I-İŞGALLER
Asırlarca şehit kanlarıyla sulanan Türk vatanı, I. Dünya Savaşı’nı 30 Ekim 1918’de sonlandıran Mondros Ateşkesi’nin ardından 7 ve 21.maddelerine dayanılarak, İtilâf Devletleri tarafından işgal edilmeye başlandı. Geçici olduğuna inanılan işgal başta sessizce karşılandı. Dörtyol ve İzmir’de ilk kurşunların sıkılmasıyla işgallere karşı yer altı çalışmaları başladı. İzmir’in işgali, düşmanların kalıcı olduğunu, Doğu Anadolu Bölgesi’nin de Ermeni isteklerinin tehditi altında bulunduğunu kanıtlıyordu. Doğu Karadeniz’de güvenliği sağlamak üzere görevlendirilen M.Kemal Paşa, işgale karşı direnen sivil halkı mitingler, çeteler, kongrelerle örgütleyerek Kuvayı Milliye Ruhunu diriltti.
M.Âkif, İstanbul’da gelişmeleri izlerken büyük bir ızdırap çekiyordu. Hele bazı kişilerin Anadolu’da başlamış olan Millî Mücadele’ye saldırmalarına hiç tahammül edemiyor, bu kanaatte olanlara ciddi tepki duyuyordu. Onun bu yöndeki bir tepkisi şöyleydi: “Hayır! Artık buna da İttihatçılık denemez. Bu memleket meselesidir. Buna herkes el birliğiyle sarılmalıdır.”
Kur’andan “Birbirinize girmeyin ki; maneviyatınız sarsılmasın, devletiniz gitmesin.” ayetini sık sık çevresine okuyup, birlik için uğraşıyordu.“İngiliz Muhipleri Cemiyeti”ne vatansever kimseler de katılınca, Anadolu’daki direnişi kırarlar endişesiyle düşüncesini şöyle dillendirdi:
“Türklerin 25 asırdan beri istiklâllerini muhafaza etmiş oldukları tarihen müspet bir hakikattir. Halbuki Avrupa’da bile istiklâlinin başlangıcı bu kadar eski zamandan başlayan bir millet yoktur. Tarih de gösteriyor ki Türk, istiklâlsiz yaşayamamıştır.”
Ayvalık ve Karesi’de başlayan millî hareketin bütün memlekete yayılacağına inanan Mehmet Âkif, 1920 yılı Ocak ayı sonunda oraya gitti. Balıkesir Cephesi’nde Millî Mücadele’yi “büyük bir gaza” sayan Mehmet Âkif, gördüklerinden etkilenerek “Zafer yolu bu yoldur” deyip, sevincini belirtti. Zağanos Paşa Camii’nde verdiği vaazda, Kur’an’dan Âli İmran sûresinin 103. ayeti ile başlayıp, “Alınlar Terlemeli” şiirinin ilk dizeleriyle devam etti:
“Cihan alt üst olurken seyre baktın öyle durdun ya,
Bugün bir serserisin, derbedersin kendi yurdunda!”
M.Âkif, Camiyi dolduran binlerce Balıkesirlinin heyecan ve gözyaşları arasında, Allah’tan sabır, sebat ve yardım dileyerek kürsüden indi. Millî Mücadele’ye taraftar olanlar ve şehrin ileri gelenleri ile görüşüp, yüksek bir moralle İstanbul’a döndü.
M.Âkif, resmî bir izin almadan Balıkesir’e gittiği ve orada Millî Mücadele hareketi lehinde vaaz verdiği için, başkâtibi bulunduğu Darül Hikmet-ül İslâmiye’deki görevine 3 Mayıs 1920’de son verildi. Gelişmeler karşısında İstanbul Hükûmeti işgal kuvvetlerinin de baskısı ile dönemin Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah Efendiden 11 Nisan 1920’de bir fetva aldı. Fetvada Millî Mücadele’ye katılan vatanseverlere “Bagi” diyor, Sultanın emrine boyun eğmeyen Müslümanların günaha girip şeriatça ağır cezaya müstahak olacakları, belirtiliyordu.
Heyet-i Temsiliye, İstanbul’un bu canice teşebbüsüne derhal Ankara Müftüsü Rıfat (Börekçi) Efendinin 22 Nisan 1920 tarihinde yayınlanan fetvası ile karşılık verdi. Bu fetvanın 5.maddesinde “Bu suretle aslında (Halife-Sultan) istemediği halde düşman devletlerinin zoru ve kandırılması ile, olaylara ve gerçeğe uymayarak çıkarılan fetvalar Müslümanlar için şeriatça dinlenmemesi” gerektiği belirtildi. Bazı yerlerde başlayan İç İsyanlar, karşıt fetvaya rağmen bir alev gibi yayıldı.
II. TBMM’NİN AÇILMASI
Osmanlı Mebusan Meclisi’nin 28 Ocak 1920’de Misak-ı Millî’yi kabul etmesi üzerine, işgalciler sessiz başlayan direnişin farkına vardılar. Meclis, 16 Mart 1920’de toplantı halindeyken, İngilizler tarafından basılarak dağıtıldı. Tanınmış aydınlar ve asker kökenli milletvekilleri Malta adasına sürüldü. Artık İstanbul fiilen de işgal edilmiş, Sultan ve başkenti esir konumuna düşmüştü.
Başkentin işgalinin ardından, İstanbul’dan kaçabilen milletvekilleri ile 66 vilâyetten gelen milletvekillerinin katılımıyla, 23 Nisan 1920 günü Ankara’da Büyük Millet Meclisi açıldı. Meclis, vatanın kurtuluşunun siyasî cephesini oluşturdu. Büyük Millet Meclisi adına Başkan Mustafa Kemal Paşa tarafından bütün Türk milletine hitaben yayınlanan bildiride, birlik ve beraberliğin önemi belirtilip, Allah’ın rahmet ve yardımı dilendi. BMM’nin açılması ve 3 Mayıs’ta Ankara Hükûmeti’nin göreve başlaması; Türk Tarihi boyunca görülen, bir devlet zayıflayınca yeni devletin temellerinin atılması geleneğinin bir tezahürüydü. Gelenek, özgürlük ve bağımsızlık aşığı Türk milletinin esarete girmeden, zincirleme devletler kurmasının bir kanıtıdır.
29 Nisan’da M.Kemal Paşa’nın isteğiyle Burdur Mebusu seçilen M.Âkif, Anadolu’da şehir şehir gezerek Millî Mücadele’yi halka anlattı. Millî duyguları anlatırken, halkı birlik ve beraberliğe çağırdı. Sebilûrreşad dergisinde yazdığı şiir ve makaleleri ile Millî Mücadele’ye destek verdi.
“Ey benim her taşı bir ma'bedi iman yurdum,
Seni er geç bana mutlak verecek ma'bûdum.”
Dizelerinden anlaşıldığı üzere, M.Âkif sanatçı kimliğinin arkasında bir dava ve eylem adamı gibi hareket ediyordu. İrşad Heyetleri ve Meclisin çalışmalarıyla; Mardin tek kurşun sıkmadan, akılcı bir savunma taktiğiyle işgali önleyip, ard bölgesini korudu. Antep “Gazi” oldu, Maraş “kahraman”lıklar kazandı, Urfa kurtuldu ve bütün Anadolu şahlanarak vatanını, dinini, namusunu korumak için and içti. Sebilürreşad’ın yaydığı yoğun millî duygu vatanı aşıp, esir Türklerin yüreğini tutuşturunca; Rusya hak ve hürriyetlerini gasbettiği, milyonlarca Türk’ün uyanmasından korkarak, Sebülürreşad dergisinin ülkesine girmesini yasakladı.
Millî bilincin yurdu sardığı sırada; Yunan askerleri İngilizlerin desteğiyle taarruza geçerek, 8 Temmuz 1920′de Bursa’yı işgal ettiler. Osmanlı Devleti’nin ilk başkentlerinden Bursa’nın işgali duyulunca BMM. yasa büründü. Meclis kürsüsü siyah örtüyle kaplandı.. Kuva-yı Milliye çetelerinin işgalcileri ve iç isyanları durduramayacağı anlaşılınca hızla Düzenli Ordu kurulmaya başlandı. Düzenli Orduya katılımda İrşad Heyetlerinin önemli katkısı oldu.
Yeni kurulan Düzenli Ordu, düşman ilerleyişini 6-10 Ocak 1921 tarihinde İnönü’de durdurunca, millî duygu şahlandı. İnönü’deki karşılaşma düşman geri çekilince zafer sayıldı. Bu zaferin yarattığı iyimserlik havası, Millî Marş yarışmasını sonuçlandırdı. 26 Şubat 1921 tarihli Meclis oturumunda, yedi güfte ele alındı. 12 Mart 1921’de Meclis’te yaşanan yoğun tartışmalardan sonra Mehmet Âkif’in “Kahraman Ordumuza” adadığı on kıtalık şiiri oy çokluğuyla seçildi.
III-İSTİKLÂL MARŞI
Büyük şair İstiklâl Marşı’nda, Türk milletinin karakteristik özelliklerini sergilerken, şiir boyunca vatanın kutsallığını, doğacak hürriyet ve istiklâli terennüm edip; bağımsızlığın milletin hakkı, bayrağın bağımsızlık sembolü olduğunu vurgular. Son kıtada kahraman ordumuza çok yakında gerçekleşeceğini umduğu zaferin heyecanını yaşatarak, manevî gücünü doruğa ulaştırır. Marş’ta millet 4 kez; vatan, yurt, kan, Hakk, hak 3 kez; istiklâl, toprak, hilâl, helâl, yarın, şühedâ, cennet sözcükleri 2 kez yazılı olup, milletimizin millî şifrelerini açıklar.
M.Âkif, İstiklâl Marşı’nı Safahat adlı şiir kitabına koymadı. Bu konudaki düşünceleri ilgi çekicidir: Son günlerini yaşarken bazı arkadaşları İstiklâl Marşı’ndan söz açınca Âkif’in gözleri parlar. Yatağından doğrularak şöyle der:
“... O günler ne samimî, ne heyecanlı günlerdi. O şiir milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Bin bir fecayi karşısında bunalan ruhların ızdıraplar içinde halas(kurtuluş) dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırâsıdır. O şiir bir daha yazılamaz… Onu kimse yazamaz.... Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lâzım. Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın… O şiir artık benim değildir; o milletin malıdır.”
İstiklâl Marşı’mız ebed müddet kutsal vatanın göklerinde çınladıkça; Âkif ve Kurtuluş Savaşı’nı kazandıran M.Kemal Paşa ile komutanından erine şehit ve gazi kahramanların ruhları şad olacaktır.