Her yıl milyonlarca genç, üniversite sınavına hazırlanarak geleceğini inşa etmeye çalışıyor. Üniversite sınavı, gençlerin hayallerini gerçekleştirmeleri ve kariyerlerini şekillendirmeleri için büyük bir öneme sahip. Ancak üniversite sınavının yarattığı baskı, stres ve rekabet ortamı birçok kişiyi olumsuz etkiliyor.
Üniversite sınavı, toplumda prestijli bir üniversiteye kabul edilmek ve gelecekte iyi bir iş sahibi olabilmenin anahtarı olarak algılanıyor. Bu her ne kadar doğru olsa da yaratılan algı gençler üzerinde büyük bir baskıya neden oluyor ve sınav sürecinde stres, kaygı ve ruhsal sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Ayrıca, sadece sınav sonuçlarına dayalı bir değerlendirme sistemi, gençlerin diğer yeteneklerinin ve potansiyellerinin göz ardı edilmesine yol açıyor.
Üniversiteye hazırlık döneminde meydana gelen yoğun rekabet ortamı da gençler arasında sağlıksız bir rekabet ve kendilerini bir noktadan sonra kötü etkileyecek hırs duygusunun oluşmasına neden oluyor. Sınav sonuçlarına odaklanmak, insan ilişkilerini ve kişisel gelişimlerini ihmal etmelerine yol açabiliyor. Gençler, hayatlarının bu döneminde kendilerini tanımak, ilgi alanlarını keşfetmek ve ne isteyip ne istemediklerine karar vermeleri gerekirken tek düşündükleri şey üniversite sınavı oluyor.
Üniversite sınavının gerçek değerini sorgulamak kişinin ruh sağlığı ve bundan sonraki hayatı için oldukça önemli. Bir üniversite diploması elbette önemli bir araç olabilir, ancak başarı ve mutluluk sadece bu diplomaya bağlı değildir. Gerçek başarı, kişinin yeteneklerini geliştirmesi, ilgi duyduğu alanda kendini keşfetmesi ve topluma fayda sağlamasıyla ölçülmelidir. İyi bir eğitim almak elbette önemlidir, ancak gerçek potansiyelimizi ortaya çıkarmanın birden fazla yolunun olduğunu unutmamalıyız.
Bu noktada, eğitim sistemimizin ve toplumun genel olarak bakış açısının değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Öğrencilerin farklı ilgi alanlarını keşfetmeleri, yeteneklerini geliştirmeleri ve kendi potansiyellerini gerçekleştirmeleri için desteklenmeleri önemlidir. Sınav sonuçlarına dayalı değerlendirme yerine, projeler ve portföyler gibi farklı değerlendirme yöntemleri kullanmak öğrencinin hiç bilinmeyen bir yönünü ortaya çıkarabilir ve gelecekte yapmak isteyeceği işi seçerken kendisine yardımcı olabilir. Tek tip sınava dayalı olmayan bir eğitim sistemi, gençlere daha bütüncül bir eğitim deneyimi sağlayacak ve gerçek yeteneklerini sergileyebilecekleri bir ortam yaratacaktır.
Bu noktada ailelere de büyük bir sorumluluk düştüğünü düşünüyorum. Çocuklarını koşulsuz desteklediklerini ve sınav sonucunun hayatlarının sonu olmayacağını onlara her daim hissettirmeleri, sınav döneminde öğrenci için büyük bir anlam ifade edecektir. Çocuklarına “Yaparsın, sana güveniyoruz, güvenimizi boşa çıkarma” şeklinde değil de, “Sonuç her ne olursa olsun seni destekliyoruz” şeklinde yaklaşmalarının daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.
Sonuç olarak, üniversite sınavının gençler üzerinde yarattığı baskı ve stresi azaltmak için toplum olarak daha sağlıklı bir yaklaşım benimsememiz gerekiyor. Üniversite sınavı, sadece bir araç olmalı ve gerçek başarıyı ölçmek için tek kriter olarak kabul edilmemeli. Gençleri destekleyerek, yeteneklerini geliştirmelerine ve hayallerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmalıyız. Böylece, üniversite sınavı gençlerin geleceğini belirleyen bir yük değil, onları destekleyen bir araç haline gelebilir.