Sayfa Yükleniyor...
Hepimizin bildiği gibi, özellikle asgari ücretin tespit edileceği zamanlarda, asgari ücret zam görüşmelerinde Açlık Sınırı, Yoksulluk Sınırı gibi veriler paylaşılır.
‘Bir hanenin geliri … şu kadar olursa Açlık sınırında yaşıyordur.’
‘... şu kadar aile, açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor’ vb. gibi cümleleri sıralayabiliriz.
Hem TÜİK verilerinde hem de Türk-İş Sendikası’nın verilerinde de bu verileri görmekteyiz. Evet, yoksulluk, fakirlik, açlık adına ne derseniz deyin bir sınır var. Bu sınırında bir rakam ile gösterildiğini biliyoruz.
Örneğin; Türk-İş Sendikası’nın 27 Eylül 2021 tarihli web sayfasındaki açıklamaya göre; “Dört kişilik ailenin açlık sınırı tutarı: aylık 3.049 TL. Günlük 102 TL.” olarak belirlenmiş ve duyurulmuştur.
Bu miktarın bazı kurum ve kuruluşlar tarafından biraz daha fazlası veya biraz daha azı araştırmalar neticesinde açıklanmış olabilir.
Ama konumuz bu değil elbette. Alt gelir düzeyinde açlık sınırı belirlenirken, bu kesimin geçimi için en az ücret olarak belirlenen asgari ücret gibi bir ücret sistemi varken... Neden TOKLUK SINIRI YOK.
Yani bir açlık sınırı var ise, neden TOKLUK sınırı diye bir sınır konmamış.
Parası var, malı mülkü var, zenginliği dağlardan çok iyi de bu hep böyle mi olacak. Bu insanlar için neden tüketim sınırı yok. Neden bu insanlarında kazançları sınırsız olduğu gibi tüketimleri de sınırsız.
Ne dersiniz bir tokluk sınırı olmalı mı?
Mesela bir ihalede kazanç bir milyar dolar olsun. Neden bir kişiye veriliyor. On ayrı şirkete hatta yüz şirkete birlikte verilse, daha çok insan ve şirketin kalkınmasına imkan tanınsa. Yani bir tokluk sınırı konmuş olsa. Tespit edilen miktarın üzerinde gelirin başka şirketler ile paylaşılmasının önü açılsa.
Bence yapılabilir bir düzen gibi görünüyor. İmkanım olsa, yetkili olsam kesinlikle özellikle çok büyük ihaleleri, bir çok şirketin birleşmesi sonucu yerine getirmeleri şartı ile verilmesi taraftarı olurum.
Nedeni çok açık, fakirlerin açlık sınırı gibi, zenginlerin de tokluk sınırı belirlenmesine olan inancımdır.
Kazanç ne kadar çok şirket ve kişiye dağıtılırsa o kadar çok gelir adaletsizliğinin giderilmesi konusunda adım atılmış olacağına inanıyorum.
Bu ülkenin en büyük sorunu olarak her zaman tek bir şeyi görmüşümdür. ADAM KAYIRMA.
Elbette bu kayırmalar da siyaset birinci sırada olsa da kişinin zenginliği her zaman ikinci sırayı almıştır. Bunlar benim şahsi düşüncelerimdir.
Tüm bunlardan sonra tokluk sınırı belirlenmesi ile gelir dağılımında bir adalettin küçükte olsa gerçekleşebileceğine inanıyorum. Kazancı paylaşmayı iyi bilmek gerekir düşüncesindeyim. Bu ülkede, bu dünyada zengin - fakir birlikte yaşadığımızı unutmayalım.