2

İSTİKLÂL MARŞI’NIN 100.YILINA ARMAĞAN İŞGALLERE KARŞI TEPKİLER - 2


  • Oluşturulma Tarihi : 12.03.2021 10:56
  • Güncelleme Tarihi :

K O R K M A !..

    Yeni kurulan Düzenli Ordu, düşman ilerleyişini 6-10 Ocak 1921 tarihinde İnönü’de durdurunca, millî duygu şahlandı. Düşmanın geri çekilmesi zafer sayıldı. Bu iyimserlik havası, Ekim 1920’de açılan Millî Marş yarışmasını sonuçlandırdı. 26 Şubat 1921 tarihli Meclis oturumunda, yedi güfte ele alındı. 12 Mart 1921’de Meclis’te yaşanan yoğun tartışmalardan sonra Mehmet Âkif’in “Kahraman Ordumuza” adadığı on kıtalık  şiiri oy çokluğuyla seçildi. Ali Rıfat tarafından bestelenen şiir, genç Türk devleti’nin Millî Marşı oldu.

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır,  parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl.

    Büyük şair İstiklâl Marşı’nda, Türk milletinin karakteristik özelliklerini sergilerken, vatanın kutsallığını, doğacak hürriyet ve istiklâli terennüm edip; bağımsızlığın milletin hakkı, bayrağın bağımsızlık sembolü olduğunu vurguladı.

ZOR GÜNLERDE BÜLBÜL’E SİTEM

    1 Nisan 1921’de Yunanlılar İnönü’de geri çekilirken, Türk Ordusunun taarruzuyla başlayan Aslıhanlar ve Dumlupınar çatışmaları;  Türklerin savunma savaşında başarılı, saldırı gücünden yoksun olduğunu gösteriyordu. Durumu anlayan İngilizler, piyonları Yunanlıları

sayı ve silâh yönünden güçlendirmeye başladılar. İngilizlerin tam desteğini alan Yunanlılar, Batıda pervasız vahşetlerle ilerlerken, Güney vilayetlerimizde Fransız destekli Ermeni Çeteleri, yakın komşularını kesiyor; Anadolu’da yer yer başlayan İç İsyanlar ortalığı kasıp kavuruyordu. 10 Temmuz 1921’de iki koldan taarruza geçen Yunan askerleri, İnönü-Eskişehir, Afyon-Kütahya arasındaki çizgide bulunan mevzilerimize yüklenerek buraları işgal etmek ve Ankara'ya kadar ilerlemek amacını güdüyordu.

    Mustafa Kemal, Fevzi Paşa’nın hazırladığı plâna göre kuvvetlerimizin erimesini önlemek için, Batı Cephesi Komutanı İsmet Beye Sakarya'nın doğusuna çekilmesini bildirdi. 25 Temmuz'da Sakarya'nın karşı kıyısına geçiş tamamlandı. Eskişehir, Kütahya, Afyon gibi büyük stratejik merkezler elden çıkınca; Ordunun gücü azaldı, BMM'de sert tartışmalar oldu. Milleti üzüntüye boğan kara haberlerle sarsılan M.Âkif, hüznünü sabaha dek feryad eden

bülbüle sitemle dillendirir.

-Eşin var âşiyanın var, bahârın var ki beklerdin.

Kıyâmetler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?
O zümrüt tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun,

Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun!

…Hayır mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım;

Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım.

…Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...

Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!

23 Ağustos 1921’de başlayıp, 22 gün ve gece süren Sakarya Savaşı’nın bir gecesinde, top sesleri Ankara’da yankılanırken; M.Âkif telaşlananları yatıştırıp, M.Kemal’e olan güvenini şöyle dillendirdi: “Telâşa mahal görmüyorum. Evvelallah O’na, onun askerliğine güvenilir. Ordumuz inşallah galip gelecek. Buna imanım var.” O sırada yazdığı Birlik şiiri umut oldu.

Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz;

Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.

…Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir.

Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!

M.Kemal Paşa’yı öldürmekle görevli İngiliz casusu Mustafa Sagir’in yakalanmasını sağlayan M.Âkif, en kısa zamanda büyük taarruza geçileceğine inanıyordu. Hazırlıklar uzadıkça, milletle beraber heyecan içinde bekliyordu. Zaferin yalnız Türklüğün değil, İslâmın da kurtuluşu olacağına inandığından, duygularını Leylâ şiirinde dillendirdi.

Gel ey Leylâ, gel ey candan yakın cânan, uzaklaşma!
 Senin derdinle canlardan geçen Mecnun'la uğraşma!

...Bu nâzın elverir, Leylâ, in artık in ki bâlâdan,
 Müebbed bir bahâr insin şu yanmış yurda, Mevlâ'dan.

BÜYÜK ZAFER

    Ordunun peşinde koşan M.Âkif’in de bulunduğu heyet, 4 Ağustos’ta Kurban Bayramı kutlaması ile Meclisin selâm ve başarı dileklerini onlara ulaştırdığında, hazırlıklar bitmek üzereydi. 26 Ağustos 1922’de saat 5.30 Kocatepe’de hazır bulunan Türk Ordusu, sabah namazının ardından duasını yapıp, topçu ateşiyle Büyük Taarruzu başlattı. Âkif’in Leylâ’sının yer yüzüne indiği o saatlerde, Yunan Komuta Heyeti İzmir’de eğleniyordu.

    30 Ağustos Başkumandanlık Savaşı’nın ertesi günü; M.Kemal- “Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir, ileri!..” tarihî buyruğunu verince;  İzmir hasretiyle tutuşan yürekler birer alıcı kuşa dönüp, kaçanların peşine düştü. Savaşı huşu içinde izleyen M.Âkif, zaferle ilgili ilk yazıyı aynı gün yayınladı: “Allahüekber!  Ey bin üç yüz seneden beri namuslu, dini müdafaa eden kahraman millet! Sen simdi bu son büyük gazayla dünyadaki davaların en haklı, en kutsî, en şerefli olanını müdafaa ile, o şeref ve şanı yaşatıyorsun. Y ü r ü...”  

    M.Âkif’in Millî Mücadele’nin en karanlık günlerinde yakında doğacağını söylediği o büyük gün;  3 yıl, 3 ay, 25 gün sonra Türk Ordusu İzmir’e girdiğinde 9 Eylül’de doğdu... Yıllar sonra Mehmet Âkif’e Büyük Taarruz’da neler hissettiği, o günlerde neden şiir yazmadığı sorulduğunda şu karşılığı verdi: “Allahım ne muazzam zaferdi o!.. Ortalık herc ü merc oldu... Beş altı saat içinde bir başka dünya doğdu. Ve biz mest olduk… Artık benim ne düşünecek, ne duyacak, ne de yazacak, hatta ne yaşayacak takatim kalmamıştı... Dilimiz tutulmuştu. Ordu, bizzat yazıyordu… 

Asım’ın nesli diyordum ya…  Nesilmiş gerçek.

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.”

    İslâmcı bir şair olarak tanınan Mehmet Âkif, Millî Mücadele’nin etkisiyle görüşünü milliyetçi bir karaktere dönüştürdü. “Asım’ın nesli” dizelerinde gençlere sonsuz güvendiğini dillendirdi. Avrupa’nın ilmi ve teknolojik gelişmelerinin izlenmesi, eğitime önem verilmesi ve kendi değerlerimizden de asla vazgeçilmemesini önerdi. “Sanatı toplum için” kullandığı yazılarını topladığı yedi ciltlik Safahat adlı eserinde;  ülke sorunlarını isabetli görüş ve düşüncelerle dile getirdi. Sorunları bu kadar canlı anlatan; bunlar için çareler, çözümler üreten başka bir şair yoktur. Kendi devrinin yanısıra geleceğin sorunlarına da ayna tutan Safahat, güncelliğini her zaman koruyacak;      27 Aralık 1936’da Hakka yürüyen Âkif’in sesi Türklük yaşadıkça vatan ufuklarında hoş bir sâda olarak yankılanacak…

    Türkiyemiz 100 yıl öncesine benzer bir kuşatma altında… Mavi Vatanımızı bile kullanmamız müttefiklerimiz tarafından önleniyor. Amaç Türkiye’nin büyümesini önlemek, birliği bozularak Sevr benzeri bir haritaya göre parçalanmasıdır. Birlik ve beraberlik içinde kenetlenirsek amaçlarına ulaşamayacaklar. Gücümüz İstiklâl Marşımızda saklı, KORKMA!..

*

İSTİKLÂL MARŞI’NIN 100.YILINA ARMAĞAN İŞGALLERE KARŞI TEPKİLER - 2
Ayten Başabaş Dirier
Yazarımız Kim ?

Ayten Başabaş Dirier