2

Mescid-İ Nebevî’de Cuma Seheri... Medine’de ilk sabah namazı


  • Oluşturulma Tarihi : 27.06.2023 09:38
  • Güncelleme Tarihi :
Mescid-İ Nebevî’de Cuma Seheri... Medine’de ilk sabah namazı

Medine’de ilk sabah namazımız Cuma’ya rastladı. 40 dereceyi aşkın sıcağı, gece yağan rahmet biraz hafifletse de Mescid-i Nebevi’nin 7. kapısından girdiğimizde yüzümüzü okşayan seher serinliği mest etti. Bahçede her renk ve dilden insanlar huzur içinde saf tutarken, İslâm Dünyasının içine düştüğü kaosu hatırlayıp, gözümde süzülen yaşlar eşliğinde namaz dualarını okudum. Namazdan sonra Peygamber Efendimizle içsel hasbıhale başlayıp, Müslümanların her dönemde parçalandıklarını, birliği Türk Milletinin sağladığını, güçlü olduğu dönemlerde huzur ve adaletin yayıldığını, yine Türkiyemi ekonomik, sosyal, siyasal yönden güçlendirip, Müslüman Ümmete birlik şuurunu aşılamasını, sinsi düşmanların ve fesat komşuların tezgahlarının başlarına gelmesini diledim.

RAVZA

Her inananın Mescid-i Nebevî’ye adım atarken ulaşmak istediği ilk yer Peygamber Efendimizin mezarının bulunduğu Ravza-i Mutahhara’dır. İkinci denemede saatlerce sabırla bekleyip, yeşil kubbenin tam altına yaklaştığımız Ravza’ya bin salât ve selâmla girip, dualarımı yaptım. Hz. Peygambere yakın gömülen Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e rahmet okurken gönlüm Hz. Ali’nin orada olmayışına yandı. Oysa Ravza’da sevgilinin yanında gömülmeye en çok lâyık olanlardan biriydi. Hicret’te peygamberimizin yatağında yatıp, gelen azgın katillere karşı dik duran, sonraki gelişmelerde onu hep kollayan Allah’ın kılıcı ondan başkası değildi. Ona da rahmet okuyup, Peygamber Efendimizin minberine yaklaşırken, iri yarı Orta Afrikalı kadınların yeri titreterek yürüdüğünü görünce, orada iki rekat namaz kılamayacağımı anladım. Çaresizlik içinde minbere bakarken iki melek gülümseyerek yaklaştı. Arkamdaki duvara ellerini dayayıp, diğer ellerini birleştirerek bedenleriyle beni sararak; “Hadi iki rekâtını kıl!” diyen iki melek, grubumda herkesin yardımına koşan, tekerlekli sandalyeleri iten İrşad Hocası Sultan Aşçı ve başka grupta olduğu halde cana yakın tavırlarıyla hep yardımımıza koşan, son anda Mardinli olduğunu öğrendiğim İrşad Hocası Ayşe Serra Kara’dan başkası değildi. İki rekatımı kılarak, onlara teşekkür edip geri geri yürüyerek İlahi okurcasına yakarışa başladım.

RAVZA’DA YAKARIŞ

Ey Sevgili, Ey Sevgili

Şefaatinle kuşat bizi.

Yüz yıldır parçalanmış ümmetini

Sarıver ebedî yâr gibi.

Bahçende kokarken sevgi gülleri

Ötede sinsice güler celladın gözleri.

Tezgahını boz kader üstü kaderle

Ümmetini uyandır gafletten şefaatle.

Geçen on beş asır hep dolu ihanetle

Savruldu hepsi yücelttiğin milletle.

Fesadın öksesinde gafiller yine

Unuttu ilkelerini akılcı bilimle.

Birlik, dirlik, adalet ver kuvvetle

Altın çağlar doğsun Şarkta yine.

Özgüvensiz âşıklarını merhametle

Var edenle sar yine, sar yine.

Anka gibi doğsun küllerinde

Yine ufkunda doğsun güneşle.

Kuvvetlendir birlik ve kardeşliği

Bahçende açarken barış gülleri.

Sarıver ebedî yar gibi

Yüz yıldır parçalanmış ümmetini.

Şefaatinle kuşat bizi

Ey Sevgili, Ey Sevgili.

*

Ravza’dan ayrılıp, yedinci kapıya yönelirken, benliğimi saran huzuru tarif edemem. Yakarışımın ulaştığını, esen seher yeli müjdelercesine önce yüzümü okşadı, ardından tüm benliğimi sardı…

MEDİNE’DEKİ KUTLU YERLERİ ZİYARET

Peygamber Efendimizin Hicret’te ilk durağı, ilk camisi ve her cumartesi namaz kıldırdığı Kuba Camii; Mescid-i Aksa yerine gönlündeki Hz. İbrahim’in yöneldiği Kâbe’yi kıble yapmasına dair vahyi aldığı Kıbleteyn Camii ve Uhud Şehitliğini ziyaret ettik. Camilerde iki rekat namaz kılarak o günleri yaşayanların ruhuna dua edip, ruhlarını şad ettik. Uhud Şehitliğinde Uhud Dağı ve karşısındaki okçular tepesine bakıp, bir Tarihçi olarak o günleri ordaymışçasına canlı bir şekilde düşündüm. 624’teki Bedir yenilgisinin öcünü almak isteyen müşriklerin, bir yıl sonra daha güçlü kuvvetlerle Medine’ye saldırmasını, Hz. Muhammed Medine’yi içerden savunmak istediyse de gençlerin ısrarıyla Uhud dağı eteklerinde konuşlanırken, karşıdaki stratejik tepeye de Abdullah bin Cübeyr komutasında bir okçu birliğini yerleştirerek; “Savaşı kazansak veya kaybetsek dahi, yerinizden ayrılmayın!” buyruğunu vermesini hatırladım. Müşrikler bozguna uğrayınca, komutanın bütün uyarılarına rağmen, okçuların “ganimet” için savaş meydanına inmesini, Halid bin Velid komutasındaki süvarilerin boş tepeyi arkadan dolanarak, Müslümanları sarmasını, Zaferin bir anda hezimete dönüşürken, Hz. Hamza, Abdullah bin Cübeyr gibi yiğitlerin yanı sıra yetmiş şehide, Hz. Muhammed’in yaralanıp, dişi kırılmasına yandım. Ebû Süfya’nın karısı, Muaviye’nin annesi Hind’in, Bedir’de öldürülen babası ve kardeşinin intikamını, kölesi Vahşi’ye Hz. Hamza’nın bedenini parçalatarak almasındaki kini lânetledim. Peygamberimizin Vahşi’yi affetmesindeki yüceliğe hayran kaldım. Zengin bir Mekkeli’nin oğlu olan ve Medine’de muallim olarak görevlendirilen Mus’ab bin Umeyr’in şehit bedenini tam örtecek bir örtü dahi bulunamayışındaki dersi anladım. 625 yılındaki zaferin bir anda buruklaşmasını, ama acının yanı sıra verdiği, her askerin kulağına küpe ettiği ibretlik dersi kavradım; ‘Komutanın sözünden çıkılmamalı…’

İki yıl sonra Mekkeliler, Yahudiler ve diğer kabilelerin ortak son büyük saldırısının, Acem Selman-ı Farisî’nin önerdiği Medine’yi hendekle sarma tedbiri ve Hz. Muhammed’in ve stratejisiyle defedildiği 24 günlük Hendek Savaşı anısına yaptırılan Hendek Camiinde iki rekat namaz kılarken o günleri tekrar yaşadım. Hendeklere rağmen iki yerden Medine’ye girmek üzere olan düşmanı geri püskürten rüzgârın ve yüreklere salınan korkunun kaynağını düşünüp, gülümsedim. Yakarış, Habibten (Sevgiliden) gelirse elbette kabul görürdü…

Peygamberimizin 627 yılındaki Hendek Savaşı’ndan sonraki üç yıl içinde görüşmeler ve anlaşmalarla barış içinde 630 yılında Mekke’yi fethetmesini, oradan ayrıldıktan sonra on yıl içinde dinî görevini ifa ederken, İslâm Devleti’ni tüm engellemelere rağmen kurup, kendisine kucak açan Medine’yi merkez yaparak gönendirmesindeki vefaya hayran kaldım. İslâm Dininin düzeni, esasları ve ilk yazılı Anayasası olan 46 maddelik Medine Vesikası ile bir hukuk Devletine adım atışının önemini anladım. 632 yılında dört bir yandan gelen hacılara Veda Haccı Hutbesi’ni verirken; İnsan Hakları ve adalet ağırlıklı kadın-erkek ilişkisi, koruma, eşitlik, kardeşlik, emanetin korunması, zamanın değerlendirilmesi(takvim), borcun ödenmesi ve zinanın yasaklandığını dillendirerek; Müslümanların asırlar boyu öğretilerine uymasını öğütlemiştir.

Bakî Mezarlığında uyuyan şehitler, sahabiler ve peygamberimizin ailesine dua ederek, Medine’ye Veda namazlarımızı kıldık. Alışverişin çoğunu ensar nesli ile yaptık. Bu kararın isabetini daha sonra katlanan fiyatlarla karşılaşınca anladık. 22 Ağustos 2017 sabahı saat 10’da bunaltıcı sıcakta Mekke’ye revan olurken, gönlümüze Mescid-ı Nebevî’nin o huzurlu, uyumlu, aydınlık havasının özlemi yerleşmişti bile…

On beş asır sonra yaşadığı yerde Habibe (Sevgiliye) komşu olmanın bilinciyle, asude bir iklimde yaşadık Medine’yi… Yine nasip olur inşallah.

Mescid-İ Nebevî’de Cuma Seheri... Medine’de ilk sabah namazı
Ayten Başabaş Dirier
Yazarımız Kim ?

Ayten Başabaş Dirier