2

Mardin Gözlemlerim


  • Oluşturulma Tarihi : 22.07.2022 05:17
  • Güncelleme Tarihi :

Türkiye’nin açık hava müzesi, çağları yaşatan şehri Mardin’i tanımak için, kelimeler yetersiz kalır. Mutlaka içinde yaşamak, şifalı havasını tanımak, mümbit toprağına ayak basmak, her biri ayrı Zaman Tüneli tarihî eserlerinde dolaşmak ve halkıyla oturup kalkmak gerek. Şehirdeki değişimi geçmişini çok iyi bilen, uzun süre bağrında yaşamış yerli halkı daha net gözlemler. Gezmek için gidenlerin gözlemleri özü yansıtmaktan uzak olup, servis edilen bilgi ve dosyalara dayalıdır.

Son gidişimde Kalemi (Eski Mardin deyimini sevmedim, orası her zaman kalemiz olarak kalacak) geçmişimi yansıtan haliyle buldum; sakin, huzurlu, zamanın durduğu, ebruli bir renk ve sesler armonisi halinde… Caddeyi Cumhuriyet Alanı/Heykel’den Meydanbaşına kadar yürüyerek gezdim. Tanıdıklar o kadar azalmış ki, gördüklerime kardeşim gibi sarıldım. Arada dar sokaklar, Abbaralara girip, arkadaşlarımı andım. En büyük hayal kırıklığını büyüdüğüm Babıs-sor sahasında yaşadım. Melik Mahmut Camiinden itibaren dizili hane/beytlerde yaşayan çoğu akraba komşulardan halamın gelini Sevim dışında kimseyi görmedim. Hepsi Yenişehir’in çok büyük, bol sulu ama manzarası olmayan evlerine taşınmış. Beyt Dekkâ (Akalpoğlu), Beyt’il Başörtmen (Taşkent), Beyt Ammo Ğani(Inan), Beyt Hazare, Beyt Aliye Efendi(Aykaç), Beyt Paşavat malikânelerinin önünde duraklaya duraklaya ilerlerken sahanın küçüldüğü dikkatimi çekt. Kibrit kutusu gibi üst üste dikilen bazı evler çirkin bir görünüm arz ederken, nice değerin top koşturduğu sahayı daraltmış, güzelim Beriye/Mezopotamya manzarasını da kapatmıştı. Evimizin boş penceresindeki bayrak sanki beni karşılamak için asılmıştı. Boş avlu, manzara ve alt kat dıştan gördüğüm kadarıyla çok ihmal edilmiş, bakımı yapılmamıştı. Güzel ve hüzünlü anıların sarmalında Babıs-sor Çarşısı’na girerken dayım Ata Paşavat’ın kapalı ama bakımlı dükkanı önünde; Hafız Abde, Kemal Hava, Mehmmed Hâlid, Sılâh Dekkâ, Sılâh Ayan’ın seslerini, Hele Şero ve oğullarını hatırladım. Hec Abde/Yumuşak, Hec Bekir/Daylanlar, Hec Kermo/Munganlar, Beşenkler, Bilbaylar, Devosülolar /Topaloğlu, Ersöz’ler, Tatlıdedeler’in görkemli evlerinin suskunluğu üzüntümü katmerlendirirken, restore edilenlerin sakin huzuru Citta Slow/Sakin-Yavaş Şehir imajının Mardinime çok yakıştığını düşündürdü. Bu malikâneler de restorasyon sonrası; Artuklu Kervansarayı, Divan-ı Kasr, Tuğ Oteli, Şahkulubey Konağı gibi hiç boşalmayan butik otellere dönüştürülebilir.

Mardin’in en önemli geçitleri Abbaralara yapılan bakım gibi desenlenerek boyanan dik merdivenlerin orta ve kenarlarına metal trabzan yapılarak çıkışlar kolaylaştırılabilir.

Mardin caddesinin darlığından her zaman şikayet edildiğini hatırlarım. Araçların tek yönde ilerlemesi bu şikayeti azaltsa da, Yenişehir’de çift yön caddelerin genişliğine rağmen akşam üstleri aşırı yoğunluk var. Kale arkası yolu ise Yenişehir’e kestirme mahiyetinde. Yenişehir’de kalabalık trafik doğal bir şekilde akarken, sürücülerin yayalara olan saygısını başka şehirlerde görmek zor. Bu konuda şoför kızı olarak hemşerilerimi kutlarım.

Kale arkası ve Kabalâ yolunda yapılan rezidans, oteller ve gökdelenler Uzay çağının habercisi gibi… En lüks malzemelerle yapılmış bu binaların fiyatları çok düşündürücü… Şehirdeki tabela kirliliği bana Kuzey Irak ve Suriye şehirlerini hatırlattı…

İnsan çeşitliliği de, özellikle kumral ve renkli gözlüler çok artmış. Onları görünce Kıpçak bozkırları(Ukrayna)-Mısır-Anadolu hattında Ortaçağ boyunca göçen ve her yana dağılan kumral, aslan yeleli, renkli gözlü Memlûkleri hatırladım. Tarihi iyi bilenler bu benzerliğin kökenini rahatlıkla bulabilir. Doğu Avrupa-Balkanlar-Rize-G. Marmara-Ege-Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da yaşayan bu insanlar aslında Hazar ve Kuman/Kıpçak Türklerinin torunlarıdır. Onlarla ilgilenen kumral İsrailliler aynı kökenden gelmekte olup; “Türkler Tarihlerini bilmiyor!” diye dalga geçerken, aslında gerçeği dillendiriyor.

Mardin’de yaşayanların hepsi uyum içinde işinde gücünde… Yenişehir’dekiler ise gördüğüm kadarıyla varlık içinde. Dizilere imrene imrene özden uzaklaşanlara burada da rastladım. Ara sokaklara sızan Türkü Kafelerde yaşananlar Turistlerin hoşuna gitse de, halk bunlardan memnun değil. Turistik tanıtım amaçlı olsa da atalar ve değerlere ait mekânlarda yapılan saygısızlıklardan, çalgı-çengiden halk hoşlanmıyor.

2000’lerden önce Mardin hoşgörü, dayanışma ve kardeşliği ile ünlüydü. Şehre sonradan yerleşen ve nemalananlar bu deyimden nefret ettiklerini ileri sürüyor. Bence sorun bizden değil, globalleşen ortam ve 5.Kol gibi çalışanlardan kaynaklanıyor. Çok kişi bana “Artık eski Mardin ve Mardinli yok” dedi. Ama gittiğim her yerde halkımın içtenliğini, kadirşinaslığı ve misafirperverliğini gördüm. Farklı davrananlar, henüz azınlıkta…

Görüştüğüm her görüşten kişiler ve yerel basında izlediğim kadarıyla bürokrasi yavaş ilerliyor. Şehirde aleni bilinmeyen, ama varlığı hissedilen bir “Adam Öğütme” mekanizması var. Başarılı yöneticiler kısa sürede yıpratılıp sürülüyor, başka yerlerde başarıyla tanınan kişiler Mardin’e gelince sabote edilerek görevden alınması sağlanıyor. Bu kişilerin gittikleri yerlerdeki üstün performansları söylenenleri doğruluyor. Mardin merkez yani Artuklu doğumlulara gösterilen bu tavra bizzat tanık oldum.

Mardin hakkındaki gözlemlerimi ve çözüm önerilerimi başka yazılarda ele almak üzere sağlıklı günler…

Mardin Gözlemlerim
Ayten Başabaş Dirier
Yazarımız Kim ?

Ayten Başabaş Dirier