Cemal Durmaz
İlkses Gazetesi Yazarımız

Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneği Başkanı Cemal Durmaz

Yazarın Köşe Yazıları

İnternet Bağımlılığı…

Günümüzün en önemli sorunlarından biri olduğunu düşündüğüm bir konu hakkında köşemde bir kitabı tanıtmak istedim.

İnternet bağımlılığı… Gerçekten benim için ve özellikle tüm ebeveynler için internet bağımlılığı çok önemsediğimiz bir konu. Gençlerin telefon, tablet ve bilgisayarlardan internet kullanımı ile vazgeçmedikleri ve çok vakit geçirdiği hususunda yakınmalarımız var. Fakat konu sadece gençlerle ilgili değil. Hemen herkesin internet bağımlılığı problemi yavaş yavaş görünüyor. Ne dersiniz?

Hatta bazı uygulamaları orta yaşın üzerinde bulunan vatandaşların daha çok kullandığını biliyor ve duyuyoruz. Bu uygulamaları belirtmeye gerek yok. Hemen herkes bunu bilmekte aynı zamanda kullanmaktalar.

Uzman Klinik Psikolog, Aile Danışmanı, Yazar Melek DURMAZ…

Yayınlanan Roman –Tık (İNTERNET BAĞIMLIĞI – Yalnızlık –Romantik İlişkiler) isimli eserini büyük bir heyecanla okudum. Acaba bende de internet bağımlılığı var mı? Varsa ne yapmalıyım? Bu düşünceyle kitabı büyük bir dikkatle okuyarak herkese önerdiğimi belirtmek isterim.

Yazar Melek Durmaz, YDÜ. İngilizce Psikoloji Bölümü’nü tam bursla kazanmış ve dereceyle mezun olmuş, ardında 2017 yılında aynı üniversiteden başarı bursu ile kabul edilmiş. Klinik Psikoloji alanında yüksek lisansını yaparken “Üniversite öğrencilerinde internet bağımlılığı, yalnızlık ve romantik ilişti doyum düzeyleri arasındaki ilişinin incelenmesi” konu başlıklı tezi ile 2019 yılında mezun olmuştur.

Ardından uluslararası katılımlı bağımlılık kongresine bu araştırmasıyla katılmış. Eğitim hayatı boyunca lisans ve yüksek lisans


İzkitapfest-5. İzmir Kitap Fuarı

İZFAŞ | TACT FUARCILIK organizasyonu ile düzenlenecek olan İzkitapfest-5. İzmir Kitap Fuarı 18-27 Nisan 2025 tarihleri arasında Kültür parkta kitapseverler ile buluşacak. Fuarın ziyaret saatlerinin 10.00-20.00 alarak açıklandığını da belirtmek istiyorum. Öncelikle İzmir Büyük Şehir Belediyesini, kitap fuarının Kültür parkta düzenlemesi dolayısıyla tebrik ediyorum. Gaziemir’de bulunan aslında modern fuar alanının fuarcılık anlamında harika bir yer olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Ancak kitap fuarı açısından da kültür parkın yerini tutmadığını da belirtmem gerekecek. Gaziemir fuar alanında yapılan kitap fuarında okurların çok kolay ulaşamadıklarını, çocuklarla, yaşlılarla vakit geçirmek için uygun olmadığını katılımcılardan hep dinledik. Hatta bu fuarlardan sonra da köşe yazımda fuar hakkında olumlu ve olumsuz görüşlerimi belirtir yazı yazmıştım. Geçen yıl kültür parkta yapılan kitap fuarından da STK lara tahsis edilen fuar alanının da pek bulunabilecek yer olmadığı hususunda eleştiriler vardı. Ziyaretçilerin zor ulaştığı bir yerdi. Hatta Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın stantları ziyaret ettiğinde STK yetkililerince bu eleştiri dile getirilmişti. Bende şahsen Yazşader standını ziyaret ettiğinde sayın başkana yer tahsisi hususunda ki görüşlerimizi bildirmiştim. Bu ay düzenlenecek olan İZKİTAPFEST’ te STK’lara tahsis edilecek yer hususunda özel çalışma yapıldığını biliyorum. İZFAŞ’ta görevli Mehmet Zengin Bey’in titizlikle tüm STK’lara yer ayırmaya özen gösterdiğini, bu konuda çabasını yakından gözlemledim. Kendisi özellikle tahsis edilecek yerin STK’ları memnun edecek bir yer olması hususunda çaba sarf ettiğini, daha fazla STK ya yer verme gayreti içinde olduğunu biliyorum. Mehmet Zengin beyin bu çabası için tebrik ediyorum. Umarım hep kendisinin hem de bu fuar için emek veren tüm çalışanların çabaları boşa gitmez ve güzel bir fuar gerçekleşir. Buraya kadar Fuar hakkında yazdım, elbette STK’lar içinde yazmak isterim. Fuar alanında daha disiplinli olmalarını, okurlara ve stantlarının ziyaret edenlere daha saygılı olmaları rica edeceğim. Ayrıca diğer stantlarda bulunan STK üyeleri ve yöneticileri ile de istişare etmelerini, birlik beraberlik içinde bulunmak için emek harcamaları bekliyorum. Birbirlerini karalayan, engel olan değil, birbirlerini destekleyen, yaptıkları başarılı çalışmaları kıskanan değil alkışlayan olmalarını diliyorum. Yazşader olarak bu konuda tüm STK’lara destek olmaya hazırız. Tüm STK’ların yaptıkları her güzel ve başarılı çalışmayı alkışladığımızı da belirtmek isterim. Elbette fuara katılımcılar dışında okurlar ve ziyaretçiler gelecek. Şimdiden gelecek ziyaretçilere şunu söylemek isterim. Lütfen STK stantlarını ziyaret edin. Her STK standında birbirinden kıymetli yazarlar olduğunu unutmayın. Elbette YAZŞADER standını özellikle ziyaret etmenizi de istiyorum. Kitap seçerken, lütfen kitapların kapaklarını incelemeyi, arka kapağında kitap hakkında ne yazıldığını öğrenmeyi unutmayın, yazarlar ve şairler ile sohbet etmeyi de ihmal etmeyin. Ziyaretçilerin stant ziyaretleri esnasında yolunuza çıkan yazarların ısrarlarını dikkate almayın. Kitap meyve sebze gibi satılmaz. Kitap beğenen ve isteyen okura imzalanır. Bu şekilde davranan yazarları tercih edin. Satış tekniklerini kullanan değil, kalemini, yüreğini konuşturan yazarları tercih edin. Yapılacak olan bu fuarda mutlaka yeni yazarların eserlerini imzalı almayı unutmayın. Şimdiden, katılımcılar, STK’lar ve ziyaretçiler için güzel bir fuar olmasını diliyorum. İyi fuarlar


Şeker Bayramı…

Mübarek Ramazan Bayramı’na ulaştık. 30 Mart 2025 Pazar günü Mübarek Ramazan Bayramı ve Hoş geldin Şeker bayramı diyelim mi?
Aslında en güzel bayramlardan biri Ramazan Bayramı değil mi? Ben bu bayramı çok seviyorum. Çünkü çocukların en mutlu olduğu bayram.
Neşe içinde, gruplar halinde komşuları ziyaret edip, ellerindeki poşetleri şeker ile doldurma çabasında olan çocukları görüp sevinmeyen insan olabilir mi? Onların coşku ve neşesini görmemek, onların bu neşesi görmeye paylaşmaya değmez mi?
Aslında haberlerde eve şeker alamıyoruz, çocuklara harçlık veremeyeceğiz gibi duyumlar alıyoruz. Ancak bizim insanımız her şeyi göğüsler, çocukların mutluluğu için ellerinden geleni yapar. Ben inanıyorum ki vatandaşlarımız bir yolunu bulup az da olsa bayram haçlıklarını hazırlamışlardır. Az da olsa çocuklar için şeker hazırlamışlardır. 
Ülkemizin, vatandaşlarımızın 30-40 yıl önceki ayarlarına dönmesi gerek, umarım gençlik birlik ve beraberliğin farkına varır. Yalnızlaştırma çabası içinde olanlara uymazlar. 
Siyasi anlam ifade eden kelimeler kullanmak istemiyorum. Bayramın neşesini paylaşalım istiyorum. 
Çocuklar, gençler lütfen büyükleriniz ile bayramlaşın. Onların o mübarek ellerini öpün. Küs olanlar bu bayramı fırsat bilerek barışsınlar. 
Büyüklerde mutlaka küslükleri bitirmeli. Ellerini öpmeye gelen çocukları ve gençleri ayırt etmeksizin mutlu etmeli. Çocuklar bir şeker, küçük bir harçlık ile de mutlu olurlar. Onlar akşam hepsini toplayıp akşam topluca mutlu olurlar. 
Bayramı iyi değerlendirerek hep birlikte mutlu olalım. 
Hoş Geldin Ramazan Bayramı.


Karma…

Size yazar ve şair Süheyil AYDIN’dan ve şiir kitabında bahsetmek istiyorum. 
Gümüşhane’de doğan yazar ilk ve orta eğitimini tamamladıktan sonra, Süleyman Demirel Üniversitesinde Tarih Bölümü’nü 2006 yılında bitirerek lisans eğitimini tamamlamış, 2009 yılında da Trabzon Karadeniz Teknik Üniversite Akçaabat Fatih Eğitim Fakültesinde Orta Öğretim Sosyal Alanlar yüksek lisans eğimini tamamlamıştır. Halen İstanbul ilinde bir firmada yöneticilik yapmaktadır. 


Kadınlar Gününden Son Bir Şiir…

Bir öğretmenimizin Kadınlar gününe özel yazdığı ve yorumladığı şiiri sizlerle paylaşmak istedim. Bu özel gün için şiir yazmasından ve yorumlamasından büyük gurur duyduğumu belirtmek isterim. Yazar Şair Sayın Emel Topal’a başarılar diliyorum. 
KADINLAR GÜNÜ 
Ne kadar da anlamsız geliyor kulağıma,
Bazı erkeklerin, biz kadınlara lütfettiği bir gün,
Koskoca yılda, tek bir gün,
Niçin peki?
Şiddete mi mola, tacize mi?
Aşağılamaya mı yoksa?
Bana eziyetten mi yoruldun ya da?    
Bir yemek arası verir gibi,
Bekle birazdan geliyorum der gibi,
Türklerde kadına şiddet yokken,
Türklerde kadın, el üstünde tutuluyorken,
Cephede bile omuz omuza savaşmışken,
Kim veriyor sana bu hakkı,
Nedir bu zulmün, düşmanlığın adı,
Oysa ben yoksam sen de yoksun,
Varlığını Allah’tan sonra bana borçlusun,
Unutma sen de bir kadının oğlusun,
Cennet annelerin ayakları altındadır,
Bir kadına dokunmak, annene dokunmaktır,
Bir kadına vurmak, annene vurmaktır,
Kadına hakaret, annene hakarettir,
Kadına taciz, annene, bacına tacizdir,
Kadına yapılan her zulüm, dinine küfretmektir,
Yetmedi mi senin için yaptıklarımız?
Yetmedi mi size verdiğimiz emeklerimiz,
Seni dünyaya ben getirdim bin bir acıyla,
Yüzünü görünce unuttum acımı, bastım bağrıma,
Gözünün içine baktım geceler, geceler boyunca,
Yemeğini, bakımını söylemiyorum, annelik görevim diye,
En çok benim canım yandı, saçının bir teline zarar geldiğinde,
Senden çok ben ağladım, sen düştüğünde,
Sen, sen babanla bir oldun, önce kıydın kardeşine,
Namus dedin, aşık oldu diye sizden birine,
Oysa namus, önce senin yüreğinde,
Evladım, namus önce insanın beyninde,
Sevmek namussuzluk ise, senin yaptığının farkı ne?
Sen sevince, coşkuyla anlatıyorsun herkese,
Mutlu olur musun, namussuz deseler sevdiğine,
Peki, evlenip imzadan sonra değişen ne?
Neden başlıyorsun eşine eziyet etmeye,
Neden hapsediyorsun onu kendi esaretine,
Sonra, sonra adına çıkıp erkeklik de,
Gülüyorum, sadece gülüyorum zavallı haline,
Sevgiyi bilseydin tutardın kadınını eller üstünde,
Selam olsun, beni kendinden ayırmayan tüm erkeklere,
Sağlık olsun, her kadını, kendi annesi, kardeşi gibi gören gözlerine,
Selam olsun, kadını ezenlere sesini çıkaran tüm erkeklere,
Kutlu olsun kadınları dünü ve bugünü,
Atatürk sayesinde çıkarıyorum tüm gücümle sesimi,
Türklerde kadın, her zaman en tepede,
Saygı duymuyorum beni yerde görene,
Adam demiyorum, beni yok sayan erkeğe,
Aciz olan erkek başvurur, başkasına şiddete,
Acıyorum sana, acıyorum o küçücük beynine,
İster işçi ol ister doktor, istersen hakim ol fark etmez,
Bizi ezmeye çalışana ve ona ses çıkarmayana insan denmez, 
Bu dünya böyle geldi ama böyle gitmez,
Senin gibi adamlar, kadının tırnağı bile etmez,
Korkmuyoruz sizden asla korkmayacağız,
İnsanlığa karşı başımızı dik tutacağız,
Yalnız bugün değil her gün bizim günümüz,
Kutlu olsun kadınlar, kutlu olsun her günümüz.


Genç Bir Kalemden…

Bugün köşemde yine genç bir kalemin şiirine yer vermek istedim. Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneği’nin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamasına katılan lise öğrencisi etkinlikte okuduğu ve kendisinin kaleme aldığı kadın konulu şiirini sizlerle paylaşmak istedim. Genç kardeşimizin bu özel gün için şiir yazmasından ve yorumlamasından büyük gurur duyduğumu belirtmek isterim. Başarıları daim olsun. 


İki Genç Kız ve İki Şiir

Bugün köşemde iki genç kızımızın şiirine yer vermek istedim. Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneği’nin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamasına katılan iki lise öğrencisi kızımızın etkinlikte okudukları ve kendilerinin kaleme aldıkları kadın konulu şiirlerini sizlerle paylaşmak istedim. 
Her ikisinin de bu özel gün için şiir yazmalarından ve yorumlamalarından büyük gurur duyduğumu belirtmek isterim. Başarıları daim olsun. 
 
Kadınlar Günü 
Güneş gibi doğar, ışık saçarlar,
Sevgiyle, sabırla yuva açarlar,
Hayatın rengidir, can damarıdır,
Kadınlar dünyaya armağandır.
 
Emeği kutsaldır, yüreği büyük,
Ne fırtınalar var, o yine de dik,
Bir gülüşü yeter, umut saçmaya,
Kadınlar güç katar, her bir sabaha.
 
Fedakârlık onun diğer adıdır,
Sevgiyle büyütür nice canları,
Bugün onların, hatırlayalım,
Kadınlar baş tacı, unutmayalım!
                Ebrar Yağmur YAVUZ
 
Kadın
Kadın,
Yeri geldiği zaman anne,
Yeri geldiğinde öğretmen,
Evladına ilk doğruları öğreten,
Hastalanınca yüreğinin parçası,
Doktor olur alır acısını,
İşçidir anne evinde,
Sevgisini kadar yaptığı işe,
Her baktığımız yerde kadın var,
Onun olduğu yerde çiçekler açar,
Kadın servettir bu millete,
Kadın ulaştırır toplumları medeniyete.
                                      Sezen Aydın
 
 
 


8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Etkinliği…

Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneği 8 Mart Cumartesi günü Karşıyaka’da Dünya Emekçi Kadınlar gününü etkinliği düzenledi. 
1921 yılında ülkemizde ilk kez 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlandı ve her geçen yıl önemini arttırdı. Kadınların yaşadığımız bu toplumda katkıları tarif bile edilemez. Onların hakları için verdikleri mücadeleyi simgeleyen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde onlara ayrıca saygı göstermeyi unutmayalım. Aslında sadece 8 Mart’ta değil her gün sevgi ve saygıyı hak ettiklerini asla unutmayalım. 
Şöyle bir etrafınıza bakın, kadının olmadığı hiçbir yer göremeyeceksiniz. Belki klasik bir tabir ama bizi karnında taşıyan ve dünyaya getiren de bir kadın, anne, annelerimiz. Hak ve eşitlikten, insan haklarından söz ederken, kadın haklarını pas geçmemek gerek. Bana sorarsanız kadına haklar çok önceden verilmiş, hatta cinsiyet ayrımı yapmadan tüm haklar insanı değerler olarak sunulmalı, hatta kadınlara pozitif ayrımcılıkla ilave haklar verilmeli. Günümüzde savaş pilotu, komando eğitmeni, mimar, psikolog, doktor, dişçi, temizlik görevlisi, belediye başkanı, esnaf, tekstil işçisi vb. gibi sayamayacağımız kadar sektörde hatta her iş kolunda kadınlar aktif görev almaktalar ve en az erkekler kadar başarılı olduklarını da görmekteyiz. 
Etkinliğe dernek yöneticileri ve üyeleri ile kalabalık bir misafir grubu ve öğrenciler katıldı.
Günün anlam ve önemi hakkında konuşmayı Dernek Başkan Vekili Sayın Sibel Atapek yaptı. Etkinliğin sunuculuğunu Ece Ulusoy üstelendi. Etkinlikte Rahmiye Musanoğlu şarkıları ile eşi Kemal Musanoğlu’da hem şarkı hem de gitarı ile renk kattılar. Etkinlik boyunca, kadınlarla ilgili anılar anlatıldı. Kadın üzerine yazılan şiirler, hikayeler okundu. 
Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliğinde, Ayşe Şahin, Perihan Dündar, Sümeyra Ağaoğlu, Zeynep Fulya Bostancı, Sibel Atapek, İlknur Sayarman katılımcılara hikaye, deneme ve makalelerini okuyarak, günün anlam ve önemi üzerine kısa konuşmalar yaptılar. Yine etkinlikte, Rahmiye Musanoğlu, Güzin Kulunca, Hülya Durmaz, Sezen Aydın, Emel Topal, Bekir Beydoğan, Ebrar Yağmur Yavuz, İsmail Erberk Özdemir ve Hüseyin Çakmakçıoğlu birbirinden kıymetli şiirleri yorumladılar. Etkinlikte şiir, öykü, deneme, makaleleri ile katkıda bulunan tüm arkadaşlara teşekkür etmek istiyorum. Dernek yönetim kuruluna ve katılan dernek üyelerine ayrıca teşekkür ederim. 
Kadınlara saygı duymak için bir güne ihtiyaç yok, her gün onlara sevgi ve saygımızı göstermeliyiz. 
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. 


Kur’an ve Bilinçaltı Şifreleri…

Yazaşader yayıncılık tarafından okurları ile buluşturulan Kur’an ve Bilinçaltı Şifreleri kitabını sizlere sunmak istedim. 
Yazar Mesuda TAGAY’ın kaleme aldığı Kur’an ve Bilinçaltı Şifreleri kitabının öncelikle kapağını çok beğendiğimi söylemek isterim. Kapağında yer alan “Kur’an ışığı altında insan düşüncesi” cümlesi ise bizleri düşünmeye sevk etmiyor mu?
222 sayfa olan bu kitabı büyük bir dikkatle okuyacağınıza eminim. Kitabın önsözünde yer alan bir kısmı sizinle paylaşmak isterim. 
“Yaradılış amacımızın ne olduğunu anlayarak ve hayatımızı size yaratan o yüce bilgi olan her şeyi bilen ve seninle beraber olan senin öz benliğinde olan Allah ile yaşıyorsun yoksa ezanın eserimizin bunun farkına varacaksın. Düşünce boyutunu tanıyacak, düşünce denizine dolarak kendi hayatının kölesi olma yerine kendi hayatının efendisi olacaksın. Nasıl mı?”
Yine kitabı daha iyi tanımanız için yardımcı olacağını düşündüğün ve kitapta yer alan konuların bulunduğu başlıklardan da birkaçını paylaşmak isterim. 
“Kur’an ışığı altında insan düşüncesi
Kader nedir?
Hayatımıza hâkim olmak
İnsanlar ne için dua eder?
Düşünce ve kararlar neden saklanmalıdır?
Fikirler nasıl kullanılır?
Hayal boyutu
İnsandaki bilgisayar sistemi
Allah’a güvenmek ve teslim olmak
Rahat yaşam kuralı, rahatlamaktır.”
Konu başlıklarına bakınca bile ne kadar ilginç ve merak edilen konulara yer verildiğini görmek mümkün. Yazarın büyük bir sabır ve araştırmalar sonucu ortaya çıktığı bu esere mutlaka kitaplığınızda yer vermeniz gerektiğini düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayında da bu kitabı okuyarak zaman geçirebileceğimiz gibi hem bilgi edinebilir hem de bilgilerimizi tazeleyebiliriz. 
Yazarın kitabında yer verdiği şiirden bir bölüm ile yazımı tamamlamak istiyorum. 
Sen çok değerli varlıksın. 
Bunu düşün sana yeter. 
Boş ver kim ne derse desin, 
Sana Allah Kur’an yeter. 


11 Ayın Sultanı…

Ülkemiz için çok kıymetli olan Ramazan ayına girmiş bulunuyoruz. Elbette her dinin özgürce yaşandığı bir ülkedeyiz. 

20219 yılında yapılan bir ankete göre Türkiye’de Müslümanların nüfusa oranı %89,5 iken 2021 yılında başka bir şirketin yaptırdığı ankete göre de ülkemizde Müslümanların nüfusa oranı %92 olarak belirlenmiştir.

Son yapılan ankete göz önünde bulundurursak nüfusumuzun %92’sini ilgilendiren Mübarek Ramazan ayına girmiş bulunuyoruz. ‘Hoş geldin 11 ayın Sultanı Ramazan’ diyebiliriz.

Nüfusa oranına göre ülkemizde Müslüman sayısını da yaklaşık olarak çıkarmak mümkün. Tam anlamı ile İslam dinini yaşadıklarını söyleyebilir miyiz? Bu konuda yorum yapmak istemiyorum. Ama her Ramazan başlangıcında halen hocalara “Sakız oruç bozar mı?! gibi sorular soruluyorsa bu ülkede ne kadar eğitimsiz bir toplumla karşı karşıyayız, yorumu sizlere bırakıyorum.

Ramazan ayı oruç ayı. 11 Ayın Sultanı neden denmiş ona girmeyeceğim. Çok basit İslami kurallardan bile yola çıksak, bu denli Müslümanın yaşadığı ülkede yolsuzlukların olmaması gerekir. Dolandırıcılıktan söz edilmemesi gerekir. Ne dersiniz?

30 yıl kadar önce kasabalarda bakkal amca namaza gittiğinde bakkalın kapısını açık bırakır gider, gelen müşteriler yine alışverişini yapar kâğıda yazar giderdi. Bir kamera sistemi de yoktu. Ya şimdi. Ülkemizin ve vatandaşlarımız geldiği durum ortada. Müthiş bir sosyal çöküş yaşadık, yaşıyoruz.

Hiç anlamadığım, her Ramazan ayı başlangıcında çevreme söylediğim şu sözü de burada paylaşmak


Beyaz Tüy Edebiyat Dergisi…

Köşemde Beyaz Tüy Edebiyat Dergisine yer vermek istedim. 
Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneğinin bünyesinde bulunan Yazşader Yayıncılık tarafından yayınlanan ve 5. Sayısına ulaşan BEYAZ TÜY EDEBİYAT DERGİSİ emin adımlarla yayıncılık hayatında ilerlemekte.
Öncelikle bir dernek olarak düzenli bir derginin, planlanan zaman aralığında çıkarılıyor olması takdir edilmesi gereken bir durum diye düşünüyorum. Yayın hayatına başladığı ilk günden beri bünyesinde bulunan yazarların ve şairlerin yazıları ve şiirlerini, öykülerini vb… yayınlamaya gayret eden yayın kurulu, dernek üyesi olmayan edebiyat ile ilgilenenlere de dergide yer verme gayreti içinde. 
Derginin yayınında takdir ettiğim en önemli husus, derginin kapağında bir yazar veya şairin eserlerinin yer alması. Ünlü tanınmış kişilerin eserlerinin ve kendi fotoğraflarını kapağa koyup, insanları etkileyerek dergi satışı yerine, Edebiyata gönül veren ve yeni eserler çıkaran, kendisi ve eserleri yeni yazarların ve şairlerin kapakta bulunmasına özen gösteren dergi seçici kurulu ve sorumluları bence büyük bir takdir hak ediyor. Öyle değil mi?
Dergi yayın hayatına başlarken yöneticilerin aldığı karar doğrultusunda özellikle kapak konusunda taviz vermediklerini ama dergi içeriği olarak her geçen gün geliştiklerini görüyorum. 
Her sayıda başka bir kapak rengi üzerinde çalışan Beyaz Tüy Edebiyat Dergisi’nin yayın sorumlusu ile görüşüldüğünde, kapak renginin bu sayıdan sonra artık oturduğunu, diğer sayılarda da aynı kapağın kullanacağını öğrendik. 
5. Sayı’nın kapağını da çok beğendiğimi belirtmek isterim. 
İçerik olarak, derneğin etkinliklerine yer verilmesi çok önemli. Derneğin son üç ayda yaptığı etkinliklere yer verilerek, fotoğraflarda yer alan misafirlerin ve üyelerin dernekte yer almaları, yapılan etkinlik çalışmaları hakkında bilgi verilmesi bence dergiye ayrı bir değer katmakta. 
Yayınlanan dergi içeriğinde şiirlere yer verilmesi, şiirlerin yazarları açısından da çok önemli olmalı. Yazdığınız bir şiirin bir edebiyat dergisinde yayınlanıyor olmasının verdiği gururu her şairin yaşamasını isterim. Kim şiiri bir dergide yayınlansın istemez ki öyle değil mi?
Yine dergi içinde öykülere ulaşmak mümkün. Aslında yeni kalemlerin çok daha güzel öyküler ürettiğini de belirtmek isterim. Tabi bunu anlamak için yeni yazarların ürettikleri öyküleri okumak gerekir. 
İşte Beyaz Tüy Edebiyat Dergisi, yeni yazmaya başlayan, yeni eserler üretmeye çalışan yazarlar ve şairler için bulunmaz bir fırsat. Öncelikle gençlere ve eserlerine yer vermeye gayret eden bir dergi var karşınızda. 
Her yazar ve şair bu fırsatı değerlendirmeli. Eserinin bir bölümünün de olsun edebiyat dergisinde yayınlanmasının mutluluğunu tatmalı. 
Elbette kurumsal bir kimlik ile çıkarılan dergilerin, şahıslar tarafından çıkarılan dergilerden daha kıymetli ve anlamlı olduğunu belirtmek isterim. Haklı olarak şahıslar ticari bir kazanç elde etmek için dergi yayıncılığı yaparlarken, Beyaz Tüy Edebiyat Dergisini, Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneği tarafından yayınlandığını, seçici kurulunun yazarlar ve şairlerden oluştuğunu da belirtemeden geçemeyeceğim. 
Her ne olursa olsun, kitap ve dergi okumaktan geri durmayalım. Okumaktan başka çaremizin olmadığını da hatırlatmak isterim. 


Elma Armut misali…

Harika bir ikili değil mi? Bazıları elmayı sever ki çok faydalı elbette, bazılarımız da Armut sever, sulu sulu inanılmaz bir meyvedir. Ben her ikisini de severim. Aslında tüm meyveleri severim. 
Gelelim neden Elma, Armut?
Hepimiz bazen duymuşuzdur kesinlikle “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” Çoğaltmak istersen şöyle de diyelim mi? “Hiç çalışanla çalışmayan bir olur mu?”
Yani Elma ve Armut iki farklı meyve bunu hepimiz biliyoruz. O zaman Elma ve Armut farkını her ortamda bilmemiz gerekmez mi? Farkında olup ona göre davranmamız veya tavır almamız gerekmez mi?
Yaşantımızda da bunu dikkat etmemiz gerektiği gibi kurumlarında bu farkı iyi gözetmeleri gerektiğini düşünüyorum. 
Mesela bu yazımda yerel yönetimlerini ve ilgili birimlerini düşünelim. Verdikleri kararlarda Elma Armut farkını uyguluyorlar mı? Çalışan, üretmeye ve hizmete odaklı olan kurumların ve STK’ların başvuruları ile sadece göstermelik faaliyetleri olan, kurumsallaşmamış STK’ların bir kefeye konulması gerektiği bilincini taşıyorlar mı? 
O tür STK’ların üretime odaklanmaları için nasıl çalışmalar yapılıyor, hatta çalışmalar yapılıyor mu? Yapılmalı mı? Tüm bunları yerel yönetimlerin başkanlarına ve ilgili birim müdürlerine sormak onlarla röportaj yaparak halkı ve STK’ları bilgilendirmek gerektiğini düşünüyorum. 
Aslında ben kurumların birçoğunda liyakatsiz kişilerin bulunduğunu, sadece masayı işgal ettiklerini ve iyi maaşlar aldıklarını düşünüyorum. İş odaklı olanların sınırlı sayıda olduğunu düşünüyorum. Bunları da çevremde yaptığım sohbetlerden ve yaptığımız çalışmalar ve müracaatlar sonunda aldığımız cevaplardan çıkarıyorum, şahit oluyorum. 
Ülkemizin en önemli sorunu olur ADAM KAYIRMA düşüncesinden halen kurtulamadığımızı görmek büyük üzüntü veriyor. Evet Elma ve Armut’u ayıramayanların bir makam sahibi olmasından duyduğum üzüntüyü paylaşmak istedim. 
Bir yere atayacağınız kişinin bu kavramı iyi bilip, yaptığı ve yapacağı çalışmalarda dikkatli olması gerektiğini, emek verenler, zaman harcayanlar ve üretenlerle hiçbir şey yapmayıp sadece tanıdıkları aracılığı ile hayatta kalmaya ve iş bitirmeye çalışanlar arasında farkı gözetmesi gerekmez mi? Elma ve Armut’u ayırması gerekmez mi? 
Bu konu üzerinde çok uzun yazılar yazmak istiyorum ama zamana yaymaya karar verdim. Elma ve Armut’u ayırmayı bilmeyen ve bir makam işgal edenlere artık köşemde yer vermeye gayret edeceğim. Birilerinin sırtından parazit gibi geçinenlerin yerel yönetimlerde işlerini daha kolay halletmelerini halk olarak kabullenmemiz zor. Bende bir gazeteci olarak bunu kabullenmeyeceğimi, bu konuda dikkat çekmek halkı bilinçlendirmek için mümkün olduğunca köşemi kullanacağımı belirtmek isterim. 
Niyeti çalışmak ve üretmek olanların her zaman yanında olmaya gayret edeceğim. Köşem her zaman onlara açık. 
Halka bilinçlendirmek gazetecilerin birinci ve aslı görevi olduğunu düşünüyorum. Taraf olandan gazeteci olmaz.


Neden Derneklerde Federasyon II

Bir önceki yazımdan bir kısmını paylaşıyorum. Neden dernekler federasyon kurma yoluna gitmeliler? 

Ben yazarların ve şairlerinde bir federasyon kurabileceğini düşünüyorum. Bu konuda önümüzdeki haftalarda dernek başkanları ile bir toplantı da planlayarak üzerinde hep birlikte konuşmanın faydalı olacağını düşündüm. Umarım güzel çalışmalar hep birlikte yapılabilir.

Şimdi çıtamızı yükselterek federasyon çalışmaları başlatabiliriz. Neden mi?

1.Daha güçlü bir temsil yeteneği olacaktır. Dernek ve bireysel başvurularda seslerini duyurmakta güçlük çekildiği görüşmüş, ancak federasyon olarak en az beş derneğin bir arada olmasının verdiği güç hem yerel yönetimlerin hem de devlet kurumlarının nezdinde daha çok ciddiye alınacak, talepleri dikkatle alınıp değerlendirmeye tabi tutulacaktır.

2.Birlikte kaynak kullanımı. Tek başına finansal destek ve etkinlik anlamında faaliyette bulanamayan dernekler, federasyon çatısı altında finansal destek, insan kaynağı ve lojistik imkanları daha etkin ve verimli kullanma şansı bulacaktır. Daha büyük projelere ortak olma veya bu projelerden faydalanma şansı bulacaktır.

3.Bilgi, deneyim paylaşımı ve ortak akıl geliştirme. Federasyon çatısında bulunan dernekler bilgilerini ve deneyimlerini paylaşma fırsatı bulacaklardır. Ortak proje, çalıştay ve eğitim programları gibi etkinliklerle birbirlerinden öğrenme fırsatı bulacaklardır. Bilgiye daha kolay erişim


Neden derneklerde federasyon…

Dernekler neden federasyon kurmalı. Hiç düşündünüz mü? Aslında kurulmuş federasyonlar var.

Ben yazarların ve şairlerinde bir federasyon kurabileceğini düşünüyorum. Bu konuda önümüzdeki haftalarda dernek başkanları ile bir toplantı da planlayarak üzerinde hep birlikte konuşmanın faydalı olacağını duşundum. Umarım güzel çalışmalar hep birlikte yapılabilir.

Önce dernek kurma kararı üzerinde çalışıp üç yıl önce kurucu üyelerimiz ile YAZŞADER’i kurarak yazarların ve şairlerin bireysel çabaları ile gerçekleşmesi mümkün olmayan çalışmaları başlattık ve üç yılın sonunda takdir edilen çalışmalar yaptığımızı düşünüyorum.

Şimdi çıtamızı yükselterek federasyon çalışmaları başlatabiliriz. Neden mi?

STK’lar topluma faydalı çalışmalar yapmak için önemlidir. Fakat tek başlarına üstesinden gelemedikleri işler olabilmektedir. Yaptıkları çalışmalar sınırlı olabiliyor. Hem çalışma hem de ulaştıkları kesim olarak sınırlı kalabilmekteler. İşte bunun için FEDERASYON önemi ortaya çıkmaktadır. En az beş aynı amacı taşıyan derneğin bir araya gelmesi ile daha güçlü, etkin ve sürdürülebilir hale gelinebilir. Yani güç birliği yapılarak her açıdan etki sınırları geliştirilebilir. Federasyonun ne gibi faydaları olacak diye değerlendirme yaptığımızda…

1. Daha güçlü bir temsil


Aşk-ı Gümüş… Şiir

Mavibahçe kitap etkinliğinde tanışma fırsatı bulduğum Şair Berrin Civgin Gümüş’ün Aşk-ı Gümüş isimli eserinden söz etmek istiyorum. 
Her zaman söylediğim gibi kitap etkinlikleri ve fuarlar, yazarlar ve şairlerin kendileri ve eserleri ile tanışma fırsatı sunar. Okur açısından böyle. Yazarlar ve şairler açısından da eserlerini okurlara tanıtma amacı güder. Aynı zamanda okurları ile yüz yüze konuşabilme şansı olur. Benim en çok önemsediğim konu bu. Okur ile yüz yüze olmak, onların sorularını yanıtlamak veya eserinizi ona anlatabilmek. 
Şair Berrin Civgin Gümüş; İstanbul Üsküdar doğumlu şair, öğrenimini Üsküdar’da tamamlamış, Yaşantısının bir bölümünde Hayaldenizi şiir sitesinde koordinatörlük yapmış. Aynı zamanda Hayaldenizi FM’de radyo yayıncılığı yapmış. 
Aşk-ı Gümüş isimli şiir içerikli kitabı Şubat 2023’te yayınlanmış.
Ziyadesiyle isimli şiir, Aforizma, Nesir içerikli kitabı Kasım 2023’te yayınlanmış ve okurları ile buluşmuştur. Kapağının gayet güzel göründüğünü söyledikten sonra isterseniz eserin arka kapağında bulunan yazıyı sizlerle paylaşayım. Onun varlığı bir depremi andırıyordu, görünmeyen ama sarsıcı…
Bir ucu yerin altına bir ucu ozona uzanan görülmez bir enerji, hayatımı şekillendiren duygularımı özgürleştiren klişe dışı kadersel bir enerji…
Varlığımı her koşulda varlığına adayacağım enerjinin moleküllerine sınırsız sığınıyor, sığınıyordum…
Köşe yazımı şairinizin bu eserinden bir şiirle sonlandırmak istiyorum. 
İnziva
Aşkımı anlatırken mısra mısra açan,
Kokusuyla yüreğimi yıkayan
Bu gülüm bizden sonra boynu bükük mü kalacak…

Ya bu el ele kalbinde yürürken işmar eden, 
Yapraklarla sevişen hercai


Aşk tadında ateş… Ve şiir…

İzmir ili Karşıyaka ilçesi Mavibahçe’de bulunan Mavibahçe AVM’deki kitap etkinliği 02.02.2025 tarihinde bitti. Bu tarz etkinliklerin kesinlikle çok daha sık yapılması ve yazarların ve şairlerin okuyucu ile yüz yüze buluşmasının sağlanmasına çok önem veriyorum. Mavibahçe kitap sokağı etkinliğinde yazarlar ve şairlerle le tanışma fırsatı buldum. Sizlere tanıştığım bir şair ve eseri hakkında bilgi vermek istedim. Öncelikle belirtmeliyim eserin içinde birbirinden değerli şiirler var.

Aşk Tadında Ateş; Şair Dilek Kerem: Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesinde dünyaya gelen şair, 1998 Yılında Gazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden eğitimine başladı. Aynı üniversitede 2004 yılında Sosyal Bilimler Enstitüsünde İslam Tarihi Yüksek Lisansını tamamlamıştır. 2012 yılından itibaren Kadrolu öğretmen olarak Din Kültürü öğretmenliğine başlamış ve halen öğretmenliğine devam etmektedir. Şair Dilek Kerem’in eserinin önsüzünde bulunan ve şiir hakkında yazdığı cümleleri sizinle paylaşmak istiyorum.

“Bir ab-ı hayat iksiriyle şerbetlenmektir şiir

Yürek kapılarını gümbür gümbür tokatlamak

Dilek burçlarında avaz avaz haykırmaktır şiir

Senlendimle, sensedimle coşkunluğa ulaşmaktır şiir

Hece hece ağlamak, dize dize bağlamak kelimeleri

Veryansınlardan öte destansı çağlamaktır

Gün geceye kavuşunca arşı arşınlamaktır şiir

El tutmak, yürek avutmak nazenin vakitlerde

Mahşere dek ufka ışık yakmaktır şiir

Çağlayanlara Pusula, kasırgalara yön bulmak

Bir sen, sadece sen diyebilmek

Sevgiyi cihana dolu dolu sunmaktır şiir.

kitap


Edebiyat ödülleri…

Yazşader Geleneksel Edebiyat Ödülleri sahiplerini buldu.
Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneğinin Geleneksel olarak düzenlediği Edebiyat Ödüllerinin 3.’sü 26.01.2024 Pazar günü, Karşıyaka – Mavişehir –Mavibahçe AVM’de düzenlenen törenle sahiplerini buldu.
Halkın yüksek katılım gösterdiği ödül töreninde, seçici kurulun belirlediği isimler ödüllerine kavuştu. Edebiyata olan ilgisi ve katkısını her geçen gün arttıran Yazşader bu konuda derneğe yeni üyelerin katılımı ile de büyüdüklerini ve daha çok edebiyatla ilgilenen üyeler ve yönetim kurulu ile bu ödül törenlerinin devam edeceğini gösterdi.


Bir Yangın ki…

Öncelikle Bolu Kartalkaya’da ki otel yangınında vefat eden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyor. Bir yangın ki 78 can aldı ve yangın merdivenleri yok diye tartışılıyor. Belediye bizim sorumluluğumuzda değil derken, Kültür ve Turizm Bakanlığı da duruma sahip çıkıp sorumluluğu üzerine almıyor. Hani bazı cinayetler vardır ya iştirak halinde işlendiği karar verilir işte bence tam da böyle bir durumla karşı karşıyayız. Belediye benim sorumluluğumda değil ruhsat vermedim diyor, Kültür ve Turizm Bakanlığı da başka şeyler üretiyor.

Devlet aklı, Adalet aklı bir olmalı her ikisini de sorumlu tutmalı diye düşünüyorum. Yitip gidin her yaştan 78 can var ortada. Hepsi yanarak veya dumandan boğularak vefat ettiler. Neden? Neden sorumlular bulunamıyor? İnanılmaz bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum. Kimse sorumluluk almıyor. Bunun nedeni kanunlardaki boşluklar mı? İnsanların maddi güçleri mi? Tanıdıkları üst düzey yetkililer mi? Yoksa gerçekten çok şanslılarda sorumluluktan kaçabiliyorlar mı? Her ne durum olursa olsun adaletsizlik olmuyor mu? Kime hesap sorulacak bekliyoruz. Heyecanla bende haberleri takip ediyorum. Şu an soruşturma devam ediyor ve 12 kişinin gözaltında olduğunu bende haberlerden öğrendim. Yangın merdiveni olmayan bir otelin işletilmiş olabileceğine asla inanmak istemiyorum. Bu otele işletme ruhsatını yoldan geçen birine sen ver desen bile adam yangın merdiveni nerede diye sormaz mı? Ülke


Kitap imzalamak…

Evet. Kitap imzalamak gerçekten çok özel bir durum. Yıllarca uğraşıp bir kitap kurguluyorsunuz. Sonra editoryal çalışmaları tamamlayıp bir kapak tasarım ve sonunda matbaaya gidiyor eseriniz. İşte bundan sonra ki zaman her gün kitap elime gelecek diye heyecan gün ve gün artıyor. Ve… Mutlu son kitap elinize ulaşıyor. Tabi önce kokluyorsunuz. Mis kokulu bir kitap. Sonra içini karıştırıyorsunuz eserinize şöyle bir bakıp bu benim kitabım diye seviniyorsunuz. İnanılmaz bir duygu. Burada böyle kısaca geçiyorum ama anlatmak istediğim başka konular var o yüzden. Ama şunu bilin ki eseriniz matbaadan geldikten sonra yaşadığınız mutluluğun tarifi yok. Ben uzun zaman kurguya uğraştığınız roman hazırlanıyor dedim, ancak bazı bilmişlik yapan arkadaşlar iki ayda roman yazıp kitaplaştırıyorlar onu anlamak mümkün değil. Hele birde yüz sayfayı bile geçmeyen kitapları roman diyorlar ya biraz düşünmek gerek demek istiyorum. Daha fazla bir şeyler söylemek istemiyorum.
Burada esas olan neden yazdığınız? Ne için yazıyorsunuz? Aslında birkaç neden sayabilir. Biri edebiyat için, biri kendini tatmin etmek bir şeyler başarmak için, biriside kitap yazıp satmak para kazanmak için. Ben ilk ikisine sonuna kadar saygı duyarım ama üçüncü için öyle düşünmüyorum. Kitap yazıp satarak para kazanmak birinci öncelik olursa kitabın içeriğinden kuşku duyarım. Hele de şimdi yapay zekaya kitap yazdırıp iki ayda ben yazdım diye ortaya çıkanlara gülüp geçiyorum. Sonrada bu kitapları pazarcı zihniyeti ile satmaya çalışmıyorlar mı? İşte o zaman çıldırıyorum.
Yazar kitap satmaz arkadaşlar, yazar kitap imzalar. Okuru gelir kitabını inceler, yazarı ile sohbet eder. Arzu ederse kitabı imzalamasını ister. Yoldan gelen geçen standa çağırılıp önüne kitap koyarak bunu al bu çok güzel kitap gibi söylemler kesinlikle yazarlığı ayaklar altına alan bir davranış asla kabul edemeyeceğim bir davranış. Böyle davranan ve kendisini yazar ve şair olarak tanıtanlara karşı tavrım nettir, onlarla her zaman aramanda bir mesafe oluşturdum. Asla bir arada olmamaya da gayret ederim.
Biz yazarız. Eserlerimizi sunarız. Okurlar beğenir ve okumak için almak istediklerinde (imza günlerinde) esirimizi gururla imzalarız. Yoldan geçene kitap uzatarak satış yapmayız. Bir yazar da asla bu tür davranışlarda bulunmamalıdır. Arkadaşlar, bir yerde bir yazar veya şairin imza günü etkinliği yaptığını görürseniz mutlaka standını ziyaret edin. Onunla sohbet edin. Eseri hakkında sorular sorun. Size kitabını almazı için baskı yapan olursa onun yazar olmadığını düşünerek hemen uzaklaşın. Ama sizinle sohbet ediyor. Kitabı incelemenize müsaade edip, karar vermeniz için baskı yapmıyorsa evet doğru yerdesiniz. Mutlaka imkanlarınız ölçüsünde yazar veya şaire eserini imzalatarak almanızı öneririm. Düşünün, kitaplığınızda bir yazar veya şairin imzaladığı bir kitap var.
Ben bunun çok büyük bir mutluluk olduğunu düşünüyorum. Yazarda size kitap imzalamaktan çok mutlu olacaktır. Bu duyguyu onlarında yaşamasına olanak verin. Yazar ve şair imza stantlarını mutlaka ziyaret edin. Kitapları karıştırmayı unutmayın. Bol bol kitap okuyun.


Kitap sokağı…

Ne kadar anlamlı değil mi?

Şöyle bir hayal edelim, sadece kitaplardan oluşan bir sokak.

Yazarlar ve şairler eserlerinin yanında kendileri ile iletişim kurmak isteyen, kitaba meraklı okurlar.

Ben muhteşem bir sokak olacağını düşünüyorum. Her bir yazardan ayrı ayrı bilgiler edinmek. Onların yazma konusunda ve en önemlisi hayat konusundaki düşüncelerini öğrenmek. İnanılmaz bir mutluluk olmalı. Tabii ki yazar olan, yazmayı bir hayat tarzı edinmiş olan kişilerden, sadece kitap satma çabası içinde olanlardan değil tabi ki. Meselesi bu dünyada iz bırakmak olan, bir sosyal mesaj vermeye odaklanmış yazarlardan söz ediyorum.

Şairleri asla pas geçemem. Onlar hayatın en büyük renkleri. Sözcüklerin sihirbazları. Bazen bir sayfayı, bazen bir paragrafı bir cümle veya iki cümle ile ifade edenler. Onları bol bol alkışlayalım ve asla şiirsiz kalmayalım.

TMA Organizasyonun bulduğu bu slogan ‘KİTAP SOKAĞI’ müthiş değil mi arkadaşlar. Her kim bu fikri ortaya attıysa yürekten kutluyorum. Bir kitap fuarına, kitap etkinliğine verilecek en güzel ismi bulmuşlar.

Kitap sokağı etkinliği 17 Ocak -02 Şubat 2025 tarihleri arasında İzmir-Karşıyaka-Mavişehir’de bulunan Mavi bahçe AVM’de gerçekleşecek. Kitap etkinliği 17 Ocak 2025 Cuma günü okurları için açılış yapmış olacak.

Birbirinden kıymetli yayınevleri ve kitapevleri bu etkinliğe aktif katılım sağlayacaklar.

Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneği de üyelerine Kitap Sokağı etkinliğinde imza


Kitaplar harikadır…

İki harika kitap ile sizlerleyim. Umarım her iki kitabı da çok beğenirsiniz

1.İstiklal Süvarisi İzmir’in Kurtuluşu. Yazar Yaşar Aksoy’un kaleme aldığı muhteşem bir kitap. İçinde kurtuluş savaşında yer alan kahramanların fotoğraflarının de yer aldığı bu kitabı mutlaka okumalısınız.

Ben okumaya başladım, henüz bitirmedim. Sindirerek okumaya gayret ediyorum. Muhteşem bir kitap. Eserin içinde; Birinci Dünya Savaşı Yılları, Filistin-Suriye Cephesi ve Bozgun, Milli Mücadele, İzmir’e Doğru Bayrak Gibi Akıyoruz, Dokuz Eylül’ün Hikâyesi, Bizi Unutma İzmir, Akınca Ailesi gibi başlıkları mevcut. Her bir başlık birbirinden daha ilgi çekici değil mi? Her satırını dikkatle okuduğum ender kitaplardan biri olduğunu söyleyerek kitabın arka kapağındaki yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Bu kitap, Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin-Suriye cephesinden sonra Bolşevizm yanlısı YEŞİL Ordu’da ardından Mustafa Kemal Paşa’nın İstiklal Ordusu’nda çarpışan, Fahrettin Altay Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusu, 2. Tümen, 4. Alay, 2. Bölük Süvari Takım Kumandanı olarak, İzmir’e ilk giren ve Hükümet Konağı’nda Türk bayrağını çeken Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın şimdiye kadar hiç yayınlanmamış hatıratını sunar. Kitap aynı zamanda İzmir’in Kurtuluşu destanıdır; İstiklal Ordusu’nun en altındaki aç, susuz, uykusuz, beş parasız, çıplak atına semersiz binen, kuru peksimetten başka bir şey yiyemeyen, atı ve tüfeğinden başka hazinesi olmayan ama vatan aşkı ile kavrulan insanların emperyalizme karşı destansı isyanının


Yeni Yıla Şiirle…

Biliyorum son köşe yazılarımda daha çok şiir kitaplarına yer verdim. Aslında hepimizin günlük bir iki şiir okuduğunu hayal ettim, harika olmaz mı? Şiir gerçekten ruhumuz için önemli bir gıda.


Şiir kitapları…

Yeni yıl ile birlikte yeni kitaplar okumaya da başladık. Okumadan asla yapamayanlardan biriyim. Bugün köşeme iki şiir kitabı ve iki şiir ile geldim. Umarım sizlerde beğenerek okursunuz.

1. Sen de gidersen: Güler Özçelik’in yayın hayatına kazandırdığı şiir kitabından söz etmek istiyorum. Ama önce Güler Özçelik kimdir? Kısaca söz edelim isterim. Malatya doğumlu olan şair, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunudur. Emekli iki çocuk annesi olan şair Çorlu’da yaşamaktadır.

Edebiyata gönül veren şairlerden olan Güler Özçelik’in (Yollar – Düşlerim – Yamalı Bohça ve Arsız Otlar) adında yayınlanmış dört şiir kitabı bulunmaktadır. Ben şiir kitabını zevkle okudum. Bir tanesi çok ilgimi çekti tekrar tekrar okudum. Sizinle şairin Kirpi isimli şiirini paylaşmak istiyorum.

Kirpi

Kabuğunun içinde olmaza ki

Neden korkular içinde yaşıyor

Her ayak sesinde

Neden ezici baskının ağırlığıyla

Kabuğunda gizleniyor

Hep sakin hep ürkek

Korkuları kabuk tutmuş

Ürküyor sesten güvenemiyor

Kirpicik

2.Aşk burada: Ceyhun İpteş’in yayın hayatına kazandırdığı harika bir eser. Şair Ceyhun İpteş; Adana Seyhan doğumlu olup, aslında futbol ile de ilgili bir şair. 1972-73 yıllarında Almanya da yaşadığı yıllarda futbola başlamış. Daha sonra Adana Gücü, Seyhan İdman Gücü vb. takımlarda futbol oynamıştır. Elektrik teknisyeni olan Ceyhun İpteş en, 2011 yılından itibaren Çukurova Belediyesi’nde değişik birimlerde ve kültür müdürlüğünde görev yaptıktan


Öykü kitaplarından…

Bugün köşemde iki öykü kitabına yer vermek istedim. Aslında öykü kitapları her zaman okur tarafından en hızlı okunan kitaplardır. Kısa olması. Sonuca daha kısa zamanda ulaşılması birinci etkendir diye düşünüyorum. Ayrıca öykü de verilmesi istenen mesaj da daha az sayfada ifade edilebiliyor. Bu da okura için daha hızlı okuma şansı veriyor. Hepsinin benim düşüncem olduğunu tekrar ifade etmek isterim.
1. Kaybolan Bedenler: Yazar Müjgan Çınar’ın öykü kitabından bahsetmek istiyorum. İzmir doğumlu olan yazar, Ticaret Meslek Lisesi, muhasebe bölümü mezunudur. Hayatının bir bölümünü yurt dışında geçirdikten sonra İzmir’e dönen yazar, hayatına İzmir’ de devam etmektedir. Edebiyatın yanı sıra tiyatroya da ilgi duyan yazar, Boyoz Akademi’de aldığı tiyatro eğitimine devam etmekte aynı zamanda ‘Otizm Farkındalık Projesi’ gibi sosyal sorumluluk projelerinde yer almaktadır. Kaybolan Bedenler yazarın yayınlanmış ilk eseridir. Yalnız Hayatlar, Yalnızlığın Rengi Kırmızı, Evdeki Yabancı, Yağmurun Gözyaşları, Kalbimdeki Yara, Demir Kapının Sesi, Unutulan Anılar, Beklenmedik Bir An, İmkansız Aşk, Ruhların Yolculuğu, Sonunda Olmuştu İşte, Karanlık Yüzün Gerçekleri, Dipsiz Bir Kuyu, Ağustos, Yeniden Doğduğum Gün, Rüzgarın Sesi, Zorunlu Bir Yaşam Benimkisi, Sessiz Bekleyiş, Kuşlar, Hayatın Çöpleri, Karanlığın Ötesi, Benliğimin Sesi, Villa Cinayeti eserin içinde yer alan öykülerdir. Kaybolan Bedenler (Keşke ruhumun penceresini de kapatarak, her şeyi dışarıda bırakabilsem)