Sayfa Yükleniyor...
Bir kez daha gösterdi ki; ‘savaş, insanlığın en korkunç icadı’...
Günlük hayatın devam ederken birden tepende patlamaya başlayan bombalara maruz kalmak, toprağını terk etmeye mecbur bırakılmak, bu kitlesel çılgınlık karşısında çaresizlik girdabında kaybolmak savaşın rutin yüzünü oluşturuyor...
Ne var bunda? Savaş, taş devrinden beri var ve bu hayatın gerçeği iddialarına hak verip, teslim bayrağı mı çekmemiz gerekiyor?
“Kimin kiminle savaştığı” detayından çok ‘savaş’ kavramına odaklanmanın vakti gelmiştir belki de...
Savaşı anlayabilmek için bir gerçeğin altını çizmekte fayda var...
Savaş hemen hemen hiçbir zaman denk güçler arasında olmaz...
İlk tetiği çeken her zaman daha güçlü olan, kendini daha güçlü zanneden taraftır...
Bir kere düğmeye basıldı mı? Kan dökülmeye başlandı mı? Ordular harekete geçirildi mi? Kitlesel milliyetçilik rüzgarları estirilmeye başlandı mı? Artık geri dönüşü olmayan yola girilmiş demektir...
Televizyon ekranları ve sosyal medya sayesinde neredeyse canlı olarak takip ettiğimiz Rusya-Ukrayna savaşı, insanlık tarihinin son büyük savaşı olabilir...
Kitlesel kıyımlara neden olan ve en önemlisi, sivil insanların bu kadar namlu ucunda olduğu savaşlar 20. yüzyılda kalmalı, 21. yüzyıla taşmamalıydı...
Suriye özelinde yaşanan trajedi bile ‘iç savaş’ başlığı altına sokulabilecek bir olaydı...
Hiçbir ülke direkt savaşa girmedi, herkes kendi maşasını bulup vekalet savaşı verdi...
Günümüz dünyasının asıl patronu olan ‘küresel ekonomi, Suriye savaşına yeni silah pazarı olarak bakıp ellerini ovuştururken, Ukrayna’da yaşanan savaşı direkt kendi egemenliğine bir tehdit olarak gördü...
Bugünün gerçeği ‘küresel erkonomi’nin parçası olmayan bir ülkenin kendi halkına refah sunmasının imkansız olduğudur...
Rusya ve Putin bu gerçeği ıskaladığı için savaşın silahsal yönü ne olursa olsun, kaybeden ve kaybetmeye mahkum olan kesimidir...
İnsanoğlu 300 bin yıldır iki ayağının üzerine dikilip bir şekilde yaşamını sürdürmeye çalışıyor...
Geçen süreçte gelinen nokta masal kitaplarının giriş cümlesi gibi, “az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de bakmışız ki bir arpa boyu yol gitmişiz” noktası olmamalı...
Savaşı gerçek hayattan silecek ve tarih kitaplarına hapsedecek bir zeka, akıl, vicdan, etik ve ahlaki gelişim, 21. yüzyıl insanı için ütopya değildir...
Ukrayna’da yaşanan insanlık dramının, bundan sonraki insanlık dramlarının yaşanmasını önleyecek bir şekilde son bulması ihtimalinin masada olması, tek tesellimiz...
Amin Malouf’un dediği gibi “Hayat ona kızacak kadar uzun değil”...