Sayfa Yükleniyor...
26 Ağustos-9 Eylül 1922’de yapılan Büyük Taarruz, Mustafa Kemal Paşa’nın Fevzi Paşa ile birlikte büyük bir riski göze alarak hazırladıkları SAD Plânı’na göre; Güçlü bir sıklet merkezi oluşturmak, Taarruzda baskını sağlamak, Denk kuvvetle ateş üstünlüğüne sahip düşmana karşı, savaşta kesin sonuç yerini seçme, İç ve dış siyaseti ustalıkla yönetme, Ulus ve orduyu savaşta tek bir yürek gibi hazırlamadaki dahiyane çabalarıyla kazanıldı.
Zaferin sonuçları hem içte, hem de dışta büyük yankı ve gelişmelere yol açtı.
TÜRK TARİHİNDEKİ ÖNEMİ
Türk milletinin bir zümrüdü anka gibi küllerinden yeniden doğmasını sağlayan Büyük Taarruz’un; salt askerî değil, toplumsal ve siyasal yönden değişimlere de büyük etkisi oldu. Yeni Türk Devleti’nin Dünyada saygın bir yer edinmesine yol açtı.
Toplumsal yönden önemi
-Tarihi zengin ve soylu olan Türk Ulusu birçok nedenlerle, çöküntü dönemine girdikten sonra maneviyatı bozulmuş, girişilen savaşların yenilgileriyle büsbütün yorgun ve bitkin düşmüş, kendine güveni sarsılmıştı. Türklerin 150 yıldır çektiği ıstırabı Falih Rıfkı (Atay)n’ın kaleminden aktaralım: “Tuna ortalarında Rus ve Nemse(Avusturya) ordularına yenildiğimiz zamandan beri her istilânın peşinden yangın, öldürme ve göç geldi. Eski saltanat serhatlarıyla Meriç ve Çatalca arasında yanan Türk köylerinin hesabını kim biliyor, satırdan geçen Türk kurbanların sayısı kimin hatırındadır?
…Şimdi ben, İzmir’in arasıra ölü kokuları esen bir köşesinde şu satırları yazdığım esnada, Makedonya ve Balkan Türkleri yine cinayetle boğuşuyor. Boğuşuyor sözü iftiradır, her Türk bu uşak milletlere sırasıyla hürriyetini, malını, toprağını, ocağını ve nihayet canını vermeğe mahkûmdur. Vaktiyle ülkeler gibi çiftliklerde ömür süren beyzadeler, şimdi ana toprağın havasından solumak hakkına bile sahip değildirler. Dünyada hangi facia, Avrupa Türklerinin macerası kadar uzun ve acıklı olmuştur? Bütün bir asır, o büyük Türk vatanının yangın alevleriyle aydınlık ve kökleri toprağın yedi kat dibinden sökülen Türklerin lânet ve imdat sesleriyle doludur.”
“Yeryüzünde her milletin hakları, hakikatleri, yurdu ve tanrısı vardı. Yalnız Türk milleti haksız, hakikatsiz, yurtsuz ve Tanrısızdı. Tıpkı büyük perseküsyon devirlerindeki Beni-İsrail gibiydik. Gökten inecek Mesih’i bekliyorduk ve iki asır hasretiyle yandığımız millî kahraman, halâ bir türlü görünmüyordu.” diyen Yakup Kadri çok beklemeyecekti.
Çanakkale’de ortaya çıkan, ama yöneticiler tarafından kasıtlı olarak pasif bırakılan General Mustafa Kemal, 1919 Mayıs’ında tekrar ortaya çıkacaktı. Türk Ulusunun tarihî karakterinde, güvendiği başlara bağlanmak ve üstün yetenekli önderlerin ardından giderek büyük başarı ve zaferler ulaşma niteliğini sezen ve mayasına güvenen Mustafa Kemal Paşa zafer yollarını açtı…Türk Ulusunun bu yeteneğini bir daha kanıtlayan Başkumandan, 10 Eylül’de İzmir kıyılarında Ege ufuklarına bakarak; “Bir rüya görmüş gibiyim!” der. Sonu güneşli bir sabaha açılan, fakat inişleri, çıkışları, çileleri, varışları ile nefes kesici, baş döndürücü korkulu bir rüya… Samsun’a ayak bastığı zaman kendisine ve yanındakilere bir hayal kadar uzak görünen İzmir’dedir artık… Gerçekten bir rüya görmüş gibidir.
-Öldü sanılan Türk Ulusu azim ve inancıyla bu düşünceyi yıkarken, ulusal birlik ve beraberliğini sağladığı gibi kendine özgüveni de arttı. Yapılan bir dizi yenilikle yepyeni bir toplum yaratılırken, Batı’ya karşı şu kanıtlanmak istenmiştir: Herhangi bir ileri ve medenî Avrupa toplumuyla eşit olduğunu… Ve bu eşitliğini toplum hayatının hemen her alanında kanıtladı, hatta yer yer geçti.
-Zafer bütün yurtta coşkuyla kutlanıp, Ayasofya Camii’nde şehitlerin ruhuna mevlüd okutturulurken; Ali Kemal Peyam-ı Sabah’taki başyazısında zehirini kusmaktan vazgeçmiyordu: “…Üç seneden beri Anadolu’yu al kana boyayan bu mücadelelerimizden hiçbir zaman mülken, fiilen bir fayda göreceğimizden emin değiliz(!)”
-Anadolu’yu 3,5 yıldır saran karabasan bitmiş gibiydi. Sanki bir kasırga kopmuş, İç Anadolu’dan Ege kıyılarına kadar her yeri kasıp, kavurmuştu. Tarlalar yanmış, evler yıkılmış, insanlar tecavüze uğramış ve öldürülmüştü. Bu yüzden kurtuluş coşkusu buruk, gözler yaşlı idi. Ama düşman “vatanın harimi ismetinde” boğulduğu gibi, Türk Ulusu şafağın ötesindeki görkemli aydınlığa yüzünü çevirmişti. Gazi Paşa’nın (Fatih gibi) savaş sonunda söylediği ise, Anadolu’ yu vatan bilme şuurunun tarihini çok öncelere götürdüğünün kanıtıdır: “Truva’nın intikamını aldım!”
BÜYÜK TAARRUZ’UN DÜNYA TARİHİNDEKİ ÖNEMİ
-Batılıların medeniyet düşmanı olarak niteledikleri Türkleri, Avrupa’dan atmak için 1774’te başlattıkları Şark Meselesi, 150 yıl boyunca büyük saldırılar ve hakaretlerle sürmüş; -Fernand Braudel’in deyimiyle- şiddet ve katliamlarla Müslümanları silme siyasetinin sonuncu Haçlı Seferi başlamıştır. 150 yıllık bu saldırı ve aşağılama Büyük Taarruz’la cevabını almasaydı, hiçbir kuvvet Şark Meselesi’ni onların amaçları dışında noktalayamazdı. Sevr ile Şark Meselesi’ni diledikleri gibi çözen Batılılar, Büyük Taarruz’dan 1 yıl sonra Lozan’da, hem Şark Meselesi’nin kapandığını, hem de Türkiye’nin gücünü kabul ettiler.
-Dünyayı kendi çiftliği gibi yönetmeye kalkışan İngiliz Başbakanı Lloyd George, Rusya’da olduğu gibi Anadolu’da da yanlış ata oynayıp kaybetmişti. O’nun Türklüğü yok etme çabası, kendi İmparatorluk Topluluğunun temeline bomba yerleştirmekle kalmadı, hatalı siyaseti sonucunda yalnız kalarak, 19 Ekim 1922’de bir daha iktidarı görmemek üzere hükûmetiyle birlikte devrilip gitti.
-Büyük Zafer, salt Türk ulusunu diriltmekle kalmadı; Batılıların ağır baskıları altında her yönden sömürülen esir Doğu uluslarının gönlündeki bağımsızlık ateşini de tutuşturdu. Anadolu’nun estirdiği özgürlük ve bağımsızlık rüzgârı; doğudan batıya, kuzeyden güneye birçok ufku sardı. Sadece özgürlük ve bağımsızlığın kazanılmasında değil, modernleşme hareketlerinin de umut kaynağı oldu.
-Eylül 1922’de Dünyanın diline üç isim takılmıştı: Türk Ulusunun Büyük Zaferi, Mustafa Kemal ve İ z m i r… İzmir son 500 yıllık tarihinde, -Timur İstilâsından bu yana- böyle bir asker-sivil kalabalığını görmemişti. Bu etki yıllar yılı sürecek, Doğu’nun ve uyanan Afrika’nın Bağımsızlık Savaşları’nda Mustafa Kemal bayrak olacak, cephelerde şehit düşen savaşçıların göğüslerinde O’nun kalpaklı resimleri bulunacaktır(Cezayir bağımsızlık Savaşı’nda).
-13 Eylül’de Rumlar ve Ermenilerin çıkardıkları yangında, Hellenizmin İzmir’i ölürken; yükselen alevler Gavur İzmir’in yerine Türk İzmir’in bağımsızlık meşalesi gibi parlıyordu…
-Büyük Taarruz’da uğradığı felâketten sonra Yunanistan yıllarca kendini toparlayamadı. Küçük Asya Seferi’nden dönen orta dereceli subayların yaptığı ihtilâlle, Kral Konstantin tahttan çekildi, hükûmet istifa etti. Felâketten sorumlu görülen yüksek rütbeli subaylar ölüm ve müebbet hapse mahkum edildi. İhtilâl Komitesi, Sakarya Savaşı’nın ünlü komutanlarından Prens Andre’yi de(İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in eşinin babası) suçlu bulup, mallarına el koyarak sürgün etti. Savaşın son Başkomutanı Trikopis, o sırada tutsak olduğu için paçayı kurtardı, döndüğünde beraat etti.
- Venizelos’un Megalo İdea hayali suya gömülürken, Yunan siyasetinde yıldızı yeniden parladı. Eski düşman M.Kemal ile kurduğu dostlukla yaraların sarılmasında büyük rol oynadı. Anadolu ve Batı Trakya’daki Rumlar ihanetin bedelini çok ağır ödediler. Topraklarını terk etmek zorunda kalan hainler, gittikleri Yunanistan’da sürü muamelesiyle karşılaşıp, çok acı çektiler.
-Son Yunan askerinin Erdek’ten uzaklaştığı 18 Eylül’den bir gün sonra, İngiliz Dışişleri bakanı Lord Curzon Paris’e koştu. Müttefiklerine kendi görüşlerini empoze etmek için dört gün uğraştı, ama çabaları boşunaydı. II.İnönü Savaşı’ndan sonra İtalyanlar, Sakarya Savaşı’ndan sonra Fransızlar Türklerle anlaşma yolunu seçerek, Üçlü İtilâf Bloku’nu çatlatmışlardı. Alman basını ise bu durumu üç düşmanının arasını açacak şekilde kullanıyordu
Türklerin büyük zaferi Batılı ülkelerin kamuoyunda gizlenmeyen bir memnuniyetle karşılanmıştı. Türk ordusu Çanakkale’ye dayandığında, başta ABD olmak üzere bütün dostları İngiltere’yi yalnız bıraktı. Sömürge ve Dominyonlardan sadece Avustralya-Yeni Zelanda asker göndereceklerini belirtirken, Hindistan’da kızgınlık iyice arttı. İngiliz kamuoyu ise kendilerini yalnız bırakan dostlarına kızarken, Lloyd George’un inatçılığı ve Türklerin kararlılığı yüzünden savaşın tekrar patlamasından korkuyordu. İşçi Partisi’nin “Dünya barışı için tehlike teşkil ettiğini” açıklaması, L.George’u köşeye sıkıştırırken, onu bu durumdan Fransa’nın girişimiyle başlayan Mudanya Mütarekesi(Ateşkes) kurtardı. L.George’un düşmesinden sonra değişken karakterli Fransa, Lozan barış görüşmelerinde yine İngiltere’nin yanında yer aldı.
-L.George Çanakkale için yardım istemesi, Avrupa’nın tüm başkentlerinde sinirleri gererken Sovyet Rusya bir nota vererek; Türkiye ve Boğazlar konusunda bir oldu bittiyi kabul etmeyeceğini belirtti. O sırada Türk Kurtuluş Savaşı için yazılan Rusça bir kitapta, büyük zafer şöyle yorumlanıyordu: “Bu çok yüksek strateji, Harp Tarihi bilginlerinin gözlerini kamaştırmıştır. Bazı büyük zaferler, çoğunlukla bir kuvvetli adamın bir çocuğu yenmesine benzer, üstün kuvvetlerle yenmek her zaman maharet değildir.Türk Ordusu kuvvetçe üstün değildi.”
İngiliz Başbakanı’nın Türklüğü yok etme çabası, üzerinde güneş batmayan imparatorluğunun temeline bomba koymuş; sömürgelerin bağımsızlığa gidişi hızlanırken, özellikle İslâm Dünyası’nda büyük bir tepki oluşmuştur. Yunanistan ise giriştiği bu serüvenin etkisinden yıllar yılı kurtulamamış, iç karışıklıklarla çalkalanıp durmuş, binlerce insanın yurdunu terk edip acı çekmesine neden olmuştur. Batının 150 yıldır güttüğü Şark Meselesi toprağa gömülürken, L.George’un siyasi hayatı bitip, yerini Bonar Law almıştır.Lord Kinross’ın deyimiyle; “Romantik adam, gerçekçi adamın önünde silinip gitmiş; bir Makedonyalı, bir Kelt’in sırtını yere getirmiştir.”
Gazi Mustafa Kemal Paşa, silah arkadaşları ve şehitlerin ruhu şad, yolumuza ışık olsun…
Kaynak: Ayten Başabaş Dirier: TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI(Baskıda…)