Her kalabalığın içinde bir sessizlik vardır. O sessizlik bazen bir yazarın kalbidir.
“Kitap fuarlarının renkli kalabalığı, bazen bir yazarın sessiz yalnızlığını gizler.”
Kitap fuarları, dışarıdan bakıldığında renkli bir dünyanın kapısı gibi görünür. Kalabalıklar, imza kuyrukları, söyleşiler… Her şey, edebiyatın bayramı havasındadır. Oysa o kalabalığın içinde sessizce duran, masasında bir iki kitabıyla bekleyen yüzlerce yazar vardır. Onların çoğu için o masa bir vitrin değil, bir aynadır. Emeğinin, çabasının, bazen de görünmezliğinin aynasıdır.
Bir fuar alanında gezinen okurların çoğu, yalnızca popüler isimlerin etrafında toplanır. Işıltılı afişlerin, sosyal medyada parlayan yüzlerin gölgesinde, kelimeleriyle yıllarını harcamış yazarlar sessizce izler. Oysa edebiyat, kalabalığın değil, derinliğin sanatıdır. Gerçek yazarlar, alkış değil, anlayış ister. Ama günümüz fuarlarında anlayıştan çok “görünürlük” pazarlanıyor.
Yine de o yalnız yazar, masasında umutla oturur. Bir çocuğun kitabına dokunmasını, bir okurun gözlerindeki heyecanı görmeyi bekler. Çünkü bilir ki, bir tek insanın kalbine ulaşmak, bin imzadan değerlidir. Edebiyatın gerçek gücü o sessizlikte saklıdır.
Bu yalnızlık, bazen bir isyan doğurur. Çünkü yazar, toplumun vicdanıdır. Vicdan yalnız bırakıldığında, edebiyat da yaralanır. Kitap fuarları, yalnızca satış değil, bir dayanışma alanı olmalıdır. Okur, popüler olanı değil, samimi olanı da keşfetmelidir.
Belki de artık şu soruyu sormanın zamanı gelmiştir:
Bir fuar alanında gerçekten kim kazanıyor? Yazar mı, yayınevi mi, yoksa sadece kalabalığın ilgisini ölçen istatistikler mi?
Fuarların en can alıcı yerleri, en popüler ve en ulaşılabilir alanları her zaman yayınevlerine tahsis edilmektedir. Kitap fuarları, ticari işletmeler ve yayınevleri için sadece kitap satışı ve kar elde etmekten ibarettir. Ancak yazarlar, özellikle STK’lar ile birlikte hareket eden yazarlar, kendilerine uygun yer bulmakta sıkıntı yaşamaktadırlar. Yerel yönetimlerin tahsis ettiği alanlar çoğu zaman unutulmuş, ziyaretçinin bile zor bulduğu yerler olmuştur.
Halen devam eden İZKİTAP İzmir Kitap Fuarı’nda da durum farklı değildir. Yayınevlerine etrafını kapatabilecekleri çadırlar tahsis edilirken, STK’lara verilen sadece üzeri kapalı bir çadırdı. İzmir’in yağış aldığı bu günlerde STK’lar ile fuara katılan yazarlar ve şairler, kitaplarını yağmurdan korunamadıkları için okurlarına sunamamış, onlarla tanışıp sohbet etme imkânına ulaşamamışlardır. Nedeni çok basit: Yerel yönetimlerin ticari düşünmeleri. Başka bir izahı yok.
Yazarın yalnızlığı, fuarın en kalabalık yerinde başlar. Çünkü orada bile, onu anlayacak bir çift göz arar.
Ama unutmamak gerekir:
Yazarın yalnızlığı sadece fuarların suçu değildir. Okurun vicdanında sessizlik başladığında, edebiyat ölür.