Bu dünyada özürlü olan ahrette de özürlü mü olur?


  • Oluşturulma Tarihi : 14.08.2014 06:40
  • Güncelleme Tarihi :
Bu dünyada özürlü olan ahrette de özürlü mü olur?

Cennete girenler ölümsüz hayatın zevkini ve sevincini yaşarlar. Orada hastalık, ihtiyarlık, sakatlık, keder, sıkıntı ve buna benzer şeyler yoktur. Sayısız nimetler ve gençlik vardır. Yaşlanmak, ölmek, kederlenmek yoktur.

 Nitekim sevgili Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Cennetlikler cennete girince bir kimse şöyle seslenir: Siz cennette ebediyen kalacak hiç ölmeyeceksiniz; hep sağlıklı olacak hiç hastalanmayacaksınız, hep genç kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve mutluluk içinde yaşayacak hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz”

Buna göre bu dünyada kör ya da sakat olan ahrette de kör ya da sakat olmayacaktır. Çünkü cennette bu anlamda eksiklikler yoktur.

 Kan kardeşi olanlar dinen birbirleri ile evlenebilirler mi?

İslam dininde kan kardeşliği diye bir şey yoktur. Karı kocanın birbirine verdiği kan aralarında evliliğe dair her hangi bir engel ya da kardeşlik oluşturmaz. Evliliğe engel olan kardeşlik kan kardeşliği değil gerçek kardeşlik ile süt kardeşliğidir.

Dolayısıyla karı kocanın ya da bir başkasının birbirine verdiği kan aralarında kardeşlik oluşturmaz. Evliliğe de engel teşkil etmez.

Bir yerde adak kesmeyi adayan kimse adağını başka bir yerde kesmesi caiz mi?

Adak, kişinin bir ibadeti yapacağına dair Allah'a söz vererek üzerine borç kılması anlamına geldiğinden, bu borçtan kurtulması için adağını yerine getirmesi gerekir. Bundan dolayı kurban keseceğine dair adakta bulunan kişi, ancak kurban kesmek suretiyle adağını yerine getirmiş olur.

 Ancak adağı adadığı yerde kesmek zorunda değildir. Yani adakta yer bağlayıcı değildir. İster bu adağını ashab-ı kehfte keser, isterse evinde, dilerse başka bir yerde keser hepsi de caiz ve geçerlidir.

Yemin edip yerine getirmeyen kişi ne yapması gerekir?

Yerine getirilmesi mümkün ve mubah olan bir şeyi, ileride yapacağına veya yapmayacağına yemin eden kişi, bu yeminini yerine getirmelidir. Yeminin yerine getirilmemesi halinde, kefaret ödemesi gerekir.

 Yeminin kefareti ise, on fakiri doyurmak veya giydirmek ya da köle azat etmektir. Buna gücü yetmeyen kimse üç gün oruç tutar. Nitekim Allah’u Teala yemin kefareti ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyurmaktadır: “Allah sizi kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalplerinizin kastettiği yeminlerden dolay sorumlu tutar. Yeminin kefareti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on fakiri yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır; yemininizin kefareti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun.”

 Farz olan bir şeyi yapmamaya; ya da haram veya günah olan bir şeyi yapmaya yemin eden kişinin, bu yeminini yerine getirmesi gerekir. Çünkü bu yemin şekli yerine getirilmesi halinde Allah’a karşı işlenmiş bir günah olur bu da dinen caiz değildir.

 Cuma günü yolculuk yapma da bir sakınca var mı?

 Zeval vaktinden önce veya cuma namazı kılındıktan sonra sefere çıkmakta bir mahzur yok ama  cuma namazı kılmakla mükellef bulunan bir kimsenin, öğle ezanı sırasında, namaz kılmadan yolculuk yapması mekruhtur.

Günün Ayeti

 “Kullarım sana beni soracak olursa, (bilsinler ki) ben, şüphesiz onlara çok yakınım. Bana dua edenin duasını kabul ederim.” (Bakara 186)

 Günün Hadisi

 Herhangi biriniz acele etmedikçe, duası kabul olunur.

 Günün Sözü

 Bilgi size güç verir; ancak saygıyı karakterinizle kazanırsınız

Günün Duası

 Allah’ım bugün bizi nefse ve şeytana mağlup etme

Bunları biliyor muyuz?

 Takiyye Nedir?

 Kendisine zor kullanılan kimsenin canını, malını ve koruması gerekli varlığını mutlak bir tehlikeden kurtarmak için gerçekte benimsediği görüş ve kanaatin aksini izhar etmesi, karşı tarafla aynı fikirde imiş gibi görünmesidir.

 Günün Nüktesi

 Efendimiz çarşı pazarın ağası varmış…

 Behlül Dana bir gün Harun Reşid’den bir vazife istedi. Harun Reşid de ona çarşı pazar ağalığını (denetimini) verdi.

Behlül hemen işe koyuldu. İlk olarak bir fırına gitti. Birkaç ekmek tarttı hepsi normal gramajından noksan geldi. Dönüp fırıncı ya sordu: “Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğunla ağzının tadı var mı?” Adam her soruya olumsuz cevap verdi. Memnun olduğu bir şey yoktu. Behlül bir şey demeden ayrıldı ve bir başka fırına geçti. Orada da birkaç ekmek tarttı ve gördü ki bütün ekmekler gramajından fazla geliyor, eksik gelmiyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sordu ve her soruya olumlu cevap aldı. Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid’in huzuruna çıktı ve yeni bir vazife istedi.

 Harun Reşid, “Behlül daha demin vazife verdik sana ne çabuk bıktın?” dedi.

 Behlül açıkladı:

 - Efendimiz çarşı pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri tartmış, vicdanları tartmış, buna göre herkes hesabını ödemiş, bana ihtiyaç kalmamış.

Bu dünyada özürlü olan ahrette de özürlü mü olur?
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık