhittin Güneri’ye başarılar diler, nice esere imza atmasını temenni ederim.