Sayfa Yükleniyor...
Harika bir ikili değil mi? Bazıları elmayı sever ki çok faydalı elbette, bazılarımız da Armut sever, sulu sulu inanılmaz bir meyvedir. Ben her ikisini de severim. Aslında tüm meyveleri severim.
Gelelim neden Elma, Armut?
Hepimiz bazen duymuşuzdur kesinlikle “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” Çoğaltmak istersen şöyle de diyelim mi? “Hiç çalışanla çalışmayan bir olur mu?”
Yani Elma ve Armut iki farklı meyve bunu hepimiz biliyoruz. O zaman Elma ve Armut farkını her ortamda bilmemiz gerekmez mi? Farkında olup ona göre davranmamız veya tavır almamız gerekmez mi?
Yaşantımızda da bunu dikkat etmemiz gerektiği gibi kurumlarında bu farkı iyi gözetmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Mesela bu yazımda yerel yönetimlerini ve ilgili birimlerini düşünelim. Verdikleri kararlarda Elma Armut farkını uyguluyorlar mı? Çalışan, üretmeye ve hizmete odaklı olan kurumların ve STK’ların başvuruları ile sadece göstermelik faaliyetleri olan, kurumsallaşmamış STK’ların bir kefeye konulması gerektiği bilincini taşıyorlar mı?
O tür STK’ların üretime odaklanmaları için nasıl çalışmalar yapılıyor, hatta çalışmalar yapılıyor mu? Yapılmalı mı? Tüm bunları yerel yönetimlerin başkanlarına ve ilgili birim müdürlerine sormak onlarla röportaj yaparak halkı ve STK’ları bilgilendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Aslında ben kurumların birçoğunda liyakatsiz kişilerin bulunduğunu, sadece masayı işgal ettiklerini ve iyi maaşlar aldıklarını düşünüyorum. İş odaklı olanların sınırlı sayıda olduğunu düşünüyorum. Bunları da çevremde yaptığım sohbetlerden ve yaptığımız çalışmalar ve müracaatlar sonunda aldığımız cevaplardan çıkarıyorum, şahit oluyorum.
Ülkemizin en önemli sorunu olur ADAM KAYIRMA düşüncesinden halen kurtulamadığımızı görmek büyük üzüntü veriyor. Evet Elma ve Armut’u ayıramayanların bir makam sahibi olmasından duyduğum üzüntüyü paylaşmak istedim.
Bir yere atayacağınız kişinin bu kavramı iyi bilip, yaptığı ve yapacağı çalışmalarda dikkatli olması gerektiğini, emek verenler, zaman harcayanlar ve üretenlerle hiçbir şey yapmayıp sadece tanıdıkları aracılığı ile hayatta kalmaya ve iş bitirmeye çalışanlar arasında farkı gözetmesi gerekmez mi? Elma ve Armut’u ayırması gerekmez mi?
Bu konu üzerinde çok uzun yazılar yazmak istiyorum ama zamana yaymaya karar verdim. Elma ve Armut’u ayırmayı bilmeyen ve bir makam işgal edenlere artık köşemde yer vermeye gayret edeceğim. Birilerinin sırtından parazit gibi geçinenlerin yerel yönetimlerde işlerini daha kolay halletmelerini halk olarak kabullenmemiz zor. Bende bir gazeteci olarak bunu kabullenmeyeceğimi, bu konuda dikkat çekmek halkı bilinçlendirmek için mümkün olduğunca köşemi kullanacağımı belirtmek isterim.
Niyeti çalışmak ve üretmek olanların her zaman yanında olmaya gayret edeceğim. Köşem her zaman onlara açık.
Halka bilinçlendirmek gazetecilerin birinci ve aslı görevi olduğunu düşünüyorum. Taraf olandan gazeteci olmaz.
Bir önceki yazımdan bir kısmını paylaşıyorum. Neden dernekler federasyon kurma yoluna gitmeliler?
Ben yazarların ve şairlerinde bir federasyon kurabileceğini düşünüyorum. Bu konuda önümüzdeki haftalarda dernek başkanları ile bir toplantı da planlayarak üzerinde hep birlikte konuşmanın faydalı olacağını düşündüm. Umarım güzel çalışmalar hep birlikte yapılabilir.
Şimdi çıtamızı yükselterek federasyon çalışmaları başlatabiliriz. Neden mi?
1.Daha güçlü bir temsil yeteneği olacaktır. Dernek ve bireysel başvurularda seslerini duyurmakta güçlük çekildiği görüşmüş, ancak federasyon olarak en az beş derneğin bir arada olmasının verdiği güç hem yerel yönetimlerin hem de devlet kurumlarının nezdinde daha çok ciddiye alınacak, talepleri dikkatle alınıp değerlendirmeye tabi tutulacaktır.
2.Birlikte kaynak kullanımı. Tek başına finansal destek ve etkinlik anlamında faaliyette bulanamayan dernekler, federasyon çatısı altında finansal destek, insan kaynağı ve lojistik imkanları daha etkin ve verimli kullanma şansı bulacaktır. Daha büyük projelere ortak olma veya bu projelerden faydalanma şansı bulacaktır.
3.Bilgi, deneyim paylaşımı ve ortak akıl geliştirme. Federasyon çatısında bulunan dernekler bilgilerini ve deneyimlerini paylaşma fırsatı bulacaklardır. Ortak proje, çalıştay ve eğitim programları gibi etkinliklerle birbirlerinden öğrenme fırsatı bulacaklardır. Bilgiye daha kolay erişim
Dernekler neden federasyon kurmalı. Hiç düşündünüz mü? Aslında kurulmuş federasyonlar var.
Ben yazarların ve şairlerinde bir federasyon kurabileceğini düşünüyorum. Bu konuda önümüzdeki haftalarda dernek başkanları ile bir toplantı da planlayarak üzerinde hep birlikte konuşmanın faydalı olacağını duşundum. Umarım güzel çalışmalar hep birlikte yapılabilir.
Önce dernek kurma kararı üzerinde çalışıp üç yıl önce kurucu üyelerimiz ile YAZŞADER’i kurarak yazarların ve şairlerin bireysel çabaları ile gerçekleşmesi mümkün olmayan çalışmaları başlattık ve üç yılın sonunda takdir edilen çalışmalar yaptığımızı düşünüyorum.
Şimdi çıtamızı yükselterek federasyon çalışmaları başlatabiliriz. Neden mi?
STK’lar topluma faydalı çalışmalar yapmak için önemlidir. Fakat tek başlarına üstesinden gelemedikleri işler olabilmektedir. Yaptıkları çalışmalar sınırlı olabiliyor. Hem çalışma hem de ulaştıkları kesim olarak sınırlı kalabilmekteler. İşte bunun için FEDERASYON önemi ortaya çıkmaktadır. En az beş aynı amacı taşıyan derneğin bir araya gelmesi ile daha güçlü, etkin ve sürdürülebilir hale gelinebilir. Yani güç birliği yapılarak her açıdan etki sınırları geliştirilebilir. Federasyonun ne gibi faydaları olacak diye değerlendirme yaptığımızda…
1. Daha güçlü bir temsil
Mavibahçe kitap etkinliğinde tanışma fırsatı bulduğum Şair Berrin Civgin Gümüş’ün Aşk-ı Gümüş isimli eserinden söz etmek istiyorum.
Her zaman söylediğim gibi kitap etkinlikleri ve fuarlar, yazarlar ve şairlerin kendileri ve eserleri ile tanışma fırsatı sunar. Okur açısından böyle. Yazarlar ve şairler açısından da eserlerini okurlara tanıtma amacı güder. Aynı zamanda okurları ile yüz yüze konuşabilme şansı olur. Benim en çok önemsediğim konu bu. Okur ile yüz yüze olmak, onların sorularını yanıtlamak veya eserinizi ona anlatabilmek.
Şair Berrin Civgin Gümüş; İstanbul Üsküdar doğumlu şair, öğrenimini Üsküdar’da tamamlamış, Yaşantısının bir bölümünde Hayaldenizi şiir sitesinde koordinatörlük yapmış. Aynı zamanda Hayaldenizi FM’de radyo yayıncılığı yapmış.
Aşk-ı Gümüş isimli şiir içerikli kitabı Şubat 2023’te yayınlanmış.
Ziyadesiyle isimli şiir, Aforizma, Nesir içerikli kitabı Kasım 2023’te yayınlanmış ve okurları ile buluşmuştur. Kapağının gayet güzel göründüğünü söyledikten sonra isterseniz eserin arka kapağında bulunan yazıyı sizlerle paylaşayım. Onun varlığı bir depremi andırıyordu, görünmeyen ama sarsıcı…
Bir ucu yerin altına bir ucu ozona uzanan görülmez bir enerji, hayatımı şekillendiren duygularımı özgürleştiren klişe dışı kadersel bir enerji…
Varlığımı her koşulda varlığına adayacağım enerjinin moleküllerine sınırsız sığınıyor, sığınıyordum…
Köşe yazımı şairinizin bu eserinden bir şiirle sonlandırmak istiyorum.
İnziva
Aşkımı anlatırken mısra mısra açan,
Kokusuyla yüreğimi yıkayan
Bu gülüm bizden sonra boynu bükük mü kalacak…
Ya bu el ele kalbinde yürürken işmar eden,
Yapraklarla sevişen hercai
İzmir ili Karşıyaka ilçesi Mavibahçe’de bulunan Mavibahçe AVM’deki kitap etkinliği 02.02.2025 tarihinde bitti. Bu tarz etkinliklerin kesinlikle çok daha sık yapılması ve yazarların ve şairlerin okuyucu ile yüz yüze buluşmasının sağlanmasına çok önem veriyorum. Mavibahçe kitap sokağı etkinliğinde yazarlar ve şairlerle le tanışma fırsatı buldum. Sizlere tanıştığım bir şair ve eseri hakkında bilgi vermek istedim. Öncelikle belirtmeliyim eserin içinde birbirinden değerli şiirler var.
Aşk Tadında Ateş; Şair Dilek Kerem: Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesinde dünyaya gelen şair, 1998 Yılında Gazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden eğitimine başladı. Aynı üniversitede 2004 yılında Sosyal Bilimler Enstitüsünde İslam Tarihi Yüksek Lisansını tamamlamıştır. 2012 yılından itibaren Kadrolu öğretmen olarak Din Kültürü öğretmenliğine başlamış ve halen öğretmenliğine devam etmektedir. Şair Dilek Kerem’in eserinin önsüzünde bulunan ve şiir hakkında yazdığı cümleleri sizinle paylaşmak istiyorum.
“Bir ab-ı hayat iksiriyle şerbetlenmektir şiir
Yürek kapılarını gümbür gümbür tokatlamak
Dilek burçlarında avaz avaz haykırmaktır şiir
Senlendimle, sensedimle coşkunluğa ulaşmaktır şiir
Hece hece ağlamak, dize dize bağlamak kelimeleri
Veryansınlardan öte destansı çağlamaktır
Gün geceye kavuşunca arşı arşınlamaktır şiir
El tutmak, yürek avutmak nazenin vakitlerde
Mahşere dek ufka ışık yakmaktır şiir
Çağlayanlara Pusula, kasırgalara yön bulmak
Bir sen, sadece sen diyebilmek
Sevgiyi cihana dolu dolu sunmaktır şiir.
Yazşader Geleneksel Edebiyat Ödülleri sahiplerini buldu.
Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneğinin Geleneksel olarak düzenlediği Edebiyat Ödüllerinin 3.’sü 26.01.2024 Pazar günü, Karşıyaka – Mavişehir –Mavibahçe AVM’de düzenlenen törenle sahiplerini buldu.
Halkın yüksek katılım gösterdiği ödül töreninde, seçici kurulun belirlediği isimler ödüllerine kavuştu. Edebiyata olan ilgisi ve katkısını her geçen gün arttıran Yazşader bu konuda derneğe yeni üyelerin katılımı ile de büyüdüklerini ve daha çok edebiyatla ilgilenen üyeler ve yönetim kurulu ile bu ödül törenlerinin devam edeceğini gösterdi.
Öncelikle Bolu Kartalkaya’da ki otel yangınında vefat eden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyor. Bir yangın ki 78 can aldı ve yangın merdivenleri yok diye tartışılıyor. Belediye bizim sorumluluğumuzda değil derken, Kültür ve Turizm Bakanlığı da duruma sahip çıkıp sorumluluğu üzerine almıyor. Hani bazı cinayetler vardır ya iştirak halinde işlendiği karar verilir işte bence tam da böyle bir durumla karşı karşıyayız. Belediye benim sorumluluğumda değil ruhsat vermedim diyor, Kültür ve Turizm Bakanlığı da başka şeyler üretiyor.
Devlet aklı, Adalet aklı bir olmalı her ikisini de sorumlu tutmalı diye düşünüyorum. Yitip gidin her yaştan 78 can var ortada. Hepsi yanarak veya dumandan boğularak vefat ettiler. Neden? Neden sorumlular bulunamıyor? İnanılmaz bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum. Kimse sorumluluk almıyor. Bunun nedeni kanunlardaki boşluklar mı? İnsanların maddi güçleri mi? Tanıdıkları üst düzey yetkililer mi? Yoksa gerçekten çok şanslılarda sorumluluktan kaçabiliyorlar mı? Her ne durum olursa olsun adaletsizlik olmuyor mu? Kime hesap sorulacak bekliyoruz. Heyecanla bende haberleri takip ediyorum. Şu an soruşturma devam ediyor ve 12 kişinin gözaltında olduğunu bende haberlerden öğrendim. Yangın merdiveni olmayan bir otelin işletilmiş olabileceğine asla inanmak istemiyorum. Bu otele işletme ruhsatını yoldan geçen birine sen ver desen bile adam yangın merdiveni nerede diye sormaz mı? Ülke
Evet. Kitap imzalamak gerçekten çok özel bir durum. Yıllarca uğraşıp bir kitap kurguluyorsunuz. Sonra editoryal çalışmaları tamamlayıp bir kapak tasarım ve sonunda matbaaya gidiyor eseriniz. İşte bundan sonra ki zaman her gün kitap elime gelecek diye heyecan gün ve gün artıyor. Ve… Mutlu son kitap elinize ulaşıyor. Tabi önce kokluyorsunuz. Mis kokulu bir kitap. Sonra içini karıştırıyorsunuz eserinize şöyle bir bakıp bu benim kitabım diye seviniyorsunuz. İnanılmaz bir duygu. Burada böyle kısaca geçiyorum ama anlatmak istediğim başka konular var o yüzden. Ama şunu bilin ki eseriniz matbaadan geldikten sonra yaşadığınız mutluluğun tarifi yok. Ben uzun zaman kurguya uğraştığınız roman hazırlanıyor dedim, ancak bazı bilmişlik yapan arkadaşlar iki ayda roman yazıp kitaplaştırıyorlar onu anlamak mümkün değil. Hele birde yüz sayfayı bile geçmeyen kitapları roman diyorlar ya biraz düşünmek gerek demek istiyorum. Daha fazla bir şeyler söylemek istemiyorum.
Burada esas olan neden yazdığınız? Ne için yazıyorsunuz? Aslında birkaç neden sayabilir. Biri edebiyat için, biri kendini tatmin etmek bir şeyler başarmak için, biriside kitap yazıp satmak para kazanmak için. Ben ilk ikisine sonuna kadar saygı duyarım ama üçüncü için öyle düşünmüyorum. Kitap yazıp satarak para kazanmak birinci öncelik olursa kitabın içeriğinden kuşku duyarım. Hele de şimdi yapay zekaya kitap yazdırıp iki ayda ben yazdım diye ortaya çıkanlara gülüp geçiyorum. Sonrada bu kitapları pazarcı zihniyeti ile satmaya çalışmıyorlar mı? İşte o zaman çıldırıyorum.
Yazar kitap satmaz arkadaşlar, yazar kitap imzalar. Okuru gelir kitabını inceler, yazarı ile sohbet eder. Arzu ederse kitabı imzalamasını ister. Yoldan gelen geçen standa çağırılıp önüne kitap koyarak bunu al bu çok güzel kitap gibi söylemler kesinlikle yazarlığı ayaklar altına alan bir davranış asla kabul edemeyeceğim bir davranış. Böyle davranan ve kendisini yazar ve şair olarak tanıtanlara karşı tavrım nettir, onlarla her zaman aramanda bir mesafe oluşturdum. Asla bir arada olmamaya da gayret ederim.
Biz yazarız. Eserlerimizi sunarız. Okurlar beğenir ve okumak için almak istediklerinde (imza günlerinde) esirimizi gururla imzalarız. Yoldan geçene kitap uzatarak satış yapmayız. Bir yazar da asla bu tür davranışlarda bulunmamalıdır. Arkadaşlar, bir yerde bir yazar veya şairin imza günü etkinliği yaptığını görürseniz mutlaka standını ziyaret edin. Onunla sohbet edin. Eseri hakkında sorular sorun. Size kitabını almazı için baskı yapan olursa onun yazar olmadığını düşünerek hemen uzaklaşın. Ama sizinle sohbet ediyor. Kitabı incelemenize müsaade edip, karar vermeniz için baskı yapmıyorsa evet doğru yerdesiniz. Mutlaka imkanlarınız ölçüsünde yazar veya şaire eserini imzalatarak almanızı öneririm. Düşünün, kitaplığınızda bir yazar veya şairin imzaladığı bir kitap var.
Ben bunun çok büyük bir mutluluk olduğunu düşünüyorum. Yazarda size kitap imzalamaktan çok mutlu olacaktır. Bu duyguyu onlarında yaşamasına olanak verin. Yazar ve şair imza stantlarını mutlaka ziyaret edin. Kitapları karıştırmayı unutmayın. Bol bol kitap okuyun.
Ne kadar anlamlı değil mi?
Şöyle bir hayal edelim, sadece kitaplardan oluşan bir sokak.
Yazarlar ve şairler eserlerinin yanında kendileri ile iletişim kurmak isteyen, kitaba meraklı okurlar.
Ben muhteşem bir sokak olacağını düşünüyorum. Her bir yazardan ayrı ayrı bilgiler edinmek. Onların yazma konusunda ve en önemlisi hayat konusundaki düşüncelerini öğrenmek. İnanılmaz bir mutluluk olmalı. Tabii ki yazar olan, yazmayı bir hayat tarzı edinmiş olan kişilerden, sadece kitap satma çabası içinde olanlardan değil tabi ki. Meselesi bu dünyada iz bırakmak olan, bir sosyal mesaj vermeye odaklanmış yazarlardan söz ediyorum.
Şairleri asla pas geçemem. Onlar hayatın en büyük renkleri. Sözcüklerin sihirbazları. Bazen bir sayfayı, bazen bir paragrafı bir cümle veya iki cümle ile ifade edenler. Onları bol bol alkışlayalım ve asla şiirsiz kalmayalım.
TMA Organizasyonun bulduğu bu slogan ‘KİTAP SOKAĞI’ müthiş değil mi arkadaşlar. Her kim bu fikri ortaya attıysa yürekten kutluyorum. Bir kitap fuarına, kitap etkinliğine verilecek en güzel ismi bulmuşlar.
Kitap sokağı etkinliği 17 Ocak -02 Şubat 2025 tarihleri arasında İzmir-Karşıyaka-Mavişehir’de bulunan Mavi bahçe AVM’de gerçekleşecek. Kitap etkinliği 17 Ocak 2025 Cuma günü okurları için açılış yapmış olacak.
Birbirinden kıymetli yayınevleri ve kitapevleri bu etkinliğe aktif katılım sağlayacaklar.
Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneği de üyelerine Kitap Sokağı etkinliğinde imza
İki harika kitap ile sizlerleyim. Umarım her iki kitabı da çok beğenirsiniz
1.İstiklal Süvarisi İzmir’in Kurtuluşu. Yazar Yaşar Aksoy’un kaleme aldığı muhteşem bir kitap. İçinde kurtuluş savaşında yer alan kahramanların fotoğraflarının de yer aldığı bu kitabı mutlaka okumalısınız.
Ben okumaya başladım, henüz bitirmedim. Sindirerek okumaya gayret ediyorum. Muhteşem bir kitap. Eserin içinde; Birinci Dünya Savaşı Yılları, Filistin-Suriye Cephesi ve Bozgun, Milli Mücadele, İzmir’e Doğru Bayrak Gibi Akıyoruz, Dokuz Eylül’ün Hikâyesi, Bizi Unutma İzmir, Akınca Ailesi gibi başlıkları mevcut. Her bir başlık birbirinden daha ilgi çekici değil mi? Her satırını dikkatle okuduğum ender kitaplardan biri olduğunu söyleyerek kitabın arka kapağındaki yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Bu kitap, Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin-Suriye cephesinden sonra Bolşevizm yanlısı YEŞİL Ordu’da ardından Mustafa Kemal Paşa’nın İstiklal Ordusu’nda çarpışan, Fahrettin Altay Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusu, 2. Tümen, 4. Alay, 2. Bölük Süvari Takım Kumandanı olarak, İzmir’e ilk giren ve Hükümet Konağı’nda Türk bayrağını çeken Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın şimdiye kadar hiç yayınlanmamış hatıratını sunar. Kitap aynı zamanda İzmir’in Kurtuluşu destanıdır; İstiklal Ordusu’nun en altındaki aç, susuz, uykusuz, beş parasız, çıplak atına semersiz binen, kuru peksimetten başka bir şey yiyemeyen, atı ve tüfeğinden başka hazinesi olmayan ama vatan aşkı ile kavrulan insanların emperyalizme karşı destansı isyanının
Biliyorum son köşe yazılarımda daha çok şiir kitaplarına yer verdim. Aslında hepimizin günlük bir iki şiir okuduğunu hayal ettim, harika olmaz mı? Şiir gerçekten ruhumuz için önemli bir gıda.
Yeni yıl ile birlikte yeni kitaplar okumaya da başladık. Okumadan asla yapamayanlardan biriyim. Bugün köşeme iki şiir kitabı ve iki şiir ile geldim. Umarım sizlerde beğenerek okursunuz.
1. Sen de gidersen: Güler Özçelik’in yayın hayatına kazandırdığı şiir kitabından söz etmek istiyorum. Ama önce Güler Özçelik kimdir? Kısaca söz edelim isterim. Malatya doğumlu olan şair, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunudur. Emekli iki çocuk annesi olan şair Çorlu’da yaşamaktadır.
Edebiyata gönül veren şairlerden olan Güler Özçelik’in (Yollar – Düşlerim – Yamalı Bohça ve Arsız Otlar) adında yayınlanmış dört şiir kitabı bulunmaktadır. Ben şiir kitabını zevkle okudum. Bir tanesi çok ilgimi çekti tekrar tekrar okudum. Sizinle şairin Kirpi isimli şiirini paylaşmak istiyorum.
Kirpi
Kabuğunun içinde olmaza ki
Neden korkular içinde yaşıyor
Her ayak sesinde
Neden ezici baskının ağırlığıyla
Kabuğunda gizleniyor
Hep sakin hep ürkek
Korkuları kabuk tutmuş
Ürküyor sesten güvenemiyor
Kirpicik
2.Aşk burada: Ceyhun İpteş’in yayın hayatına kazandırdığı harika bir eser. Şair Ceyhun İpteş; Adana Seyhan doğumlu olup, aslında futbol ile de ilgili bir şair. 1972-73 yıllarında Almanya da yaşadığı yıllarda futbola başlamış. Daha sonra Adana Gücü, Seyhan İdman Gücü vb. takımlarda futbol oynamıştır. Elektrik teknisyeni olan Ceyhun İpteş en, 2011 yılından itibaren Çukurova Belediyesi’nde değişik birimlerde ve kültür müdürlüğünde görev yaptıktan
Bugün köşemde iki öykü kitabına yer vermek istedim. Aslında öykü kitapları her zaman okur tarafından en hızlı okunan kitaplardır. Kısa olması. Sonuca daha kısa zamanda ulaşılması birinci etkendir diye düşünüyorum. Ayrıca öykü de verilmesi istenen mesaj da daha az sayfada ifade edilebiliyor. Bu da okura için daha hızlı okuma şansı veriyor. Hepsinin benim düşüncem olduğunu tekrar ifade etmek isterim.
1. Kaybolan Bedenler: Yazar Müjgan Çınar’ın öykü kitabından bahsetmek istiyorum. İzmir doğumlu olan yazar, Ticaret Meslek Lisesi, muhasebe bölümü mezunudur. Hayatının bir bölümünü yurt dışında geçirdikten sonra İzmir’e dönen yazar, hayatına İzmir’ de devam etmektedir. Edebiyatın yanı sıra tiyatroya da ilgi duyan yazar, Boyoz Akademi’de aldığı tiyatro eğitimine devam etmekte aynı zamanda ‘Otizm Farkındalık Projesi’ gibi sosyal sorumluluk projelerinde yer almaktadır. Kaybolan Bedenler yazarın yayınlanmış ilk eseridir. Yalnız Hayatlar, Yalnızlığın Rengi Kırmızı, Evdeki Yabancı, Yağmurun Gözyaşları, Kalbimdeki Yara, Demir Kapının Sesi, Unutulan Anılar, Beklenmedik Bir An, İmkansız Aşk, Ruhların Yolculuğu, Sonunda Olmuştu İşte, Karanlık Yüzün Gerçekleri, Dipsiz Bir Kuyu, Ağustos, Yeniden Doğduğum Gün, Rüzgarın Sesi, Zorunlu Bir Yaşam Benimkisi, Sessiz Bekleyiş, Kuşlar, Hayatın Çöpleri, Karanlığın Ötesi, Benliğimin Sesi, Villa Cinayeti eserin içinde yer alan öykülerdir. Kaybolan Bedenler (Keşke ruhumun penceresini de kapatarak, her şeyi dışarıda bırakabilsem)
Koskoca bir yıl daha geride kaldı. Çocuklar büyüdü, gençler olgunlaştı. Rahat rahat doğum günlerini kutladılar. Büyümenin mutluluğunu huzurunu hissettiler. Ama orta yaşlılar ve biraz daha büyükler yaş aldılar. Evet onlar yaş aldık demeyi tercih ediyorlar.
Her ne olursa olsun biz 2024 yılını tatlı – acı, mutlu –mutsuz, şanslı –şansız vb. anılarla geride bıraktık.
En önemli konunun sadece sağlık ve huzur olduğunun bilincinde olduğumuzu düşünüyorum ve 2025 yılının ülkemize sağlık, huzur, barış, mutluluk, neşe, bol kazanç, şans getirmesi temennisinde bulunmak istiyorum.
Tüm dünya üzerinde adil bir barışın tesis edilmesini istiyorum.
İnsanların, insani değerleri yaşantılarına, çevrelerini, tüm canlılara yansıtmalarını, bu dünyada tüm canlılar ile birlikte hayat süreceğimizi hatırlamalarını ve bu düşünce ile davranmalarını temenni ediyorum.
2025 ülkemizde artık geçim derdinin olmadığı bir yıl olmasını diliyorum. Emeklinin, işçinin yeterli ücreti, maaşı almalarını diliyorum. Esnafın vergi borçlarının altında ezilmemesini temenni ediyorum.
Kiracı – ev sahibi uyuşmazlıklarının son bulmasını, ev kiralarının ödenebilir miktarlarda olmasını temenni ediyorum.
Her geçen gün şiirlere olan ilgim daha da artmakta. Birbirinden kıymetli bir şiirler ile karşılaşmak onları özümsemek o kadar güzel bir duygu ki sizinle okuduğum şiir kitaplarını paylaşmayı da bu yüzden çok seviyorum. Yine iki şiir kitabını köşeme taşıyorum (Esin Sunağında Şiirler) Funda Gür’e ait bu eseri zevkle okuyacağınızı düşünüyorum. Şair Funda Gür, bu eserinde inanılmaz bir şiir şelalesi ile karşımıza gelmiş. Birbirinden kıymetli o kadar çok şiir var ki bir şiir kitabı için biraz hacimli bile diyebiliriz. Eserinden birçok şiiri beğendim ama hangisini sizlerle paylaşacağıma karar veremedim. Ama bir şiiri seçip sizlerin beğenisine de sunmak istiyorum.
Kırık Kanatlar
Ve bir gün gelir;
Hayat verdiklerini geri alır
Onca mutluluktan, sevgiden geriye
Kırılmış kanatların kalır.
Şairin misyonudur çok sevmek
Şiirler her sevdada öksüz kalır
Hayata kızılmaz, güvenilmez,
Ona borç hep teşekkür kalır.
Kitaplığınızda bu harika şiir kitabına mutlaka ama mutlaka yer açın…
(Bir Kadın Sevdim) Ahmet Cebe’e ait bu eserden söz etmek isterim.
Diyarbakır doğumlu Ahmet Cebe’nin şiire olan merakı lise yıllarında aşık olduğu Mualla’ya yazarak başlamış. Her lise aşkı gibi yine şair kendini sevdiğine açıklayamamış, şiirlerini ona iletememiş. Kamunun farklı birimlerinde görev yapan şair 2017 yılında İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünden emekli olmuştur. İzmir Karşıyaka’ da ikamet eden şairimizin “Bir Kadın Sevdim” isimli şiir kitabından bir şiiri sizlerle paylaşmak isterim.
Uzun zaman sonra yine kitap tanıtımlarını köşeme taşımaya devam ediyorum. Bir müddet daha kitapları sizlerle paylaşmak istiyorum ki eserler daha fazla okura ulaşabilsinler. Bunun için gazetemin bana ayırdığı köşeyi de seve seve kitaplara ayırıyorum. Yeter ki okunsun, yeter ki okuyanlar olsun.
1.Şiir kitabımız “Mevsimsiz.” Şair Hatice Suna Kocagül ve eserinden kısaca bahsetmek istiyorum.
Hatice Suna Kocagül; Hatay-Dörtyol doğumlu şair, okumaya ve yazmaya olan heyecanı devamlı hissediyordu. “Her Şey Vatan İçin” isimli üç perdelik bir piyes ile ortaokul birinci sınıfta katıldığı yarışmada birinci olmuştur. 2017 yılından beri İzmir Valiliği Sosyal Etüt Proje Müdürü olarak görev yapmakta olan şair, acıların da sevinçlerin de aşkların da savaşların da bilinen zaman ölçülerinden bağımsız ve boyutsuz olduğuna inancıyla tarih belirtmediği şiirlerine “Mevsimsiz” demiştir.
Şunu belirtmeden geçemeyeceğim, şairimizin Fatih, Zeynep ve Furkan adında üçüzleri de var, sağlıklı ve mutlu ömürler dileyelim. Şairimizin Mevsimsiz isimli kitabındaki şiirlerinden birini paylaşmak isterim.
SUSMAK
Ne sen bilirsin ne gözlerindeki kaygı
Kıvrılan yolların hikayesini
Dağlara taşlara haykırdım
Kurtla kuşla dilleştim
Dertleştim insan soyunun envaisiyle
Suya baktım
Ayna aradım
Uçmak belki iyi gelirdi
Susmak kaldı elimde.
Yayın hayatına çok yeni adım atan iki kitaptan biraz bahsetmek istiyorum. Birinci kitap Reddi Veda YK. Birbirinden kıymetli şiirlerin bulunduğu bu kitap bir hafta önce Yazşader Yayıncılık tarafından okurları ile buluşturuldu. Yazar-Şair Yılmaz Karagül’ün, şiirlerinin çok fazla okura ulaşmasını temenni ettiğinden bu kitabı çıkarmaya karar verdiğini biliyorum. Yılmaz Karagül; Ankara doğumlu yazar, kitap için “Yirmi beş yıllık memurluğum halkla iç içe çalışarak geçti. Yol, yolcu, yolculuk durumlarını, insan ve çalışan tavırlarını gözlemledim. Öğrenmeye ve kendimi geliştirmeye çalıştım. İnsanlardan öğrendiklerimi diğer insanlara kendi bakış açımla ulaştırmak gayesi ile bu şiirleri yazdım.” Düşüncesinde olup ve bu düşüncelerini kitabına yansıtmıştır. Yılmaz beyin bir şiirini sizlerle paylaşmak isterim. Ben şiirlerini okudum. Birçok şiirine yer vermek isterdim ama köşem kısıtlı. Bu yüzden en beğendiğim şiirlerinden birini köşeme aktarıyorum.
Aslında büyük bir ustadan söz etmek üzereyim. Köşem de Yazar-Şair Veysel Çolak’ın “Kedisi Gece” isimli kitabına yer vermek istedim. Veysel Çolak ismini google yazdığınızda önünüze birçok bilgi gelecek, kitaplarının sayısını oradan da görebileceksiniz. Bu yüzden ben köşemde tek tek kitaplara yer veremeyeceğim. Ama kedileri, sokak hayvanlarına düşkünlüğümden Veysel Çolak beyin bu kitabını seçtim. Okurken inanılmaz keyif aldım. İçinde şiirin ustalarının kediler hakkında yazdıkları şiirleri de bulacaksınız. Bence inanılmaz bir kitap meydana gelmiş. Rize doğumlu olan yazar, şair Veysel ÇOLAK, birçok ödüle de layık görülmüş. 1974 yılında Milliyet Sanat Dergisinin düzenlediği “Yılın En Başarılı Genç Şairi” yarışmasında ödül alan dört şairden biri olmuştur. Yıllar içinde birçok ödül alarak, 2008 yılında M.Sunullah Arısoy Şiir Ödülünü “Birkaç Kuş Birkaç Anı” isimli şiir kitabı ile almıştır. Şair 1979 yılında “Sen Balık mısın?” isimli çocuk şiirleri kitabını da çıkarmıştır. 1995 Yılında se “Cinselliğin Kahkahası” isimli bir romanı okurları ile buluşturmuştur. Şiirleri ile tanınan Veysel Çolak’ın, Kedisi GECE isimli kitabının arka kapağından bir yazı paylaşmak istiyorum. “Uzunca bir zamandır Veysel Çolak’ı izliyorum. Her gün yeni yeni kitaplarla dönüyor eve. Heyecanla açıp okuyor her birini, notlar alıyor. Onun olmadığı bir gün uzun uzun inceledim bu kitapları. Hepsi kedilerle ilgiliydi. Kediler üzerinden yazılmış birçok şiir, hikaye, deneme,
Yazar Bülent Sabuncu’ şiire, tiyatroya ve müziğe olan ilgisi bilinmekte. 2023 Yılında İstanbul Beşiktaş Çınar Gazetesi’nin düzenlediği Uluslararası şiir yarışmasında “Gece” isimli eseri ilk 10 şiir arasına girmiştir. Yine 2024 yılı içerisinde Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneğinin düzenlediği Uluslararası şiir yarışmasında ‘O Sabah’ isimli eseri Mansiyon ödülüne layık görülmüştür. Şimdi Bülent Sabuncu’nun ilk eserinden söz etmek istiyorum. “Emredin Şiirsel Anlatayım” Ağustos 2024 ayında Yazşader yayıncılık tarafından okurlarına kazandırılan kitap, yazarı tarafından geliri Mehmetçik Vakfı’na bağışlanmak üzere yazılmış. Yazar kendisi ile yapılan sohbette kitaptan bir gelir beklemediğini, tüm gelirin Mehmetçik Vakfına bağışlamak istediğini belirtmişti. Nitekim elinde bulunan kitaplar bittiğinde toplanan tüm miktarı İzmir’de bulunan Mehmetçik Vakfına, yetkililerine teslim etmiştir. Kendisini tebrik ediyorum. Güzel bir kitap ve güzel bir amaç…
Kitaplara verdiğim önemi tüm okurlarım bilir. Uzun zamandır kitapları ve bu eserlerin sahiplerini köşeme taşımamıştım. Artık kaldığımız yerden devam edelim istedim ve karşınıza iki kitap ile geldim.
Bir Roman… Yazar Şerif Pınar’ın Mitolojik Bilim Kurgu romanına yer vermek istedim. Hem roman hem de mitolojik olunca benim dikkatimi çekmişti. Bu yüzden mutlaka okunması gereken kitaplar listesine alınmasını düşünüyorum. Yazar eserinin arka kapağında “Kadim kültürde dünyanın ruhundan bahsedilir. İnsanın ruhsal varlık kökler enerji ağlarına bağlıydı. Bir çınar, bir ıhlamur ağacının köklerinin yaşayan toprağa bağlı olması misali. İnsandaki enerji ile yeryüzündeki enerjinin buluşmasıydı; toprağın uyanışı, denizin uyanışı, insanoğlunun uyanışı. Kuşların göz yolu, bu sefer arayış içinde olan bu gençlerin keşif yolu olacaktı. Ancak yaşadıkları aşk ile bu görevi tamamlayabilirlerdi.” Merak uyandıran bu cümlelere yer vermiş. Yazar-Şair Şerif Pınar’ın bu eserinden önce de yayınlanmış olan iki eseri bulunmaktadır. (İki Adam: Ben ve Babam ile Gönül Sevdiğinin Kapısında isimli şiir kitabı) Bir Şiir… Bir şiir kitabı bölümünde sizlere “Selam Olsun” isimli Şerif Kutludağ’a ait eserden söz etmek istiyorum. Sayın Şerif Kutludağ, Denizli –Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı ve 2017 yılında Türkçe Eğitim Bölümünden Emekli oldu. Ne kadar donanımlı bir şair ile karşı karşıya olduğumuzu belirtmek istedim. Kendisinin Edebiyat ve şiir üzerine
Bugün köşe yazımda görme engelli bir ablamızın düşüncelerine yer vermek istedim. Yazdıklarından hiçbir kelimeyi değiştirmeden sizlerle paylaşmak istedim. Bugün Dünya Engelliler Günü ve Görme Engelli bir vatandaşımızın, ‘Engellileri Sinir Eden Davranışlar’ hakkında sıraladıklarını, aslında yapılmasını istemedikleri davranışları sizlerle paylaşmak istedim.
‘Engel insanın yüreğinde olmasın’
1-Dışarıya çıkmak istediğimizde, hiç yardıma ihtiyacımız olmadığı hâlde ille bir aile ferdinin peşimize takılıp, bizi götürmek için direnmesi.
2-Sakin sakin, tıpış tıpış yolumuzda yürürken birinin kolumuza yapışıp, gideceğimiz yeri bildiğimizi söylememize rağmen ısrarla yardım etme isteği.
3-Pıt pıt pıt omuzumuza vurulup, “Ah canııımmm. Kıyamaaammmm” denmesi.
4-Otobüslerde ön koltukların gazi, yaşlı, engelli ve hamileler için ayrılmasına, bu konuda uyarı yazısı olmasına ve sözlü uyarılara rağmen insanların ya bön bön bakmaları ya da başlarını pencereden yana çevirmeleri. (Sanki hava atmak için ön koltuklarda yolculuk etmek istiyoruz. İnip binme kolaylığı ve gerektiğinde şoföre sesimizi rahat duyurabilmemiz için konmuş bir kuraldır bu.)
5- İnsanların paşaya kelle yetiştireceklermiş gibi önlerine, yanlarına, yörelerine bakmadan çılgın bir hızla yürürlerken bastonlarımıza çarparak yamultmaları ya da kırmaları ve bazı duyarsızların bizleri kırdıkları bastonlarımızla baş başa, olduğumuz yerde bırakıp, rahatlıkla yollarına devam etmeleri. Kimilerinin de çarpmanın şiddetiyle iki seksen, bir doksan yere uzanmaları.
6- “Kimin, kimsen yok mu? Neden tek başına dışarı saldılar ki seni?” sorusu.
7-Herhangi bir işi yapmak istediğimizde, bir kez olsun denememize bile izin vermeden; “Bu görmeden yapılacak iş değil” diyerek kestirilip atılması.
8-Bir işi yaparken en ufak bir hatada: “Dur ben yapıyım. Bak yine dökmüşsün” denmesi. (Sanki görenler hiçbir şey döküp, saçmıyor.)
9-Elimize para tutuşturulması.
10-Her körün mutlaka ama mutlaka müziğe yetenekli olacağına inanılması.
11-Kör deyince akla ilk gelen işlerden birinin de hafızlık olması. (Hristiyan olan arkadaşıma “Hafız” diye hitap ediliyormuş iyi mi?)
12-Artık pek çok yerde yolumuzu daha rahat bulmamız için tırtıklı çizgiler var. Bizler bastonlarımızla o çizgileri takip ederken diğer insanların hiç istiflerini bozmadan, yanlarındakilerle çene çalarak, ille de bizim çizgimizin üzerinden yürüme saygısızlığı. (O çizgiler; görmeyenlerin bastonlarıyla takip ederek, yollarını bulmalarına yardımcı olsun diye konmuş. Üzerinde yürünsün diye değil. Aklı evvelin biri kayıp, düşmüş zaten bizim tırtıkların üzerinde yürürken.)
13-Engelli araçlarına ayrılan park yerlerine önüne gelen herkesin aracını bırakması, uyarılınca da hiç hakları olmadığı halde sert tepki göstermeleri.
14-Bizlere yardım ederken sevap kazanıp, cenneti garantilemek isteyenler.
15- Engellinin duasının kayıtsız, şartsız kabul olacağı görüşü.
16-Engellinin bedduasının eninde sonunda tutacağına inanılması.
17-Engelliye cennetin garanti olduğu saçmalığı.
18- “Sizin gönül gözünüz açık” sözü. (İnsanın gönül gözünün açık olması için ille kör olması gerekiyor zahir.)
19- “Kendine kör deme” telkinleri (Ya ne diyeceğim kardeşim? Benim gerçeğim bu. Kırk yıllık kapıcıya apartman görevlisi, tezgâhtara satış elemanı, En doğal ihtiyacımız tuvalete gitmeye lavaboya gitmek denmesi yapmacıklığı gibi bir şey. İnsanlar bu tür saçmalıklara takılacaklarına birbirlerine ve dünyaya zarar verirken böyle ince düşünseler daha iyi olmaz mı?)
20-Herhangi bir toplulukta, yanımızdakinin kulağına; “Hiç mi görmüyor?” diye fısıldanması.
21-Doktora gittiğimizde rahatsızlığımızla ilgili tüm bilgilerin doktor tarafından, sanki biz yokmuşuz gibi refakatçimize anlatılması.
22-Kurum ve kuruluşların engelli çalıştırmak istememeleri.
23-Çalışan engellilere yetenek ve vasıflarına göre iş vermek yerine santrale oturtulmaları ya da hiçbir iş yaptırılmadan yalnızca maaşlarının verilmesi.
24-Yerleşim yerlerinin hiçbir şekilde biz engellilerin rahat yaşamasına uygun olmaması ve gerekli düzenlemelerin yapılması için fazla gayret sarf edilmemesi. (Oysa engelliler için yapılacak her düzenleme engelsiz vatandaşların da rahat etmesini sağlayacaktır.)
25-Amacı sorunlarımıza dikkat çekmek, insanları bilinçlendirmek olan engelliler günü ve haftasının kutlanacak bir bayram gibi algılanması.
Hepsini dikkatli okudum. Sizlerde okuyun istedim. Hayata onların düşüncelerinden de bakmak gerek. Yaşamın her anında onlara saygı duymayı ve onlarla hayatı mutlu bir şekilde paylaşmayı amaç edinmeliyiz.
Seçimlerden sonra Karşıyaka Kültür Müdürlüğü’nde de değişiklik yaşandı. Aslında eski kültür müdürü ile görev yaptığı hiçbir dönemde bir araya gelme şansı bulamadık. Kendisine ulaşmakta güçlük çektik. Uygun bir zaman bulup randevu üzerinde mutabık kalamadık. Zaman su gibi aktı geçti. Seçimler oldu ve yeni bir Kültür Müdürü göreve başladı. Sayın Leyla Keskiner Karşıyaka Belediyesi Kültür Müdürü olarak görev başladı. Kendisi ile irtibat kurma şansını buldum. Aramızda yapılan çalışmalar ve planlanan çalışmalar ve STK’ların talepleri konusunda bilgi alışverişinde bulunduk.
Aslında yerel yönetimlerde, planlanan çalışmalar için ilgili birimler, planlanacak konular ile ilgili STK’lar ile mutlaka irtibat kurması gerekmez mi? Elbette gerekli olan da bu. STK’lar bence halkın kısmen temsilcileridir. Bu nedenle sık sık irtibat kurulmalı. Tabi burada esas olan kurumsal kimlik kazanmış STK’lar olmalı. Özellikle sahtecilikte merdiven altı tabirini çok kullanırız. Burada da yerel yönetimler irtibat kurup bilgi alışverişinde bulunacağı STK’ların ne kadar kurumsal bir yapıya sahip olduklarını tespit etmeli. Hatta onları kendi yerlerinde ziyaret etmelidir. Özellikle düzenlenen fuarlarda STK’lar mutlaka birinci derecede irtibat kurulacakların başında yer almalıdır. Hepsinin benim görüşüm ve yorumum olduğunu tekrar belirtmek isterim.
Karşıyaka Belediyesi yeni kültür müdürü ile bunları yapmaya gayret ettiğini fark ettim. Kültür Müdürünün birçok ziyaretlerde bulunduğu aktif olarak görevini severek yaptığını, yoğun bir tempoda çalışmayı sevdiğini söylemek istiyorum. STK’ların yapmayı planladıkları etkinlikler için özellikle Karşıyaka Belediyesi Kültür Müdürlüğü bünyesinde bulunan kültür merkezlerinde mevcut salonlarından birinin kendilerine tahsisi hususunda çalışmalar yapıyorlar. Önceleri Karşıyaka Belediye Kültür Müdürlüğü’nde çalışan Hazal Hanım bu görevi icra ederken, yakın zamanda kendisinin emekli olduğunu öğrendim. Kendisine hayırlı olmasını, sağlıklı bir emeklilik hayatı geçirmesini diliyorum. Birçok STK temsilcisinin kahrını çektiğini ben şahsen biliyorum. Bizlerde Hazal Hanım ile irtibatta olduk.
Elbette kurumlarda kişiler gelip geçici makamlar daimidir. Hazal hanımın yerine Aslı Hanım bu görev sürdürmekte. Karşıyaka Belediye Kültür Müdürlüğüne gittiğimde kendisi ile de özellikle salon tahsisleri konusunda bilgi alışverişinde bulunmak istedim. Bana gerekli bilgileri aktardı. Özellikle Karşıyaka bulunan STK’ların mağdur edilmeden salon tahsislerini titizlikle yapmaya gayret ettiklerini, yapılan etkinliklerin Karşıyaka halkına hizmet olduğunu belirtti. Çok fazla STK’dan salon talebi olduğunu, devam eden koro, atölye çalışmalarının bulunduğu, halkın bu doğrultuda taleplerinin karşılanmasına da özen gösterdiklerini söylemesinden gurur duydum. Şunu belirtmeden geçmek istemiyorum. Karşıyaka Kültür Müdürlüğünün her personelinin, başta Kültür müdürü Sayın Leyla Keskiner olmak üzere tüm personelin, her ne amaçla olursa olsun gelen herkese güler yüzlü davrandıklarını ve vakit ayırdıklarını söylemeden geçmeyeceğim. Umarım Sayın Belediye Başkanımız Kültür Müdürü ve personelinin bu davranışlarını takdir etmekte gecikmeyecektir. Vatandaşların ve STK başkanları ve yöneticilerinin de memur arkadaşların bu tavrından hoşnut olduğunu belirtmek gerek. Hep birlikte Karşıyaka halkına kültürel destekte bulunmak isteyen birey ve STK’lara destek olalım. Karşıyaka hepimizin unutmayalım. Birlikte yapılan her çalışmanın sonu güzel neticelenecektir.
Bugün size yazar ve şair, hatta çocuk kitabı yazan bir arkadaşımızdan söz etmek istiyorum. Ebru Oyacı, on parmağında on marifet denen kişilerden olduğunu söylemek isterim. Hayatının büyük bölümünü çalışarak geçiren yazar, geçirdiği bazı rahatsızlıklar nedeni ile malulen emekli olmuş, 2018 yılında ilk şiir kitabını çıkararak yazarlık ve şairlik hayatına adım atmıştır.
İzmir yine büyük bir kitap fuarını karşılamaya hazırlanıyor.