Sayfa Yükleniyor...
Son yıllarda tıbbın birçok alanında ve özellikle toplum sağlığında genetik yapının (kalıtımın) önemi oldukça büyük bir önem kazanmıştır. Halk sağlığı sorunlarından biri olan obezite, diğer birçok metabolik hastalığın ortaya çıkması için de son derece ciddi bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir.
Obezite vakalarının hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde önemli bir artış göstermesi nedeniyle; obezite dünya çapında yaygın bir halk sağlığı sorunu olarak değerlendirilmektedir. Hastalık artık sadece küresel anlamda ama aynı zamanda, toplum sağlığını tehdit eden bir salgın hastalık olarak kabul edilmektedir. Ancak, obezitenin toplumları sadece sağlık açısından değil, sosyal ve ekonomik açıdan da etkilemesi dikkat çekicidir. Obezitenin inme, hipertansiyon, reflü, çeşitli kanser türleri, karaciğer sirozu, tip 2 diyabet ( şeker hastalığı), depresyon vb. birçok hastalığı tetikleyen bir faktör olduğu bilindiği için obezitenin neden olduğu birçok kronik hastalık nedeniyle, ortalama yaşam süresini de kısaltabileceği ileri sürülmektedir.
Yapılan araştırmalarda, obezitenin çok faktörlü ve karmaşık bir sağlık sorunu olduğu gösterilmekle birlikte, obezitenin genetik bir kökeni olduğu konusunda tam bir fikir birlikteliği bulunmaktadır. Sedanter ( fiziksel aktivite azlığı) yaşam tarzı, yüksek kalorili besin alımı, yetersiz enerji harcaması gibi diğer çevresel ve davranışsal nedenler çok sık rastlanan obezite etkenleri olarak kabul edilse de kalıtım( genetik)faktörler de, obezitenin oluşmasında çok önemli bir risk faktörüdür.
Obezite oluşumunda genetik faktörlerin önemini konu alan klinik çalışmaları inceleyen Nuriye Bayar’ın yaptığı araştırmalarda genetiğin obez hastaların %50-70'inde kilo alımına neden olabileceği gösterilse de, obezite probleminin sadece genetik yapıyla açıklanamayacağı da vurgulanmaktadır. Çok sayıda klinik çalışmada, obezite probleminin, genetik, çevresel, sosyal, davranışsal ve biyolojik yönler dahil olmak üzere çeşitli faktörlerden etkilendiğini açığa çıkarmaktadır. Bu anlamda, sadece tek bir faktörün doğrudan obeziteye yol açmadığını vurgulamak önemlidir. Örneğin, obeziteye genetik yatkınlığı olan bir bireyin, fiziksel ve beslenme alışkanlıklarını düzenleyerek sağlıklı kalması ve normal bir kilo ve boy dengesine sahip olması da mümkündür. Hatta bir çalışmada obeziteye neden olabilecek genetik yapıyı taşıyanlar ile genetik açıdan risk taşımayan bir kontrol grubu karşılaştırıldığı bir araştırmada, genetik yapıya sahip bireylerin de doğru beslenme programı ve yeterli fiziksel aktivite ile normal kiloya ulaşabileceğini ve sağlıklı bir yaşam sürebileceğini gösterdi. Bu nedenle kalıtımın obezite üzerindeki etkisini incelemenin çok önemli olduğu konusunda yaygın bir fikir birlikteliği bulunuyorsa da, genlerin çevre ile etkileşimini ve diğer yaşam koşullarına ait yönlerin de önemli olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
Obeziteye yatkınlık yaratan genlerin saptanması süreci şu anda henüz araştırılma aşamasındadır. Obeziteye yatkınlık yaratan bu genlerin saptanmasıyla obezitenin önlenmesi ve tedavisi mümkün olabileceği konusunda genetik araştırmalar gelecek yeni tedaviler adına umut verici olarak ilerlemektedir. Sadece obezite değil ama aynı zamanda genetik geçiş gösteren birçok hastalığın, genetik faktörlerin araştırılmasıyla daha etkin tedavi yöntemlerine kavuşması son derece olumlu bir tıbbi gelişme olarak umut vericidir.