“Avrupa Tıp sistemi gerek menşei, gerekse yapısı itibariyle İslâm
Kültürüne aittir. Müslümanlar bilim alanında Avrupalıların atasıdır.”
Dr.Donald Campbell-20 yy.Arap Tıbbı Tarihçisi
*
Corona-19 virüsünün yarattığı pandemi nedeniyle Tıp Eğitiminin önemi gündeme oturdu. Dünyada en gelişmiş ülkeler Tıp Eğitimi ve araştırmalarıyla başı çekerken, uyguladıkları sağlık politikaları nedeniyle çuvalladı. Türkiye son yıllarda açılan Tıp Fakülteleri’nde yetişen Sağlık Ordusu ve alınan koruyucu önlemlerle bu alanda yüzünün akıyla çıktı.
Bu gelişmeler Mardinlilerin gönlünde kanayan bir yarayı da gündeme oturttu. Türkiye Tarihi’nde ilk Tıp Fakültesi Artuklu Beyliği’nin ilk yıllarında Mardin’de kurulduğu halde, 28 Mayıs 2007’de kurulan Artuklu Üniversitesi’nin bunyesinde bir Tıp Fakültesi’nin bulunmayışı sorgulanmaya değer… Konuya girmeden önce Tıp Fakültelerinin ilk kurulduğu Orta Doğu Tarihine bir göz atmak gerekir.
I-İLKÇAG MEDENİYETLERİ’NDE TIP
Eski Mezopotamya’da Tıp; dini görüş, büyü ve kehânetlerle iç içe bir durumda gelişti. Tıp eğitimi de tapınaklara bağlı okullarda yapılırdı. Bilinen pek çok bitkisel ilaç ve bazı cerrahi yöntemler olmasına rağmen nedeni anlaşılamayan hastalıklara çoğunlukla günahların cezası veya tanrılar için çalışan ifritlerin işi olarak değerlendirilirdi. Bunların dışında hekimler kendi tedavi yöntemlerini de sıklıkla uygulardı. Göz hastalığını çok yakından inceleyip; göz banyoları, merhemler ve çeşitli yağlar, göz kusurlarını gidermek için mercekler kullanıldı. Sarılık hastalığının karaciğerden kaynaklandığı fark edildiği gibi, diş çürüklerini ya da ağrıyan dişleri çekerlerdi. Hekimler, bitkilerle tedaviye ağırlık verdiklerinden, şifalı bitkiler konusunda uzmanlaşanlar da toplumda saygın bir yere sahipti.
Dünyada ilk hastahane, mitolojik Kıptî Mısır Hükümdarı Manakyus tarafından kuruldu. Eski Mısır’da Tıbbın ulaştığı gelişmişlik düzeyi, ahiret inancı dolayısıyla gelişen Mumyacılıktan kaynaklanıyordu. Kazılarda ele geçen bulgular, MÖ. 3000’lerde yaşamış eski bir medeniyette Beyin ameliyatlarında kullanılan dikişsiz profesyonel teknoloji herkesi şaşırttı Mısır’da Tıpla ilgilenen rahipler, tapınaklarda çeşitli hastalıkları tedavi ediyorlardı. Mısırlı hekimler, günümüzdeki gibi farklı alanlarda uzmanlaşmışlardı. Her hekimin kendine ait bir branşı vardı. Göz doktorlarından, dişçilere kadar her konuda ihtisaslaşmış hekimler hizmet veriyordu. Mısır Sina Çölü ve Akdeniz sayesinde istilâlardan kurtulduğu için medeniyeti uzun süre kapalı kutu gibi gizemini korudu. Ne etkiledi, ne de etkilendi…
Mezopotamya’dan etkilenen Anadolu ve Yunan Medeniyeti’lerinde Şifa tapınakları bulunurdu. Ancak buralardaki anlayış bilimsel tahlil ve pratikten çok, mucizevi iyileşme fikrine dayanırdı. Bu nedenle kâhinler toplumda çok saygı görürdü.
Batıda Tıbbın babası sayılan ünlü İyon hekimi Hipokrat(MÖ.460 İstanköy-370-Larissa) tarafından, tapınak dışında ilk hasta bakım yeri, evinin yanında Xenodokeion adıyla açıldı.
Hekim olan babası tarafından yetiştirilip birçok yerde hekimlik yapmıştır. Anadolu’nun kuzey illerini gezdikten sonra İstanköy adasına dönerek hekimliğini sürdürdü. Antik İyonya’da bilimsel gelişme ve felsefe ile sımsıkı bağı olan hekimlik gözde olup, babadan oğula geçerdi. Asırlar sonra hazırlanan “Hipokrat’ın Toplu Yapıtları” adlı eserin, Arap ve Avrupa tıbbına katkısı büyüktür. Eserde batıl inançlar, büyülü şifa şifa yöntemleri reddedilerek bir bilim dalı olan tıbbın temel ilkeleri öğretilir. Hipokrat'ın çağında hekimler, -hekimlik tanrısı olarak kabul edilen Asklepios adından türeme- “Asklepiadlar/Loncalar”da toplanırdı. Genç hekimler Loncaya alınırken “Hipokrat Yemini” ederlerdi. O zamanlar Tıp tanrısı olarak kabul edilen Asklepios adına yemin edilirken, Ortaçağ’dan günümüze kutsal inançlar üzerine yemin edilmeye başlandı.
B.İskender Seferleriyle, Doğu+Batı Medeniyetlerinin kaynaşmasıyla gelişen Hellenistik Medeniyet döneminde Doğu’daki Tıp gelişmeleri Batıya taşındı. Bu alanda Bergama’da 2.asırda yetişen Galen/os tıp doktoru, eczacı, bilim insanı ve filozof yönleriyle Antik Roma'nın en önemli hekimlerindendir. Deneysel fizyolojinin kurucusu ve dünyanın ilk spor hekimi olarak kabul edilen Galen’in bulduğu ilaçlardan 83’ü halâ kullanılır.
Bizanslılara ait bir hayır kurumu olan ve adını Hipokrat’ın kurduğu bakımevinden alan Xenodokheion(yabancıların kalması için ayrılmış yerler) hastalara, cüzamlılara, tolumdan dışlananlara ve yoksullara sağlık hizmeti verilen hastahanelere en yaklaşabilen kurumdur.
İlk İslâm hastanesi Hz. Peygamber tarafından, Hendek Gazvesi sırasında yaralananlar için seyyar savaş hastahanesi olarak kuruldu.
VIII. asırdan itibaren Bağdat’ta kurulmaya başlayan Müslüman hastaneleri kimi yönlerden
Xenodokheionlara benziyordu ve Süryani hekimlerin bu konuda rolü olduğu kuşkusuz…
Günümüzdeki anlayışa göre tam teşekküllü ve düzenli hastane ilk kez Mısır’da Tolunoğlu Ahmet tarafından 872-874 yılları arasında Kahire’de kuruldu.
II-TÜRK-İSLÂM DEVLETLERİ’NDE İLK TIP FAKÜLTELERİ(BİMARİSTAN)
Şifa dağıtan kurumlara İslâm Dünyasında Bîmâristan denilirdi. Orta Asya Türkleri Dârülmerza, Selçuklular Dârülâfiye, Dârüşşifâ, Osmanlılar dârüşşifâ ile birlikte daha çok dârüssıhha, şifâhâne, bîmârhâne ve tımarhane kelimelerini kullanırken, XIX. asırdan itibaren buralara hastahane denildi. Arap dünyasında ise müsteşfâ kelimesi kullanılır.
İslâm’da ilk donanımlı hastahaneyi 707 yılında Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik Şam’da kurarak, buraya hekimler tayin etti ve onlara maaş bağladı. Cüzzamlı hastaların ortalıkta gezinmelerini önlemek için bunların tecrit edilmesini emrederek, cüzzamlılara ve körlere erzak tayin etti. Yine Emevîler döneminde Mısır’da Fustat’ın Kanâdîl sokağındaki Ebû Zübeyd’in evi bîmâristana çevrildi.
Bîmâristanların ilk parlak devri Abbâsî Halifeleri dönemine rastlar. Halife Mansûr’un hastalığı sırasında, Sâsânîler döneminden beri faal olan Cündişâpûr Bimaristan’ından (hastahane ve tıp okulu) ünlü hekim Curcîs b. Buhtîşû‘un 765 yılında Bağdat’a çağrılmasından sonra bu hastahaneden yetişen hekimlerin İslâm tabâbetinin ve bîmâristanların gelişmesine önemli katkıları oldu.
Ahmed bin Tolun, Mısır’da kurduğu Tulunoğulları zamanında 872-74 yıllarında Askerî nitelikli Fustat şehrinin kenarında bir bimaristan inşa ettirirken, bir kaç sağlık ocağı da kurdu. Yaptırdığı El-maristan, donanımlı genel bir hastane olup, yalnız Mısır ve Şam'ın değil, bütün Yakın ve Orta Doğu’nun sağlık tarihinde önemli bir olaydı. Benzerine bir kaç yüzyıl sonra da rastlanmadı. Tüm hastalar ücretsiz olarak tedavi ediliyor ve ilaçları veriliyordu. Kadınlar ve erkekler için birer hamamı, zengin kütüphanesi ve akıl hastalarına ait özel bölümüyle fevkalâde ileri bir kurumdu.
Bağdat ve Fustat’ta açılan bîmâristanlardan sonra gerek Bağdat’ta gerekse diğer yörelerde inşa edilen hastahanelerin sayısı arttı ve X. asırda İslâm hastahaneciliği ve tabâbeti parlak bir devir yaşadı.
Selçuklular da aynı geleneği sürdürüp, 1055’ten itibaren birçok yerde Bimaristan/Şifahane kurdular. Selçuklular döneminde ilk medrese ve ilk bîmâristanı İran-Nîşâbur’da yaptıran vezir Nizâmülmülk, 1066 yılında Bağdat’ta yaptırdığı ünlü Nizâmiye Medresesi’nde bir hastahane de kurdu. Yine Bağdat’ta Alparslan’ın oğlu Melik Tutuş adına kurulan Bîmâristânü’t-Tutuşî de Tutuşiye Medresesi ile birlikte Nizâmiye Medresesi’nin yer aldığı Dicle’nin doğu yakasında bulunuyordu.
Bağdat’ta Büveyhilerin kurduğu Bimaristan-ı Adudî’nin açılışında 24 Hekim görevlendirilmiş olup, kısa sürede ünlendi. Selçuklular döneminde ünlü bir Tıp Akademisi haline dönüşen Bîmâristân-ı Adudî’de eğitim gören öğrencilerin doktora tezi mahiyetinde bir risâle hazırladıkları, 1178 yılında Galenos’un hıfzıssıhhası üzerine yazılan ve önsözünde baştabip Ebû Saîd el-Herevî tarafından okunup tez olarak kabul edildiği belirtilen “Kitâbü Câlînûs fî tedbîri’ṣ-ṣıḥḥa” adlı bir eserden anlaşılmaktadır. Bu usulün Avrupa’daki tıp fakültelerini de etkilediği Selçuklular döneminde İslâm hastahanelerinin tıp eğitiminde ulaştıkları gelişmeyi göstermesi bakımından önemlidir.
Bağdat’tan sonra Selçuklular ile bağlı Beylik ve Devletler; Türkistan’da Merv, İran’da İsfahan, Şîraz, Rey, Sicistan-Zerenç, Berdesîr, Kâşan, Ebher, Zencan, Gence, Vâsıt, Rakka, Anadolu’nun güneyinde MARDİN, Meyyâfârikīn(Silvan), Nusaybin Harran ve Antakya’da, bîmâristanlar yaptılar. Bunların kurucularının genelde kadın olması dikkate değer.
Bugüne ulaşabilen Selçuklu bîmâristanlarından Şam’daki Dukak b. Tutuş’un Bâbülberîd kesiminde tesis ettiği hastane, Nûreddin Hastahanesi (1154-Zengiler), Kayseri’deki Gevher Nesibe Dârüşşifâsı ve Gıyâseddin Keyhusrev Tıp Medresesi(1206), Sivas’taki Keykâvus Dârüşşifâsı(1217), Divriği’deki Behram Şah’ın kızı Turan Melik’in hastahanesi(1228), Tokat’taki Gökmedrese denilen Pervâne Bey Dârüşşifâsı(1275) ile Çankırı’da Atabey Ferruh(1235) ve Kastamonu’daki Ali b. Pervâne hastahanelerinin(1272) incelenmesiyle Selçuklular’ın Tıp Tarihi’ndeki önemi anlaşılır.
Şam’da Atabeg Nûreddin Zengî’nin 1154’te kurduğu kendi adıyla anılan bîmâristan çok önemli bir tıp merkezi oldu. Nûreddin Bîmâristanı, Orta Asya Türk evleri ve Selçuklu medreseleri gibi bir iç avlu etrafında çift eksenli haç şeklinde kurulmuş dört eyvanlı bir yapı olup orijinal haliyle bugüne kadar ulaşan en eski Selçuklu hastahanesidir. Burası aynı zamanda, XIII. yüzyılda yetiştirdiği ünlü göz hekimi ve tıp tarihçisi İbn Ebû Usaybia’nın “Ṭabaḳātü’l-eṭıbbâ” adlı eserinde yazdıkları sayesinde tıp eğitiminin nasıl yapıldığına dair en geniş bilgiye sahip olduğumuz kurumdur.
Selçuklular döneminde genel bîmâristanlardan başka sadece akıl hastalarının(İlk kez 9.asırda Razi uyguladı) tedavisiyle uğraşan Bağdat’taki Deyrihizkıl Tekkesi gibi müesseselerle cüzzamlıların tecrit edilerek bakıldığı miskinler tekkesi veya cüzzamhâne denilen hastahaneler de kurulmuş ve bunlardan Anadolu’da bulunanlar Osmanlılar tarafından yakın zamanlara kadar işletilmiştir.
Selçuklu Bîmâristanları, sadece günümüze ulaşan en eski İslâm hastahaneleri oldukları gibi Avrupa’da İslâm kültürünün en etkili dönemini teşkil eden Haçlı Seferleri sırasında faal bulunduklarından dünya hastahane tarihini araştırma açısından büyük öneme sahipler.
Bimaristanlar kuruluş yerine göre dört gruba ayrılırdı.:
1-Seyyar(Gezici) Bîmâristanlar, 2. Kervansaray Bîmâristanları 3.Saray Bimaristanları,
4.Halkın Sağlığı ve Tıp Eğitimi İçin Kurulan Genel Hastahane Niteliğindeki Bîmâristanlar.
Bağdat’ta 1223’te Halife Müstansır-Billâh tarafından inşa ettirilen Müstansıriyye Medresesi de diğer ilimlerin yanı sıra içindeki hastahanede tıp eğitiminin yapıldığı bir üniversite mahiyetinde idi. Bu medresenin tesisinden sonra Bîmâristân-ı Adudî’nin önemini kaybetmeye başladı. İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün 1258’de girdiği Bağdat’ta diğer eserler gibi iki Medrese de harabeye döndürülüp, binlerce eser yakıldı veya Dicle’nin sularına atıldı.
Moğolları yenen Memlûkler döneminde 1284 yılında Kahire’de Sultan Kalavun tarafından kurulan Mansurî hastanesi, herkesin eşit yararlanması, dört girişindeki havuzlar, günümüz Tıp Faküleleri hastanelerini aratmayan özellikleriyle, kısa sürede Endülüs, Sicilya, Afrika hastanelerini etkiledi. Bu hastanelere hayran kalan tüccarlar, gezginler, Haçlılar benzerini ülkelerinde kurdu. Fransızlar “Hospitallers”i benzer sistemle kurdu.
12.asır entelektüel gezgini İbn Cübeyr, Nureddin hastanesini görünce duygularını şöyle dillendirir: (1001 İcat-DİM, s.156)
“İslâmin şanının en güzel delillerinden biri Bimaristanlardır.”
III-TIP EĞİTİMİ
Her din ve ırktan insan tedavi edildiği bu. hastahânelerde tıb ve eczacılığa dâir tatbikatlı olarak dersler verilirdi. O devirde, Ortadoğu bölgesindeki tabîbler, hangi din ve milletten olursa olsun, tıb alanında ilim tahsîl edebilmek ve eser yazabilmek için birinci derecede Arabça, sonra Farsça bilmek mecburiyetinde idi. Tıp lisânı Arapça ve Farsça idi.
Bimaristanlar’da öğrencilere hasta yatağı başında pratik tıp eğitiminin verildiği ve buna dayalı teorik derslerde de özellikle Hipokrat, Galenos, Râzî ve İbn Sînâ’nın eserlerinin esas alınırdı. Hastalara tedavinin yanı sıra perhiz(diyet) de uygulanırdı. Kuşkusuz İbn Sînâ’nın “el-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıbb” kitabı ana kaynaktı. Sultan Melikşah döneminde 1082’de yazılan Ḳābûsnâme adlı Farsça eserde tıp öğrencilerine hangi sınıfta, hangi eserlerin okutulduğuna dair ayrıntılı bilgilere rastlanır. Bu eser ve diğer kaynaklarda verilen bilgiler, Ortaçağ’da Salerno, Montpellier ve Paris gibi Avrupa’nın önemli şehirlerindeki tıp fakültelerinde okutulan kitapların listesiyle karşılaştırıldığında, Selçuklular dönemindeki hastahanelerin Avrupa’da yalnız tıbbı ve hastahane mimarisini değil tıp eğitimini de etkilemiş olduğu görülür.
Ortaçağ’da Selçuklu Hastahanelerinde ve Avrupa Tıp Mekteplerinde Okutulan Kitaplar: Selçuklular Dönemi (XI-XIV. yüzyıllar).
-1. yıl. Huneyn b. İshak, el-Mesâʾil fi’ṭ-ṭıb, Medḫal fi’ṭ-ṭıb; Hipokrat, Aforizmalar (Fuṣûlü Buḳrâṭ), Mâʾü’ş-şaʿîr; Nîşâbûrlu Nîlî’nin bu üç eser hakkında yazdığı şerh.
-2. yıl. Râzî, Kitâbü’ṭ-Ṭıbbi’l-Manṣûrî; Galenos, Summeria Alexandrinorum (Galen’in on altı makalesi), Teşrîḥ-i Büzürk; Sâbit b. Kurre, Ẕaḫîre; Ebû Bekir Ecvînî, Hidâye; Ahmed Ferec, Kifâye (yahut Ehliye); Seyyid İsmâil b. Hasan el-Cürcânî, Ẕaḫîre-i Ḫârizmşâhî; Sehlî Mesîhî, Ṣad Bâb.
-3. ve daha ileriki yıllar. Râzî, Kitâbü’l-Ḥâvî; Ali b. Abbas al-Mecûsî, el-Kitâbü’l-Melekî; İbn Sînâ, el-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıb.
İlkçağ eserlerinin seçkinlerini Süryanice ve Arapça’ya çeviren Edessa Okulunun yetiştirdiği Mardinli(özellikle Nusaybinli) Süryani bilginlerin bu konudaki katkısı çok önemlidir. Bu eserlerin bir kısmı uzun süre Avrupa’da da okutulup, sonraki gelişmelere temel oluşturdu.
Avrupa’da akıl hastalarının yakıldığı bir devirde, ruhî ve diğer hastalıklara müptelâ olanların tedavileri için müzik dahil gerekli her şey düşünülürdüğü gibi havalandırma sistemine de çok önem verilirdi.
Selçuklu birikimine göre plânlanan Osmanlı dönemine ait Edirne’deki II. Bayezid Dârüşşifâsı da, gerek ilk defa az personelle yüksek randıman almayı amaçlayan merkezî sistemi ve gerekse o döneme göre çok ileri, hatta XVIII-XIX. yüzyıllardaki hastahane yapılarına ışık tutacak kadar mükemmel olan bir havalandırma sistemini getirmesi açısından hem Türk, hem Avrupa Tıp Tarihi’ne çok önemli bir örnek oldu.
IV-İSLÂM TIBBININ BATIYA ETKİSİ
Haçlı Seferleri sırasında Haçlı ordusundaki yaralılar, Türk hastahânelerinde tedavi edildi. Onlara para ve yiyecek verildi. O devrin hıristiyan yazarlarından birisi, Türklerin bu iyilik ve insanlığına hayranlıklarından üç bin Frenk’in müslüman olduğunu bildirmektedir. Alman şövalyelerinin Kudüs’te ve daha sonra Rodos’ta kurdukları hastahâneler, gerek mimarî ve gerekse organizasyon bakımından müslümanların hastahânelerininetkisini yansıtır.
1218 senesinde Haçlı Ordusu ile birlikte İslâm memleketlerine gelen Bolognalı Cerrah Huğa Van Lucca, Haçlı yaralılarının tedavi için müslüman cerrahları tercih ettiklerini görüp, üç sene İslâm ordusundaki seyyar hastahânelerdeki çalışmaları tetkik etti. Onlardan uyutarak ameliyat yapma usûlünü öğrendi. İtalya’ya geri dönünce, müslüman cerrahlardan öğrendiği şekilde ameliyat yaptı.
İslâm âleminde yapılan hastahânelerde yetişen büyük Tıp bilginlerini yazdığı bir çok eserin Latinceye tercümesi, dünya Tıbbının gelişmesini sağladı. Günümüzde bilinen hastalıkların büyük kısmının keşfi ve ameliyatı, aslında İslâm Dünyasında yetişen Tıp bilginlerine aittir.
Haçlıların edindiği tecrübeler netîcesinde, İslâm ülkelerindeki ölçülerin çok gerisinde olsa bile, Avrupa’da ilk hastahâne 1200 yıllarından sonra görülmüştür. Aradan üç yüz sene gibi bir zaman sonra Strassburg’da ilk nöbetçi doktorlu hastahâne kurulmuştur. Fakat bütün bunlar ancak Avrupalılar tarafından islâm ülkelerinden beş yüz sene sonra uygulanmaya başlamıştır.
XIII. asırda tıb ilmindeki Araçça’nın ehemmiyetini anlayan Roger Bacon’un, Paris ve Oxford Üniversitelerinde tabiî ilimleri öğrenebilmek için Yunanca’nın yanında Arabça’nın da öğrenilmesi lâzım olduğunu söylemesi üzerine, Oxford halkı, buna kızarak; “Bacon müslüman oldu” diye sokaklarda gösteriler yaptılar.
Ortaçağ başlarında Avrupa’da tedavi çok ilkeldi. İslâm tıbbının etkisi ile gelişmeye başlamadan önce, teşhisin bile ne olduğu bilinmiyordu. Ağrıyan bir bacak kesildiği gibi, perhîz de bilinmemekteydi. Avrupa’da gerçek mânâda Tıp eğitimi, Gırnata ve Selçuklu hastahâneleri ve tababetinin tesiriyle girdi. Hattâ Rönesansın doğuşunda büyük etkisi oldu.
Selçuklu hastahâneleri, mimarî bakımdan da Avrupa hastanelerine etki etti. İtalya, İspanya ve diğer Avrupa devletlerindeki hastahânelerin plânlarında, Selçuklu devri hastahânelerinden Şam’daki Nûreddîn Hastahânesi ve Kahıre’de Memlûk Sultânı Kalavun’un yaptırdığı hastahânelerin plânlarının etkisi görülür. Hospital Saint-Blaise Hastahânesi’nin kubbe konstruksiyonu, Kurtuba Câmii’nin mihrab üzerindeki kubbesinin bir kopyasıdır. Bunlar, islâm kültürünün XVII.asrın sonlarında bile Avrupa’daki etkisinin açık delilleridir.
İslâm Rönesansı’nın yaşandığı VIII-XV. Asırlar arasında bilimin her alanında birer yıldız gibi parlayan çok yönlü Türk-İslâm bilginleri; diğer alanlarda olduğu gibi Tıp Bilimi ve uygulandığı Bimaristanlarda araştırma-eğitim alanlarında olduğu kadar, ameliyat için geliştirdikleri cerrahî aletler, uyguladıkları yöntemler, yazdıkları eserler, geliştirdikleri mimarî ve hastalara eşit uygulamalarla günümüz Tıp Biliminin temelinde önemli yer tutarlar. Batılıların bunların üstüne konduğu unutulmadan, aynı özgüvenle Türk-İslâm Rönesansını yine yaşatmak boynumuzun borcu olsun.
*
Kaynakça:
W.Barthold-M.Fuad Köprülü: İslâm Medeniyeti Tarihi, TTK. Ankara-1973
P.İgnatius Efrem I.Barsavm: Saçılmış İnciler, Çev.Zeki Demir, İstanbul-2005
Editör: Salim T S Al-Hassani: 1001 İcat-Dünyamızda İslâm Mirası, Çev.Salih Tahir,
Sabah-Turkuvaz Y.İstanbul-2010
M.Altay Köymen: Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, C.III. s.347-382, TTK.Ankara-2011
Osman Turan: Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, s.331-341. Dergâh Y.İst.-1980
Ali Sevim-Erdoğan Merçil: Selçuklu Devletleri Tarihi, s.519-522 TTK.Ankara-1995
Fuat Sezgin: Tanınmayan BÜYÜK ÇAĞ, s.457-503, Timaş Yay. İstanbul-2016
https://www.sabah.com.tr/egeli/2013/04/21/ayten-dirier-bergamali-galenin-buldugu-ilaclardan-83u-hala-kullaniliyor
https://islamansiklopedisi.org.tr/bimaristan
http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Islam-Tarihi-Ansiklopedisi/Detay/HASTAHANE-
Bimaristan/320