Sayfa Yükleniyor...
Franz Kafka “Sahteliğin tüm zamanların rekorunu kırdığı bir devir” derken insana sanki günümüze ışık tutmak istemiş olabilir diye düşündürtüyor... Bana kalsa ‘sahtelik’ yerine ‘samimiyetsizlik’ daha doğru bir tercih olurdu... Kamusu, özeli, eğitimlisi, cahili, kadını, erkeği, yaşlısı, genci ortak sorunumuz ‘samimiyet’ olabilir... Eskiler, ‘bir işi bedeninle yaparsan amele, ruhunla yaparsan usta, gönlünle yaparsan sanatkar olursun’ derlermiş...
1950’lerde başlayan köyden kente göçüşümüzün üzerinden oluşan yeni Türkiye sosyolojisi bize umduğumuz, arzuladığımız, istediğimiz refahı getirmedi... ‘Çarpık kentleşme’ başlığı altına tıkıştırdığımız sorunlarımız bizi boğuyor... Topraktan koptuk, betona sarıldık...
«Şefaat Ya Resûlallah» diyeceğine, «Seyahat Ya Resûlallah» diyen Evliya Çelebi gibi, ‘köy yerine şehir, doğa yerine sanayi, gıda yerine inşaat’ demişiz... Ortaya çıkan tablo, sorunlarla baş edemeyen tıkanmış bir siyaset, bol hamasetle sarhoş olmuş bir toplum... Bizim petrolümüz, doğalgazımız yok, fosil yakıt konusunda Tanrı bizi tercih etmemiş... Ama çok daha değerli birçok şey var bize bahşedilen...
Bereketli topraklar, muhteşem güneş, binlerce kilometrelik deniz, genç ve arzulu dinamik bir toplum... “Cemaat” ve “Cemiyet” arasındaki fark toplumların gelişmesindeki sihirli farkı ortaya çıkartır... Cemaat, duygularıyla kararlar alan, kimlik ve inanç birlikteliğiyle şekillenen toplumları tanımlar... Tıpkı, bizim gibi... Cemiyet ise duygular değil akılla şekillenen toplumlar olarak çıkar karşımıza... Hemen hemen aynı nüfusa sahip Almanya’yla Türkiye arasındaki temel fark onların çok daha zeki olmasından kaynaklanmaz... Üstün zekalı sayısı hemen hemen bütün toplumlarda aynıdır... Fark, toplumların kendi haklarını savunmaları konusundaki tutumlarından kaynaklanır... Bizler ekonomik sorunlarla boğuşurken, siyasetin tutuştuğu kayıkçı kavgasının temelinde de bizi cemiyet değil, cemaat olarak görmeleri yatmaktadır... Cemaat toplumlarının hiç değişmez kaderidir...
“Bir kurtarıcı beklerler”... Kurtuluşun yukarıdan aşağı değil tam tersine aşağıdan yukarıya doğru bir değişimle olacağını anladığımız gün çok şey değişir bu ülkede... İşte o gün geldiğinde ‘turpun büyüğü heybede’ dedirten Seçim Yasası taslakları kapalı kapılar ardında değil, halkın katılımıyla gerçekleşir... Cemaat’ten Cemiyet’e geçiş sancılı ve acılı bir sürece yelken açmak demektir... Türkiye’nin bu yolculuğa çıkacak dermanı kalabilir mi? Zaman gösterecek... Galiba en doğrusu, zamanı zamana bırakmak gerekir...