Sayfa Yükleniyor...
Beslenme, en basit tanımıyla, gelişme, büyüme, sağlıklı ve aktif bir yaşam sürdürebilmeleri için vücudun ihtiyaç duyduğu maddeleri gerektiği kadar alabilmesi ve bunları verimli olarak kullanabilmesidir. Fizyolojik bir denge içinde bulunması gerekli olan beslenme fonksiyonu, bu dengenin tam olarak sağlanamadığı durumlarda vücutta istenmeyen kilo kayıpları ya da aşırı yağlanma ortaya çıkmaktadır. Açlık, tokluk ve iştah hisleri, beslenme davranışının gıda alımı ve enerji tüketimi arasında bir denge oluşturmasını sağlarken, bu beslenme davranışları, beyinde yer alan, beslenmeyle ilişkili bölgelerle (merkezlerle) karşılıklı koordinasyon içinde çalışmaktadır. Bu karşılıklı fizyolojik koordinasyon sayesinde, vücut ağırlığının çok dar sınırlar içinde sabit bir seviyede tutulmasına yani sağlıklı kilo kontrolüne yardımcı olduğu düşünülmektedir.
Obezite, alınan enerjinin aynı oranda harcanmaması durumunda, vücutta yağ dokusunun birikimi sonucu ortaya çıkan, kronik bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Metabolik sağlığı olumsuz etkileyen bu durum, aşırı beslenme veya yetersiz kilo kontrolüyle ilişkili olabileceği gibi, metabolizmanın enerji harcama fonksiyonunda görev alan organ ve sistemlerinin yetersiz aktivasyonundan de kaynaklanabilir. Organların ve sistemlerinin yetersizliği sonucunda, alınan gıdalar verimli olarak tüketilemediği için, trigliseritlerin (yağ asitleri) yağ dokusunda depolanması sonucunda, aşırı kilo ve obezite problemi ortaya çıkmaktadır. Obezite tek başına ciddi bir sağlık sorunu olmasıyla birlikte, bazı metabolik problemlerin de görülme sıklığını arttırmaktadır. Aşırı kilo ve obezite sıklıkla, tip 2 diyabet (şeker hastalığı), depresyon, kas ve iskelet sistemi sorunları, metabolik sendrom, kanser, karaciğer yağlanması ve ilgili hastalıklar, hormonal bozukluklar, hipertansiyon, kardiyovasküler (kalp ve damar sistemi) hastalıklar gibi çok çeşitli kronik sağlık sorununa neden olabilmektedir.
Obezite, karmaşık bir metabolik problem olduğu için, bu alanda yapılan araştırmalarda, bu problemin ortaya çıkmasında bir veya birden fazla faktörün sorumlu olabileceği vurgulanmaktadır. Obezite ve aşırı kiloya katkıda bulunan, bunlarla sınırlı olmamak üzere çeşitli faktörler arasında en sık gözlenen, dengesiz ve aşırı beslenme alışkanlığıdır. Düzenli olarak yüksek kalorili, yüksek yağlı ve yüksek şekerli gıdalar tüketmek, hızlı kilo alımına yol açarak, aşırı kilo ve obezite problemine neden olmaktadır. Aşırı beslenmeyle birlikte düzenli fiziksel aktivite eksikliği de yaygın olarak görülen aşırı kilo etkeni olarak göze çarpmaktadır. Son yıllarda tüm dünyada hızla yaygınlaşmakta olan hareketsiz yaşam tarzı ve egzersiz eksikliği, hemen hemen her yaştaki bireylerde kilo alımına ve obeziteye yol açtığı bilinmektedir. Bu arada, obezite ve aşırı kilo probleminin genetik (kalıtımsal) boyutunun da olduğu gözden uzak tutmamak gerekmektedir. Beslenmeyle alınan gıdanın enerjiye çeviriminde rol oynayan fizyolojik mekanizmaları kontrol eden sistemler ve iştah duygusunun yönetiminde görev alan genlerin fonksiyonları, obezitenin ve aşırı kilonun genetik yapıyla yakından ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Beslenme genetiği, genler, diyet ve sağlık arasındaki etkileşimleri araştıran ve son yıllarda oldukça dikkat çekici sonuçların alındığı bilimsel araştırma alanıdır. Obezite bağlamında, beslenme genetiği araştırmaları, bireyin şeker, yağ veya karbonhidrat gibi belirli diyet bileşenlerine metabolik tepkisini etkileyen genetik varyasyonları (çeşitliliğini) belirlemeye odaklanmıştır ve araştırmacılar, bu genetik varyasyonları ayrıntılı olarak değerlendirerek, bireylerin kilo vermelerine ve uzun vadede sağlıklı bir kiloyu korumalarına yardımcı olabilecek kişiselleştirilmiş diyet ve fiziksel aktibvite önerileri geliştirmeyi hedeflemektedirler.
Sonuç olarak, aşırı kilo ve obezite, sadece çeşitli hastalıklar için risk faktörü olasılığını artırmakla kalmayıp ama aynı zamanda bireylerin yaşam kalitesini de düşürmekte ve bu durum beraberinde birçok fiziksel ve psikosoyal sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, kişiselleştirilmiş diyet ve fiziksel aktivite önerileriyle şekillenen kilo kontrolü yöntemleri, bireylerin sağlıklı bir kiloya ulaşmalarına ve bunu korumalarına yardımcı olabilecek kişiselleştirilmiş beslenme ve egzersiz programlarını geliştirmek için büyük umut vaat etmektedir.