2

TEHCİRİ ÇARPITANLARA TARİHİN TOKATI


  • Oluşturulma Tarihi : 30.04.2021 08:16
  • Güncelleme Tarihi :

“Sırça köşkte oturan, sakın komşusunun evini taşlamasın!”

Her 24 Nisan’da ABD yöneticilerinin Demokles’in kılıcı gibi salladığı Ermeni Tehcirinin bir “Soykırım”  olduğu tezi ile yıllardır Türkiye’yi gerip duruyorlardı. Sonunda baklayı ağızlarından çıkardılar. İyi ki çıkardılar. Şimdiye kadar verilen tavizler kursaklarında kalsın…

“Sırça köşkte oturan, sakın komşusunun evini taşlamasın!” diyen atalarımız boşuna konuşmamış.

Türkiye’yı soykırım ile suçlayanlar; önce ardlarında tarihî belgelerle, kanıtlarla onları kovalayan Kızılderililer, Karaderililer, Hiroşima-Nagazaki, Vietnam, Afganistan ve Irak’ta sadistçe yok ettikleri milyonların hayaletinden kurtulup, sonra konuşsunlar… II.Dünya Savaşı’nda  Japon uçaklarının Pearl Harbour saldırısından sonra, Batı sahillerinde yaşayan Japon asıllı ABD vatandaşlarının iç bölgelere sürülmesinin Ermeni Tehcirinden farklı olmadığını kabullensinler.

*Tehcir neden oldu?

Ermeni Tehciri, 1915 yılında müttefikimiz olan Almanların önerisiyle yapıldı… I.Dünya Savaşı’nda Ruslarla işbirliği yaparak Osmanlı Ordusunu arkadan vuran ve Müslüman halkı vahşice yok eden, Doğu Anadolu’daki Ermeni militanların yakalanması kararı 24 Nisan 1915’te, onlara destek olan halkın Suriye’ye tehciri kararı 27 Mayıs’ta alındı. Bu karar, saldıran Ermeniler ve kendini savunan Müslümanlar arasındaki karşılıklı mukateleyi(öldürme) durdurmak amacıyla alındı. Dönemin kaynakları incelendiğinde, Osmanlı yönetiminin bu kararının asla soykırım amaçlı olmadığı görülür.

İngilizler, işgallere gerekçe oluşturmak için yayınladıkları propaganda amaçlı Mavi Kitap’ta Türklerin 1,5 milyon Ermeni’yi öldürdüğünü ileri sürerek Dünya Kamuoyunun Türklerden yana tavır almasın engellediler. Oysa o dönemde Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan Ermeniler 800 bin civarında olup, Tehcir’den sonra çoğu Amerika kıtası, başta Fransa olmak üzere Avrupa ve Trans Kafkasya’ya dağıldılar. Öldürüldü denilenler bu göçmenlerdir. Tehcire tabi tutulanlar dönüş umuduyla çocuklarını Müslüman komşularına emanet ettiler. Nitekim 1918 kışında çıkarılan kararla bir kısmı geri döndü.

Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra İngilizler, Türkler için kurdukları tezgaha düşerek sömürgelerini kaybedip, Britanya adasına sıkışınca yaptıkları kötülükleri, attıkları iftiraları da unuttular. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra söz dinlemeyen Türkiye’yi cezalandırmak için Ermeni tehciri kaşınarak, Asala teröristleri başımıza belâ edildi. Ardından Kürt Terörü tırmandırıldı. İngiltere, Fransa ve ABD emperyalist çıkarları için önce Ermeniler, günümüzde Kürtleri terör maşası yaparak, uyum içinde yaşayan Anadolu halkına acı çektirdiler. İlâhi kanun aynısını onlara da yaşatacak!

ERMENİLERİ YALANLAYAN BATILI TARİHÇİLER

‘Soykırım’ tezine karşı çıkan akademisyenler, Princeton’dan Bernard Lewis, Justin McCarthy, College de France’tan Gilles Veinstein, Amherst’ten Guenter Lewy, Stanford J. Shaw,  Norman Stone, Edward  J. Erickson, Michael M. Gunter, Patrick Walsh, Georges de Maleville, Maxime Gauin, Bruce Fein, Gaston Gaillard, Brendon Cannon gibi öncüler, çok dilli kaynaklara erişimleri olan birinci sınıf tarihçi, avukat ve araştırmacı gazeteciler. Karşılarında ise kendinden menkul ‘soykırım akademisyenleri derneği’ üyeleri olup; Ruanda, Bosna hakkında fikir sahibi oldukları için soykırım uzmanı olduklarını sananlar.

Ancak bu teze karşı çıkmak için ciddi kanıtlar mevcut. İstanbul dört yıl boyunca İngiltere’nin işgali altında olmasına ve bu sırada arşivlere tam erişim mümkün olmasına rağmen soykırım niyetinin ortaya konduğu hiçbir belge bulunamadı. Ortada bir dizi sahte belge var; özellikle 1920 yılında Fransa’da bir lisede bir araya getirilen ve artık abes düzeyde kurmaca olduğu kabul edilen (orijinal belgeler ortada yok) belgeler var. İngilizler ve daha sonra Alman mahkemeleri bunları kullanmayı reddetti. 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını araştıran uluslararası tarihçiler Ermeni arşivlerine erişme taleplerinin reddedilmesinden yakınırken, Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirmek için şimdiye kadar elinden geleni yaptığı belirtiyorlar.

ABD- Prof. Dr. Justin McCarthy

1995'te yayımlanan "Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarının Etnik Temizliği, 1821-1922" kitabının yazarı,  ABD'deki Louisville Üniversitesi öğretim üyesi Tarihçi Prof. Dr. Justin McCarthy, New York merkezli Türk-Amerikan Güvenlik Vakfına (TASFO) verdiği mülakatta, "Ermeni sorunu" hakkında şu değerlendirmelerde bulundu.

"O dönemde ölen Türklerin sayısının 3 milyonu aştığını ve ölen Ermeni sayısının yaklaşık 600 bin civarında olduğunu görüyoruz. Bir tarafta Ermeniler ve Rusların olduğu diğer tarafta yerel nüfusun ve Osmanlı ordusunun bulunduğu savaş bölgelerinde, her iki taraftaki nüfusun yaklaşık yüzde 40'ının öldüğü ortaya çıkıyor. Burada sorun şu ki sadece bir grubun ölülerini saydığınızda, yani sadece ölen Ermenileri saydığınızda, bu bir soykırım gibi görünüyor. Ama herkesin ölenlerini bir arada saydığınızda, tüm tarafların birbirini öldürdüğü korkunç bir savaş gibi görünüyor ve temelde araştırmamın geldiği nokta bu. Ermeniler, (yaptıklarından) korktukları için Trans-Kafkasya'ya gittiler.  Osmanlı verdiği savaşa ve sivil halka tehdit oluşturabilecek bölgede yaşayan Ermenileri tehcir etti. Anadolu'da birçok şehirde ve Anadolu'nun taşra bölgelerinde kalan Ermeniler de vardı. Onlar orada kaldılar, çünkü Osmanlılar onları kendilerine tehdit olarak görmediler. Osmanlı'nın tehcir ettiği insanlar, Osmanlı'nın verdiği savaşa ve sivil halka tehdit oluşturabilecek bölgelerde yaşayanlardı. Osmanlıların bu tehciri Ermenileri öldürmek için yaptığını söylemek de doğru değil. Bu çok saçma. Osmanlı Ermenileri öldürmek isteseydi, onları öldürebilirdi. Bunun yerine onları uzaklaştırdılar. Kesinlikle bu yönde hiçbir kanıt bulamadık. Elimize geçirebildiğimiz tüm belgeleri inceledik ve bunu önerebilecek herhangi bir kanıt yoktu. Ermeni örgütleri bu iddiaları, kesinlikle Türklerin kolunu bükmek için kullanmaya çalışıyor. Mesela tüm Doğu Anadolu’yu Ermenilere devrettirmeye filan çalışıyorlar. Fransa, Amerika Birleşik Devletleri veya dünyadaki diğer hükümetlerin bunu kullanma nedenlerine gelince, bunu yapmalarının bir nedeni de önyargıdır. Ruslar da Ermenileri hep kullandılar. Tüm olan bu korkunç şeylerde bir suçlu aranacaksa, Ermenilere her türlü şeyi vadedip asla vermeyen Ruslardır.”

Prof.Stanford J. Shaw

Stanford Jay Shaw, İngiliz ve Rus asıllı Amerikalı tarihçidir. Osmanlı Tarihi ve Ermeni Soykırımı iddiaları alanında yaptığı çalışmalarla tanınmaktadır. 1977 yılında Eşi Ayşe Ezel Kural ile birlikte yazdıkları kitapta ermeni soykırımının yanlış bir tabir olduğunu, "Ermeni soykırımı yoktur" deyince, Ermeniler tarafından tehdit edilerek, evi bombalandı, ders vermeleri engellendi. Cesur tutumuyla birçok Tarihçiye örnek olup, bu konuda konuşmalarını sağladı.  Emekliliğinin ardından 1999’dan 2006 yılına kadar Türkiye'de yaşadı. Eşi ile Bilkent Üniversitesinde ders verdi. 10 000 kitap ve değerli belgeyi üniversite kütüphanesine bağışladı. Türk ve Türkiye tarihine katkılarından dolayı Türk Tarih Kurumu tarafından Hizmet Madalyası ve Beratı ile onurlandırıldı. 2006 yılında öldüğünde cenazesine başta  Devlet Yöneticileri olmak üzere yoğun bir katılım oldu.

Prof.Bernard Lewis:

Ortadoğu'nun ruhunu çok iyi okuyan, Türkiye'ye ve Osmanlı Arşivlerine de birçok kez gelen,  Yakın Dönem ABD siyasilerine danışmanlık yapan Yahudi asıllı İngiliz Tarihçi Bernard Lewis,  Justin Mccarthy ile beraber Ermeni tehcirinin soykırım olarak tanımlanmasına karşı çıkan  ve Türkiye’nin resmi tezini savunan bir avuç Batılı akademisyenden biri olarak da ün kazandı. 1993'te Paris'te basına verdiği demeçte;  tehcir sırasında yaşanan dramın soykırım olarak nitelenmesine  ısrarla direndi. 1915'te yaşanan olayların, II. Dünya Savaşı'ndaki Yahudi soykırımıyla bir tutulamayacağını söylediği için kendisine dava açıldı ve maddi tazminata mahkum edildi. Lewis, temel olarak Osmanlı'da Ermenilerin savaş sırasında şiddet olaylarına başvurmalarına dikkati çekerek, Osmanlı Hükûmeti’nin Ermeni ahaliyi ortadan kaldırmak gibi bir niyeti olmadığı sonucuna  vardığını, her yerde açıkladı. Belki Yahudi oluşundan dolayı Holokost’un tarihsel biricikliğini muhafaza arzusuyla belki de modern Türkiye ve Kemalizm ile kurduğu ‘gönül bağı’ yüzünden Lewis’in bu yargıya vardığı ileri sürülse de, gerçeği dillendirdiği şüphesizdir. Lewis 19.V.2018’de öldü. Ondan sonra soykırımcılar atağa geçti.

Prof.Norman Stone:

“Ermeni soykırımı yoktur ve hapse girmeye hazırım!” diyerek, Fransa’nın bu konuda konuşanlara ceza vereceği kararını protesto eden Prof. Dr. Norman Stone, Uluslararası alanda yakından bilinen saygın tarihçi olup, İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher'a uzun süre dış politika danışmanlığı yaptı. 2019 da Budapeşte’de öldü.  Prof. Stone, Soykırım tezine şöyle yaklaştı:

”Diaspora Ermenileri, tarihçilerin soykırım davasını kabul ettiğini söylüyor. Ortada, diasporanın çizgisini onaylayan "soykırım uzmanları birliği" olarak nitelendirilen saçma bir örgüt var; ancak bunlar kim ve ne tür ehliyetlere sahipler? Ruanda, Bosna ve hatta Auschwitz hakkında bir şeyler biliyor olmak onlara 1915'teki Anadolu'yu tartışma salahiyeti vermez... Ayrıca Osmanlı uzmanları hiçbir şekilde "soykırıma" ikna olmamışlardır.

Gerçek şu ki, ortada bir "soykırım" kanıtı yok, bir bakıma Ermenilerin imha edildiğini gösteren hiçbir belge ortaya çıkmadı. Ancak düzmece bir kanıt var. 1920 yılında, Andonian isimli bir gazeteci tarafından İngilizlere verilen bazı belgeler var. Belgeler, İngilizce ve Fransızca olarak bir kitapta yayınlandı ve eğer bunları itibari değere alırsanız, uyduruk da olsa etkileyicidirler. Ermeniler çaresizce Trabzon'a asker çıkaran İngilizlerin kendilerini korumaları için bu belgeler uyduruldu. İngilizler bu belgeleri kullanmayı reddetti, bir Alman mahkemesi ise onları bir kenara salladı. Sonra ortadan yok oldular! Tüm "soykırım" kanıtının bu belgelerden ibaret olduğu göz önünde bulundurulursa kaybolmamalarını beklersiniz değil mi?

İşin aslı, Anadolu'nun birçok bölümünden göç ettirilen çok sayıda Ermeni'nin öldürüldüğü ya da öldüğü… Osmanlı bir ırkı imha etmeye mi niyetlendi ya da salt çok berbat geçen bir sınır dışı mı vardı?

-Yolunda gitmeyen bir sınır dışı pek çok ehliyetli tarihçinin hükmü: Bernard Lewis, Heath Lowry, Justin McCarthy, Yusuf Hallaçoğlu.

-Önceden tasarlanan bir imha kampanyası olduğuna inanan tarihçilerin bazıları Türk Mete Tunçay, Selim Deringil gibi... Kitabı savaş suçları yargılamalarına dayanan bir Türk tarihçi Taner Akçam, İngiliz işgalinin ilk dönemlerinde katliamlar olduğunu yazıyor ve soykırım tezini kabul ediyor. Soykırım oldu diyenlerin dolaylı kanıtlar -örneğin gizli emirler- bulması gerekiyor. Bu tez çok sayıda Batılı okuru ikna etti ancak Osmanlı Türkçesi bilmedikleri için bir yargıya da varamıyorlardı. Osmanlı Türkçesi ve Rusça bilen Erman Şahin adlı genç bir akademisyen Akçam’a pek çok eleştiri getirdi. Kelimelere yanlış anlamlar yüklenmiş (örneğin “pillage” [bozgunculuk, yağma] kelimesi “massacre” [katliam] olarak çevrilmişti); kişilerin kimlikleri yanlış saptanmış, kronolojiyle oynanmış, alıntılardaki önemli kelime ve ifadeler çıkarılmıştı. Akçam eleştirileri hiçbir zaman cevaplamadı... Bir başka diaspora lideri Vahakn Dadrian da Guenther Lewy tarafından Alman kaynaklarını yanlış kullandığı gerekçesiyle kıyasıya eleştirildi ama o da bu suçlamalara cevap vermedi.

Soykırımı inkâr edenlere karşı İsviçre ve bazı ülkelerin yanı sıra Fransız parlamentosu daha sert bir yasayı onaylamış durumda; bir yıl hapis ve ağır para cezası… Bu saçma, gülünç ve de rezilce bir iş, tarihin karalanması ve ondan geri kalmayan popülist ve kirli politikalar… Ermeniler, kârların paylaşımı karşılığında hukukçularla hiçbir şey yapmama konusunda anlaşacaktır. Ermeniler, 1915 tarihine giden iddialar nedeniyle Deutsche Bank'ı silkeledi ve 17 milyon dolar topladı; daha sonra aynı şeyi bir Fransız sigorta şirketiyle denemeye çalıştılar. Tümüyle emin olabiliriz ki, Türkiye'nin "soykırımı tanıması" durumunda mali iddialar da peşi sıra gelecektir. Ancak Türkiye, bunu kabul etmeyi reddederse, tamamen iyi bir zeminde kalacaktır. Söylenmesi gereken ilk şey, "soykırım" işi hiçbir zaman kanıtlanmadı. İngilizler, İstanbul'u işgali sırasında hiçbir zaman direkt bir kanıt ya da belge bulamadı. Türklere karşı kanıt bulmak amacıyla önde gelen bazı Türkleri Malta'da tutsak etti; ancak hiçbir şey bulamadılar. İngilizler, Amerikalılara bir şey bilip bilmediklerini sorduklarında aldıkları cevap sadece 'hayır'dı. Sonuç, olduğu iddia edilen "soykırımın" hiçbir zaman doğru düzgün bir mahkeme sürecine konu olmamasıdır.

Prof.Guenter Lewy:

Guenter Lewy ABD'nin Massachusetts Üniversitesi'nden emekli Tarihçidir. 1923 yılında Almanya'da doğdu. 1939 yılında on beş yaşındayken ailesiyle birlikte Filistin'e gitti. Sonra da ABD'ye yerleşti.Lewy, Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu?  adlı eserinde Türk tezlerini kendince savunmasa da karşı tarafın tezlerinin dayanaksız olduğunu hatta bazılarının yalan üzerine kurulmuş olduğunu, her iki tarafın raporlarını inceleyerek, tarafsız bir gözle savunuyor.

1915 ve öncesinde yaşananları kronolojik olarak ele alan yazar iki tarafı da tarafsız bir hakem gibi eleştirmekte, tarafların ileri sürdükleri kaynakları bir dedektif titizliğiyle incelemekte ve bunu yaparken her iki tarafın da duygusal deneyimlerine saygıyla yaklaşmakta. Lewy, Almanya, ABD ve İngiltere gibi devletlerine resmî arşivlerinde ve çeşitli yayınlar üzerinde yaptığı kapsamlı araştırmalardan elde ettiği bulguları bir araya getirerek 1915-16 yıllarına yeni bir bakış açısıyla yaklaşmakta. Kitapta soykırım iddialarına temel oluşturan belgeleri masaya yatıran Lewy, yaşananların önceden planlandığı iddialarını çürütürken, ölümlerin, dönemin şartları ve savaş ortamının yokluğu içerisinde gerçekleştiğini kanıtlarıyla ortaya koyuyor.

Prof.Louise Nalbandian, 1964 ' den 1974. ' e kadar Kaliforniya Devlet Üniversitesi Tarih Bölümü'nde Amerikan Ermeni tarihçisiydi. “Ermeni Devrimci Hareketi”nin yazarıydı. Kitabı en azından benim için paha biçilemez bir değer çünkü kitabında Ermeni Devrimci Hareketinin gerçek yüzünü gösteriyor.(s.168) “Dövüş gruplarını örgütlemek, yukarıda belirtilen konularda onlarla çalışmak ve onları etkinliğe hazırlamak.", “Halkı silahlandırmak için her yolu kullanmak.", ′′Savaşmayı uyarmak ve devlet yetkililerini terörize etmek için, Muhbirler, hainler, gaspçılar ve her türlü sömürücü.", ′′Devlet kuruluşlarını yağmalama ve yıkıma maruz bırakmak."Sizce yukarıdaki alıntılar daha fazla insan hakları talebine veya barışçıl bir manifestoya benziyor mu? Bu, Türklerin, Kürtlerin, Ermenilerin, Yahudilerin milyonlarca yaşamına sebep olan bir isyan gibi görünüyor. 1800’ler sonu ile 1922 yılları arasında Rus ve Batı destekli Ermeni ayaklanmaları acımasızca Türk topraklarında gerçekleşti. Müslümanlar, çoğunlukla Türkler sokaklarda katledildi, ahırlarda veya camilerde ayrımsız yakıldı, kadınlar tecavüze uğramak için kaçırıldı. Batı’nın′′Ermeni Soykırımı′′ olarak nitelendirdiği bu olaylar aslında Ermeni İsyanıydı…

Dr.Edward J. Erickson:

Amerika Birleşik Devletleri ordusundan yarbay rütbesiyle emekli olduktan sonra,  University of Leeds'den doktora derecesi alan Erickson, 20.yüzyıl başlarında Osmanlı ordusunun durumuyla ilgili çok sayıda eseri kaleme aldı. ‘1. Dünya Savaşında Osmanlı Ordusu’ hakkındaki görüşleri özetle şöyledir: “Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'na girerken Avrupa'nın "hasta adamı"ydı. En azından, 19. yüzyılda bu benzetmeyi yapan Rus Çarı I. Nikola'dan beri, Batı kamuoyundaki genel kanı bu yöndeydi. Ama aradan dört yıl geçip Büyük Savaş'ın sonuna gelindiğinde, dönemin sanayi ve teknoloji devi olan Britanya İmparatorluğu'nun ordusuna Çanakkale ve Kutü'l-Amare'de yaşatılmış ciddi mağlubiyetler, İran ve Kafkasya seferlerinde kazanılmış başarılar Osmanlı ordusunun artılar hanesine kaydedilmişti. Üstelik, Mondros Mütarekesi imzalanırken muharebe alanlarındaki mevcudiyetini 26 muharip piyade tümeninde 900.000'i aşkın askerle koruyan ordunun önde gelen komutanları, Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, Anadolu'nun savunulması için faal olarak hazırlığa başlamışlardı.”

Osmanlı Devleti'nin geri yapısına rağmen, ordunun nasıl olup da böyle yüksek seviyede bir genel muharebe etkinliği geliştirebildiğini inceleyen bu kitap, Osmanlı ve Britanya ordularını karşı karşıya getiren dört önemli muharebe çevresinde bu sorunun cevabını arıyor: 1915'te Çanakkale, 1916'da Kutü'l-Amare, 1917'de Üçüncü Gazze-Birü's-Sebi ve 1918'de Megiddo (Nablus) muharebeleri. Hâkim tarihçilik anlayışının aksine, başarının nedenlerini teşkilat yapısı, muharip lider kadrosu gibi iç unsurlarda arayan Edward J. Erickson'ın bu kitabı, içerdiği yeni açılımlarla Birinci Dünya Savaşı'na ve genel olarak askeri tarihe ilgi duyanların vazgeçemeyecekleri bir başvuru kaynağıdır. Edward J. Erickson tarafından yapılan gözlemler, Ermeni sorunun bu yönüne de ışık tutmuştur:

“Türkler Ermenilere nazik davranmak istemişlerdir; sadece bu kadar büyük bir nüfus transferi gerçekleştirmek için gerekli ulaşım ve lojistik araçlarına sahip değildiler. İlk öncelikli olan askerî taşımacılık bu noktaya bir örnektir; birinci sınıf piyade birlikleri imparatorluğun bir başından öteki başına yolculuk ederken mevcutlarının dörtte birini hastalıklara, yetersiz yiyecek istihkakına ve elverişsiz sağlık koşullarına kurban vermiştir. Bu, iyi donanımlı, sağlıklı gençlerden oluşan ve askerlerin durumuyla yakından ilgilenen komutanlar tarafından yönetilen alay ve tümenlerin de sıkça karşılaştığı bir durumdu.” O ortamda her donanıma sahip askerler bile kayıp verirken, göçmenlerin etkilenmemesi imkânsızdı.

Prof.Michael M. Gunter:  

ABD derin devletinin adamı, Amerika Birleşik Devletleri'de Tennessee Tech Üniversitesinden Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Profesörü Michael Gunter, Türkiye ve Irak'taki Kürtler konusunda bir otoritedir ve Kürt mücadelesi üzerine yedi kitap yazmıştır. Michael Gunter, Armenian history and the question of genocide’ adlı eserinde Ermenilerin öldürülmesinin, Osmanlı Devleti'nin resmi politikası olduğunu kanıtlayan hiçbir gerçek belge olmadığını belirterek, "Örneğin, kasıtlı katliamları kanıtladığı iddia edilerek sunulan meşhur Andonian Belgeleri uydurmadır." diyor. Profesör Gunter, Hristiyan Ermenilerin, Hristiyan Batı'da daha fazla sempati kazanması nedeniyle Ermeni iddialarının daha çok tartışıldığını dile getirdi. Gunter, "Ayrıca Müslüman Türkler, Batı'nın tarihi düşmanlarıydı. Ermeniler Batı dillerini de Türklerden daha iyi konuştukları için mesajlarını Batı'ya daha iyi ulaştırabildiler." diye konuştu.

İrlandalı Dr.Patrick Walsh:

"Ermeni İsyanı" isimli bir kitap yazan ve Belfast'ta bulunan Queen's Üniversitesinde konuya ilişkin doktora yapan İrlandalı Tarihçi Dr. Patrick Walsh, araştırmalarını yürütürken Osmanlı arşivlerine ulaşabildiğini ancak aynısını Ermeni arşivleri için söyleyemeyeceğini dile getirdi. Walsh, "Ermeni devleti olasılığı mümkün olamazdı, çünkü Ermeni nüfusu Anadolu'nun doğusunda azınlık durumundaydı. İtilaf devletleri Ermenileri çok akıllıca kullandı. Ermeniler ise İtilaf devletlerine güvenerek kumar oynadı" dedi. Ermenilerin yanı sıra Türkler ve Kürtlerin de mağdur olduğunu belirterek; "Yaşananlar hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar için trajedidir. Ama konuyu 'soykırım' ifadesine saplarsak, hiçbir zaman ilerleme kaydedemeyiz. Bu olayların temelinde Rusya gibi büyük güçlerin yattığını herkes biliyor" ifadelerini kullandı. (Aslı Aral-AA.22.4.2015)

Fr.Avukat Georges de Maleville:

Georges de Maleville, “Ermeni Tezleri Karşısında Türkiye Savunması” kitabında, Batı'nın öne sürdüğü savları çürütüp, 1915 olaylarını meşru müdafaa olarak niteler. George de Maleville, Ermeni soy kırımı savını belgelerle çürütmekle de kalmıyor, Fransa'nın diktiği ‘Kin Anıtı"nın ...bayağı bir düşüncenin ürünü’ olduğunu vurgulayarak tarihe not düşüyor. Maleville'in konuyu her aşamada belgelere dayanarak incelemek, bilgi ve gözlem için İstanbul'a gelerek, gördüklerini şöyle kaydeder: "İstanbul'a giderek tüm kentte oturan Ermeni toplumunu ziyaret ettik ve yüzlerindeki ifadeyi inceledik. Hiçbir yerde, Türklerle sürekli olarak birlikte yaşayan Ermenilerde hiçbir korku duygusuna rastlamadık. Pazar yerlerinde, limanda bulunan lokantada, iki toplum arasındaki bağlılık tamdır ve burada Paris'ten göç etmiş toplumlar arasındakinden çok daha içtenlikle ve sempatiyle sürmektedir. Dahası bu Ermeniler kendi aralarında Türkçe konuşmaktadırlar. Türkçe onların dilidir.  …Osmanlı İmparatorluğu dünya savaşının karışıklığı içinde yıkılıp gitmiştir. Tarih hergün yapıldığına göre, onlar için sadece şu anı düşünmek gerektiğini söylemek için gelen bir adam çıkmıştır. Bu adam Türk Milletine saygınlığını ve umudunu geri vermiştir.  …Atatürk'ün varisi olarak onun adına Türk Hükümeti, sadece eğitimi ne olursa olsun, güncel kanıtları olmayan ve niyetleri kötü olan şu Ermeni iftira kampanyasını öfkeyle geri püskürtebilmektedir. Bunu anlamak Avrupalılara düşer…"

Fransız Maxime Gauin:

"Her şeyden önce, bir tarihçi olarak, bir Parlamentonun tarihsel konular hakkında bir fikir beyan etmesi gerektiğini düşünmüyorum. Etik olarak konuşursak, yalnızca bir tarafın kayıplarından uygun olmayan bir hukuksal etiket de kullanarak bahsederken, diğer tarafın kayıplarını görmezden gelmek elbette kabul edilemez.  1915 Olaylarını bir ‘soykırım vakası olarak değerlendirmemek’ için bana göre pek çok neden var. Bunlardan en önemlileri arasında, en az 350,000 (ve hatta daha büyük olasılıkla 500,000) Osmanlı Ermenisinin (milletvekilleri, senatörler, memurlar ve üst düzey devlet adamları dahil) tehcirden muaf tutulması, zorla tehcir kararının rasyonel bir ulusal güvenlik algısına dayanması, katliamların hiçbir zaman sistematik olmaması, merkezi hükümetin (Ermenilerin korunması hususundaki) açık emirleri ve 1915-1917 arasında suçluların gereken cezalara çarptırılmış olmaları hususlarını (1,397 Müslüman hüküm giymiş) gösterebilirim.

Gauin, Aram Andonian'ın Ermenilere karşı kasıtlı bir soykırım eylemi olduğunu ispatlamak amacıyla sunduğu sözde "Talat Paşa Telgrafları" nın sahte olduğunu söyleyen Guenter Lewy ve Bernard Lewis gibi Batılı tarihçilere katıldığını belirtir

Fransız gazeteci Gaston Gaillard:

 Fransız Genelkurmayı’nın kontrolünde olan bir yayıncı kurum olan Chapelot tarafından 1920 yılında yayınlanan bir kitap yazdı ve bu kitap bir sonraki yıl İngilizceye de tercüme edildi. Bu kitaptaki cümlelerden birisi, bu noktayı işaret etmektedir: “Türkler tarafından katledilen Ermenilerin sayısının 800,000'in üzerine çıkarıldığı, Ermeniler tarafından katledilen Türklerden ise hiç söz edilmeyen istihbari bilgilere güvenmek imkânsızdır”. ABD-Hukukçu Bruce Fein:

ABD Başkanı Ronald Reagan’ın Hukuk danışmanlığını yapan Bruce Fein, sözde Ermeni soykırımı iddialarını değerlendirdi. Ermenilerin bu iddialarının son derece asılsız olduğunu belirten Fein, Reagan’ın başkan olduğu 1981′de bu konunun Beyaz Saray tarafından araştırıldığını ve iddiaların asılsız olduğunun belgelendiğini söyledi:“Osmanlı İmparatorluğu’nun azınlıklara karşı “müthiş” sayılabilecek bir özen gösterdiği gerçeğini unutmamak gerekir. Azınlıklar, kendi dini özgürlüklerini ve hayatlarını son derece rahat bir şekilde sürdürdü. Ermeni terör çeteleri I. Dünya Savaşı sırasında Fransa ve Rusya ile birlikte Osmanlıları öldürdü. Bu rakamın 2 milyon civarında olduğu bir gerçektir. Ermeni kayıplarının ise 500 bin civarında olduğu araştırmalarla kanıtlandı. Burada asıl önemli konu, Ermenilerin ihanetidir… Osmanlı da kendisini savundu!. Özellikle ABD’de yaşayan Ermeniler, soykırım yalanı ile büyük getiri sağlıyor. ABD yönetimi de büyük paralar döndüğü için Ermenileri karşısına almak istemiyor. Ermeniler ısrarla kendi Arşivlerini açmıyor. Çünkü yıllardır soykırım yalanı ile dönen getirimi (ve asimile olmamak için milliyetlerini) kaybetmek istemiyorlar. Arşivler açıldığı anda gerçek ortaya çıkacak.”

Doç. Brendon Cannon:

Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti Abu Dabi'deki Khalifa Üniversitesi'nde yer alan Uluslararası Sivil Güvenlik Enstitüsü'nün Siyasal Bilimler ve Güvenlik departmanlarında faaliyet yürüten Brendon J. Cannon'ın çalışmaları, Türkiye ve yakın çevresine, yani Orta Asya'yı da içine alacak şekilde büyük Ortadoğu ve Doğu Afrika'ya odaklanıyor. Cannon genel olarak, Ermeni meselesi ve 1915 olaylarına ilişkin uluslararası çapta düzenlenen kampanyalar üzerine de kapsamlı çalışmalar yürütüyor. Son eseri 'Gerçeği Yasamak ve Tarihi Siyasallaştırmak - Ermeni Soykırımı İddialarının Kavramsallaştırılması' ile Ermeni meselesi ve 1915 olaylarına ilişkin ezber bozan çalışmalarıyla konuya ilgi duyan çevrelerin ilgisini çekti. Kitapta, Ermeni diasporası kimliğinin temel yapı taşlarını; genel bağlamda, Ermeni ve Ermenistan Cumhuriyeti Vatandaşı kimliklerini ayrı ayrı ele alarak kavramsallaştırıyor, iki kimlik arasında ince bir çizgi olduğunu tespit ediyor. Diaspora kimliğinin ABD, Fransa, Arjantin gibi ülkelerde nasıl geliştiğini ve bu geniş grup kimliğini bir arada tutan tutkalın ne olduğunu tahlil ettiğinde, bunun Ermeni tarihi yerine 1915 olaylarına ilişkin anımsanan hayali travmalar olduğunu görüyor. Diasporanın geniş grup kimliğini bir arada tutan tutkalın tehcir olduğunu tespit ediyor.

Sorun sadece Erivan ile Ankara arasında ilişki kurulmasından ibaret olsaydı, çözülebileceğini, fakat Rus dış politikası ve yakın coğrafyasındaki hedeflerine ek olarak, Ermeni diasporası ve diasporanın Türkiye'ye yönelik antipatisi, hatta nefreti göz önünde bulundurulduğunda, Ermenistan’ın rehin alınmış durumda olduğunu vurguluyor.

TARİH BİZDEN YANA…

1918 yılının kış aylarında Osmanlı Hükûmeti’nin tehcir ettirilen Ermeniler’in geri dönüşü yönünde bir karar alması Soykırım iddiasını tamamen çürütmektedir. Osmanlı’nın böyle bir karar almasında Rusya’nın savaştan çekilmesiyle Rus-Ermeni ittifakı tehlikesinin kalmaması, Üçlü İttifak’ın kaybetmesi Adaletli Osmanlı imajın kötüleşmesi gibi nedenler mevcuttur. Nitekim sonuçta tarihin en plânlanması zor nüfus hareketi başlamıştır. Tehcirden geri dönüş süreciyle özellikle İngilizler Partikhane ile iş birliği yapmış, bu süreçte farklı unsurların otorite sahibi olması durumu daha da zorlaştırmış, böylelikle Ermeniler’e yönelik kaotik bir siyaset izlenmiştir. Mal ve mülklerin, hatta kadın ve çocukların ‘iadesi’ meseleleri büyük sorunlar yaratmış; gayrimüslim ve müslüman halk arasında da çatışmalara neden olmuşlardır. Üstelik Ermeniler’in birçoğunun önceden yaşadıkları yerlere yerleşemedikleri bilinmektedir. Sonuçta ortada savaş nedeniyle evsiz ve yurtsuz kalmış müslüman göçmenlere verilen Ermeni mülkleri vardır ki, Ermeniler de aynı şekilde savaş sebebiyle evsiz ve yurtsuz kalmışlardır. Dolayısıyla her iki taraf da büyük zarar görmüştür. Justin McCarthy’nin ifadesiyle, Emperyalizm ve Milliyetçilik her iki tarafa da büyük acılar yaşatmıştır

SONUÇ

Soykırım kavramı, “1948 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”nde ulusal, ırksal, etnik veya dinsel bir grubu kısmen veya tamamen yok etme eylemi olarak tanımlanıyor. Söz konusu olayların soykırım olarak tanımlanamayacağı açık…  Batının kuklası Ermenistan ve Ermeni diasporasının genel beklentisi, Türkiye'ye zorla 1915 tehcirini soykırım olarak kabul ettirip, tazminat ve toprak ödenmesini sağlamak…     

Bunun bilincinde olan vicdanlı insanlar,  Emperyalistlerin çıkarları için Milliyetçi duyuları kaşıyarak ülkeleri karıştırdıklarını, her iki tarafa da büyük acılar yaşattığını vurgular. Günümüzde de aynı amaçla Orta Doğu’yu kaosa sürükleyenler yine aynı devletlerdir.

Bunun bilincinde olan Türkiye Ermenileri 85. Patriği Sahak Maşalyan; "Halkımızın acısının ve ecdadımızın kutsal anısının bazı ülkelerce gündelik politik amaçlara alet edildiğini görmek bizi üzmektedir. 10 yıllardır bu konunun, parlamentoların gündemine taşınmasının yarattığı gerginlikler, iki halkın yakınlaşmasına hizmet etmemektedir, tersine hasmane duyguları kışkırtarak barışmanın gecikmesine yol açmaktadır. Öncelikle dostluk ve samimiyet köprüleri kurulmalıdır. Ancak böyle bir ortamda tarihi olayların değerlendirilmesi çok daha yapıcı ve tatminkar olacaktır. Üçüncü taraf ülkelerin işte bu yönde teşvik edici bir katkı sunması arzulanmaktadır." diyerek, işin farkında olduklarını vurgulamaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan'a gönderdiği mesajında, "Türkler ile Ermenilerin yüzyıllarca süren ve insanlığa örnek olan birlikte yaşama kültürünün unutulmasına izin veremeyiz" diyerek; 21.asırda çok önemli bir konuma gelen Türkiye üzerinde oynanan oyunu bozmaya kararlı olduklarının vurguladı. (TRT.24.4.2021)

1980’den beri her Nisan ayında, başı sıkışan, seçmenleri kazanmak isteyen, çıkarı sarsılınca Türkiye’ye kızan en küçük ilimiz ebadındaki devletçikler bile “soykırım” sakızını geveleyerek Türkleri suçlayanlar şunu unutmasın; Tarih bizden yanadır!.. Tarih, Türklerin vahşet işlemediğine, adalet için cihan hakimiyetine  giriştiğine tanıktır. ABD yöneticileri ve onlara öykünenler önce ardlarına baksınlar, sonra başka milletlere çamur atsınlar. Mardinli Hıristiyan kardeşlerimizin deyimiyle;  “Dirsekleriyle sarımsak dövmesinler…”  ABD, Türkiye’ye yükleneceğine, Boston’daki Taşnak Partisi’nin arşivleri ve de nüfus bakımından çok değerli bilgiler içerdiği halde halâ kapalı olan Kudüs’teki Ermeni Patrikhanesi'nin arşivlerini açmaya çalışsın…

Soykırım iddiasına karşı;  500 kişinin tehcirden muaf tutulması, tehcir kararının rasyonel bir ulusal güvenlik algısına dayanması, katliamların hiçbir zaman sistematik olmaması, merkezi hükümetin (Ermenilerin korunması hususundaki) açık emirleri ve 1915-1917 arasında suçluların gereken cezalara çarptırılmış olmaları hususları(1,397 Müslüman hüküm giymiş) ve 1918 kışında tehcir edilenlerin geri çağrılması karşıt tez için kanıt olarak gösterilebilir.

Hükûmetimiz de Uluslararası Tarihçilerin görüşlerini içeren, Tehcir olayını ana hatlarıyla özce açıklayan her dilden bildiriyi; elçileri, tüccarları, askerî-bilim-kültür-sanat temsilcileri ve her alandaki Diaspora Türkleri aracılığıyla, bıkmadan usanmadan, “İsteyen buyursun, arşivlerimiz açık!” çağrısını Dünyanın her yerine yaymalı…  Bu konuda sataşan haydutlara haklarında geçmişte yaptıkları katliam raporları, başta  BM ve uluslar arası Medya olmak üzere her yerde yayınlanıp, karşıt atağa geçilmeli. Çünkü; “En iyi savunma, hücumdur!

TEHCİRİ ÇARPITANLARA TARİHİN TOKATI
Ayten Başabaş Dirier
Yazarımız Kim ?

Ayten Başabaş Dirier