Sayfa Yükleniyor...
İnsan Genom Projesi ile başlayan ve genler üzerinde yapılan geniş kapsamlı çalışmalarda hastalıklı genlerin belirlenerek, genetik yöntemlerle tedavi şansının gündeme gelmesiyle (gen terapisi) tedavi edilemeyen birçok hastalığın, artık tedavi edilebileceği tıp dünyası için çok önemli bir bilimsel gelişme olarak göze çarpmaktadır. Böylelikle, genetik alanındaki yaşanan bu bilimsel ilerlemelerle insan hayatının bazı bilinmeyen yönleri açığa çıkarken; aynı zamanda bazı hastalıkların da tanı ve tedavileri de genetik bilimi rehberliğinde tekrar şekillenmeye başladı.
Son yıllarda tıp alanındaki gelişmelerin çok önemli yenilikleri hayatımıza kazandırmasıyla birlikte, tıp dünyasında yaşanana bu bilimsel gelişmelere, birçok bilim dalı gibi, spor bilim dünyası da bu yeniliklere seyirci kalmadı. Ve böylelikle spor bilim dünyasında da, sportif performans ve yetenek seçimi konusunda bazı genetik yöntemlerin uygulanmasını mümkün kılan bazı bilimsel araştırmalar hız kazanmaya başlamıştır.
Sportif etkinliklerin, günümüzde küresel ve kitlesel bir toplumsal yapı taşıdığı düşünülürse, sporun tüm dünyada toplumların yaşantısına ve dünya ülkelerin tanıtımına yön veren en önemli toplumsal kavramalar arasında kabul etmek çok da yanlış olmayacaktır. Spor, her geçen gün, bilimsel teori ve uygulamaların ışığı altında yapılan bir faaliyet alanı olarak değerlendirildikçe, sporda yüksek performansa ulaşılabilmesi adına, spor kulüpleri, antrenörler ve sporcular daha üstün başarılar için genetik bilimi alanında yaşanan bilimsel gelişmeleri spor dünyasına taşımaya hız vermişlerdir.
Sportif performansın ve sportif yeteneğin doğuştan mı var olduğu, yoksa sonradan mı kazanıldığı her zaman tartışma konusu olmakla birlikte; yeteneklerin sonucu olarak ortaya konacak olan performansın bir limitinin olup olmadığı günümüzde hala tartışmalıdır. Son yıllarda gelişen genetik biliminin katkısıyla, performansı etkileyen genlerin tek tek tespit edilmesiyle, sporcunun, spor branşına ve antrenman programına verdiği fizyolojik tepkinin ölçülmesi ve kas tipi özelliklerinin tespit edilmesiyle, birçok sportif özelliğin DNA’larda kodlanmış olduğu ve genler tarafından kontrol edildiği gerçeği ortaya konmuştur.
Sportif performans ve genetik yapı ilişkisini konu alan klinik çalışmaları inceleyen Nuriye Bayar’ın yaptığı araştırmalarda, sporda genetik yapının, özellikle kuvvet, dayanıklılık, kas kitlesi, kas liflerinin tipi ve oranları ile akciğer kapasitesi üzerinde büyük etki gösterdiği vurgulanmaktadır. Özellikle dayanıklılık sporları için gerekli olan kardiyopulmoner (kalp ve solunum sistemi) kapasite üzerindeki genetik yapının çok çarpıcı bir etkisi olduğuna dair önemli çalışmalar mevcuttur. Bununla birlikte, sporcunun gen yapısı sadece sportif performansı değil ama aynı zamanda, sporcunun metabolik açıdan antrenmana, beslenmeye ve diğer bazı fizyolojik faktörlere nasıl ve ne şekilde cevap vereceğini de belirlenebilmesine olanak tanımaktadır.
Sportif kalıtsal özellikler kas kitlesi, kas lifleri, kardiopulmoner (kalp ve dolaşım sistemi) yapı patlayıcı güç ve dayanıklılık gibi özelliklerde büyük öneme sahip olduğu bilinmekle birlikte sporcunun ulaşabileceği üst düzey performans kapasitesinin bilimsel antrenman yöntemleri, teknik beceri, motivasyon ve sağlıklı, doğal beslenme gibi diğer faktörlerden de etkilendiği gözden uzak tutulmamalıdır.